edit : normalde sonda olur bu edit, biliyorum. ama baştan uyarmam lazım, çok uzun yazmışım, yine !
galatasaray – gençlerbirliği : 0-2 - fesupanallah
karnımda oturmuş kocaman, soğuk, buz gibi bir taş var.
bize ali sami yen’e adam gibi veda etmeyi, üzülmeyi bile çok gördüler be arkadaş. halbuki evden çıkmadan hanıma “maçtan sonra statta kalırız büyük ihtimalle, geç kalabilirim” demiştim. ama her zamanki saatimde döndüm. ulan be !
bunun sorumlusu olanların hepsine o kadar kızgınım ki. liste vereyim mi, ister misiniz? galatasaray’da başkanlık sistemi vardır dediği için liste başı elbette adnan polat. sonra yönetim kurulu, sonra adnan sezgin, sonra rijkaard, sonra futbolcular. taraftara laf edenler varmış, maçtan önce bira, kanyak, viski, votka içtim böyle bir kafa yapmadı bende. manyak mısınız abicim?
çok maça gittim, çok soğuklarda da maça gittim ama üşüdüğüm maçlar yarışmasında werder bremen maçı birinci olur, bu maç kesinlikle 2. o kadar soğuktu. soğuk hava yüzünden tribünler dolmamıştı. hele ki numaralı, kapalı alt ve yeni açık alttaki localar. yüz karasıydı. ali sami yen’in girmesi çıkması en kolay, en konforlu tribünleri maça gelmemişti yahu. bunun dışında bu maçta taraftara laf eden varsa, kendileri için üzgünüm. bu kadar kötü giden takıma rağmen, bu soğuğa rağmen maça gelmiş ve dakka 1 golü yemiş bir gruptuk biz orada. aklınızı başınıza alın.
maç başladı golü yedik. nasıl oldu, neden oldu diye bir sürü şey söylenebilir. ama kaç haftadır gözüken bir şey şlak diye suratımıza tekrar çarptı. galatasaray’a ilk dakikalarda gol atmak çok kolay. bu defa abarttılar tabii. hakan balta’nın bölgesinden yedik. ama acaba tek suçlu hakan mı bilmem. pozisyona çok uzaktım. muhtemelen sol stoper gökhan’ın kademe hatası vardır. zaten ikinci golü de aynı şekilde yedik. sebepler muhtemelen yine aynıdır.
goller dışında sürekli pas yapmaya çalışan, topu çeviren galatasaray’dı. bir türlü rakip savunmada gedik bulamadı. bir tane “ah be” dediğim pozisyon hatırlamıyorum maç boyu. bundan sürekli topu çekip kaleye veren pino’ya bu şansı bile tanımadı gençlerbirlik.
takım elinden geleni yapıyor. nereden mi biliyorum? izliyorum maçı da ondan, şaşırdınız mı? sarp, servet, ali turan yok. takım yine mağlup. nasıl olacak bu işler, hani bunlardı suçlu. efendim?
demek ki bu işleri bırakacakmışız. mevzunun futbolcularla ilgisi olmadığını anlatmak için bir örnek vermiştim galatasaray sözlükte. dur linki de koyayım buraya
http://www.rerererarara.net/sozluk.php?id=524879 . bundan önce 1979-80 sezonunda da böyle bir durumla karşılaşmıştık ve küme düşmekten kurtulmuş, 9. bitirdik. o zaman blog veya sözlükler olmadığı için herkes futbolu bilmiyordu, tek tv kanalı vardı, siyah-beyazdı, tv istiklal marşı ile kapandıktan sonra yatılırdı. işte o sezon takım 3 hocayla çalışmış. ertesi sezon ligi 3. bitiren kadro neredeyse aynı. değişen şey ligi başladığımız hoca ile bitirmişiz. hemen “abi gördün mü, işte istikrar” diye atlamayın. hoca seçiminde hata olduğunu da düşünün. çünkü 1980-81 sezonundaki hoca, galatasaray efsanelerinden brian birch’dü. siz hiç brian birch’ün kalkan yumruğunu gördünüz mü? benim kuşak ve öncesi fenerbahçeliler gördü, onlara bir sorun önce. hoca seçimi çok önemli olduğu için, suçlular listesinin 1 numarası adnan polat zaten
takımın büyük zaafları var. futbolcular çok güçsüz. öyle ki, hiçbir ikili mücadeleyi kazanamıyorlar. neill, cana ve arda dışında. omuz omuza, kalça kalçaya, baldır baldıra pozisyonlarının hepsinde bizimkiler mücadeleyi kaybediyor, bazen hakem işi çözemediği için faul kazanıyoruz. bu sorun devre arasında çözülür.
takımda savunmanın arkasına, araya pas atacak futbolcu yok. aslında vardı. misimoviç ve elano vardı ama biri satıldı, diğeri kadro dışı. ayhan ancak bu tip adamlara servis yapabilecek biri, cana da öyle. barış, ayhan’ın yanında ancak yardımcı oyuncu olur. nasıl olacak bu işler peki. ancak bu kadar oluyor işte.
acil çözüm söz konusu olamaz. devre arasında bazı futbolcular alınır. iyi adamlarını kimse vermeyeceğine göre ve hagi de kiralık futbolcu istemediğine göre gelecek seneyi de göz önünde bulundurarak transfer yapılır. elbette hagi’nin gelecek sezon da devam edeceği varsayılarak. böyle de olmalı.
tam burada “yönetim istifa” konusuna gelmek lazım. tamam istifa etsin yönetim, bana ne, babamın oğlu değiller ya. amma velakin bu hangi sorunu çözebilir ona bakmak lazım. eski devirlerdeki yöneticiler elini cebine atsın devri de geçtiğine göre, yine eldeki bütçeye göre hareket edilecek. bu durumda çok bir şey fark etmez. hele ki ara transferde. mesela geçen sezon aldığımız jo’yu bu sene alamayız. ama gio’yu alabiliriz. ister miyim? hayır. ama medyada adı geçen heyecan veren isimler de yok değil. mesela, robbie keane. fatih tekke’nin bile heyecan yarattığı ülkemizde, robbie bizi uçurabilir. neyse, avrupa liglerini sıkı takip edenler ve fmciler daha iyi bilir, kim boşta, kim iyi. nasılsa yakında sözlüğe isimler düşer. ifadeler de şöyle olacaktır : “2010-11 sezonunda bolton kadrosuna alıp şampiyon olurken 8 gol 3 asistle oynayan futbolcu. ben bile bu adamı oynatabiliyorsam hagi kim bilir neler yapar. hemen alınsın.” emrin olur.
halbuki maçtan önce ne kadar keyifliydik yahu. üşüyorduk falan ama eğleniyorduk da. bira, kanyak, viski ve votka içtim maçtan önce ali sami yen sokakta. stadı yıkacak dozere küfürler ettik, fenere saydırdık. “captano ortaya üçlü çektir tayfaya” diyerek bana sabri muamelesi yapan arkadaşları kıramadım. kısa süre sonra bir de baktım bizim galatasaray sözlük grubu dışındakiler de aynı muameleyi yapıyor, aldım topu 3 sokak ötedeki evin balkonuna atıverdim. gerçi hedefim hemen karşı daireydi ama olacak o kadar.
neyse, maç sırasında şöyle abuk sabuk muhabbetler geçti kendi aramızda.
birinci devre :
c : ulan bu neill sürekli uzun oynuyor, ve sürekli rakibe atıyor. hiç biriniz bişey demiyorsunuz, servet olsa küfredersiniz.
gsy: ama abi servet de aynı topları atıyor, çok daha saçma yerlere gidiyor.
c: …. (cevap yok, ne diyicem ki zaten)
gsy : neill hiç değilse çok top kesiyor, topu daha iyi oyuna sokuyor.
c: ulan tabii çok keser, adam uyanık, stoper değil libero oynuyor. libero mu kaldı artık, kalsaydı ben hala oynardım. bu yaşta halı sahada nasıl oynuyorum lan. arkada bekliyorum, sekenleri topluyorum. (bunları iyi dedim, şimdi onlar düşünsün)
gsy: abi neill’le servet’i bir mi tutuyorsun?
c: yuhhhhh, ulan seni gibi hakemin de federasyonun da. (konu kapanır, kapanmasa ne olacak anasını satayım, çocuklar haklı. benim de haklı olduğum yerler var ama az)
ikinci devre:
c: abicim bu takım rijkaard’ın eseri
gsy: olur mu abi, yönetim transfer yapmadi ki
c: abicim bu takım rijkaard’ın eyvallah dediği, kabul ettiği kadro. ben rijkaard olucam da yönetim benim istediğim takımı kurmayacak, öttürürüm valla.
gsy: abi ne yapsaydı istifa mı etseydi?
c: evet
gsy: abi adamın karakteri öyle değil işte, bırakıp gitmiyor
c: olmaz öyle. hagi’yi gördün mü, geldiğinin üçüncü haftası ayarı verdi. öyle olacak.
gsy: ulan ayhan, senin ayağını…..
c: (iç ses) bu defa haklıyım, mevzuyu uzatmayayım, bloga yazayım bunu
bu blog tiyatrosunda yer alan oyuncu kadrosu :
c - captano işte, uyansana
gsy - galatasaray sözlük yazarı, sevdiğim kardeşlerim. hepsine karşı tekim görüldüğü gibi
geçen maçta koltuklar kırılmıştı, ben de özel güvenliğin amirini çağırıp niye bişey yapmıyorsunuz diye sormuştum. bizim görevimiz değil demişti. bu defa maç 0-2 olunca başladı koltuk avı. tabii bir çoğu takımın kötü gidişini bahane ederek söküyordu. evlerine götürdü bir çok insan hatıra olarak. kimisi de sahaya attı. hiç biri hakkında olumsuz bir düşüncem yok, tepki oluşunca nasıl tezahür edeceği belli olmaz. ama hiç, bir koltuk da ben alayım istemedim. ne bileyim, içimden gelmedi. zaten benim hanım o koltukları eve sokmaz be.
yazımı bu günlerde çok söylediğim bir şarkının sözleriyle kapatmak istiyorum.
arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah
biri biterken öbürü de başlar vermesin allah
böyle gelmiş böyle gidecek korkarım allah
yok mu çaresi dostlar fesupanallah
alemin keyfi yerinde yine maşallah
bize de bir gün kader güler güler inşallah
böyle gelmiş böyle gidecek korkarım allah
yok mu çaresi dostlar fesupanallah