maçtan iki gün önce arkadaşım aradı. "maça bilet var, gelir misin?" dedi. aslında takımdan uzun süredir soğumuş hissediyordum kendimi -dursun özbek ve saz arkadaşları sağ olsun- ama bu teklifi duymamla, "evet, evettt, evettt lannn!" diye bağırmam da bir oldu. galatasaray bağımlılığı başka bir şey demek ki. yerimiz kuzey üst tribündeymiş. torku arena'da daha önce maç izlemediğim için tt arena ile kıyas ettim ve tüm maçı boktan bir açı ile izleyeceğimizi düşündüm ama yerimiz beklediğimden çok daha iyiydi. lakin buna sevinmem pek uzun sürmedi zira önümde en hafif tabirle "angut" diye tabir edebileceğim bir renktaşımız vardı. eleman maç boyu ayaktaydı. devre arasında bile oturmadı götünün üzerine. lan bari ben de ayakta izleyeyim, dedimse de arkamdaki taraftarların oturuyor olması hasebiyle vicdanen bunu da gerçekleştiremedim. hayvan herif pantuluna kemer de takmamış, millet bruma'yı izlerken ben bunun kıçının "çatal"ıyla muhatap oldum. ayrıyeten bu angut renktaşımızın ağzı da o biçimdi hani, ota boka hatta taca çıkan topa bile ana bacı küfrediyordu. bir de şöyle abuk bir sansür mekanizması geliştirmiş:
- senin ananı sikiyim bru!..
- amına koyim podo!..
- siktir git se!..
angut, küfürlerini sansürleyeceğine (misal: bruma senin ana...) isimleri sansürlüyordu. işte bu zor şartlar altında maçı takip etmeye çalışırken öte taraftan ultraslan denen embesil sürüsü keyfimize turp sıktı:
https://i.hizliresim.com/OEd4G0.jpg https://i.hizliresim.com/lEz5Ml.jpg gerçekten anlayamıyorum bu tayfanın amacını. sizin o götünüze giresice meşalelerinizin kime ne faydası var? kulübe ceza gireceğini bile bile her derbi maçta niye bu boku yiyorsunuz? rakibi mi korkuttuğunuzu sanıyorsunuz? bizimkilere gaz verdiğinizi mi sanıyorsunuz? gazı geçtim, muslera bir ara çıldırdı hatta neredeyse sizin yüzünüzden sakatlanıyordu. elebaşlarını mı yakalarlar ne yaparlar bilmem ama emniyetin bu avantacı ahmak sürüsünü lağvetmesi lazım. attıkları o meşalelerin molotoftan ne farkı var ki? attığım ikinci fotoğrafta da gözüküyor, reklam panosunun arkasında yangın çıkardı işte. tabii o meşalelerin içeriye nasıl sokulduğu da muamma. kıytırık beni bile iki polis, iki güvenlikçi olmak üzere faklı noktalarda dört kişi aradı.
işin kötü tarafı bu dangozlar sadece türkiye'de değil avrupa'da da başımıza bela olmaya başladılar. prag'da oynadığımız kadın baksetbol maçının hemen başında da olay çıkarmışlardı deplasmandaki dortmund maçında da... umarım yanılırım ama çok daha vahim bir olay çıkarma potansiyelini maalesef haizler. neyse...
gelelim maça. çıplak gözle izlemenin eksileri de var artıları da... kendimce, oyuncu oyuncu şöyle analizlerim oldu;
muslera: herkes o kadar çok övmüş ki bana diyecek bir şey kalmamış zaten. eğer formunda olursa gerçekten de dünyanın en iyi birkaç kalecisinden biri oluyor. maçı da tek başına aldı. keşke 40 yaşına kadar bizde kalsa, hayat bayram olsa...
linnes: hiç beğenmedim. gerçi geldiğinden beri oynadığı hiçbir maçta beğenmemiştim. nerede o fener'in içinden geçen molde'li linnes nerede bizim transfer ettiğimiz linnes? bir kere olayın savunma boyutunda hiç yok. ilk yarı bjk tüm akınlarını onun kanadına yıktı çünkü kendisi genelde santra çizgisinin oralarda takılıyordu. karşısında bjk'li olcay olduğu için fatura kabarmadı ama manu'lu rashford denk getirdi mi affetmiyor işte. 18 yaşında olsa eyvallah da yaşı gelmiş 24'e. işin kötüsü yerine transfer ettiğimiz cavanda da sanki bundan farklı değildi trabzon maçlarında gördüğüm kadarıyla. belki bir tık hızlısı... maalesef sabri bu ikisini de gömer, biz de spor haberlerinde "sabri sarıoğlu, üzerine 36526 tane sağ bek transfer edilmesine rağmen formayı kapmayı yine bildi..." temalı vtr'ler izlemeye devam ederiz.
carole: şayet muslera insanlıktan çıkmasa benim için kesinlikle maçın oyuncusu carole olurdu. bir tane fahiş hatası dışında süperkulade oynadı. rakibe ikili mücadelede top mop göstermiyor, çok ters çalımlar atıyor... kademeye de çok iyi giriyor. allah nazarlardan saklasın...
chedjou: daha önce de söylemiştim: muhtemelen yaşayan en yavaş afrikalı olabilir. 5 metrelik koşuda bile rakibinden fark yiyor. gerçekten araştırılası bir durum. kramponunun altına zamk mı sürüyorlar, anlamıyorum ki. ha şu da var; linnes, o kadar savruk oynuyor ki chedjou onun kademesine de girmek zorunda kalıyor. bunu yapabilecek yani iki kişilik oynayabilecek stoperler dünyada mevcut ama fiyatları 30 milyon avrodan başlıyor. tabii bu yine de chedjou'nun hantal olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
hakan balta: maçta iyiydi ama geçen sezonun ikinci yarısında yaptığı hatalar da halen taze. üç dört maç iyi oynayıp bir maçta üç dört maçlık hata yapma potansiyeli maalesef var. dün iyi olmasının sebeplerinden biri de carole idi: hem kendi mevkisini yerli yersiz terk etmeyerek hakan'a fazla iş çıkarmadı hem de yeri geldiğinde hakan'ın kademesine girdi. bu da bir bekin savunma için ne kadar mühim olduğunu gösteriyor. carole, hakan'ı vezir ederken; linnes, chedjou'nun rezilliğinde pay sahibi oldu. hakan'a dönecek olursak; kritik maçlarda gol atma geleneğini sürdürdü, attığı penaltı da çok iyiydi. değişik bir adam, muhtemelen ben ondan daha fazla heyecanlanmışımdır o penaltıda.
selçuk: çooookkk yaaaavvvvaaaaşşşş... kendisini severim ama artık olmuyor. bu saatten sonra da değişir mi? çok zor. kendisi otursun maçı baştan sona bir izlesin. kişiliğini hiç sevmediğim oğuzhan da 8 numara kendisi de 8 numara. lakin oğuzhan'ın yarısı kadar bile yok toplu oyunda. bir de her pozisyonda takım arkadaşlarına el kol yaparak ağır abi olamazsın, sadece itici olursun.
tolga ciğerci: sözlükte genelde gömülmüş ama ben ilk maçı olduğunu da hesaba katarak beğendim. hem çok koşuyor hem de oldukça atik. sıkışık pozisyonlarda topu eveleyip gevelemiyor, tek pas yapmaya çalışıyor. ben kendisinden ümitliyim ama içinden hıyar da çıkabilir, ilk maçında donk'u da beğenmiştim.
sneijder: kendisi gözüme çok iri geldi ama yağlanma bazlı değil de kaslanma bazlı bir iriliğe benzettim bunu. ne olursa olsun onda da yavaşlama var. gerçi artık o da 32 yaşına geldi, çok görmemek lazım. yalnız oyuna çok daha fazla dahil olmalı. orta sahaya yanaşıp oyun kurmaya yardım etmeli ve en mühimi, allah'ını seversen sola kayma artık wesley! bak allah'ın adını verdim. anlıyorum; mancini direkt sol kanatta oynattı, hh döneminde sağ kanat geberik olduğundan yasinli-telles'li sola yanaşmaya alıştın ama artık sağ tarafımız da fena değil... ortada takılmayı dene, inan sen de seveceksin.
sinan: maçın başında çok iyi gözüktü ama sonradan öyle bir kayboldu ki eh yani. hele ikinci yarının ortasından sonra bildiğin yürüdü. bunu 32'lik sneijder yapsa tamam ama sen daha 22 yaşındasın, bu ne biçim bir kondisyon eksikliği anlamadım. acaba biz mi beklentimizi çok yükselttik?
bruma: sneijder, muslera filan da dahil; bırak galatasaray'ı tüm ligin en değerli oyuncusu şu an bruma bence. biz bu çocuğu 17 yaşındayken transfer ettiğimizi, çok büyük bir sakatlık geçirdiğini filan unutup her hatasında veya kötü performansında "bundan bir cacık olmaz..." diyoruz ama kendisi halen wonderkid diye tabir edilen bir yaşta: 21. genç oyuncu transfer etmenin güzelliği de bu işte; sakatlansa da formdan düşse de yine kendini gösterebiliyor. maça gelirsek, muslera ve carole ile beğendiğim 3 oyuncumuzdan biriydi. allah vergisi bir hızı var ve bunu kullanmayı öğrenmiş gibi, ispanya kesinlikle kendisine yaramış. beşiktaş'ın beklerini malamat etti. lakin halen şut ve pas konusunda eksik. gerçi onu da yapsa manchester city, leroy sane'yi değil bruma'yı transfer ederdi.
podolski: sakatlandığı için pek izleyemedik ama sanki kanada geçse daha iyi olur gibi. zaten sinan böyle devam ederse olacağı da o.
yasin: ancak yedek olur.
eren: ta drogba'dan beri pivot santrfora ihtiyacımız var diyoruz; hava topu indirecek, pres yapacak, istasyon olacak... en nihayetinde bu tiplemeye kavuştuk gibi. eren, fizik olarak gerçekten öküz gibi. geçen sezon olduğu gibi bu sezonda da ligde en fazla hava topu kazanan santrfor olması işten bile değil. iş bu noktada beklerimize ve kanatlarımıza da düşüyor, bol bol orta açmalılar eren'e. gerçi onlara da bir şey diyemiyorum, adamlar kaç sezondur "umut'la öğrenilmiş çaresizlik" yaşıyorlar.
jor: bu adamı kötü sonuçlar arka arkaya da gelse eleştirmemek lazım. çünkü diğer hocalardan görmediğimiz bir şey yapıyor: sorun tespiti. sabri ve linnes'in olduğu bölgeye yeni oyuncu istedi, haklıymış; donk'u hiç oynatmıyor, haklı; umut'a forma yüzü göstermiyor, dibine kadar haklı... tespitleri hep doğru ama tedaviyi yapması gereken kendisinden ziyade yönetim. misal bu adamın istediği ön libero halen alınmış değil. yarın bir gün orta saha yol geçen hanına döndüğünde suçlu bu adam mı olacak şimdi? yönetimin aklını başına devşirmesi ve elinden geldiğinde kendisine yardımcı olması gerekiyor: mesela istifa ederek başlayabilirler...
çatal: sol lobdaki kıllanmanın sağ lobda olmaması dengeyi oldukça bozmuş. bloklar arası bağlantı oldukça kopuktu. ev, su bastığında çağırdığım su tesisatçısının çatalını düşünüyorum da... ı-ıhh... dağlar kadar kalite farkı var.