sanırım iyi bir tribün grubunun taşıması gereken nitelikleri şöyle bir sıralayıp ondan sonra haklarında konuşmak daha sağlıklı olacak. zira bu yapılmadığı zaman "ben şöyle, öteki böyle; nasıl bunlar cefakarmış?!" veya "şudur, budur; felaket kötüler!" dediklerinde eğreti duruyor. bu eğreti duruş, söz konusu eleştirilerin ultraslan'a yakışmamasından falan da değil. burada yapılan eleştirilerin yüzde doksanı çok yerinde eleştiriler, altına imzamı atarım. fakat; kafanızdan üç paragraflık olayı geçirip buraya sonuç paragrafını yansıttığınız için, sanki adaletsizlik yapıyormuşsunuz izlenimi oluşuyor bazı insanlarda. bunu gidermek; gidermeyi denemek; adına yazıyorum bu satırları.
1 amatör branşların takibi:) evet, yiğidi öldür hakkını yeme. bu branşlara sürekli gidiyorlar, az veya çok, tam kadro veya daha kısıtlı bir katılımla hemen hemen her galatasaray spor kulübü müsabakasında olmaya çalışıyorlar. biz cefakarız, siz değilsiniz tandanslı bu lüzumsuz gerginliği de bu noktadan hareket ederek sürdürüyorlar. bunun yanında; gittikleri branşlarda niteliksiz bir destek, hatta zaman zaman köstek oldukları durumlar da söz konusu elbette ama yine de en güçlü oldukları husus burası.
2 beste üretme:) tribünde
koyun şu ibnelere,
ölüm varmış, korku varmış ve fenerbahçelilerin sibel can melodili, el siki ile gerdeğe girmeli abuk bestesine yapılmış kontra dışında beste duyabiliyor muyuz diye sormak lazım ilk etapta. zira; ben pek duyamıyorum.
kapına kırmızı bir gül bıraktım falan gibi kepazeliklerden bahsetmiyorum bile...
nevizade geceleri ve
yemin ettik gelecek güzel günler -ki bu beste çok kullanılmadı ilginç bir şekilde- istisna. genel olarak; üç büyük istanbul takımının tribünleri arasında bu alanda en kötü performans bizde. şimdi "e bizde diyorsun, kendini bu gruptan ayrı görerek de eleştiri döşüyorsun? nasıl olacak?" diyenler olabilir, onları sükunete davet ediyorum. bir saniye kardeşim, biraz müsade et.
3 tribün hakimiyeti): tribün hakimiyeti genel olarak iki boyutu olan bir mevzu. ilki; tüm tribünleri yönlendirebilme kabiliyeti, bestelerin girişinin yapılması ve sürdürülebilirliği gibi konularla alakalı bir mesele. bir nevi orkestra şefliği... diğer boyutu ise; psiklojik ve otoriter hakimiyet. söz konusu grup; hâlâ büyük bir hakimiyet alanına sahip -yukarıdaki biz, bu duruma ithafen
bizdir- fakat, yine de hem kabiliyetleri gitgide düşüyor hem de otoriteleri sorgulanıyor.
4 reaktif tepki verme/beste girme:) haklarını yemek istemiyorum, birkaç istisnası var ama bu istisnalar öyle seyrek ki; kaidenin devamlılığını sağlamaktan öte bir işlevleri olmuyor maalesef. bu arkadaşların böyle bir durumdan haberleri dahi yokmuş gibi davranıyor olmaları gerçekten anlaşılır gibi değil. zaten; otoritelerinin sorgulanmasının bir sebebi de bu. yani; hayatın içindeki duruşlarını eğri, oluşumun içinde yer alanları niteliksiz ve kaba, siyaset karşısındaki tavırlarını korkakça bulanların yanı sıra; tribün yapmak anlamında da niteliksizleştiklerini hissediyor, düşünüyor büyük bir güruh. hatta bana göre bu noktada bunca noksanlık yaşamasalar, belki de diğer konulardaki eksiklikler bile
teferruat olarak nitelendirilip üzerinde durulmayacak ufak şeyler gibi ifade edilecek, söylenenler küçük, yapıcı eleştiriler olarak konumlandırılacaktı. o tren kaçtı.
5 düşünsel/siyasi dünya:) kabul edip etmemek tamamen kişisel bir mesele olsa da bu grubun galatasaray kültürüne aykırı heterojen ve biatçı bir yapısı var. bu yapı günümüz dünyasının bizi taşıdığı noktadan da fersah fersah uzakta bir yapı. insanlar bundan yirmi sene önceki gibi okumuyorlar dünyayı, dolayısıyla da; yirmi sene önceki gibi kabullenmiyorlar bu grubu. tabii bundan yirmi sene önce tribünde şimdikilerden çok daha
adaletli adamların hüküm sürdüğünü de göz önünde bulundurmak, en azından bir satırla da olsa mevzu bahis etmek, o insanlara haksızlık etmemek adına oldukça önemli. bu grubun; özellikle genç ve eğitimli kalabalıklar üzerinde iki farklı etki alanları var. ya grubun cazibesiyle içlerine çekip kendilerine benzetiyorlar -evet, üniversiteliler arasında da düşünce yapıları bu adamlarınkine benzeyen insanlar maalesef var- ya da tamamen itiyorlar. zaman zaman tribünde olan en ufak bir şeyin bu başlık altında tartışılıp tüm olumsuzlukların bu gruba mal edilmesi de bu itilen kesimin kendini ifade etme, derdini anlatma isteğinden kaynaklanıyor. az önce lafını ettiğimiz mevzu bahis fikir yapısı; ikinci ve üçüncü maddede söz ettiğim noktalarda da zayıf kalmalarına sebep olan önemli bir etken ayrıca. biatın olduğu yerden yaratıcılık ve üretkenlik kaçar.
en nihayetinde bu beş başlığın sadece biri elde. o da aksak fakat aksaklığı tespit edebilenler; ben de dahil olmak üzere; aksaklığın olduğu yerlere gitmemeyi tercih ettiği için bu konuda çok da yüksek sesli bir tepki dile getirmeye hak sahibi değil. diğer dört madde etrafında şekilleniyor ultraslan'a yöneltilen eleştiriler, ilk madde ile de karşı argüman üretiliyor. genel olarak olup biten bu. bu yukarıda saydığım kriterlere uyabilecek nitelikte kişilerce kurulmuş; tribünün iklimine uygun tatlı sert, gerekli otoriteyi tesis edebilen bir grup kurulmadıkça, kendileri galatasaray tribünlerinde güçlü olmaya devam edeceklerdir.
not: ben bu yazıyı dün gece üç buçuk civarında yazmaya başladım, aniden elektrikler kesilince yatıp uyudum. kahvaltıydı falan; anca bu saate kaldı işimiz. kusura bakmayın.