73
ülkemizde kaç tane siyasetçinin kendisine yaklaşabilecek donanımı var? iki yabancı dil konuşabiliyor. aldığı eğitim, yazdığı tezler zaten birebir siyaset ve uluslararası ilişkiler odaklı. uluslararası ilişkiler ve stratejik araştırmalar üzerine enstitü ve düşünce kuruluşu yöneten, araştırma yayınları çıkaran birinden bahsediyoruz.
hatasız, kusursuz demiyoruz ki. çok fevri olması, sosyal medyada anlayıp dinlemeden anlık paylaşımlar yapması, parti oluşum sürecindeki yetkili kişilerin istifası gibi soru işareti yaratan noktalar var. devlet adamlığını istiyorsan duyguların mantığının önüne geçmemeli. mesela ekonomi alanında nasıl bir ekiple çalışacağını bilmiyor olmamız, hanesine bir eksidir. ülkücülük tanımının dışına çıkabilmesi gerekirdi. ülkedeki vatanseverler, yalnızca kendilerini ülkücü olarak tanımlayan değildir.
diğer yandan fonlanmadığını görebiliyoruz. seneler önce fonlananlar, basın ve medya yoluyla pohpohlananlar neticesinde geldiğimiz nokta ortada. ancak kısıtlı imkanlarla oluşumunu ayakta tutmaya çalışan birisi olduğunu görüyoruz. fonlananların arkasındaki kuruluşları, oluşumları, ulaşılmak istenen noktaları, stratejileri tek tek saymaya gerek yok. seçim yardımı almadan çatır çatır il / ilçe başkanlıkları açıp cıvıl cıvıl açılışlar yapanları da görüyoruz.
altılı masa sürecinde anayasanın ilk 4 maddesinin değiştirilmesine kadar kurucu değerlerle hesabı bitmeyenlerin dahil olduğu bir oluşumla karşı karşıya iken söylemleri çok daha net olan birine karşı insanların güven duyması abes değil. biz herkese yaranmaya çalışan siyasetten de siyasetçiden de yorulduk. çünkü omurgası olmayan bir anlayışın bizi götüreceği yer daha da karanlık bir dehliz. batıda başka, doğuda başka konuşmuyor en azından. herkesin oyuna talibim demiyor en azından. seversin sevmezsin; ama en azından savunduğu görüşü, rotasını öngörebiliyorsun.
ırkçılık noktasına gelelim. ırkçılık dediğimiz şey, kendini diğer milletlerden üstün görmeyi kapsar. türkiye'de genel olarak böyle bir anlayıştan söz edemeyiz. türkiye'de türk halkının daha iyi şartlarda, çağdaş medeniyetler düzeyinde yaşaması hayalini kurmaktır işin özü. bunun için de tüm dünya ülkeleri gibi düzensiz göçü istememek olağandır. gelişmiş ülkelerden geride olduğumuzu zaten kabulleniyoruz. onların seviyesine yaklaşma hayali kuruyoruz sadece. eğitim, adalet, sosyal haklar, iş güvencesi, planlı kentleşme gibi yüzlerce maddeyi buna ekleyebiliriz. geride olduğunu kabul edip bir an önce gelişmiş ülke standartlarını yakalamak adına doğru adımları atmayı istemek ırkçılık mıdır? bu süreçte ülkesine gelip hiçbir şekilde adapte olamayacak olan, ülkesinde ihtiyaç bulunmadığı halde kaçak yolla girip her yönden külfet oluşturan insanların girişlerini istememek ırkçılık mıdır? yalnızca suriyeli tanımıyla bakmayalım; güney / güneydoğu asya'dan afrika'ya kadar birçok ülkeden akış var. tüm bunların ışığında japonya ve almanya altyapısı olan birinin de kendi vatanında o seviyeye erişebilme hayali kurmasından olağan bir durum yok.
sağlıklı bir toplum düzeninde nitelikli personel ihtiyacı olması halinde eğitimli, kalifiye suriyeli, afgan, pakistanlı'nın ülkeye gelişine karşı bir reaksiyon zaten olmazdı. bugün baktığınızda gelişmiş batı ülkeleri zaten seçmece olarak bu kişilerin yerleşimine izin verdi. niteliksiz, külfet oluşturacak insanları da geri dönüş antlaşmasıyla sana yığıyor. ördüğü duvarları her geçen gün daha da genişletiyor. ege denizinde konuşlandırdığı gemilerle kaçak geçişleri minimize ediyor. ne yapalım tüm bu süreçte? iktidar kadroları din kardeşimiz der, fonlanan sözde muhalif kadrolar hümanizm ayağına bu konularda gözlerini, kulaklarını kapatır. hdp zaten mozaiğin büyümesiyle yugoslavya benzeri bir dağılımla yoluma bakarım kafasında, mevcut süreçte keyfi yerinde.
geriye kalan bir avuç azınlık ise kendi vatanında huzurlu, güven içinde, refah içinde yaşamak istiyor. gidip gördüğü o ülkelerdeki seviyeye bu ülke insanı da erişsin istiyor. kendi insanı meksika'dan abd'ye kaçak geçenlerde rekor kıranlardan olmasın istiyor. ülke pasaportu güçlü olsun istiyor. dünya tarafından saygı duyulan bir ülke ve toplum olmak istiyor. hukuki, mali, sosyal yönlerden dünyanın gerisinde kalmasın istiyor. asırlardır uygulanan böl ve yönet politikalarına insanlar artık alet olmasın istiyor. tarikatların, aşiretlerin, ülkücü mafyaların hükümranlığı sona ersin istiyor. ülkenin kurucu partisi bile tehlikeli oluşumların elinde oyuncak olmuşken ülkenin kurucu değerlerine sadık bir oluşum görmek istiyor. ne yazık ki tüm bunları vaat edebilen bir oluşum söz konusu değil; ancak mevcut seçenekler içinde bu maddelerden en kritik olanlarına göre insanlar kendilerince bir çıkarım yapıp tercihlerini ona göre belirleyecektir.