“oynamadan, sadece antremanlara çıkarak para almak bana yakışmaz” diyen yuto nagatomo japonya’ya gitti. hem çok üzgünüm hem de buruk bir sevinç içindeyim.
üzgünüm çünkü selçuk inan, olcan adın ve tarık çamdal gibi türklerden böyle bir asil davranış göremedik.
* takıma en ufak bir katkıları olmamasına rağmen kağıt üzerindeki anlaşmaya dayanarak yıllarca haram para kazandılar. neden haram diyorum; çünkü eğer bir katkınız yoksa, karşılığını vermeden kazandığınız her kuruş benim nazarımda haramdır. sözleşmeniz olsa da bu böyledir olmasa da bu böyledir. hatta bizim hukukumuzda da bunun karşılığı vardır. bir sözleşmenin hükümleri bir taraf aleyhine aşırı bir sömürüye (gabin) neden oluyorsa o sözleşme feshedilebilir ya da uyarlanabilir. fakat futbol dünyasında buna imkan tanınmıyor çünkü istismarı çok kolay bir konu.
bu haslet aslında türkün hasletidir. (başka milletlerde de var tabi ama benim konum türk futbolcusu olduğundan girmiyorum o konuya) türk hak etmediği paraya dönüp bakmaz, menfaati için kimselerin önünde eğilmez ve de kursağından haram lokma geçirmezdi. son iki yüz yılda bu değerlerimizi maalesef yitirdik, yitirmekle kalmadık başkalarının kapitalist kurallarının etki alanına girdik. şimdi herkes kısa yoldan köşe dönmenin peşinde koşar oldu. milletin parası çarçur ediliyor, milyonlarca fakir-fukaranın hakkı herkesin gözü önünde çatır-çutur yeniyor, olmadık yerlerde camiler, binalar yaptırılıp sükseli işler peşinde koşuluyor. devlet yaptığı hizmetlerin tamamına yakınını yid modeliyle yaptırıp fakir halkı 20-25 yıl borçlandırıyor, sonra da gıda ürünlerine, geçiş ücretlerine, elektrik ve doğalgaz ücretlerine fahiş zamlarla yine fakir halkı eziyor.
yani söylemek istediğim; türk insanı ve devleti olarak şirazemizi kaybettik, helal haramı terk ettik, yolumuzu şaşırdık. umarım ve dilerim en kısa süre içinde yeniden “herkesin hakkına kanaat ettiği, devletin adaleti titizlikle uyguladığı (ekonomik, sosyal ve sportif dahil tüm alanlarda) bir moda gireriz.