branş ve mesafe tanımadan arma peşinde koşan topluluk.
tv’den az önce biten maçı
* izleyince yazasım geldi. bir perşembe almanya’daki
* tribüne bakın bir de istanbuldaki tribünlere. amacım sıdık yarıştırmak değil, gidenlerin hepsinin ayağına, boğazına sağlık. yalnız biz avrupa maçımız olunca çok farklı hazırlanıyoruz, takımlarımıza evlerinde görmedikleri desteği vermek için bir taraflarımızı yırtıyoruz. sonraki sabahsa bitik halde işimize dönüyoruz. ne yazık ki olumsuz bir şey olsa (futbol maçında sahaya meşale atmak gibi) ortamlarda boy boy resim, video ve negatif yorumlar yayılırken salonlarda yapılan müthiş tribünler sadece tek tük dillendiriliyor. aynı salonda geçen sezon da çok iyi tribün yapmıştık, bu sefer turun da gelmesiyle daha coşkulu anlar yaşandı. reklam meklam peşinde koşan biri hiç olmadım, mesela tribünde de ne bir foto ne bir videomu çekmedim, mevcut olan tek görüntülerimiz başkalarının paylaşımlarında gördüm. kızlarımız maçtan sonra hakkımızı verdiler, almanlar da aynı şekilde. keşke biraz da türkiye‘deki dostlarımızın önyargılarını kırabilsek diye yıllardır ümit ediyorum ama sanırsam bu hiç bir zaman olmayacak. öyle veya böyle gurbetçilere negatif bir bakış hep var. bunları yazarken şu an neden böyle bir analiz kastığımı da düşünüyorum ama sanırsam yılların birikimini kusma ihtiyacı doğdu birden. gurbetçiler kötü, taraftar grubu kötü, o kötü, bu kötü, herkes kötü de bir iyi olan ekran, klavye basındakiler mi?
avrupa tayfasının olumsuz yanları yok mu? tabii ki var. örneğin futbol deplasmanlarındaki bilet dağıtımı tam bir rezalet, paranın girdiği ortam insanları maalesef bozuyor. derdi tribün yapmak olanlarsa özellikle salon maçlarımızı iple çekiyor.