• 27
    önemli bir maç, bu maç bir galatasaray taraftarı için vicdanen huzursuzluk yaratabilecek yegane maç.

    1996 - 1997 sezonu... fatih terim'in galatasaray'daki ilk yılı. bu ilk yılında hepimizin bildiği üzere şampiyonluğu kazanıyoruz.
    ancak o sezon 1 pozisyonla hatırlanıyor...

    galatasary istanbulspor maçı'nın son dakikasında, maç 2-2 iken arif erdem'e çalınan penaltı ile...

    - arif erdem, yıllar sonra pozisyonun penaltı olmadığını, rakibinin kendisini düşürmediğini, ancak orada yere yatıp acı içerisinde can çekişmesinin sebebinin farklı olduğunu anlatıyor:

    -"ben arkamı dönüp koşmak isterken sol ayağım yere takıldı, düşerken sağ kolum yere dik geldi dirseğim esnedi, ben onun acısıyla yerde kıvranırken hakem 35-40 metreden penaltı çalmış... ne diyeydim, çalma mı diyeydim?"

    gönül isterdi ki arif erdem o gün "penaltı değil" deseydi ve vahap beyaz'ın kararını düzeltseydi.
    bir hafta sonra ahmet çakar, beşiktaş - galatasaray maçı yönetiyor, amokachi'yi kırmızıyla atıyor, galatasaray'a penaltı çalıyor ve maç 1-1 bitiyordu.
    nitekim türk futbol taraftarı, o günden sonra "ahmet çakar - vahap beyaz, şerefsizsin galatasaray" şeklinde bir tezahüratı dile getirir oldu.

    herkesin aklında o sezonki şampiyonluğun "federasyonca, hakemlerce" galatasaray'a hediye edildiği, beşiktaş'ın hakkının yendiği izlenimi oluştu.
    rasim kara, hakkı ve alınteri çalınan teknik adam görüntüsüne büründürüldü, benim bile hala rasim kara'yı hatırlayınca yüreğim burkulur.

    daha düne kadar aynı hissiyatla ben de arkadaş ortamlarında vicdan yapıyordum. "bizim de öyle bir sezonumuz olmuş, tutup o şampiyonluğu bizden geri alsalar itiraz etmem" falan diyordum.

    ...gerçekten, ama gerçekten, o sezonki şampiyonluğun son anda onlardan alınıp bize verildiğine inanıyordum.
    benim gibi hak-adalet-emek üçgeninde yaşamayı takıntı etmiş bir adam için böyle bir sezonun varlığı uykusuzluktu...

    ama...
    ...
    ..
    .

    sizin algı operasyonunuzu s...k...y...m ben...
    sözlük formatı olmasa öyle küfürler ederim ki aklınız şaşar o.ç'ları...

    alın aşağıda o haftaların puan durumları... beşiktaş'tan alıp galatasaray'a hediye edilen şampiyonluk öyle mi?
    inceleyin a.q'mun medyası:

    29. hafta : http://i.hizliresim.com/rmVaqP.jpg

    30. hafta : http://i.hizliresim.com/N94oVQ.jpg

    34. hafta : http://i.hizliresim.com/jv2DJ9.jpg

    daha 29'uncu haftada evladı koymuşuz neyin pazarlığındasınız siz a.q puan farkını görmüyor musunuz?

    - hani bir başka sezon da ankaragücü maçında da 8-0 lazımdı galatasaray'a?
    - daha daha başka bir sezonda malatya'da şahin'ler doğan'lar alınan adamların o sezon malatyaspor'da olmadığı bile çıktı ortaya... (bkz: #1387397)

    cibiliyetinizi s..k...y...m sizin...
  • 28
    istanbulspor'un attigi gollerden birinin acik ofsayt oldugu, hagi'ye yapilan bariz penaltinin calinmadigi, sonra karambolde kalmis bir pozisyonda hakem penalti caldi diye saibeli ilan edilen mac.

    durum 2-0 olmus galatasaray maci kopartacak ofsayttan bir gol veriyorsun istanbulspora durum 2-1. hagi'ye penalti yapiliyor bariz bir faulle calsan durum 3-1 olacak yine calmiyorsun. sonra bariz faulleri es gectigin pozisyonlarin ustune durum 2-2 oluyor. sonra mac saibeli(?).

    besiktas ve taraftarindan nefret etme sebeplerinden biri. 8 puan farkla sampiyon olursun elimizden sampiyonluk alindi diye aglarlar halbuki fener de 1 puan gerisindedir.
    1 golle bile sampiyon olunabilecekken galatasaray'a 8 tane lazimdi attilar der aglarlar. ama galatasaray'in namaglup 2. oldugu sene hem de galibiyeti 2 puan verilirken nasil rakiplerini surekli 5-0 gibi skorlarla yenip geriden gelerek sampiyon oldular asla konusmazlar. kendilerine 4 yetmedigi maclarda nasil 5 attiklarini birinden duymazsiniz. galatasaray'in rakiplerine ihsan kalkavan'in cantalarla gittiginden hic bahsetmezler.

    bir gun cocugum olur da ustune besiktasli olmaya hatta besiktasa sempati beslemeye baslarsa cinnet geciren koca profili cizer sonra da dna testi isterim. boyle angut bir cocuk benden olamaz diye.

    sulalesi galatasarayli bir cocuk kalkip aglak besiktas'li olamaz da ondan. annesi babasi besiktaslilar da dogustan sanssiz, onlara yapacak bir sey yok.
  • 29
    11 nisan 2016 beşiktaş bursaspor maçı'ndaki penaltının ertesi günü yıldönümünü yaşaması güzel bir tevafuk olmuş. senelerdir ağlayan beşiktaşlılar dün akşam stadı konuşmaktan penaltıya vakit ayıramadılar yazık. yoksa aşırı şereflerinden dolayı kabul etmezlerdi herhalde.

    ayrıca (bkz: hele bir yugoslav)

    (bkz: tarihte bugün)
  • 31
    http://www.fotospor.com/...-ve-yumruklar-126464

    ali koç'un, yukarıdaki haberde ifade edildiği üzere, maç esnasında duvarı yumruklaması ve kolunu kırması hadisesinin çağrıştırdığı karşılaşmadır. zira, futbol nedeniyle sinirlerime hakim olamayarak kendime zarar verdiğim son maçtır. bu tarihte, ali koç gibi çok iyi eğitim almış, büyük bir holdingin yöneticisi, kelli felli bir adam değil; orta öğretimi devam eden, ergenliğin başlarında olan bir gençtim. ben yumruk atmamış, elimi bilinçsizce savurmuştum; kolumu kırmamış, elimi yaralamıştım. sinirim geçtikten sonra çok hayıflandım, kendime kızdım. yıllar sonra ali koç'un olayından haberdar olunca, kendime fazla yüklendiğimi düşünmedim değil. bu itibarla, sayın başkan'a teşekkürü borç bilirim.

    maçla ilgili hatıralarımla devam edelim. güzel bir bahar günü, maçı dinlemek için heyecanla radyonun başına geçtim. trt radyo'da maçı dinliyorum, maçı sunan da beşiktaş'lı orhan ayhan. ilk yarıyı 0 - 1 önde kapattık, ikinci yarının başında da ikinci golü bulduk. müsabaka* beklentinin aksine kolay geçiyor. o sezon alınan farklı galibiyetler zincirine bir halka daha eklenmesini bekliyorum. çok yaklaşan şampiyonluğun mutluluğuyla yerimde duramıyorum. derken, 70. dakikada gelen istanbulspor golü tüm keyfimi kaçırdı. olumlu hislerin tümü, yoğun kaygının gölgesinde silindi, kayboldu. dört dakika sonra da aykut kocaman skoru eşitledi. ikinci gol sonrası elimi öfkeyle savurdum ve mobilyanın sivri ucuna denk gelen yer yaralandı. o kadar yoğun duygular yaşıyordum ki acıyı hissetmedim bile.

    umutla gol atmamazı beklediğim yirmi dakikanın sonunda gelen penaltıyla maç lehimize 3 - 2 sona erdi. orhan ayhan'ın, dönemin trt duruşunu hiçe sayan ağlaşmaları eşliğinde buruk bir sevinç yaşadım.
  • 32
    vahap beyaz'ın, galatasaray'ı katlettiği maçtır. maç içinde gs'nin %100 penaltısı verilmemiştir. ve galatasaray hakkı yendiği için maçı zorlanarak son dakikalara kadar beraberlikle getirmiştir. maçın sonlarında arif erdem'e yapılan harekete hakem vahap beyaz tarafından penaltı verilmiştir.

    tabii medya ve kuşlar galatasaray'ın çok öncesinde verilmeyen %100 penaltısını konuşmak yerine, arif arif diye ağlamışlardır.

    --- alıntı ---
    istanbulspor maçının 94. dakikasında attığım penaltı golünü unutamıyorum. çünkü o gol bizi şampiyon yapmıştı. o penaltıyı atarken, kaçırmam halinde statta akan gözyaşlarının beni boğmasından korkmuştum.
    - hagi
    --- alıntı ---
  • 35
    23 sene önce bugün oynanan maç. yaşlanıyoruz. 23 sene geçtiğini görünce acaba yanlış mı hatırlıyorum, 13 olabilir mi diye bir daha hesapladım. cidden 23 sene olmuş. oysa dün gibi hatırlıyorum. aslanlar gibi oynadığımız, bir penaltı kaçırdığımız, bir penaltımızın verilmediği, saçmasapan goller yediğimiz bir maçtı. vahap beyaz maçın önüne geçse, rasim kara ve beşiktaş tarafı senelerce ağlasa da galatasaray açık farkla şampiyon olmuştu.
  • 36
    inönü kapalısinin eskiacik kenarindaki köşesine fbbjk taraftarlarindan oluşan bir deplasman tayfasınin girdigi, yoğun kalabalıktan ötürü rahmetli peder bey ile eski açığa girdiğimiz, bir hafta sonra oynanacak olan bjk maçına ithaf edilmek üzere "oy farfara" bestesinin çıktıgi, hagi nin penaltısina heyecandan bakamayip rahmetli ile beraber koridor tüneline indigimiz, hakemin düdük sesi ile çıkan gol sesi arasınin 2 asır gibi geldigi maçtır.
  • 37
    her biri bir maçı unutulmaz kılabilecek bir sürü olayın yaşandığı efsanevi maç. 3 tane penaltı kararı çıkmıştır. maçın başında hakan ünsal'ın aldığı penaltıyı hakan şükür gole çevirememişti. ilk yarının sonunda ve ikinci yarının başında atılan gollerle öne geçti galatasaray. hagi'nin attığı kendisinin birinci takımının ikinci golü gerçekten mükemmeldir. ceza sahasının köşesinden uzak doksana geçirmiştir büyük usta. volkan kilimci isimli vatandaş sıçmalara doyamamıştır ayrıca. iki hatalı çıkışının biri penaltı olmuş diğeri doğruda golle sonuçlanmıştır.

    son dakikadaki penaltı pozisyonu ise tarihte ne ilktir, ne de son olacaktır. kendi takımının lehine bir sonuç çıkarsa böyle hoşgörülü yorumlar yaparsın, takımının aleyhine sonuç çıkarsa sinkaflı cümleleri sıralarsın. o pozisyonda tek kesin olan şey arif'in yerde kıvranırken olayın farkında bile olmadığıdır.

    velhasıl bu maçtan alınan galibiyetle galatasaray bitime 5 maç kala 5 puanlık farkı korumuştur. bir sonraki hafta yine inönü stadı'nda oynanan maçta bu sefer beşiktaş-galatasaray maçı oynanmış, hagi'nin 85. dakikada gelen penaltı golüyle alınan beraberlik sonrası puan farkı 5 olarak kalmıştır. iki hafta üst üste penaltı kararıyla aldığımız 4 puan beşiktaşlı duruşu gereği tezahürata çevirilmiş vahap beyaz ahmet çakar şerefsizsin galatasaray metaforu ortaya çıkmıştır.

    oysa bu iki maçtan sonraki hafta oynanan karşılaşmada beşiktaş'ın istanbulspor'a 4-3 kaybettiğini kimse hatırlamaz. şimdi sorulsa bu maçlardan sonra bir anlamı yoktur falan derler. oysa beşiktaş o maçı çevirebilmek için götünü yırtmıştır son 15 dakikada. gel gelelim karşılıklı gollerden sonra kazanan istanbulspor olmuştur. bu iki maç beşiktaşlıların olması gerektiğini savunduğu gibi bitse dahil yine şampiyon galatasaray olacaktır.

    bu maçta galatasaray parçalı forma-siyah şort kombinasyonu ile çıkmıştır. doksanlı yıllarda kalan en güzel ayrıntılardan biridir bu kombinasyon, sonra zaman içinde denenmez oldu. özellikle o sezon giyilen parçalı forma sarı-kırmızı bir bayrak gibidir. kolları ayrı parçalı, gövdesi ayrı parçalıdır. istanbulspor da ikonik beyaz formasıyla oynamıştır. 5 mayıs 1996 trabzonspor fenerbahçe maçı sonrası "keşke biz maçı kaybetseydik ama o trabzonspor taraftarı intihar etmeseydi " dediği için yüce türk büyüğü ali şen tarafından fenerbahçe'den kovulan oğuz-aykut ikilisi, beşiktaş'ın eskiye çıkardığı gökhan keskin, galatasaray'dan düşen hamza hamzaoğlu, ligin belalılarından gerson candido de paulo, okan buruk'un abisi fuat buruk gibi enteresan bir kadrosuyla sahadaydı. nitekim bu enteresan sentezle oluşturulan kadro ligi 6. bitirip intertoto kupasına gitmeye hak kazanmıştı.

    tribünler ise tek kelimeyle şampiyonluk tribünüdür. tıklım tıkış, sivil giyimli, boydan boya boyama pankartlar ve bitmeyen gürültü... özet görüntülerinde bile o şampiyonluk isteği işliyor adama...
  • 38
    rakiplerimizin hiçbiriyle bir sorunum yok; ama yenilgiyi kabullenemeyen, bükemediği eli öpmekten imtina eden insanla sorunum var. işte kendi başarısızlık öyküsünü başkalarının haklı başarılarına leke sürmeye çalışarak yazmaya çalışma eyleminin kancı canlı örneği olan maçlardan biridir.

    ayrıca 2010'ların öne çıkan konsepti post truth (kabaca gerçeğin ne olduğu değil, çoğunluğun neye inandığı önemli ve belirleyicidir manasında bir şey) kavramının da uygulanabileceği maçlardan biridir 30 mayıs 1993 ankaragücü galatasaray maçı ile birlikte. zaten 90'ların ortalarıyla birlikte rakip takım taraftarları galatasarayımızın maçlarını nasıl da "aman hakem galatasaray lehine bir hata yapsın" hissiyatıyla izlediği betimlemeye muhtaç olmayacak kadar aşikârdır.

    türkiye birinci futbol ligi 1996-1997 sezonunun sondan 6. haftasındaki bu maç öncesi galatasaray, en yakın takipçisi beşiktaş'ın 5 puan önündedir. inönü stadında oynanan maç, daha önce yazıldığı üzere 2-0 galatasaray üstünlüğüyle devam etmektedir. galatasarayımız üçüncü golü kovalarken, tekrar görüntülerinde ofsayt olduğunu anladığımız ve yan hakemin süzemediği bir pozisyon sonucunda kalesinde golü görür ve durum 2-1 olur. sahalarda pek de ender görülmeyen bu pozisyon hatadır diyip üstünde durulmaz ve maç normal seyrinde oynanmaya devam eder.

    ancak 2-1'den sonra ataklarını sıklaştıran galatasaray, istanbulspor kalesinde gol ararken enteresan bir olay yaşanır. hagi müsait pozisyonda ceza sahasında faulle düşürülmesine rağmen hakem oyunu devam ettirir. pozisyonun devamında ise istanbulspor beraberlik golünü bulur. maçta uzatma dakikaları oynanırken galatasaraylı arif erdem'in yerde kaldığı pozisyon faul çerçevesine uymamasına rağmen hakem çok büyük ihtimalle daha önceki kararlarından duyduğu rahatsızlık psikolojisiyle penaltı kararı verir. hagi temdit penaltısını gole çevirerek şampiyonluğa bir adım daha yaklaşmamızı sağlar. tabi istanbulspor cephesi başkanıyla teknik direktörüyle futbolcusuyla çileden çıkar. hatta başkan cem uzan maç sonu röportajında kıpkırmızı suratla bu penaltı ile ilgili feryat figan ağlarken muhabir "peki hagi'nin düşürüldüğü pozisyon için ne diyorsunuz?" diye sorunca duraksamış, kırmızı olan rengi üç saniye içinde mora çalmış ve "oooo..aa..olabilir ama gidişatı ekiliyor, olmaz" şeklinde hatırladığım (tam sözler böyle olmayabilir) düşünülmemiş salakça bir cevap verebilmişti.

    maç 2-2 tamamlansaydı (galatasaray yine şampiyon olacaktı bundan zerre şüphem yok) ve beşiktaş bir şekilde şampiyonluğu kazansaydı, beşiktaş'ın ve adını anımsayamadığım yeteneksiz teknik direktörünün müthiş geri dönüşü olarak hatırlanan bir sezon olacak ve galatasaray'ın yediği iki haksız gol muhtemelen hiçbir zaman konuşulmayacaktı. yani o çok şeref sahibi taraftarlar her türlü bu şampiyonluğu içlerine sindireceklerdi. fenerbahçeliler de onlara destek olacaktı. eminim, çünkü o gün, teknik direktörlerini mazlum ve haksızlığa uğramış, takımlarını ise şampiyonluğu çalınmış gibi tarih sayfalarına yazdırmak için şampiyon takım gibi oynamaktan daha çok çaba sarf ettiler. hele bundan sekiz gün sonra yine aynı statta topu topu iki pozisyona girebildikleri bir 20 nisan 1997 beşiktaş galatasaray maçı oynandı ki üzerine yazdıkları destanları isengard çukurunda çamurdan doğmaya çalışan son uruk-hai'ye kadar tüm orta dünya halkları ezberine kazıdı. onu da başka bi yazıda ele alayım, konuyu dağıtmayalım.

    ezcümle, bu maç yüzünden 1997 şampiyonluğumuzda leke olduğunu düşünen bir renktaş varsa üzülmemesini, bu maçı ve 20 nisan 1997 beşiktaş galatasaray maçı'nı bulabiliyorsa 90 dakika bulamıyorsa özet halinde objektif olarak izlemesini tavsiye ederim. gerçeği daha iyi görecektir.
  • 39
    gittiğim bir maçtı. yanlış hatırlamıyorsam istanbulspor o zaman iddialı bi' kadro kurmuştu hollanda a milli takımında oynayan 2 oyuncu filan vardı kadrolarında. fener'den dışlanan oğuz-aykut bunlardaydı. ve o aralar istanbulspor 3 büyüklerle kendi sahasında maç yaptığında --kendi stadyumları ufak olduğundan daha fazla gişe hasılatı elde edilmek için--geride kalan 2 takımın sahasından birinde oynuyordu. bu maç ise inönü stadındaydı. 3-4 arkadaş toplanıp gittik beleştepe'ye yakın, deniz tarafına uzak olan açık tribündeydik. maça iyi başlayıp 2-0 öne geçtik ancak oğuz ve aykut'un iyi oyunları ve olağanüstü çabalarıyla maç 2-2'ye geldi maçın sonlarına doğru. çok büyük bi' hayalkırıklığı içindeydik ki skordan ziyade o sezonun sonlarına rastlayan maçın sonucunun şampiyonluk yarışında önemi büyüktü hayalkırıklığının nedeni maçın berabere bitmesinden ziyade bununla alakalıydı daha çok. neyse, maçın 2-0'dan 2-2'ye gelmesi takımı da etkilemişti ve sonlara doğru baskı kurmaktan da uzaktık, biz de maç sonlarından her zaman yaşanan o müthiş izdihamdan kurtulmak için 2-3 dakika erken çıktı. biz tam dışarı çıktık ki büyük bi' uğultu koptu. hemen beleştepe'ye yönelip ne olduğunu anlamaya çalıştık birkaç dakikalık tereddütten sonra penaltı olduğunu anladık ve golü beleştepe'den izleyip inanılmaz bi' mutluluk içinde beşiktaş'taki kadıköy iskelesine yollanmak üzere yürümeye başladık. o yolun ortalarına doğru bizim önümüzde yürüyen ve maçtan çıktıkları belli olan galatasaraylı taraftarlar bize doğru koşmaya toplu halde koşmaya başladılar ''ne oluyor?'' demeye kalmadan ellerinde sopa, zincir o anda ellerine ne gelmişse kendi hallerinde yürüyen, iskeleye, otobüs duraklarına ulaşmaya çalışan maça çocuklarıyla birlikte gelmiş babaların da içinde olduğu hiçbir şekilde bi' bütünlük arz etmeyen, organize şekilde tezahürat vs yapmayan bu taraftar topluluğunun üzerine saldırmaya başladı bu beşiktaşlılar. birkaç sahneye şahit oldum ki gerçekten korkunçtu. bu saldırıyı gerçekleştiren o.çocukları ellerindeki çivili sopalarla rastgele kişilere artık nerelerine denk gelirse vurmaya başladı, beni de sıkıştırdılar o dar yolda. kafama gelen darbeleri dirseğimle savuşturmaya çalıştım ki herhalde başarılı oldum kolum çatlamıştı. o sıralar üniversite sınavlarına hazırlandığımdan birkaç ay epey olumsuz etkilemişti bu durum beni. o günden beri çarşı'dan, beşiktaş'tan ve tinerci diye tabir edlen bu tiplerden nefret ederim.
  • 41
    sonrasındaki açıklamalarla devaju yaşatmıştır.

    link: https://www.youtube.com/...cQKoO64TQ&t=495s

    yaşım bu maça yetmiyor, bu görüntüleri de ilk defa izledim. fatih terim pozisyon vermiyorken gol yediğimizden bahsetti, iki takım tarafı da hakemlerden şikayet etti ve "şu zamana kadar hakemleri hiç konuşmadım ama..." gibi klasikleşen açıklamayı da duydum. yıllardır pek değişen bir şey olmamış.
App Store'dan indirin Google Play'den alın