• 54
    --- alıntı ---

    sayfalara baktım...
    galatasaray gitti kayseri’ye, gergin bir ortamda, zirveyi zorlayan bir rakibin sahasında çatır çatır bir maç oynadı ve berabere kaldı. seyirci ile bile ilk defa bu kadar üst düzeyde hırslı bir kayseri vardı.
    yorumların hemen tamamı, başlık ve spotların belki de hepsi, rijkaard‘ın teknik hataları, kadro seçimindeki yanlışları, transferlerin isabetsizliği, arda‘nın form düşüklüğü üzerine kurulu.
    kayseri taş gibi değil, galatasaray kötü...
    rijkaard bilmiyor ve sahtekar, dos santos ise bizim amatör kümenin oyuncusu!..
    ertesi gün fenerbahçe iç sahada, müthiş bir seyirci desteği ile oynuyor, takım da tam. ama yenemiyor. hatta yenilecekti bile de direkten dönüyor.
    bütün sayfalarda zemin suçlu, rakip suçlu, hakem ise baş suçlu...
    daum‘un hiç suçu yok. oyuncular suçsuz, transfer yapmamak başarısı ile destanlar düzülüyor yönetime...
    insaf...o gecede “ziya doğan” hiç pay sahibi değil sanki. vay nasıl olur da “defansif” oynamışmış...
    bize nereye bakacağımızı işaret ediyorsunuz ama ben baktığımı görüyorum da...
    ve anlıyorum ki fenerbahçe’ye en büyük kötülüğü bu tür kamuflajcı yalakalar yapıyor...

    --- alıntı ---
  • 57
    dün akşam sivasspor-galatasaray maçını ntv-radyo'da sunan adam. sivas'ın attığı golünden bi 20 dk önce galatasaray'ın bu geriye kapanmasının başına bela olacağını bağıra bağıra söylüyordu. dediği gibi oldu netekim. hadi lan son beş dk kaldı demeden golü yedik, oturduk kaldık. ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum. sevinçten değil ama. göz göre göre şampiyonluğun, şampiyonlar liginin elimizden uçup gitmesine..
  • 61
    bugun yazmis oldugu yazidan secilmis bir parca:

    --- alıntı ---

    orman kebabı yapmak için yufka gerekmez!..

    ne diyor bu yine, demeyin...
    rijkaard’ın eline yufka, patlıcan, bir demet dereotu ve keşkek verdiniz. adamın orman kebabı yapmasını beklediniz sonra da...
    üstelik, istediniz ki damak tadımıza da uygun olsun...
    o ise hiç olmayan hollanda mutfağının bildiği şeyleri yapacağını sandı.
    kavga da bundan çıkıyor işte...
    verin şimdi eline entrecote’un en güzel yerinden...
    küçük patates, arpacık soğan, iyi yağ filan alın alışverişe çıkıp.
    ondan sonra bırakın orman kebabını, eminim ki size chateaubrilland yapacaktır.
    demek ki, yapılması gereken ilk iş mutfağı boşaltıp iyice temizlemek ve sonra yeni alışverişe çıkmak. eskileri de atmadan, artık kaça giderse okutmak gerek. ya da öyle bozuk sebzeler var ki; verin bir fakire, duasını alın cinsinden...

    --- alıntı ---

    bu da isteyenler icin yazinin linki:
    http://www.sporyazarlari.com/...r-uzakta/226317.aspx
  • 62
    19 mayıs 2010 tarihli yazısı ile yine yardırmıştır.

    http://www.turkiyegazetesi.com/...detay.aspx?id=443048

    --- alıntı ---

    bir masal gibi yaşandı pazar gecesi hüznü ve coşkuyu barındıran. her masal gibi güzel bitmesi gerekirdi ama birilerinin de acı çekmesi gerekiyordu. bir topun çizgiyi geçip geçmemesine bağlı olmamalıydı sonuç. bir karış daha aşağıdan veya bir karış daha ileriye dürtse birisi hemen kahraman olacak, şenlikler başlayacak ve masal orada bulunanlar için iyi, orada olmayanlar için kötü bitecekti. her şey bir karış mesafeye bağlanacak kadar küçük bir farka mı kalmalıydı? hayatın iki uç noktasının arası bir karış mıdır?..

    masal bu ya... köyün ağası karar vermiş köyün güzelini almaya. ağa bu; kaçıracak değil ya, vermiş 20 davar ve 50 keçi, iki de ipek halıcık göndermiş ve kızın rızası sorulmadan başlamış düğün hazırlıklarına.
    komşu köylerden çengiler gelmiş, davul zurna hakeza...
    ağanın köşkünün bahçesi süslenmiş.
    gelin yukarıda hazırlanırken, aşağıda damat tıraşını bile yaptırmış ağa...
    kimse sormamış ya gelin kıza, köyün güzeline; “gönlün kimdedir” diye ve kızımızın gönlü ise tuttuğunu koparan ve kendisini “kullanmak” için arzulayan ağaya meyilli değilmiş meğer...
    mermiler bile sürülmüş namlulara havaya ateş edilecek ya gelin avludan inerken...
    tam o saat gelmiş...çığırtkan ağaya da yaranacak ve ertesi gün alacağı bahşişin yüzü suyu hürmetine bağırıvermiş...
    “gelin kızımız geliyor. çalsın davullar, oynasın dört kol çengiii...”
    merdivenden gelen yok...
    bir daha anons...
    hâlâ gelen yok...
    koşmuşlar kızın odasına, üst kata ve ne görsünler...
    cam açık, perde rüzgarla uçuşuyor ve kız yok...
    kız kaçmış...
    hemen o an ağanın adamları kırıp dökmeye başlamış ortalığı...
    havaya ateş edecek silahlar birbirlerine doğrultulur olmuş.
    kıyamet kopar gibi olmuş...
    kız gönlünün sesini dinlemiş. paraya para demeyen ağaya değil, kendisini kullanmak için isteyen ağaya değil, fakir ama mert delikanlı sevgilisine kaçmış...
    zengin ve şımarık yerine fakir ama gururlu genci tercih etmiş...
    kız sevdiğine kaçmış...

    bu masalla ilgili olarak aldığım en güzel mesaj şudur:
    “türkiye’de fenerbahçe’nin neden antipatik bulunduğunun cevabı, iki dakikalığına kendini şampiyon sandığı anda hoplayıp zıplayarak bunu kutlamak yerine hemen rakibini incitmek ve onunla alay etmek amacıyla timsah yapmaya kalkmakta gizlidir.”
    sevmiyorsun...
    saygı hiç duymuyorsun...
    sevgi beklemiyorsun belki ama saygı istiyorsun.
    saygıyı elde edemediğin zaman da kalkıp korkutarak bunu elde etmeye çalışıyorsun.
    bu nedenle üç yıldır en anlı şanlı yabancılarınla ve en pahalı hocalarınla üç adet türk’e kaybediyorsun şampiyonlukları.
    zico ile cevat güler’e...
    aragones ile mustafa denizli’ye...
    daum ile ertuğrul sağlam’a...
    şenol güneş senin elinden ligi alıyor, kupayı da alıyor, sonra süper kupa’nın bile dışına itiyor...
    sen ise hâlâ “sınırsız yabancı” istiyorsun...
    zziz ağabey...
    kız kaçmaktan bıktı...
    alan her yıl götürüyor bu kızı...

    ağam...
    oyuncun çukur kazdığında, kalecin poposuyla top tuttuğunda veya ayağını kalçadan tutup tribünlere salladığında ortaya çıkıp ağalığını gösterseydin, iki gün önce “aaa” diye kalakalmazdı seninkiler ortada.
    yüzleşseydin kazandığında, kırıp dökerek kazandığında, oyuncunun değil, senin müdahalelerinle kazanıldığında kontrol edebilseydin gücü, o zaman en güçlü olurdun.
    o zaman hepimizin ağası olurdun...
    840 dakika sonra şenol’un elinde bulunan rekorunu kırmasına izin vermeyen şenol’a ezdirmemiş olurdun volkanını. o rekoru durduran da kapının önüne koyduğun burak oldu ise bunda bir “ilahi adalet” dengesi, akıl sır ermez bir kantar olduğunu kabullenirdin.
    ağalığa da bu yakışırdı...
    marabalar bile saygı ve sevgiyi çoğunlukla paraya tercih eder ağam...
    oyuncun güiza yerde yatarken ve rakip takım onu işaret ederken, daum bile emre’ye topu dışarı atmasını söylerken onun çabukluğu ile cristian’ın bombası ve ardından “ağlamak” işaretinin üstüne gelmedi mi alanzinho’nun oyunu çabuk başlatması...
    kendi silahınla vurulmadı mı ağam?..

    her türlü galibiyette hep ağa’nın takımının neden yenildiğini sorgulamaktan rakibin neden yendiğini sorgulamayı ıskalayan organik yorumcularınla kuşatılırsan gerçekten uzaklaşırsın ağam...
    onların bilgisi yok ama fikri çok...
    ben seni çok seviyorum ağam...
    inan onlardan daha çok seviyorum ve o gece için seninkilerden çok üzüldüm sen üzüldüğün için...
    “bu sezonu kaybettik, artık önümüzdeki sezonlara bakacağız” klişesi ayıbı örtmez ki...
    çünkü kız kaçtı düğün evinden...
    “bu kızı da kaçırdık artık başka kızlara bakacağız” demek de ağalığa yakışmaz...
    bir kent türkiye’nin yarısına gülüyor. haklı da...
    timsah yürüyüşü ile sazan yürüyüşünü tartışıyor millet...
    bir de düşün ki, o top bir karış aşağıdan veya 20 santim daha soldan gitseydi bugün kimlerin kalbini nasıl kırıyordu seninkiler...
    kalp kırma şansları ellerinden alındığı için o gece kafa kırdılar...
    bırak artık köyün kızlarını ağam...
    dışarıdaki yabancı sevgililere bak, bu takımınla seni avrupalı kızların arasında dolaştıracak, gönlünü rahat rahat eğlendirecek kızları kovala artık...
    ya da git balık tut...

    --- alıntı ---
  • 63
    kendisini ve neş'e dolu yaklaşımını çok sevdiğim insan.

    ahmet çakar ile şöyle bir dünya kupası hadisesi vardır ;

    --- ümit aktan ---

    ( ronaldo ile boulahrouz arasında geçen bir pozisyonu konuşuyorlar ve yanılmıyorsam ronaldo boulahrouz'un edep bölgesine tekme atıyor )

    a.ç : ronaldo'yu yok et ( görüntüyü ilerlet anlamında söylüyor )
    a.ç : ronaldo burada ne yapıyor ?
    ü.a : sünnet
    a.ç : sünnet demeyelim ama kasık ameliyatı
    ü.a : eevet

    ahmet çakar burada "komik" olmak isterken bunu ümit aktan yapıyor. tabi asıl olay verilen cevap falan değil , bu cevabı vermek için resmen hazır bir şekilde bekleyen ümit aktan ve onun ifadesi. tabi ahmet çakar "kasık ameliyatı" diye düzelttikten sonra "eevet" demesi çok daha komik.

    --- ümit aktan ---

    süper adamsın ümit aktan.
  • 64
    galatasaray dergisi haziran-temmuz 2010 sayısında, ''futbol ve hayat'' bölümünde çok güzel bir yazı yazmıştır.

    --- alıntı ---

    ---kız başkasına kaçtı---

    bir masal gibi yaşandı pazar gecesi, hüznü ve coşkuyu barındıran. her masal gibi güzel bitmesi gerekiyordu, ama birilerinin de acı çekmesi gerekiyordu. bir topun çizgiyi geçip geçmemesine bağlı olmamalıydı sonuç. bir karış daha aşağıdan veya bir karış daha ileriye dürtse birisi, hemen kahraman olacak, şenlikler başlayacak ve masal orada bulunanlar için iyi, orada olmayanlar için kötü bitecekti. her şey bir karış mesafeye bağlanacak kadar küçük bir farka mı kalmalıydı? hayatın iki uç noktasının arası bir karış mıdır?

    masal bu ya... köyün ağası karar vermiş köyün güzelini almaya. ağa bu; kaçıracak değil ya, vermiş 20 davar ve 50 keçi, iki de ipek halıcık göndermiş ve kızın rızası sorulmadan başlamış düğün hazırlıklarına. komşu köylerden çengiler gelmiş, davul zurna hakeza... ağanın köşkünün bahçesi süslenmiş. gelin yukarıda hazırlanırken, aşağıda damat tıraşını bile yatırmış ağa...

    kimse sormamış ya gelin kıza, köyün güzeline; ''gönlün kimdedir?'' diye ve kızımızın gönlü ise tuttuğunu koparan ve kendisini ''kullanmak'' için arzulayan ağaya meyilli değilmiş meğer... mermiler bile sürülmüş namlulara, havaya ateş edilecek ya gelin avludan inerken...

    tam o saat gelmiş... çığırtkan, ağaya da yaranacak ve ertesi gün alacağı bahşişin yüzü suyu hürmetine bağırıvermiş... ''gelin kızımız geliyor. çalsın davullar, oynasın dört kol çengiii...'' merdivenden gelen yok... bir daha anons... hâlâ gelen yok... koşmuşlar kızın odasına, üst kata ve ne görsünler... cam açık, perde rüzgarla uçuşuyor ve kız yok... kız kaçmış...

    hemen o an ağanın adamları kırıp dökmeye başlamış ortalığı... havaya ateş edecek silahlar birbirlerine doğrultulur olmuş. kıyamet kopar gibi olmuş... kız gönlünün sesini dinlemiş. paraya para demeyen ağaya değil, kendisini kullanmak için isteye ağaya değil, fakir ama mert delikanlı sevgilisine kaçmış... zengin ve şımarık yerine fakir ama gururlu genci tercih etmiş... kız sevdiğine kaçmış...

    sevgi alınmaz verilir... bu masalla ilgili olarak aldığım en güzel mesaj şudur: ''türkiye'de fenerbahçe'nin neden antipatik bulunduğunun cevabı, iki dakikalığına kendini şampiyon sandığı anda hoplayıp zıplayarak bunu kutlamak yerine hemen rakibini incitmek ve onunla alay etmek amacıyla timsah yürüyüşü yapmaya kalkmakta gizlidir.''

    sevmiyorsun... saygı hiç duymuyorsun... sevgi beklemiyorsun belki ama saygı istiyorsun. saygıyı elde edemediğin zaman da kalkıp korkutarak bunu elde etmeye çalışıyorsun. bu nedenle üç yıldır en şanlı yabancılarla ve en pahalı hocalarınla üç adet türk'e kaybediyorsun şampiyonlukarı.

    zico ile cevat güler'e...
    aragones ile mustafa denizli'ye...
    daum ile ertuğrul sağlam'a...
    şenol güneş senin elinden ligi alıyor, kupayı alıyor, sonra süper kupa'nın bile dışına itiyor... sen ise hâlâ ''sınırsız yabancı'' istiyorsun...

    aziz ağabey... kız kaçmaktan bıktı... alan her yıl götürüyor bu kızı...

    --- alıntı ---
  • 68
    kişilik sorunları yaşayan acayip bir adamdır. maç anlatırken başka yazı yazarken başka birisi olmaktadır. o maç anlatırken az saçımızı başımızı yolmadık. maç anlatırken yaptığı hataları, kurmuş olduğu ve bizleri çileden çıkardığı cümleleri ile bizleri az delirtmedi. bazen de betimlemeleri ve söylediği tabirler ile bizi gülmekten yarım yarım yardı. ama bunları yapan bir kişi birden yazılar yazmaya başladı ve kendisinde beklenilmeyecek derecede güzel şeyler yazdı. konuşurken başka yazarken başka birisi oldu. hani olur ya evde yaramayan bir eşya vardır "atayım" dersin ama atamazsın. o misal ben de bu adamı "atayım" diyorum atamıyorum.

    neyse öyle ya da böyle severim kendisini. "kerata" der gibi oldu ama olsun.
  • 69
    --- alıntı ---

    allooo... ben hiddink... kimsin canım?

    - hocam buyur, ben oğuz...
    - oğuz sana zahmet bir telefon edip bakıver bakalım benim 2 milyon euro yatmış mı?.. bankamatik eve uzak, dün baktırdım yatmamış. bi sokak ilerde bi tane daha var o da “out of order” diyo. boşuna gitmeyeyim. yattıysa bana bildir.
    - tamam hocam...
    - hafta sonu gelicem. aslında buradan almanya’ya geçerdim, sen de takımı alıp gelirdin ama olmaz. bu iş emek ve ciddiyet ister. dedikodu yaparlar yine. zaten sizin bu ülkedeki kadar dedikodu hiçbir yerde yoktu. avustralya’da futbol onuncu plandaydı ne kadar rahattım. güney kore’de hiç önemli değildi. rusya’da beni eleştirenin kafasını koparırlardı. sizin ülke bu işlere amma da meraklı ya... neyse ben gelirim, sonra beraber döneriz. hafta sonu da bana istanbul’da bir maç ayarla. havalar da güzelmiş.
    - fener maçına gideriz hocam. kazım’ı oynat dedim aykut’a.
    - unutmadan söyleyim; arda da benim hakkımda güzel bir açıklama yapsın. iyi gider bu aralar.
    - iyi olur hocam.
    - üstüme bir şeyler alayım bari. orası serin oluyo. haa; bir ara da senin evin ordaki markete gidelim. benim bahçe hortumunu köpekler kemirmiş. yenisini almam lazım. 20 metrelik olacak bana hatırlat. valla sizin orada çok da ucuz. ne kadar şanslısınız. burada 30 euro, senin markette 20 lira. unutmayalım, bizim kahvedeki arkadaşlar da iki paket lokum istiyo...
    - tamam hoca ayarlarım da kadroyu belirlediniz mi?..
    - belli işte. eski kadroyu topla. iki de yeni isim katalım ki farkımız belli olsun. heh heh hee... haa ilk maç almanya ile de, sonraki kiminleydi?
    - azerbaycan hocam...
    - maçı kadıköy’e aldırdın değil mi?..
    - hocam maç deplasmanda...
    - yapma yaa... dünyanın yolu be...
    dzzzztt... cııırrttt... cızııırtt...
    (yazarın notu: burada hat düşüyor. hiddink tekrar aramıyor fazla yazmasın diye. biraz bekledikten sonra oğuz arıyor mecburen.)
    - hocam... cuma mı geliyorsun?..
    - cumaya bi bilet ayarlat bana. gelirim.
    - hocam bu arada bazı küçük eleştiriler var.
    - ne diyolar yine. kim ne yazıyor... ben bilirim, ben anlarım, ben efsaneyim. ben en büyük hocayım. sizi güney kore seviyesine ancak ben çıkartırım...
    - hocam mesela ümit aktan diye biri...
    - kimmiş ki o? ... ne diyo...
    - şöyle yazmış: “sözleşme imzaladığından beri tam 6 maç izledi. evet tam 6 maç. ikişerden eder 12 takım. üçünü aynı takımlara denk getirdiğine göre çıplak gözle seyrettiği takım sayısı 5. yazıyla “beş”. büyük harfle “beş”.. ağustostan bu yana toplam 5 takım seyredip türk futboluna çare olacakmış. sen neymişsin be abi..” aynen böyle yazmış hiddink abi..
    - yalan..
    - yok hocam maç sayıları doğru da..
    - o zaman beni pazar bir maça götür. seyredip oradan bir adam çağırayım da görsün o hırt. yarın da bizim buradaki arkadaşlar bir arabayla dortmund maçına gidiyolarmış. ben de gideyim bari. yakın zaten. o dortmundlu çocuğu da çağırırım belki de, boş durmadığımı görürler.
    - iyi olur hocam..
    - ayrıca unutma, beni florya’ya da götüreceksin. rijkaard’la bi konuşayım. sesi çok çıkıyo bu aralar.
    - olur hocam.
    - neydi o fenerbahçe’de oynamayan... hah semih... tuncay, nihat, balta, sabri, arda hepsini çağır. bütün sakatları kadroya katalım. servet’i oynatayım da görsün o frank... bursa da yenilip duruyo. kimseyi almayalım onlardan. karabüklü santrforu da alalım mı?..
    - hocam o yabancı...
    - ara mahmut’u türk yapıversin... o hırt yazarı da aldırıverelim içeri... bana bilet numarasını mesaj at, ben de sana aday kadroyu mesaj atarım... şimdi televizyonda golf maçı var. onu seyredicem. zaten sen aradın sana da fazla yazmasın malum yurt dışı görüşme. hadi canım hafta sonu görüşürüz..
    (not: bu muhavere nedeniyle bir tek hatam olabilir. o da almanca geçen konuşma için kullandığım tercüman “yeminli tercüman” değildi.)

    -----------------------------------------
    milli maç öncesinde elime bazı telefon kayıtları geçti! bir de baktım ki, bir tarafta “bizim oğuz çetin”, karşısında da “sizin guus hiddink”! yasalara uygun olmamasına rağmen bir milli dava öncesine denk geldiği için yine de paylaşmayı uygun buldum! bu muhaverenin kayıtlarından bazı alıntıları aktarıyorum! başıma bir şey gelirse diye belirteyim ki, aşağıda aktarılanların gerçek kişilerle ilgisi yoktur ve tamamen hayal gücümün güçlü çalışması nedeniyle üretilmiştir.
    -----------------------------------------

    s-öz
    tavuk sadece; bir yumurtanın diğer bir yumurtayı üretmesinin tek yoludur.
    (samuel buttler)

    son kıllanma tarihi
    bu “sevgisizlik”, hatta son haftalarda başlayan “saygısızlık” ortamında ekim sonunda; yani iki hafta ve bir lig maçı sonrasında oynanacak fenerbahçe deplasmanıyla rijkaard herhalde “son kullanma tarihini” dolduracak.
    çünkü orada yenilecekler...
    oyuncuların istediği olacak ve sevmedikleri adamlarla beraber sevmedikleri bir modelde oynamak zorunda kalmayacaklar artık.
    kulübün milyonlarca eurosunu alan balta, arda, sabri, hatta gökhan zan ve servet muradına erecekler. arda, balta ve sabri son belçika maçından gelen almanya maçına kadar sıfır lig maçı çekip iki milli maçın kadrosunda da yıldız gibi parlamanın bedelini rijkaard’a ödetecekler.
    benim beklediğim tarihte ilk defa “hocayı tutup” bazı oyuncuları “ayaklarından asmasıdır” adnan başkan’ın. sezonu feda etme pahasına bile olsa.
    ama o tüzük-stat ve muhalefet kaosuna öylesine gömülmüş ki, efsane metin oktay’ı anma gecesine gelmeyerek paranoyanın doruklarında olduğunu kanıtlamıştır.
    rijkaard’ı tedavülden kaldıracaklar.
    az kaldı...
    iki hafta içinde kadıköy’de vizyonda...

    schuster’in de bir ayıbı var artık
    geldiğinden bu yana bambaşka bir beşiktaş ortaya çıkaran schuster, sonunda ilk garip yenilgide “türk gibi” reflekslerini konuşturdu ve düşünmeden konuştu. trabzonspor’u küçümsedi. beşiktaşlı muhabir sorusunu trabzonlu muhabir sordu sandı ve ormanları yaktı, bırakın çam devirmeyi.
    oysa, o gün, standartların gerisinde olan tek isim hakem kuddusi müftüoğlu idi...
    schuster de “bizden biri” olursa, buna ancak üzülürüm...

    post-it:
    son belçika maçından ilk almanya maçına kadar, bütün arayı takımı adına “ıskalayan” arda, hiddink aşkına hizmete devam ediyor. tamam, milli forma kutsal ama bir insan da kendini “adam yapan”, sonra “yıldıza dö-nüştüren” ardından “zengin eden” yere, yani esas doğduğu yere bu kadar kör bakar mı?..
    bu nasıl bir adale ki; 5 haftada bir, o da sadece milli takım için düzelmeye başladı?
    --------------
    f.bahçe; oyun olarak olduğu kadar camia felsefesi olarak da kabuk değiştiriyor. aykut kocaman çok zor bir işi deniyor ve 10 yılın kabuk bağlamış tüm öğretilerini yıkıp yeniden yazıyor.

    --- alıntı ---
  • 71
    --- alıntı ---
    düdüklü adam!..
    daha 2. dakika...
    açık seçik bir penaltıyı görmeyen ilker meral daha önce ne görmemişti hatırlayan var mı?.
    söyleyeyim...
    kasımpaşa maçında ali güneş‘in kale çizgisindeki plonjonunu da görmemişti. böylece o da “büyük ev sahibinden çekinmeyen” hakemler kervanına katıldığını sanıyor. bana göre; ancak kırkpınar’da başaltına belki güreşir. standardı da yok, önsezisi de. bilgisi de yok, oynamışlığı da. tavrı bir penaltı çalmak için maçın başında olduğumuz ve bu kadar erken penaltı çalınamayacağı şeklinde!.
    o anda; teknik analizi bir hakeme rağmen yapmak zorunda kalacağımı hissettim ve bıraktım maçı. “istifa da bir hizmettir” pankartını analiz etmek, sahadaki hakem kılıklı birinin yerle bir ettiği maçı analiz etmekten daha isabetli olacak gibi geldi bana. çünkü baros‘un durumunda iyice belli etmişti kendini. böylece “delikanlılığı” ancak galatasaray’a karşı gösterebilenler arasına yazdırdı adını.
    etrafa bakalım o zaman...
    arkasını dönüp protesto eden mi ararsınız, şarkı besteleyip sövmeye çalışan mı?..
    oysa sahada, “böyle birkaç maç oynasa” zirve adayları arasında yer alacağı kesin olan bir takımları vardı. coşku gırtlağa kadar, baskı ve topsuz oyun diz boyu ve tribünler hâlâ daha “la la laaa... hadi galassaaaaay” peşinde. oysa inönü ve kadıköy, 2. dakikadaki pozisyonun peşini bırakmaz, hakemin yakasından düşmez ve o pozisyonu ona telafi (!) ettirirdi.
    nerede o bilinç...
    onun yerine beyaz mendil sallamak da böylece kültürümüze girmiş oldu dün gece.
    maç mı?..
    “düdüklünün” tayin ettiği kıvamda bitti ilk yarı.
    stat kaynayan kazan, maç ise hakem nedeniyle olmuş daha 2. dakikadan düdüklü tencere...
    ikinci yarıda dövdüğü sevgilisine aniden aşık oluveren seyirci arkadan itiverince, gaza gelen galatasaray arkayı açma pahasına geldi ve belli ki ya yiyecek, ya da atacaktı...
    o bile olmadı ve bir kayıp daha...
    yarın da bir istifa daha belki...

    --- alıntı ---

    http://www.turkiyegazetesi.com/...detay.aspx?id=482590

    ibretlik...
  • 72
    tam olarak ad ve soyadı yusuf ümit aktan'dır. saglam bir galatasaraylıdır. ozellikle fenrbahce ismi verilen agresif ve depresif zorlamalarla masalcıları vasıtasıyla* en buyuk olduklarına inandırılmış camianın psikolojik savasta masa başı oyunlarına cesaretle yazılarında yer verebilen nadir kalemlerden birisidir. her gün okunası ve okutturulması gerekenlerdendir.
  • 73
    --- alıntı ---

    ''gördünüz mü adnan başkan... rakibiniz olan başkan il güvenlik kurulu toplantısını ilk defa bu maçta yaptırmadı ve taraftarını “tahsisli yoldan” rakip stada götürdü...
    siz; bir defa bile camı kırılmamış bir otobüsle kadıköy’e asla gidemediğiniz gibi, lağım sularında saatlerce bekletildiniz ve hatta yumurtalı koltuklara oturtuldunuz.
    sizler eziksiniz...
    ezilmeye mahkumdunuz ve ezildiniz yine...
    bana ne tek forvetinizden, bana ne savunmanın göbeğinde kimin oynadığından. bana ne hagi‘yi ne zaman kovacağınızdan ya da adnan sezgin‘i kovmuş gibi yapmanızdan...
    siz daha bir kere bile karaköy’den kadıköy’e geçemediniz dayak yiyemeden. “toplu halde yasak” dediler alnınızın çatısına vura vura. ama rakibiniz “toplu halde” geldi sizin mabedinize...
    gelebildi...
    çünkü eziksiniz...
    bana ne hagi‘nin oyuncu değişikliklerinden, ya da yapamadığı hamlelerden.
    rakip otobüsün içinde bile 3g kamera var. sizin dayak yediğiniz koridorlarda kamera “yassahh...” tamamı rakibiniz tarafından örgütlenmiş bir yayıncı kuruluşa karşı zaten başarılı olamazdınız ama en azından bunun “farkında” olabilirdiniz. sadece bu nedenle bile kaybetmeye mahkumdunuz...
    doğal olanı yaptınız ve kaybettiniz...
    siz oynayarak kazanacağını sandığınız için kaybettiniz ve maalesef “taş kuşa çarpmadı...”
    öne geçtiniz filan ya; bir yılı kurtardım sandınız. oysa siz galatasaray’ın geleceğini geçmişini odun yaparak yakıp kül ettiniz.
    sonunda bunu da söylettiniz ya bana, helâl olsun size:
    “yeter artık.. düşün bu takımın yakasından...”

    ümit aktan

    http://www.turkiyegazetesi.com/...detay.aspx?id=484149

    --- alıntı ---
  • 75
    galatasarayın fenerbahce ile olan rekabetinde cok onemli rol oynayan psikolojik faktorlerden soz edebilen iki ya da uc aslan parcasından birisidir. bir tarafta levent tuzemen gibi osman tanburacı gibileri basındaki koselerinden masal anlatırken bu kıymetli abimiz acı gercekleri tum cıplaklıgı ile ortaya koyar. ve lanet olası fenerbahce bahtsızlıgımızın sebeplerini satırlarında en net bulabileceginiz kisidir.

    http://www.turkiyegazetesi.com/...detay.aspx?id=484149
App Store'dan indirin Google Play'den alın