64
galatasaray dergisi haziran-temmuz 2010 sayısında, ''futbol ve hayat'' bölümünde çok güzel bir yazı yazmıştır.
--- alıntı ---
---kız başkasına kaçtı---
bir masal gibi yaşandı pazar gecesi, hüznü ve coşkuyu barındıran. her masal gibi güzel bitmesi gerekiyordu, ama birilerinin de acı çekmesi gerekiyordu. bir topun çizgiyi geçip geçmemesine bağlı olmamalıydı sonuç. bir karış daha aşağıdan veya bir karış daha ileriye dürtse birisi, hemen kahraman olacak, şenlikler başlayacak ve masal orada bulunanlar için iyi, orada olmayanlar için kötü bitecekti. her şey bir karış mesafeye bağlanacak kadar küçük bir farka mı kalmalıydı? hayatın iki uç noktasının arası bir karış mıdır?
masal bu ya... köyün ağası karar vermiş köyün güzelini almaya. ağa bu; kaçıracak değil ya, vermiş 20 davar ve 50 keçi, iki de ipek halıcık göndermiş ve kızın rızası sorulmadan başlamış düğün hazırlıklarına. komşu köylerden çengiler gelmiş, davul zurna hakeza... ağanın köşkünün bahçesi süslenmiş. gelin yukarıda hazırlanırken, aşağıda damat tıraşını bile yatırmış ağa...
kimse sormamış ya gelin kıza, köyün güzeline; ''gönlün kimdedir?'' diye ve kızımızın gönlü ise tuttuğunu koparan ve kendisini ''kullanmak'' için arzulayan ağaya meyilli değilmiş meğer... mermiler bile sürülmüş namlulara, havaya ateş edilecek ya gelin avludan inerken...
tam o saat gelmiş... çığırtkan, ağaya da yaranacak ve ertesi gün alacağı bahşişin yüzü suyu hürmetine bağırıvermiş... ''gelin kızımız geliyor. çalsın davullar, oynasın dört kol çengiii...'' merdivenden gelen yok... bir daha anons... hâlâ gelen yok... koşmuşlar kızın odasına, üst kata ve ne görsünler... cam açık, perde rüzgarla uçuşuyor ve kız yok... kız kaçmış...
hemen o an ağanın adamları kırıp dökmeye başlamış ortalığı... havaya ateş edecek silahlar birbirlerine doğrultulur olmuş. kıyamet kopar gibi olmuş... kız gönlünün sesini dinlemiş. paraya para demeyen ağaya değil, kendisini kullanmak için isteye ağaya değil, fakir ama mert delikanlı sevgilisine kaçmış... zengin ve şımarık yerine fakir ama gururlu genci tercih etmiş... kız sevdiğine kaçmış...
sevgi alınmaz verilir... bu masalla ilgili olarak aldığım en güzel mesaj şudur: ''türkiye'de fenerbahçe'nin neden antipatik bulunduğunun cevabı, iki dakikalığına kendini şampiyon sandığı anda hoplayıp zıplayarak bunu kutlamak yerine hemen rakibini incitmek ve onunla alay etmek amacıyla timsah yürüyüşü yapmaya kalkmakta gizlidir.''
sevmiyorsun... saygı hiç duymuyorsun... sevgi beklemiyorsun belki ama saygı istiyorsun. saygıyı elde edemediğin zaman da kalkıp korkutarak bunu elde etmeye çalışıyorsun. bu nedenle üç yıldır en şanlı yabancılarla ve en pahalı hocalarınla üç adet türk'e kaybediyorsun şampiyonlukarı.
zico ile cevat güler'e...
aragones ile mustafa denizli'ye...
daum ile ertuğrul sağlam'a...
şenol güneş senin elinden ligi alıyor, kupayı alıyor, sonra süper kupa'nın bile dışına itiyor... sen ise hâlâ ''sınırsız yabancı'' istiyorsun...
aziz ağabey... kız kaçmaktan bıktı... alan her yıl götürüyor bu kızı...
--- alıntı ---
--- alıntı ---
---kız başkasına kaçtı---
bir masal gibi yaşandı pazar gecesi, hüznü ve coşkuyu barındıran. her masal gibi güzel bitmesi gerekiyordu, ama birilerinin de acı çekmesi gerekiyordu. bir topun çizgiyi geçip geçmemesine bağlı olmamalıydı sonuç. bir karış daha aşağıdan veya bir karış daha ileriye dürtse birisi, hemen kahraman olacak, şenlikler başlayacak ve masal orada bulunanlar için iyi, orada olmayanlar için kötü bitecekti. her şey bir karış mesafeye bağlanacak kadar küçük bir farka mı kalmalıydı? hayatın iki uç noktasının arası bir karış mıdır?
masal bu ya... köyün ağası karar vermiş köyün güzelini almaya. ağa bu; kaçıracak değil ya, vermiş 20 davar ve 50 keçi, iki de ipek halıcık göndermiş ve kızın rızası sorulmadan başlamış düğün hazırlıklarına. komşu köylerden çengiler gelmiş, davul zurna hakeza... ağanın köşkünün bahçesi süslenmiş. gelin yukarıda hazırlanırken, aşağıda damat tıraşını bile yatırmış ağa...
kimse sormamış ya gelin kıza, köyün güzeline; ''gönlün kimdedir?'' diye ve kızımızın gönlü ise tuttuğunu koparan ve kendisini ''kullanmak'' için arzulayan ağaya meyilli değilmiş meğer... mermiler bile sürülmüş namlulara, havaya ateş edilecek ya gelin avludan inerken...
tam o saat gelmiş... çığırtkan, ağaya da yaranacak ve ertesi gün alacağı bahşişin yüzü suyu hürmetine bağırıvermiş... ''gelin kızımız geliyor. çalsın davullar, oynasın dört kol çengiii...'' merdivenden gelen yok... bir daha anons... hâlâ gelen yok... koşmuşlar kızın odasına, üst kata ve ne görsünler... cam açık, perde rüzgarla uçuşuyor ve kız yok... kız kaçmış...
hemen o an ağanın adamları kırıp dökmeye başlamış ortalığı... havaya ateş edecek silahlar birbirlerine doğrultulur olmuş. kıyamet kopar gibi olmuş... kız gönlünün sesini dinlemiş. paraya para demeyen ağaya değil, kendisini kullanmak için isteye ağaya değil, fakir ama mert delikanlı sevgilisine kaçmış... zengin ve şımarık yerine fakir ama gururlu genci tercih etmiş... kız sevdiğine kaçmış...
sevgi alınmaz verilir... bu masalla ilgili olarak aldığım en güzel mesaj şudur: ''türkiye'de fenerbahçe'nin neden antipatik bulunduğunun cevabı, iki dakikalığına kendini şampiyon sandığı anda hoplayıp zıplayarak bunu kutlamak yerine hemen rakibini incitmek ve onunla alay etmek amacıyla timsah yürüyüşü yapmaya kalkmakta gizlidir.''
sevmiyorsun... saygı hiç duymuyorsun... sevgi beklemiyorsun belki ama saygı istiyorsun. saygıyı elde edemediğin zaman da kalkıp korkutarak bunu elde etmeye çalışıyorsun. bu nedenle üç yıldır en şanlı yabancılarla ve en pahalı hocalarınla üç adet türk'e kaybediyorsun şampiyonlukarı.
zico ile cevat güler'e...
aragones ile mustafa denizli'ye...
daum ile ertuğrul sağlam'a...
şenol güneş senin elinden ligi alıyor, kupayı alıyor, sonra süper kupa'nın bile dışına itiyor... sen ise hâlâ ''sınırsız yabancı'' istiyorsun...
aziz ağabey... kız kaçmaktan bıktı... alan her yıl götürüyor bu kızı...
--- alıntı ---