milli maç arasını güzel bir yazıyla noktalamış.
---
alıntı ---
artık yeni bir şey söylemek lazım!
yine bir ulusal maç haftası içindeyiz, yine hüsran ve yine aynı klişelerle günler geçiyor: milli takımın hocası, estonya’yla yaptığımız grup beşinciliği mücadelesinden bahsetmiyor, “önce turnuva istikrarsızlığımıza çare bulmamız lazım” diyor. her mağlubiyetten sonra her hocanın sığındığı klasik liman, “turnuva istikrarsızlığı”…
“esas mesele türk futbolunun ulusal takımlar düzeyindeki bütüncül başarısızlığı imiş, çağ dışı macarlar’a 5 puan yitirdiğimize değil, tff ile yaptıkları çalışmalara odaklanmalıymışız”… bildiğimiz kadarıyla tff ile yaptıkları çalışma da, yabancı sayısını kısıtlamak. kendi liginde yabancı oyuncularla rekabet edemiyorsan, dışarıda o yabancılarla nasıl rekabet edeceksin acaba! yanıtını kimse bilmiyor…
turnuva istikrarı
aslında bu konuya geçmişte de defalarca değindim, ama yeri geldiği için bir kez daha yinelemek zorundayım: biz turnuva istikrarsızı filan değiliz! bizim sınıfımızdaki ikinci halka milli takımlar doğası gereği her büyük turnuvaya gidemezler zaten. meselenin basit bir matematiği var: bu kıtadaki 53 ülke için, dünya kupası’nda 13, avrupa şampiyonası’nda da (henüz) 14 veya 15 bilet var. avrupa’nın 7 devi (isp, alm, ita, fra, hol, ing ve por) zaten hemen her turnuvaya gidiyorlar. dolayısıyla geriye ortalama 7 bilet kalıyor. yani uefa üyesi kalan 46 ülke her turnuvada bu kalan 7 bilet için çarpışıyor. bizim de içinde bulunduğumuz 18-20 civarındaki ikinci halka ülke (hır, dan, isv, çek, yun, isvi, rus, pol, tür, rom, sır, bul, bel, svn, ukr, nor, avu, isk, irl) bu 7 biletin favorileri. ama hiçbirisinin her turnuvaya gitme şansı yok, çünkü ispanya gibi almanya gibi formalarını ortaya koyduklarında şampiyona bileti alamıyorlar. genelde üst üste iki turnuva bileti için iyi bir nesil yakalamaları gerek.
daha somut ifade etmek gerekirse… bizim avrupa futbol haritasına dahil olduğumuz 1996 yılından beri 9 büyük turnuva yaşandı. bu 9 turnuvaya isp, alm, ita, fra firesiz 9’ar kez; hol, ing ve por ise tek fireyle 8 kez katıldılar. onların dışında 9’da 9 veya 9’da 8 bilet alan ülke yok; mesela norveç’in ve ukrayna’nın 2, belçika’nın 3, türkiye, polonya ve romanya’nın 4, isviçre ve rusya’nın 5, isveç’in 6 katılımı var. yani eğer biz turnuva istikrarsızıysak, kıtanın 7 devi hariç hemen herkesi turnuva istikrarsızı ilan etmek mümkün!
ya da meseleye şu açıdan da bakabiliriz: son 9 şampiyona incelendiğinde turnuva katılımı açısından avrupa 15’incisiyiz. ki zaten uefa kulüpler sıralamasında da yerimiz genelde 10 ile 15’incilik arasında seyreder, fifa milli takımlar listesinde de ortalamamız o bölgelerdir. yani turnuva katılımı sayımızla, uefa avrupa kupaları veya fifa milli takımlar sıralamamız arasında bir dengesizlik yok, hatta bariz bir korelasyon var. (turnuva katılımı tam listesi için meleke.com’a bir göz atabilirsiniz)
nesil yakalama
“tamam, turnuva istikrarsızı değiliz, o zaman sorunumuz ne” diyorsanız, bu yanıt için başka bir veriden faydalanmak durumundayız: 2002 dünya üçüncülüğümüzden beri tek bir turnuvaya gittik. yani son 5 şampiyonanın 1’inde varız, hatta 2014 de hayal olduğu için istatistiğimiz 6’da 1… yani mevcut tecrübeli neslimiz (emre, hamit, gökhan zan, volkan, umut, egemen, bekir vs.) kaybetmeye ciddi biçimde alıştılar. ikinci halka ülkeleri başarıya götüren metotlardan en önemlisi şu: bir nesil, maç kaybetmeye alıştıysa, bahane üretmeye, boynu bükük dolaşmaya alıştıysa onları vakit kaybetmeden yeni jenerasyonla değiştirmek. o milli takıma daha yüksek enerjiyle gelecek gençlere sorumluluğu bütünüyle vermek. gerekirse bir turnuvayı gözden çıkarmak, sonraki 3 turnuvaya göz dikmek. işte bizim bu elemelerde eksik yaptığımız, veya “mış gibi” yaptığımız şey de bu.
2002 dünya üçüncüsü takım, 1993 akdeniz oyunları’nda toplanmışlardı. euro 2008 yarı finalisti grupsa ilk kez 2004 avrupa ümitler şampiyonası’nda bir araya gelen ekipti. şimdi de elimizde henüz kaybetmeye alışmamış bir 85-95 nesli var: selçuk, gökhan, burak (1985), topal (1986), arda (1987), onur, nuri, caner, pektemek (1988), ismail, hasan (1989), semih, alper (1991) ana arterler. arkalarında sercan, soner, olcay, olcan, sinan, cenk, serdar aziz, aykut, a.ilhan, sefa, necip, oğuzhan, salih gibileri de hazır. yani samimi bir nesil değişikliği yapacak imkân da var aslında. ama milli takım kurmayları selçuk’la sorun yaşıyor, gökhan zan’dan medet umuyor, hamit girerken takımın en iyisi alper çıkıyor, 2016’da 36 yaşında olacak emre’ye sorumluluğu veriyorsa bu değişikliği yapma konusunda da samimi olamıyor demektir. koskoca hollanda, italya maçına 1990 doğumlu strootman’ın kaptanlığında çıktı. türkiye karşısında elemelerin ilk maçında ilk 11’de 94’lü willems, 92’li martins indi, 91’li van rhijn ve clasie’lerle oynadı. yeni nesile sorumluluk vermenin karşılığını da 6’da 6 ile aldılar zaten.
peki ne yapmalı?
1)bence dibe vurmak, daha yükseğe sıçramak için önemli bir fırsattır; bu fırsatı iyi değerlendirmeli. artık planlar 2016 için yapılmalı. 2016 takımı o gün zaten tecrübeli olacak selçuk, gökhan, arda, onur, burak’ların etrafına kurulmalı. ulusal takıma büyük hizmetler yapmış ama 2016’da olmaları çok güç olan emre, hamit, umut, gökhan zan, volkan, bekir gibi isimlere layıkıyla teşekkür edilip sorumluluk sıradaki nesile geçirilmeli.
2)avcı devam etmek istiyorsa etmeli, ama ulusal takımlar yönetimi yeniden planlanmalı. avcı’nın yanına yarışma tecrübesi olan bir yardımcı hoca daha eklenebilir. ayrıca almanya altyapı organizasyonunun başına hocalık kariyerinde bundesliga şampiyonluğu ve uefa kupası finali olan sammer’i getirebiliyorsa biz de mustafa denizli’yi, şenol güneş’i oraya koyabilmeliyiz.
3)yabancı sayısını düşürüp kendimizi dünyaya kapamak yerine çok defa dillendirilmiş kriterleme çalışması yapılmalı. fifa sıralamasının ilk 10 ülkesi belki ayrı değerlendirilebilir, 23 yaş üstü için belirli bir sayıda a milli olma şartı aranabilir.
4)esami listelerindeki göstermelik 1 altyapı oyuncusu şartı samimi hale getirilmeli: ilk 18’de 4, ilk 11’de 2 altyapı oyuncusu mecbur edilmeli. altyapı oyuncusu tanımı biraz geniş tutulabilir: türkiye’de herhangi bir kulüpte 2 yıl altyapı eğitimi görmüş 21 yaş altı oyuncular denebilir mesela…
söyleyecek daha sayfalarca şey var, ama bana ayrılan yeri çoktan aştım… artık “turnuva istikrarsızıyız”, “futbol ekolümüz yok”, “taçtan gol yiyoruz” gibi klişeleri ve yalanları bir kenara bırakıp yeni birşeyler söylemek lazım özetle. önümüzdeki milli müsabakasız 6 ayı iyi değerlendirip yeni birşeyler konuşmak ve duymak umuduyla. mutlu haftalar…
---
alıntı ---
http://www.meleke.com/?p=5413