• 178
    toplam 2500 km yaptığımız süper kupa maçı. yozgatlar çorumlar nereler lan oralar? ışık niye yok? çok basma, devirden düşme ama çok da zorlama, kaçak mazotu nerde aktaralım? bu iş bu hortumla olacak iş değil, ben yorulmadım batuma kadar sürerim diyenler direksiyonu devredince 10 saniye sonra uyuyanlar... sözün özü yorulduk ama değdi.
    kayseriyi gezemedik, 4 saat kala vardık şehre ama her yer trafikti çarşısı 10 dakika mesafeymiş ama gözümüz yemedi trafikten. stadın karşısında bir mantıcı bulduk şahinin hazır mantısı gömdü bize. sucuk ekmekler maçta ananınngörrrk ammmmııngörrk koyayımmmm fenerbahhççee olarak döndü midemizde yana yana. stad dışardan çok güzel içerden de fena değil diyorduk ta kiii ' olum kale nerde' gerçeğiyle yüzleşene kadar. tribünün adı kale arkası ama kale gözükmüyor 19 mayıs kulesi yapmadan.

    fenerli taraftarlar maçtan önce kafa kafaya gidiyordu bizim tribünlerle tezahürat konusunda ama ne zaman ki maratonda full bayrak açıldı ondan sonra maçın sonlarına doğru bi 2 dakikalık gaza gelmeleri hariç bariz sindiler bizim tribünler karşısında. maçın ilk 30 dakikası fener hiç beklemediğim kadar iyiydi. bizimkiler tutuk başladı. son 5 yıldır bu kadar önde kalmaya calısmamıstır fener. hep önde bastılar. kuyt webo sow sürekli döndüler aralarında ama 30dan ta ki gole kadar gene esameleri okunmadı macta dogru duzgun. sazı bizimkiler aldı ele. golden sonra da herhalde çok yorulduk ki hep ileri vurduk topu. bu arada sow çok iyi topçu, sahada da namuslu adam. heralde yani bi kara taşak değil * . kuyt topçu değil ama resmen inek ciğeri var elmander bile duruldu bu anca koşuyor. bizim topçuları anlatacak halimiz yok.
    maç bitti sevindik. bizimkiler soyunma odasına gidene kadar stadta kaldık. sonra: olum gps açsana telden, ışık yok köy yok diyorum sana ne gpsi, turkcell bile çekmiyor, sorgunu geçtik mi, yozgata geldik hane sorgun, bu yol nerden veriliyor, farlar gene kesmez dimi, la olum teyb niye bozuk (1800 km teypsiz gelmişiz) yavaş git mazot biter, meşhur çorum- yozgat geyikleri, burda eşekler teklif ediyomuş, bize 7 kişilik menemen (mevcut 5), sen sür, ben arkaya geçeyim, sen öne gel uyu, bana bi sigara ver ve her zaman tabi kupayı alamasak bu yolu nası gelecektik...
  • 179
    alınacak kupaları bir bir alan galatasaray’ımın “süper”liğinin tescillendiği maç. kayseri kadir has stadı’nda suya sabuna dokunulmadan sonuçlanan maç olarak tarihe geçmiştir. tff’yi ve özellikle hükümeti ve bakanlarını ayrı bir memnun etmiştir büyük olasılıkla bu maç. maçtan günler önce “aziz yıldırım’la yan yana oturmam.” diyen başkanımız araya bakanları koyarak yapılan rica minnetle protokolde yer aldı. protokolde hissedilen soğuk havanın yanında bir ayrıntı dikkatimi çekti: sevgili(!) demirören’in ve aziz yıldırım’ın kravatlarının uyumu. bir ülkenin federasyon başkanının kazanmasını istediği takımı daha maç başlamadan ilan etmesi (kravatıyla da olsa) ülkemize has bir durum olsa gerek. maç başlamadan önce atv rejisi galatasaray’ın olduğu kapalı tribünün üstüne sanal türk bayrağı yerleştirdi. sanırsınız iki türk takım değil de biri türk diğeri yabancı iki takım karşılaşıyor. tabi bir de tribünde açılan ultraslan bayrağı meselesi var ki bence daha vahim. galiba gizli reklam uygulaması yapıyorlar! bir taraftar oluşumunun kendini ait olduğu üst kimlikten (galatasaray’dan) üstün görmesini yadıgayanlardanım.

    maçın ilk yarısında fenerbahçe daha fazla topa sahip olan takımdı. buna karşılık organize pozisyon üretmekte zorlandılar. bunda orta sahanın benzer oyun stiline sahip oyunculardan kurulması etkiliydi. ilk yarıdan aklımda kalan iki pozisyon var: biri drogba’nın sneijder’in verdiği pasta mert’in topu çelmesi; diğeri ise sow’un beceriksizce harcadığı pozisyon. ikinci yarıda ise, üstünlük tamamen galatasaray’ın elindeydi. atak futbolla pozisyonlar bulurken; hepimizin yüreğini ağzına getiren gözbebeğimiz semih’in sakatlığı benim için maçı bitiren an oldu. içimden “sana bir şey olacaksa maç onların olsun.” diye geçirdim. bütün futbolcular için sakatlık anında üzülür ve korkarız; ama bu futbolcu sahada seni yansıtan bir futbolcuysa korku da başka türlü üzüntü de. derler ya “sakınan göze çöp batar.” diye, semih’in başına gelenler de bu hesap. maçta 63. dakikaya kadar en iyi oynayan fenerbahçeli futbolcu olan bruno alves, önce drogba’ya daha sonra melo’ya yaptığı faulle iki sarı karttan kırmızı kart gördü. normalde 3 yanlış 1 doğruyu götürürken; alves için tam tersi oldu bana göre. zaten fenerbahçe’yi bunaltan galatasaray’ım bu dakikadan sonra sazı iyice eline aldı. bu durum da mert’e yaradı. maçın adamı olmasını sağlayan kurtarışlar yaptı. açıkçası bu kadar iyi bir performans beklemiyordum ondan. ikinci yarıda selçuk’un fenerbahçe kalesindeki acemi mert’ten yararlanarak çektiği sert şutlar vardı; ama maalesef gol olmadı hiçbiri. akılda kalan pozisyon ise, hamit’in drogba’ya asist yapmak yerine kaleye vurduğu toptu. hamit vurmak yerine pas vermeyi tercih etse maç uzatmalara gitmeyecek biz de sinir krizleri geçirmeyecektik. galatasaray’ın pozisyonlarından bunalan fenerbahçe’nin imdadına kadlec yetişti ve bana göre maçın uzatmaya gitmesini sağlayan futbolcu oldu.

    maçın uzatma dakikalarında golden önce drogba’nın kullandığı serbest vuruş mert’te kaldı. bu pozisyondan 2 dakika sonra bir mucize oldu ve topun hep ayağına gelmesini bekleyen, topu çevirip pas verme imkanı varken kontrolünde taca çıkmasını sağlayan, bir sol bek olarak ileri çıkmaktan imtina eden hakan balta, drogba’nın kafasına öyle güzel bir orta yaptı ki ortayı selçuk’un veya sneijder’in yaptığı izlenimini verdi herkese. drogba’nın alışageldimiz kafa vuruşuyla gol geldi. golün dakikasının 99 olması ise, ilahi adaletin habercisiydi. golden sonra skoru korumak için maçı rölantiye alan galatasaray’da öne çıkan bu defa muslera oldu. yaptığı kurtarışlarla maçın bir diğer adamıydı bana göre. ama maç sonunda mert’e geçilmesinin sebebi tecrübesiydi. muslera’nın tecrübesiyle yaptığı kurtarışların yanında tecrübesiz mert’in kurtarışları öne geçmişti. golden sonra kıpırdanan fenerbahçe’nin 118. dakikada yakaladığı pozisyonu muslera son anda kornere çeldi. geldiği günlerde eleştirildiği “küçük elleri” ile maçı kurtardı. hoş penaltılara gidilse dahi maç bize bakıyordu kaleciler açısından. maçın son düdüğü geldiğinde “en süper” galatasaray oluyordu.

    maç içinde taraftarları açmaza düşüren bir durum vardı: tezahürat meselesi. galatasaray taraftarı tezahürat yaptığında fenerbahçe taraftarı ıslıklıyor; fenerbahçe taraftarı tezahürat yaptığındaysa galatasaray taraftarı ıslıklıyordu. maçı televizyondan izleyen bizler açısından tam bir işkenceydi. hazır işkence demişken; atv zulmünden bahsetmeden geçmemek gerek. maç öncesinde yapılan yayından tutun da maç sonrasındaki yayına kadar her yanı yanlı her yanı yalakalık kokuyordu. gerek tff’ye gerekse hükümete yaranmak için yapmadıkları kalmadı. maç yayınındaysa spikerin maçı anlatıp anlatmadığı belli bile değildi. zaten yorumcular olduğunda dinleyemediğim maç yayınının spikeri de kötüyse yandık gitti. maça gidip de “maç trt’de izlenir.” diye pankart açanlara anlam veremezdim. ama haklı olduklarını anlamış bulunuyorum. sırf spikerleri için maç trt’de izlenir. bundan sonra ”maç atv’de izlenmez” diye bir pankart görürsek maçlarda şaşırmamalıyız.

    kupa törenini bekleyen futbolcularda acaip bir centilmenlik hali vardı. öyle ki rakibini ten renginden dolayı aşağılayan ve rakiplerine acımasızca fauller yapan emre bile kazanan takımı, yani galatasaraylı futbolcuları tebrik etti. ama bana kalırsa fazla abartıldı bu hareket. tıpkı tribünlerdeki taraftarların abartıldığı gibi. neymiş taraftarlar çok centilmenmiş, olay çıkmamışmış, hükümet aleyhine tezahürat yapılmamışmış. istenilen ortamı yaratmak için istanbul’da yapılmayan bir maçta olay çıkmaması doğaldır. bakalım aynı başarıyı(!) lig maçlarında da yakalayabilecekler mi. kupa verilmeden önce hasan şaş ve ümit davala ile röportaj yapan spikerin sesi kısılmıştı; hasan şaş spikere ”sen de bizim kadar bağırmışsın herhalde.” dedi. ama spiker bozuntuya vermedi. maç içinde davala’yı ve şaş’ı gördüğümde ben de uyandırdıkları etki orada teknik direktör olarak değil de taraftar olarak bulunduklarıydı. şaş’ın spikere yaptı espri de bunun tezahürüydü.

    kupa töreninden önce, öyle sanıyorum ki galatasaray’ın itirazı üzerine, sahada bir stand hazırlanıyordu kupa töreni için. ama kupa verilirken gördük ki araya birileri, belki de bakanlar falan, girmiş ve yarattıkları ortamın bozulmaması için, fenerbahçeliler’in olduğu protokolde yapılmıştı kupa töreni. kupa törenine kalan fenerbahçeli taraftarlar sıkıntı yaratmadı allah’tan. fotoğraf çekmekle meşguldüler. melo’ya bir şeyler söylediler bir de hasan şaş’ın kafasına fenerbahçe atkısı attılar o kadar. kupa töreninde yaşanan bir acaiplik vardı. sevgili(!) demirören madalyaları karıştırıp vermişti takımlara. çoğu insanın hata dediği durum kasti yapılmıştı bence. “siz benim gönlümün şampiyonusunuz.” minvalinden karıştırmıştı madalyaları. neyse ki suyun öbür yakasına gitmeden anlaşılıp değiştirildi madalyalar. bu olay fenerbahçe’nin 2009-2010 sezonunda bursaspor’a kaptırdığı şampiyonluktan sonra düştüğü timsah durumunu hatırlattı bana. görün tff başkanı ne kadar aciz. neyse ki erman toroğlu’nun dediği gibi kupayı doğru tarafa verdi demirören.

    kupa töreninde dikkat çeken birkaç nokta daha vardı: burak’ın kupadaki hali hepimizin malumu. size de bir terslik var gibi gelmedi mi? bence bunun altında yatan 2 neden olabilir. ya oynatılmadığı için küsmüştür ya da gidecektir. hangi nedenin olduğunu zaman gösterecek. dikkatimi çeken bir diğer nokta da kırmızı kart cezalısı sabri’nin madalya alması ve kupa kaldırmasıydı. sizce de bir yanlışlık yok mu? geçen sene benzer durumda engin vardı; ama o oynadıktan sonra atılmıştı. bu arada fatih hoca çok akıllı bir hoca. fenerbahçe maçında kendini kaybeden engin’i kadroya almayarak hem engin’i hem de hakemi kurtardı bana göre. boşuna imparator demiyoruz ona. fatih hoca cezası nedeniyle maçı locadan izlerken göremediği pozisyonlar için televizyona bakıyordu ve reji onu her seçtiğinde sinirleniyordu. ortaya bir de sonsuz görüntü çıkınca esprilere konu oldu bu durum. galatasaray’ı 8.likten 2 sene üst üste şampiyon olmuş ve ezeli rakibinden 2 sene üst üste süper kupayı almış bir takım haline getirdiği için sonsuz teşekkürler ve sevgiler için, bu sonsuz görüntü az bile. fatih terim kazandığımız 16 kupa ile adını tarihe yazdırmış oldu. her kupadan en çok bizde olmasının sebebidir fatih terim. futbol olarak tatmin etmese de, rakip tat vermese de, sonunda kupa olan maçı almak önemlidir. hele ki karşı kıyıda yarattığın hayal kırıklığını düşününce. süper kupayı alan süper futbolcuları, süper taraftarı, süper teknik heyeti ve süper fatih terim’i tebrik ediyorum. son olarak “we have drogba, they don’t!”

    sarı kırmızı günler…
  • 180
    --- alıntı ---

    11 ağustos pazar günü galatasaray ve fenerbahçe arasında kayseri kadir has stadyumu'nda oynanan tff süper kupa karşılaşmasına bahis oynayanlar, fenerbahçe galibiyetine prim vermedi.

    normal süresi 0-0 sona eren mücadelenin uzatma bölümünde drogba'nın ayağından bulduğu golle fenerbahçe'yi 1-0 yenerek süper kupa'nın sahibi olan galatasaray, maç öncesinde iddaa oynayanlar tarafından favori görülürken, fenerbahçe'nin galibiyetine şans tanınmadı.

    yapılan bahislerin yüzde 39,2'lik bölümü maç sonucuna yönelik oynanırken, maçla ilgili iddiaların yüzde 32,2'sinde taraftarlar "galatasaray galip gelir" seçeneğini tercih etti. oynanan iddiaların yüzde 5,5'i fenerbahçe galibiyetine, yüzde 1,5'i ise beraberliğe şans verdi.

    maç süresince canlı oynanabilen bahislerde ise ağırlık, maçın seyrine göre beraberliğe kaydı. canlı iddaa'da maçın beraberlikle sonuçlanacağını düşünen taraftar oranı yüzde 31'e yükselirken, galatasaray galibiyeti yüzde 12, fenerbahçe galibiyeti yüzde 14'te kaldı.

    iddaa'nın sabit ve sanal bayi toplamında, galatasaray-fenerbahçe tff süper kupa karşılaşmasının oluşturduğu hacim 30 milyon 888 bin 494 lira oldu.

    geçtiğimiz yıl 12 ağustos tarihinde yine galatasaray ile fenerbahçe arasında erzurum'da oynanan süper kupa'yı da galatasaray 3-2'lik skorla kazandığı maç sonrası müzesine götürmüştü.
    --- alıntı ---
  • 183
    11 ağustos 2013 galatasaray fenerbahçe maçı
    hakem: bülent yıldırım
    rakip formasyonu: 4-2-3-1
    galatasaray'ın formasyonu: 4-2-3-1 / 4-1-4-1
    fenerbahçe'nin ilk 11'i: mert, hasan ali, alves, bekir, topuz, topal, emre, kuyt, cristian, sow, webo
    galatasaray ilk 11'i: muslera, hakan balta, semih kaya, gökhan zan, eboue, amrabat, melo, selçuk inan, hamit, sneijder, drogba
    skor: 1-0
    goller: didier drogba (99.dakika)
    oyuncu değişiklikleri: 81. dakika hamit altıntop - erman kılıç, 81. dakika amrabat - umut bulut, 108. dakika sneijder - emre çolak
    sarı kart: 28. dakika amrabat, 37. dakika hamit, 49. dakika gökhan zan, 80. dakika melo, 115. dakika drogba, 120. dakika muslera / 46. dakika mehmet topuz, 59. dakika alves, 62. dakika webo, 120. dakika caner
    kırmızı kart: 64. dakika alves

    hakem bülent yıldırım düdüğünü ortalama 50 kez çalarak oyunu durdurdu. maç öncesi istatistiklere baktığımızda özellikle bülent yıldırım'ın ortalama 70-90 arası düdük çalma oranıyla maçları yavaşlattığını görebiliyoruz. lakin süper kupa mücadelesinde beklenilenin aksine daha az sayıda karar ile maçı yönetmiş olup, maçın seyrini etkilemiştir. bülent yıldırım maçta galatasaray aleyhine 6, fenerbahçe aleyhine 4 sarı kart ve 1 kırmızı kart toplamda ise 11 kart göstererek maçı tamamladı.

    maç sonuna baktığımızda galatasaray %58, fenerbahçe ise %42'lik topla oynama oranına sahip olduğunu görüyoruz. keza bu oran özellikle 90 dakika boyunca orta sahadaki topa sahip olma oranına da yansımıştır. galatasaray rakip ceza alanına 53 kez top attı ve bunun 18'i başarılı oldu. fenerbahçe ise ceza alanımıza 19 kez top attı ve bunda sadece 5 kez başarılı olabildi. galatasaray rakip kaleye 32 şut denemesinde bulunarak 12 tanesini isabet ettirdi. fenerbahçe ise çektiği şutların sadece 3'ünde isabetlik oranına sahip oldu.

    galatasaray toplam 25 kez gol girişiminde bulundu. ceza alanına ulaşan atak sayısı 40 olduğu gibi ataklarda ortalama pas sayısı 4 olarak belirlenmiştir. aynı şekilde rakip fenerbahçe ise 6 kez gol girişiminde bulundu. ceza alanımıza ulaşan atak sayısı 9 olarak istatistiklere yer edinmiştir.

    takımımız savunma bölgesinde 66 kez pas denemesinde bulunmuş ve bunların 65'inde sonuç almıştır. orta alanda ise 254 pas denemesinin 229'u adrese ulaşmıştır. hücum sırasında ise 93 pas pasan takımımız, 81 kere istediği sonuca ulaşmıştır. ileriye doğru atılan 164 pasta 135 tanesi sonuç bulmuş olup, yanlara 159'da 152, geriye ise 89'da 87 isabet oranıyla pas trafiğini tamamlamıştır.

    en çok pas verenler sırasıyla; selçuk (67/63), melo (52/50), hakan balta (47/45), sneijder (43/35), eboue (39/36), gökhan (38/35), amrabat (36/31), semih (31/28), hamit (28/25), muslera (16/16), drogba (10/7), erman (5/4), umut (1/0)

    en çok pas alanlar sırasıyla; selçuk (67/63), melo (51/50), sneijder (50/44), amrabat (40/31), hakan (40/39), gökhan (35/33), hamit (33/29), eboue (31/30), drogba (29/19), semih (25/25), muslera (6/6), erman (5/5), umut (1/1)

    hücum bölgesinde pas istatistiklerine bakarsak eğer sneijder'ın 19/16, amrabat'ın 16/14 oranla maçı bitirdiğini görebiliriz. özellikle bu iki oyuncu ceza alanına top sürme konusunda başarılı olduğu gibi, 4-2-3-1 formasyonunda istatistik bakımından son derece başarılı bir performans ortaya koymuştur. özellikle sneijder'ın maç içerisinde fazla insiyatif aldığını görebileceğimiz gibi istatistiklere de bu yansımıştır.

    kısaca maçın değerlendirmesini yapacak olursak; galatasaray'ın hazırlık maçlarını ele alarak dany yada chedjou'nun defans tandeminde bulunacağı tahmin ediliyordu. fatih terim, amrabat'a güvenerek yabancı sınırı nedeniyle hakkını defanstan yana kullandı ve yine felsefesi olan "hücum" oyununda hamle yapmış oldu. gökhan zan'ın özellikle 2012-2013 senesinde hele ki schalke 04 maçının rövanşında son dakikalarında ve real madrid maçlarındaki performansıyla ne kadar iyi bir yedek stoper olduğunu gören bizler, fenerbahçe maçında yine aynı tarzda oynadığına şahit olduk. maçtan önce hakan balta sorusu nedeniyle tedirgin olunması gayet doğaldı. hakan balta 11 ağustos akşamında oynadığı futbol ile neredeyse taraftarların %90'ını şaşırtarak iki sene önceki performansını hatırlatarak son derece iyi bir oyun sergiledi ve bu performansını didier drogba'ya yaptığı asist ile süsleyerek kapanışı yaptı.

    maç içerisinde ilk 5 dakika gayet hızlı bir oyun gördük fakat 5. dakikadan sonra oyunda belli bir kopukluk görmeye başladık. özellikle fenerbahçe orta sahası, top sneijder yada selçuk'a geldiğinde yoğun pres uygulamaya çalışarak pas trafiğini bozmaya çalıştı. belki de fatih terim bunu düşünerek amrabat'ı oyuna dahil etti ve belli bir dakikadan sonra pas trafiği amrabat kanadına doğru yüklendi. amrabat'ın ilk yarı boyunca çalışanlılığı, isteği ve hırsı zirvede olduğu gibi, son tercihleri ve bitirişi bir o kadarda ters orantıda devam ediyordu. ilk yarı performansı tatmin edici olmaması aslında hazırlık maçlarını izleyen seyirciler için normal karşılandı. çünkü galatasaray bu dönem hazırlık maçlarında özellikle ilk yarıda beklenen performansı göstermeyip, ikinci yarıda çok farklı bir kimlikle sahaya çıkıp maçı domine etmesini bildi.

    ikinci yarının başlamasıyla ilerleyen dakikalarda fizik gücü ve kondisyon farkını net olarak görmeye başladık. fenerbahçe, alves'in kırmızı kart görmesinden sonra fizik olarak çökmeye başlamış olup galatasaray tarafından yoğun bir baskı altına tutuldu. maç öncesi maçın iddia tabiriyle üst olarak bitmesi bekleniyordu. açıkcası galatasaray eğer beceri konusunda gününde olsaydı ve maç genelinde çektiği 30'dan fazla şutta kaleye isabet eden topları bonkörce harcamasaydı skorda en az iki fark kaçınılmazdı. bir başka değinmek istediğim nokta ise şutlardır. mert günok gibi boya sahip olan kalecilerin en sevdiği nokta ise yukarıdan gelen toplardır. özellikle kalecilik deneyimi olan kişilerin bu konuda ne demek istediğimiz hakkında aklında fikir oluşmuştur. belli ki hocamız fatih terim oyuncularına uzaktan vur emri vermiş ve oyuncularda buna göre hareket ederek kaleyi yoklamıştır. bunu ilk dakikalarda sneijder'ın ortasıyla gelişine vuran didier drogba'dan anlayabiliriz. takım içerisindeki hücum oyuncularının neredeyse hepsinin şut konusunda ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz fakat 120 dakikalık zaman dilimi içerisinde en azından yerden bir kaç başarılı şut denemesi olmuş olsaydı skor tablosu çok erken dakikalarda değişebilirdi. tabii olay sadece bundan ibaret değil. antrenmanlarda çalışılmış olan duran top yada pas organizasyonlarıyla şanssız bir şekilde harcanan pozisyonları unutmamalıyız.

    galatasaray görüldüğü üzere oyuncularında dediği gibi başarılı bir kamp dönemi geçirmiştir. wesley sneijder, didier drogba gibi oyuncular 2012-2013 döneminin ikinci yarısında güçlerinin yarısını bile sahaya yansıtmadan en az 9 puan kazandırdığını düşünürsek, sağlam bir kamp dönemi geçiren bu oyuncular 2013-2014 döneminin yeni transferleridir. felipe melo'nun transfer hikayesinin kısa sürede son bulması galatasaray için büyük bir avantaj olmuştur. şuan oynanan futbola baktığımızda taraftar gözünde soru işareti olan noktalar sol bek ve kanatlardır. yabancı sınırı engeli olsa bile fatih terim ve ekibinin en iyi şekilde sistemi oturtacağı konusunda inancımız tam. galatasaray'ın iki senedir yakaladığı bu güzel rüzgarın aynen devam edeceğini tahmin etmemiz kaçınılmazdır. güzel günler görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. zira rakiplerimiz şunu unutmamalıdır ki; bu sefer daha tehlikeliyiz.

    son olarak, ne çaktı be didier drogba?

    hatam varsa affola... saygı ve sevgilerimle,
  • 189
    üzerinden tam 7 sene geçmiş olan efsane maç. galatasaray'ımız normal süresi 0-0 biten maçta, uzatmalarda 100. dakikada hakan balta'nın ortasında didier drogba'nın kafa golüyle fenerbahçe'yi 1-0 mağlup ederek süper kupa'yı 3. kez, eski ismiyle cumhurbaşkanlığı kupası'nı 13. kez kazanmıştır.

    maçın en net pozisyonunu 77. dakikada selçuk inan sağdan dışarı atarken bruno alves ise 56. dakikada 2. sarıdan kırmızı kart görmüştür.
  • 195
    suyun karşı tarafını şehir şehir gezdirip kupa kaldırdığımız zamanlardan kalma bir müsabaka. üzerinden tam 10 sene geçtiği ve şimdi yine bir kayseri mesaimiz olduğu için bugün bir kaç kelam yazmaya karar verdim.

    benim adıma negatif tarafından başlamak gerekirse bu karaborsacıların bugüne kadar ekmeğine yağ sürdüğüm tek maçtır. federasyonumuz biletlerin çıkacağı tarihi bir akşam önce açıklamış, haberim olmadı. ramazan ayındaydık ve arkadaşlarla iftar sonrası sahur organizasyonumuz vardı. sabah telefon geldi gelmesine ama geç kalmıştık. güç bela sepete bir bilet koysam da site hata verdi. ben de fenerlilerin olacağı kale arkasından bilet aldım. niyetim truva değildi, bir şekilde takas ederim diye düşündüm. bizim 30 liralık kale arkası biletleri 200-250 civarından giderken onlarinkiler 150 lira falan ediyordu. kafa kafaya takası bırak, farkı ödeyip kısmen yırtma stratejim bile tutmadı. stat önünde ne kadar zoruma gitse de karaborsaya yenik düştüm. kendi fb biletimi ise 30 liraya verdim. size bu enayilik gibi gelebilir ama benim doğrularım bunu gerektirir. biletin üzerinde yazandan fazlasını talep etmem vicdanımı rahatsız ederdi, varsın totalde zararlı çıkan ben olayım. almanya'da yıllardır yüze yakın bilet alıp satmışımdır veya takas etmişimdir. bunların arasında en baba uefa organizasyonları da var, zor bulunan deplasman biletleri de, burada düzgün işleyen, karaborsadan uzak platformlar mevcut. bu arada karaborsadan almak zorunda kaldığım bilet bir üst kategoridendi, bir de onu kale arkasıyla takas ettik ki tüm arkadaşlar tribünde de birlikte olalım.

    zaten macera uçak biletlerini ayarlarken başlamıştı. aslında ilerleyen tarihlerde memleket ziyaretini düşünüyordum ki fiyatlar insin. ama finalin adresi belli olunca kapının önündeki derbi de kaçmaz dedim. direkt uçus kalmayınca bir de hollanda (evet, ters istikamet) aktarmalı uçtum. öğrenci halimle maddi açıdan da baya açıldım ama yapacak bir şek yok. de demişler? galatasaray seyirci manyak ya

    "aklından çıkarma sen bu yeri, cimbom'un kalesi" sloganının hakki veriliyordu. tayfayla havalimani karşılaması olsun, otel ziyaretimiz olsun, yaktığımız meşaleler, hepsi güzel anılardı. bir de o günlerde dilimizden düşmeyen o beste: "ağustosun onbirinde..kayseri'de; sokacağız o kupayı gözünüze* fenerbahçe" (melodi: barış manço - dönence)

    inat edip bize öngürülen güzergahı tercih etmeyip sarı kırmızılarla o kadar fenerli grupların arasından geçme atraksiyonu gibi daha anlatılacak ayrıntılar var da türkçe klavyesiz yazmaktan yoruldum. o yüzden toparlamak gerekirse öncesiyle sonrasıyla keyifliydi her şey. yarı yarıya tribünlerin hastasıyız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın