resim
Ünal Aysal
Görev:Başkan
Takım:-
Yaş:83
Uyruk:Türkiye
  • 679
    adnan polat'ın saçma sapan demeçlerine inanan taraftarlarımızı gösteren adam.

    selçuk inan'ı madem adnan polat aldı o zaman bu çocuk niye hala avrupa'ya gideceğim diye demeçler veriyordu basına, kulübüne ?
    ha belki ön görüşme oldu ama belli ki sonradan anlaşıldı bu oyuncuyla.
    neyse.

    galatasaray'ın ekonomi dengesi batmış durumda burada transferler yüzünden başkan eleştiriliyor.
    ben sabrederim isterse galatasaray gene kötü kadroyla çıksın gene ligde son sıralarda olalım ama yeter ki şu kulübün mali durumu istenilen seviyeye çıksın artık. orası çözülmedikçe olmayacak bu iş.

    ha ayrıca her bonservissiz oyuncuya mustafa sarp mualemesi yapmayın.(yine beleşçilik vs.)
    elmander, selçuk ve ceyhun baya iyi oldu böyle.
  • 680
    diyelim ki adnan polat selçuk ve elmander transferini yaptı. böyle bir durum ünal aysal'ı başarısız mı yapar? daha transfer sezonu yeni başlıyorken hem de. geçen sezonlar hatırlanırsa son gün gelmişti transferler. burda ünal aysal'ı tartışacağımıza adnan polat'ı tartışalım. madem böyle transferler yapabiliyordu, niye vakti zamanında yapmadı? adnan polat değil miydi 3-4 güne transferler biter diyen, ama son gün transfer yapan? rijkaard'ın arkasındayım deyip gönderen kimdi? böyle bir adamın lafına mı inanacağız? daha adnan polat'ın yedirdiği kazıkların acısı geçmedi. transfer sezonu bitsin o zaman düşünelim ünal aysal'ı eleştirmeyi. adnan polat'ın lafına gelip de ünal aysal'a laf etmek ayıp olur. zaman ilerledikçe ünal aysal'ı eleştirmemiz gerekiyorsa eleştirelim, ama adnan polat'ın lafıyla değil.
  • 683
    70 yaşındayım ama gençlerden bir eksiğim yok

    "içinde bulunduğum yaş bana çok avantajlı geliyor"

    güney öztürk
    --------------------------------------------------------------------------------

    galatasaray’ın yeni başkanı ünal aysal, çocukluğunu, galatasaray lisesi yıllarını, yurt dışı yaşantısını, hobi ve özel zevklerini vatan’a anlattı

    istanbul’un en şık ve pahalı butik oteli les ottomans’tayım. 18’inci yüzyılda dönemin ünlü hattatı muhsinzade paşa tarafından yaptırılan yalı, tüm ihtişamıyla boğaz’ı selamlıyor. son yıllarda dünya jet-seti’nin ve hollywood’un uğrak yeri olan otelin restoranında denize nazır en ön masaya yaklaşıyorum. restoranın ismi su yanı... masada oturan beyaz yakalı mavi-beyaz çizgili spor gömlekli, lacivert pantolonlu, aynalı camlı gözlüklü beyefendi ise otelin sahibi. aynı zamanda galatasaray kulübü başkanı ünal aysal... kulağında kulaklıklar telefon görüşmesinde... o gün basında çıkan g.saray’la ilgili sözlerinin çarpıtıldığını söylüyor karşısındakine... canının sıkkın olduğu belli, hatta kızgın... ancak yüzündeki ifade, sözlerine yansımıyor doğrusu. aynı sakin, kibar üslubuyla devam ediyor “bir basın açıklaması yapalım, içine de şöyle yazalım...” telefon konuşmasından yararlanıp asistanı nur hanım’a dönüyorum, “kendisi nasıl bir patrondur, sinirli mi” diye soruyorum. nur hanım “asla! ağzından kötü bir söz ya da sinirlendiğinde sesini yükselttiğini duyamazsınız. stres kontrolü inanılmazdır. neslinin son örneği, kibar, şık, centilmen” diye cevap veriyor. aynı anda telefonu kapatıp bana dönüyor ünal bey... “sizi beklettiğim için özür dilerim. artık başlayabiliriz. ne içerdiniz?..”

    galatasaray’a gazete ilanıyla başvurdum 1000 kişi arasında 12’ncilikle girdim

    forbes 2011 listesine göre türkiye’nin en zengin 100 kişisi arasında 775 milyon dolarlık şahsi serveti ile 51’inci sırada yer alan ünal aysal’ın, 40 yıl önce kurduğu unit group özellikle enerji sektöründe tanınıyor. aysal’ın sadece türkiye’de inşaat halinde 2.5 milyar dolarlık enerji yatırımı var.
    “bu serveti nasıl edindiniz?” diye söze giriyorum. “şanslıydım. hayatta şansıma her şeyden çok güvendim. hep risk aldım ama şansımı da zorlamadım.” (nerede bizde öyle şans, diye iç geçiriyorum.)
    kendi ifadesiyle “orta direk” bir aileden gelen aysal’ın babası manastırlı (makedonya), annesi ise selanikli... “ ailemiz hakim kökenliydi, babam ise askeri hekimdi. ilk mektebi anadolu’nun 4 ilini dolaşarak geçirdim. en son “istanbul çapa ilkokulu’ndan mezun oldum” diyor.

    * galatasaray lisesi’ne girişiniz nasıl oldu, ailenizin yol göstermesiyle mi?

    “hayır. inisiyatif alan bir yapım var. galatasaray’a eğilimliydim. gazetede görüp, kendim müracaat ettim. o dönem zaten istanbul’da bile değildik. istanbul’da eşin dostun evinde kaldım, g.saray’ın imtihanına girdim. 1952 yılıydı. 50 kişi alıyorlardı. 1000 kişi müracaat etmişti. mektebe 12’nci girdim. tesadüf, çocukluk şansı... ama şans önemlidir.”

    okul yıllarında orta seviye bir talebeydim 5-7 arası notlarla sınıfı geçerdim

    * galatasaraylılık ruhu böylece başladı?

    “evet, ama hiçbir şeyin fanatiği olmadım. galatasaray benim dönemimde sırf erkeklerden oluşan bir okuldu. ‘askeri disiplinli’ desem yeridir. o disiplin ile büyüdük. abi kardeş ilişkisi vardı büyüklerimizle aramızda... iş hayatına atılınca o yaş farkı kapanmasına rağmen, bugün bile karşı karşıya geldiğimizde aynı saygı devam eder. öyle bir yetiştirilme kültürü... tahsil hayatım boyunca orta karar bir öğrenciydim. 10 üzerinden 5-7 ile geçerdim. hiç iftihar almadım.” (gülüyor)

    thy’de bilet sattım, trt radyo’da spikerlik yaptım, migros’ta çalıştım

    lise sonrası istanbul hukuk fakültesi’ne giren aysal, “röntgen mütehassısı” olan babasının kazancına rağmen, hayatı boyunca kendi ayakları üzerinde durmaya özen göstermiş. “üniversitedeyken para kazanmak için çeşitli işler yaptım. seyahat acentasında da çalışmışlığım var, thy’nin şehir merkez bürosunda ekonomi bileti kesen memur, muhasebeci olarak çalışmışlığım da... hatta trt istanbul radyosu’nda 1 yıl stajiyer spikerlik bile yaptım...”
    istanbul hukuk’ta 3 bin kişilik sınıflarda iki yıl ders gördükten sonra, gs liseli bir arkadaşının “oğlum ne işin var orada, burada sınıflar 25 kişilik” demesiyle isviçre’nin neuchatel (nöşatel) üniversitesi’ne geçen aysal, 2.5 yıllık bakiye hukuk tahsilini avrupa’nın merkezinde tamamlamış. “isviçre’de sabah 06-12 arası migros’ta part time çalışarak masraflarımı karşıladım. üniversite devlet destekliydi ancak yaşamsal ihtiyaçlarım için çalışmak zorundaydım. 12’den sonra okula gidip, derslere girer, sabah kaçırdığım dersleri ise arkadaşlarımın notlarından takip ederdim” diyor.

    mucizem, hep pozitif düşünmek!

    aysal, hep iyi ve fit görünmesinin sırlarını anlatırken: “mucizem kafa disiplini ve pozitif düşünmek. her şeye olumlu yaklaşmanız lazım. sorunlarınızı negatif düşünceyle çözemezsiniz. bardağın yarısı daima suyla dolu olmalı, boş olmamalı” diye de ekliyor.

    isviçre beni kartezyen yani netice odaklı ve realist yaptı

    galatasaray’ın yeni başkanı, isviçre’de hukuk eğitiminin kendisine kazandırdıklarını anlatırken ise, “oraya fransızca biliyorum diye gittim. bilmediğimi gördüm. hukuk benim ana disiplin dalım. genlerimde var. kafa disiplinim öyle. isviçre hayatım bunları geliştirdi. beni kartezyen bakış açılı yani netice odaklı ve realist, ayakları yere basan biri yaptı. okuduğum o 2.5 yıl, sadece hafta sonları televizyon seyretme fırsatı bulabildim” ifadesini kullanıyor.

    * aileniz para gönderir miydi?

    “babam ara sıra zarf içinde 100-200 lira gönderirdi, ben talep etmiyordum, etsem yollardı.”

    * iyi iş çıkarmışsınız...

    “when there is a will, there is a way, (istersen, bir yolunu bulursun) okudum! başka ne yapabilirdim ki...”
    okuldan dönünce askere giden aysal, görevini teğmen olarak erzurum gezköy’de icra etmiş, yıl 1968-70 arası.
    “hakim olmaya kendimi hazırlamıştım, ama askerden sonra koç grubuna girmemle birlikte yoldan çıktım, yönümü değiştirdim” diyor. 1972’den sonra da ülkeyi tamamen terk edip, yurt dışında geleceğini kurmuş. 1992’de türkiye’ye yaptığı yatırımlarla birlikte galatasaray kulübü’ne olan ilgisi de katlanarak artmış.

    maçta yenilsek de üzüntümü belli etmem!

    * ünal aysal’a kritik maçlar öncesi ruh halini sorduğumuzda
    “genelde sakinimdir, maça giderken de fazla telaşlanmam. yenilsek bile üzüntümü belli etmem” diyor.

    * bir erkeğin en güzel yaşı hangisidir?

    içinde yaşadığı yaştır. her geçen sene kendimi daha iyi hissediyorum. hiç “ah keşke şu yaşımda olsaydım” gibi bir özlem içinde değilim. bugünümü; 5-10 yıl evveline tercih ederim. kendimi çok daha iyi, çok daha huzurlu hissediyorum. kendimle barışığım, onun için etrafımdaki insanlarla da barışığım. sıhhi bir sorunum olmadığı için, bugün içinde bulunduğum yaş bana çok avantajlı bir yaş gibi geliyor. çünkü hem deneyimim var; hem de gençlere nazaran bir eksiğim yok.

    * yaşınız?

    yazmamak şartıyla (gülüyor) 2 haziran’da 70 yaşına bastım.

    erkekler 40 yaşindan sonra kadinlari anliyor

    * romantik bir erkek misiniz?

    yerine göre “evet.”

    * hep erkeklerin kadınları anlamadığı söylenir.buna katılıyor musunuz?

    erkekler daha basit yaratıklar. orta akıllı bir kadının; en akıllı erkeği bile çözmesi kolay. kadınlar daha komplike...

    * yani kaç yaşından sonra erkekler kadınları daha iyi anlıyor?

    erkeklerin bu olgunluğa erişmesi için biraz zamana ihtiyaçları var. bence 40 yaşından sonra biraz daha anlayışlı olabiliyorlar.

    spor

    6 yıl kürek çektim, ekip disiplini ve takım ruhunu öğrendim

    karşımda sakin sakin konuşup bir yandan mozarella-domates ve fesleğenden oluşan öğle yemeğini bir bardak su eşliğinde yiyen bu adam 70 yaşında. ancak yaşına dair bir emare yok. vücudu, özellikle de omuz-göğüs kısmı gayet yapılı.
    * başkan, sporla aranız nasıl?
    lise yıllarında kürek sporuna başladım. yurt dışına gidene kadar sürdü. tam 6 yıl. kürek gerçek bir istanbul sporu, kent sporu. insana ekip disiplini ve takım ruhu aşılıyor. burada gs adası’nda çalışırdık. 2 çiftle başladım (iki kişi, her elde birer kürek yani 4 kürekli). sonra 2 tek (iki kişi, iki elde tek kürek, toplamda 2 kürekli), 4 tek çektim. ama 4 tek kürek stilinde, bir omuz düşüyor. bir süre sonra ceketin bir tarafına vatka takarak dolaşmak zorunda kalıyorsun. en büyük zevkim boğaz’da kürek çekerek, kanlıca’ya yoğurt yemeye gitmekti. denize düştüğümüz de oldu, gemiye çarptığımız da...

    45 yaşındaki biriyle aynı fizik kondisyona sahibim

    * başka?
    haftada 2 gün ağırlık ve fitness çalışıyorum. fiziki kondisyonum 45 yaşındaki biriyle aynı. koşmayı sevmem ama yürüyüş yaparım. eskiden günde 10 kilometre yürürdüm. şimdi en çok 5 kilometre. salonda 40 dakika fx yaparım, zorlarsam 1 saate de (kilo ve yağ yakmaya yardımcı olan aletli jimnastik) çıkar. tekneyle tatile çıktığım zamanlar günde 2 kere minumum (sabah ve öğleden sonra) 45 dakika 1 saaat durmaksızın yüzerim. ayrıca tenis oynarım.

    kahvaltıdan önce yarım limonlu ılık su, öğlense balık ya da suşi

    beslenme

    * ne yersiniz?

    kırmızı eti 15 günde bir yerim. balık, deniz mahsülleri ve sebze ağırlıklı besleniyorum. sabahları kalori almayı seviyorum, öğlen ve sonrasında ise azaltırım aldığım kaloriyi.

    * kahvaltınız özel anladığım kadarıyla?

    kahvaltıdan evvel, içinde yarım limon olan ılık su. sonra meyve suyu. mevsimine göre değişik meyveler. sonra da çayla beraber, zeytin, keçi peyniri ve simit... işe gelince bir türk kahvesi. bir de arkadaşlarımla sohbet edeceksem bir sigara içerim.

    * günde 1 paket içer misiniz?

    ne bir paketi, günde en çok iki tane. bazen bir tane de akşam yakarım. bazı dönemlerde bir paketi ancak 3 haftada bitiririm.

    * öğle yemeğiniz?

    balık olabilir ya da suşi... akşam mümkün olduğunca erken yerim. bir çorba, bir zeytinyağlı sebze ile geçiştiririm.

    * içki içmez misiniz?

    çok az. ara sıra sek votka...

    hobi

    “bizim zamanımızda sevgiliye şiir yazmazsak havayı alırdık”

    başkan aysal hobileri arasında şiiri ayrı bir yere koyuyor. “kütüphanem şiir kitaplarıyla doludur. sıkıldığımda çeker birisini okurum. bizim zamanımızda sevdiğimiz kıza şiir yazmasak, mektup atmasak havayı alırdık. şimdikiler tek sms’e gidiyor” diye gülümsüyor. “geçenlerde ntv’de iki yorumcu benim hakkında konuşuyor. biri ‘adam şiir seviyormuş’ diyor. diğeri biraz maço kılıklı. ‘valla ben abi şiiri de anlamam, şiir sevenlerden de anlamam’ cevabı veriyor. yani günümüzde şiir seven insanlar maalesef biraz demode görülüyor. kültür erozyona uğradı. ama şiirin yok olduğuna inanmıyorum, sadece duraksadı. içinizde yaşıyor, siz farkında değilsiniz. hâlâ müziğin bir parçası...”

    sevdiğim kitap ve yazarlar

    aysal iyi bir roman okuyucusu. “bu ara yine klasik edebiyata döndüm” diyor ve ekliyor: “klasik edebiyat önemli ama felsefe akımları daha önemli. çünkü felsefe akımları, edebiyatı etkileyerek ve zaman içinde dönüştürerek başka bir yöne götürdü. günümüz romanlarının çıkmasına neden oldu. yeni roman türleri, bizim zamanımızdakilere göre çok daha geniş yelpazeye yanıldı.”

    ilk aklınıza gelenler?
    don miguel unamuno’nun sis romanı, isveçli yazar knut hamsun’un dünya nimeti hayatta bana örnek olmuştur. anton çehov’un tüm romanları... dostoyevski’nin karamazov kardeşleri de beni çok etkilemiştir. belki bu biraz da ağabeyimle ilişkilerimin aynı şekilde olmasındandı. modern yazarlardan paulo coelho ile lübnanlı yazar amin maalouf de geçiş dönemi yazarları olarak yakından takip ettiklerim.

    belçika, isviçre, new york’ta ev
    “yurt dışında çok değişik yerlerde yaşıyorsunuz, nerelerde kendi eviniz var” sorumu aysal şöyle yanıtlıyor: “belçika’da iki evim var. biri bürüksel’de orman içinde, diğeri deniz kenarında bir yazlık. hafta sonları için. kumsalda yürümek için ideal, romantik bir yer. isviçre kayak merkezi crans-montana’da da bir dağ evim var. new york manhattan’da ise bir daire... büyük değil, bir apartman dairesi.
    teknemin adi “barbie” “30 yıldır tekne ve denizle çok iç içeyim. son teknemin ismi barbie (54 metrelik bir motorbot). ondan önce daha ufağı vardı. neden “barbie?” çünkü kadınların oyuncağı bebektir. erkeklerin bebeği ise teknedir. the difference between the men and the boys is the size of their toys.”
    tablo merakim yok ”birçoklarında olan tablo koleksiyonerliği merakı bende yok. koleksiyonerliği bilinçli yapmak lazım. fazla pahalı tablolarla işim olmadı. altındaki imza önemli değil, çok beğendiysem alırım.”
    bilim kurgu fimleri severim ”yüzüklerin efendisi gibi filmleri ya da arnold swarzenegger’in predator gibi aksiyon, science-fiction tarzı yapıtlarını izlemeyi severim.”
    kravattan kaçinirim ”diktirdiğim de oluyor ama genel de hazır giyim tercih ederim. markanın cinsinden ziyade kupları önemli. çok uzun değilim. boyumu kısa, ve şişman göstermeyecek giysiler giyerim. yaşım ilerledikçe spor giyinmeye başladım. gerekmedikçe kravattan ve takım elbiseden kaçıyorum.”
    blackberry kullaniyorum ”aktif olarak iş hayatının içinde olduğumdan teknolojiyle yaşıtlarıma göre daha dost olma mecburiyetim var. ipad kullanıyorum. telefonda ise iphone değil, blackberry tercihim.”
    bach ve mozart hayraniyim “güncel müziği de pop müziği de dinlerim. ama klasik müziğe merakım var. bach ve mozart ağırlıklı dinlerim. en sevdiğim senfonilerden biri de mozart’ın klarnet konçertosu...”
    sigarasi black devil aysal’ın içtiği sigara dikkatimi çekti. simsiyah ambalajının üzerinde black devil yazılı. siyah, çikolata aromalı sigaranın içimi kolay. hollanda malı, rock severlerin rağbet gösterdiği bir marka olan black devil, yurt dışında şu ara oldukça trendy...
    saati a. lange & söhne kolundaki saate bakıyorum. lacivert kadranıyla bulunduğumuz atmosferi adeta tamamlıyor. alman yapımı
    a. lange&söhne marka. almanların, isviçre’nin ünlü markalarıyla yarışan saati. ünal bey’den öğreniyorum “limited editon” olduğunu...

    *
  • 686
    “bizim zamanımızda sevgiliye şiir yazmazsak havayı alırdık”

    başkan aysal hobileri arasında şiiri ayrı bir yere koyuyor. “kütüphanem şiir kitaplarıyla doludur. sıkıldığımda çeker birisini okurum. bizim zamanımızda sevdiğimiz kıza şiir yazmasak, mektup atmasak havayı alırdık. şimdikiler tek sms’e gidiyor” diye gülümsüyor. “geçenlerde ntv’de iki yorumcu benim hakkında konuşuyor. biri ‘adam şiir seviyormuş’ diyor. diğeri biraz maço kılıklı. ‘valla ben abi şiiri de anlamam, şiir sevenlerden de anlamam’ cevabı veriyor. yani günümüzde şiir seven insanlar maalesef biraz demode görülüyor. kültür erozyona uğradı. ama şiirin yok olduğuna inanmıyorum, sadece duraksadı. içinizde yaşıyor, siz farkında değilsiniz. hâlâ müziğin bir parçası...”

    başkanın yukarıda sözünü ettiği iki ntv(spor) yorumcusunun fuat akdağ ve mehmet demirkol* olduğunu tahmin ediyorum. aynı progamı* ben de izlemiş, mehmet demirkol'un şiir ve şiir sevenlere ilişkin söylediklerine takılmıştım biraz.
  • 695
    üzerinde çok büyük sorumluluk var. alacağı adamlar takıma cuk oturmalı, sıfır riskle almalı oyuncuları.
    taraftar nazarında kredisi sıfırdır. kimsenin başarı için sabrı yok, bekleme isteği yok. son günlerin moda slogan olan "taraftar çıldırdı şampiyonluk istiyor" içinde bulunduğu duruma uyuyor.
    tüm bunların içinde bütçesi şimdilik kısıtlı, az paraya çok verimli adamlar almalı. şimdilik bunu çok iyi yaptı. selçuk inan, johann elmander ve ceyhun gülselam.
    öncelikli ihtiyacımız olan kaleci ve stoper transferlerini sezon açılışına yetiştirirse çok iyi olacaktır. diğer ihtiyaçlar hazırlık kampı sürecinde fatih terim'in takımı iyice tanımasıyla yapılır.
  • 700
    az parayla çok verimli adamlar almalı ya da bir süre sonra'ya kadar bonservisli oyuncu alamaz laflarına iştirak etmiyorum. başkan kendisi dedi "en az 4 yıldız alacağız", "hepsi kampa yetişecek", "dünyaca ünlü sürpriz bir kaleci alacağız" diye. bunları diyen adam ileride "bütçemiz kısıtlıydı" derse sıkıntı olur. şimdilik bir eleştirim yok kendisine. ileri de transferler bitince yorum yapmak daha akılcı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın