• 2
    http://www.hurriyet.com.tr/...fatih-terim-40706140

    benim inancıma göre şans diye bir şey yoktur. şans demek, allah'ın ya gücünün yetmediği ama kendi kendine olan ya da allah'ın unuttuğu/görmediği/bilmediği şekilde ona eksiklik vasfetmek demek. o yüzden şans diye bir şey yoktur. ancak insanın allah'ı eksik tanımasından kaynaklı, kendi eksikliğini başka şeye aktarma çabası vardır.

    başarı öyle kolay tarif edilecek, şansla küçümsenecek bir şey değil. kendisinin bu ülke tarihine geçmiş hiçbir başarısı olmadığı için bunları bilmemesi normal. ancak dışarıdan 6 paragraf yazı yazabiliyor. adamda o kanal hiç açılmamış. hayatında terim'in elde ettiği hangi başarıları kendi mesleğinde elde edebileceksin? bi gün avrupadan bi ödül getir uğur meleke mesela :) sen kaç yıldır yazı yazıyorsun terimle kıyasla kendini :) onun senin yaşındaki başarılarının hangisine ulaşabildin?

    insanda edeb olur biraz. hadsizlik, edebsizlik prim yapmaz. ama yazdın yer belli, üstlerin belli. bu da senin karakterin :)
  • 4
    http://www.hurriyet.com.tr/...fatih-terim-40706140

    gerçek hayat problemlerini çözerken tek bir değişken ele alıp sorunu çözemezsiniz. tek boyutlu bir uzayda 2x-4=5 ise x' i bulalım demekle üç boyutlu bir uzayda problem çözmek aynı şey değildir.

    bu yazıda sadece başarılar ele alınmış ve gerçeklik manipüle edilmiştir. örneğin 16-17 şampiyonlar ligi sezonunda juventus nasıl finale çıktı problemini ele alalım. eğer o kötü barcelona hakem hatasıyla paris'i elemese* ve güçlü paris ile juve karşılaşsa finali göremezdi sonucuna ulaşalım. juve'nin başarısı şanstır hipotezini kanıtlamış olduk öyle mi? juventus'un tarihini, başarısız olurken dahi denemelerini, kurumsal yapısını, oluşturdukları güçlü yapıyı denkleme katmadık ama? bu tez jüriden dönecektir. çünkü burada manipülasyon söz konusudur.

    bir takımın sadece başarılı olduğu anları alıp, şans faktörü değişkeni bağlamında incelerseniz her takımın şanslı olduğunu görürsünüz.

    gelelim terim'e. başarılı olurken kura şansı yanındaydı demekle olmuyor o işler. yaptığı etkiyi, kurduğu yapıyı filan değerlendirmeye sokmadan tek bir değişkenle bu işin altından kalkamazsınız. doğru işleri yaparsınız, elbette biraz da şansla daha yüksek başarıları da elde edersiniz. bu terim'in şanslı olduğunu değil; şansını iyi değerlendirdiğini gösterir.

    uğur meleke genelde yazılarında denklemi hep tek değişkene göre ayarlar. bazıları işinize geldiği için çok iyi yazar, korkusuz filan gibi yakıştırmalar yaparsınız. bazen de işinize gelmez ve kişiliğine saldırırsınız.
    bence bunu yapmayın.
  • 6
    http://www.hurriyet.com.tr/...fatih-terim-40706140

    tamamen art niyetli bir şekilde yazıldığını düşündüğüm köşe yazısı. bir de bu şekildeki köşe yazılarını hiç sevmem onu da söyleyeyim. tabi ki gazetecilik okumadım ya da bu işin tekniklerini filan bilemem. haddim olmayan bir şeyde yorum yapmak istemem ancak kişisel olarak böyle düz salt bilgilerin herhangi bir yorum yapılmadan köşe yazısı olmasını ben beğenmiyorum. kendisinden hiçbir şey katılmamış ve benim internetten kolaylıkla öğrenebileceğim bir yazı yazmış.

    beyefendi hiçbir şekilde 1999-2000 serüveninde bahsetmemiş. zorlu geçen kuralarda tek tek ilerleyip başarıya ulaşmak her yiğidin harcı mı? şimdi sorsan aynı kadro dünya kupasında da 3. oldu kadro şansı da diyebilir. eh tabi böyle olunca şenol güneş'te mi kadro şansı ile buralara geldi diyebilirsin ama toz kondurmaz sanmam.

    ben böyle insanları gördükçe hakikaten ne kadar büyük olduğumuzu bir kez daha anlıyorum. bazen kızıp sinirleniyorum ancak bana çok yararı dokunuyor eyvallah. ilgi odağımı arttırıyor bu şekildeki yazılar ya da cepheler.

    bu senenin çok çetin geçeceği çok çok belli. federasyon, hakemler, medya, rakipler, rakip takım taraftarları, arda turan kısacası hepsi fatih terim'in isminden ve kariyerinden korkan tipler. herhangi bir şeyden kuyruk acısı olanlardır. bu savaşta da mevzileri terk etmek yok. topunuz gelin.
  • 7
    aşağıdaki linkteki yazısını okudum. uğur, terim'den nefret ediyor olabilirsin, farklı düşünüyor da olabilirsin, belki de emir aldın böyle yazmak için bunları anlıyorum ancak yazı aşırı derecede art niyetli ve mantık hataları ile dolu. okurlarına birazcık saygın varsa onları aptal yerine koymakla eşdeğer böyle yazılar yazmazsın. yazmaya devam edersen kendini trol çöplüğünde bulursun. kendisinin mükemmel zekasına göre ev sahibiyle oynamak ileri derecede yüksek şans gösterisi! uğurcum hazmedemiyorsan soda iç beypazarı iyi gelir.

    http://www.hurriyet.com.tr/...fatih-terim-40706140
  • 8
    https://twitter.com/...s/957322561305694209
    27 ocak 2018 galatasaray osmanlıspor maçındaki bu pozisyona nizami gol demesi çok şaşırtmayan eski iyi futbol yorumcusu. uğur meleke eskiden bilgi ve tarzıyla diğer hödük futbol yorumcularından farkını ortaya koyardı. bu aralar farklı olabilmek için extra garip fikirler öne sürmeye başladı ki bunların çoğu nedense galatasaray aleyhinde. dönemsel bir şey ama bu, bu aralar böyle. umarım düzelir.
  • 9
    spor haberlerini takip etmeyen spor yazari. ben bile mactan once biliyordum zeki`nin sakatlandigini ve bu macta oynamayacagini, arkadas zekinin niye takimdan kesildigini anlayamamis.
    https://www.cnnturk.com/...-yildirim-sakatlandi

    --- alıntı ---
    antalyaspor kulübü basın sözcüsü cumhur arıcı, aa muhabirine yaptığı açıklamada, kırmızı-beyazlı futbolcunun, ligin 21. haftasında 12 şubat pazartesi günü deplasmanda galatasaray ile oynayacakları maç öncesi atilla vehbi konuk tesisleri'nde gerçekleştirilen idmanda ayağının çime takılması sonucu sakatlandığını belirtti.

    futbolcunun dizinde travma oluştuğunu ifade eden arıcı, "takım kaptanımız zeki yıldırım'ın çekilen mr ve ortopedi uzmanı tarafından yapılan klinik muayenesi neticesinde, bacağında ön çapraz bağ yırtığı tespit edilmiştir." dedi.

    galatasaray maçında forma giyemeyecek olan 27 yaşındaki orta saha oyuncusu, bir süre sahalardan uzak kalacak.

    --- alıntı ---
  • 10
    zamanında kendisiyle ilgili ekşi'de yazdığım entry:

    ''geçen sezon* bir ara fenerbahçe ile ilgili daha fazla yazdığı sözükte gündeme gelmişti. bir galatasaraylı olarak ben de bu durumu fark etmiştim ama galatasaray geçen sezon hem kazanırken hem kaybederken ne olduğu belli olmayan bir futbol oynadığı için ''adam bu takımın neresini analiz etsin'' diye kafaya fazla takmamıştım. zaten bu duruma daha çok beşiktaşlılar bozuluyordu çünkü gectigimiz sezonun en keyif veren futbolunu oynayan takımın taraftarları olarak -bana göre türkiye'nin en iyi futbol yorumcusundan- takımlarıyla ilgili analizleri okumak istiyorlardı. fakat bu durum bu sezon* da devam ediyor. ligde 2 hafta geride kalırken fenerbahçe'nin 2 maçını da analiz eden uğur meleke; galatasaray ve beşiktaş maçlarını es geçti. üstelik bu sezon ne oynandığı belli olmayan takım fenerbahçe iken.''

    bu entry'den sonra bir yazar bana mesaj atmıştı, çalıştığı gazetenin* telkiniyle böyle hareket ediyor gibisinden bir şeyler demişti. ne kadar doğru bilmiyorum ama o zamanlar uğur meleke'ye twitter'dan mesaj atıp fenerbahçe ağırlıklı analizler/yazılar yazdığı sürece kendisini takip etmeyi bırakacağımı söylemiştim. o mesajı eminim hiç okumadı ama o zamanlar en azından bir galatasaraylı olarak tavrımı koyduğumu düşünüyordum.

    uğur meleke bana göre halen türkiye'nin en iyi yorumcusudur. burada yorum kavramının altını çizmek istiyorum çünkü piyasada yorumcu olarak görülen çoğu kişinin yazıları, maç özetinin satırlara dökülmüş halinden başka bir şey değil. uğur meleke, çoğu spor yorumcusuna oranla daha entelektüel ve farklı konulara değinebiliyor ve asıl istediğim şey olan maç analizlerini yazılarında bulabiliyorum.

    son 4-5 yıldır kendisinin yazılarını takip ederim, tv'de olduğu zamanlarda da programlarını takip etmeye çalışırdım. o zamanlar lafını esirgemezdi. hatta fatih terim, emre belözoğlu gibi isimleri eleştirdiği için trt'deki görevine son verilmişti. keza milliyet 'ten de bu gibi sebeplerle ayrıldığı söyleniyordu. yine hatırlayanlar olacaktır, şike sürecinde, medyada cesaretle konuşan tek isim kendisiydi.* o zamanlar yaptığı yorumlar kimilerine göre doğru kimilerine göre yanlıştı ama ''ne şiş yansın, ne kebap'' tarzı yorumlardansa en azından bir fikir belirtiyor, onun arkasında duruyor ve en azından bana göre saygıyı hak ediyordu.

    bu sezon haricindeki son iki sezonda fenerbahçe ağırlıklı yazılar yazmasıyla kendisine karşı azalan saygım, bu sezon fatih terim'in gelişinden hemen sonra yazdığı yazıyla bitti diyebilirim. çünkü bu yazıyı 2015'te yine yazmıştı. o dönemde, o yazının doğruluğu-yanlışlığı tartışılabilirdi ama aynı yazıyı, böyle bir dönemde tekrar sunmasının art niyetten başka bir açıklaması olduğunu sanmıyorum.

    2015'teki yazısı: http://www.aljazeera.com.tr/...sarili-cok-da-sansli
    2018'deki yazısı: https://www.hurriyet.com.tr/...fatih-terim-40706140
  • 11
    http://www.hurriyet.com.tr/...n-45-dakika-40775953

    penaltılar ve kartlar havada uçuşmalıydı yazmış sözde yazar.

    ülker stadında fenerbahçe’ye alışıldığı gibi bedavadan penaltı çıkmadığından ve galatasaray maçı 11 kişi tamamladığından çıldırmış olanlardan... biliyorlar ki hakkaniyetli ve 11’e 11 erkek gibi oynandığında takımları karşımızda çok aciz...
  • 14
    --- alıntı ---
    bu bir seleznyov hikâyesi

    akhisar’ın 3 ayda 2 kupa kazanmasının esas kahramanı kesinlikle seleznyov. 33 yaşında, son derece ağır. ama çok zeki. doğru zamanda doğru yerde.
    geçen sezonun başında seleznyov’u arayıp galatasaray’a getirmek isteyen tudor başarılı olsaydı; ligin de, türkiye kupası’nın da, süper kupa’nın da kaderi farklı olabilirdi! 33’lük seleznyov, türk futbolunun 2018’deki kader adamı oldu adeta.

    bu filmi son 12 ayda sanırım 6-7 kez izledik: fenerbahçe, kadıköy’de aynı akhisar’a çare bulamadı. manisa’ya gitti, orada da kazanan akhisar’ın kontra düşüncesiydi. nihayet, türkiye kupası finalini de kaybettiler. galatasaray, seyrantepe’de iki kez akhisar’a karşı 2-0 geriye düştü. birinde maçı çevirdi, diğerinde çeviremedi ve galatasaray’ın kupa öyküsü orada bitti. trabzon darmadağın oldu aynı akhisar mantalitesine karşı. geçen sezon lopes-muğdat-larsson’la hızlı çıkıyorlardı; bu sezon vrsajevic-manu ile oynadılar aynı oyunu. safet susiç, okan buruk’un emanetini alıp korumuş net bir biçimde.

    akhisar’ın 3 ayda iki başarılı final oynamasını buruk, susic, lopes ya da manu ile okumak mümkün. ancak 13 aylık hikâyenin esas kahramanı kesinlikle seleznyov. 33 yaşında, son derece ağır bir oyuncu. ama çok zeki. doğru zamanda doğru yerde. ve soğukkanlı. o soğukkanlılığıyla geçen sezon g.saray’ı türkiye kupası’ndan etmişti. bu sezon da süper kupa’dan etti. geçen sezonun başında gomis’e alternatif arayan tudor, seleznyov’u g.saray’a getirmek istediğinde kamuoyunda reaksiyonlar olmuştu ama ukraynalı oyuncu, sarı-kırmızılı kulübe için hiç kötü bir alternatif olmadığını ispatladı sanırım defalarca. elbette gomis’le seleznyov’un kalitesini kıyaslayamayız. gomis 3 üst kalite oyuncu. ama dün terim’in elinde seleznyov olsaydı; “içine van persie kaçmış gomis”e bu kadar sabretmezdi herhalde!

    video hakem uygulamasi harikaydi

    rodrıgues-dany pozisyonunda yaşananlar önemli. çakır önce sarı kart kararını verdi, sonra var’a danışacağını mimikleriyle gösterdi. çakır’la yıldırım konuştu. yıldırım, çakır’a tekrar izlemesini önerdi. çakır kararını korudu. uygulama mükemmel. kaybedilen zaman az.

    pozisyonla ilgili görüşler elbette muhtelif. bana sorarsanız rodrigues topa çok doğru açıyla dokunmuştu ve artık bariz gol şansına sahipti. yani bence kırmızı verilebilirdi. ama pozisyon, yüzde yüz siyah ya da beyaz denebilecek bir an değil. gri bir pozisyon. elbette hakeme saygı duymak gerek. saygı duyamayacağım şeyse, canlı yayındaki yorumlar... eğer yanlış duymadıysam, “dany olsa yetişirdi, mustafa yetişemezdi” gibi yorumlar oldu yayında (ki oyuncu da mustafa değil vrsajevic’ti)... bu bir skandal.

    futbolda kararlar, oyuncunun ismine/hızına göre verilmez. tüm oyuncular eşit özellikte kabul edilir. sporsever kesinlikle böyle algılamamalı konuyu.

    en iyi çikiş: yunus akgün

    --- alıntı ---

    (bkz: 5 ağustos 2018 galatasaray akhisarspor maçı) hakkındaki yazısı.

    http://www.hurriyet.com.tr/...ov-hikayesi-40919266
  • 15
    27 ekim 2018 tarihinde güzel bir yazı kaleme almış spor yorumcusu...

    --- alıntı ---
    futbolcuları eleştirmek anayasaya aykırı mı?

    “hummels ve boateng’in oynadığı futbol çağ dışı... neuer artık uluslararası bir kaleci değil... ribery ve robben, bu seviye için çok yaşlılar.” bu sözler bayern münih başkanı hoeness ve yöneticilere göre ‘futbolcuların onuruna saldırı.’
    geçtiğimiz hafta içinde bayern münih başkanı hoeness, yanına kulüp ceo’su rummenigge ve teknik direktör niko kovac’ı da alarak çok enteresan bir basın toplantısı düzenledi. söz konusu toplantıda hoeness ve rummenigge, alman spor medyasına son bir uyarı yapmak istediklerini, eğer eylemleri tekrar ederse hukuki yollara başvuracaklarını söylediler.

    buraya kadar size sıradan gelmiş olabilir, çünkü türkiye’de çok yaygın bir tehdit biçimi bu. ancak bayern yetkililerinin gerekçesi dikkat çekici. başkan hoeness, eğer sporcularına karşı medyada aşağılayıcı tavır sürerse, alman anayasası’nın 1. maddesinin 1. bendine dayanarak mahkemeye başvuracaklarını söyledi. alman anayasası’nı bundesregierung.de adresinden indirdiğinizde söz konusu maddenin şöyle olduğu görülüyor:

    “insan haysiyeti dokunulmazdır. ona saygı duymak ve (onu) korumak, devletin görevidir.”

    hoeness ve rummenige’nin futbolcuların onuruna saldırı olarak gördükleri yorumlarsa şu minvalde:

    “hummels ve boateng’in oynadığı futbol çağ dışı... neuer artık uluslararası bir kaleci değil... ribery ve robben, bu seviye için çok yaşlılar.”

    hemen hemen aynı günlerde ingiltere’de bir başka büyük futbol ikonu, jose mourinho da, kendisiyle ilgili medyada yapılan eleştirileri “insan avı” olarak adlandırmıştı. mourinho’ya göre kendisine yapılan muamele insanlık dışı. ben meseleyi hem sporcu, hem de gazeteci penceresinden ele almaya ve anlamaya çalıştım. kendileri de birer eski sporcu olan hoeness, rummenige ve kovac’ın genç meslektaşlarını koruma düşüncelerini anlıyorum. ama eleştiriler bana hiç “haysiyet kırıcı” gelmedi doğrusu.

    medyanın tavrı nasıl olmalı?

    münih merkezli tabloid tz (tageszeitung), bayern münih yönetiminin bu çıkışı sonrası, son derece akılcı bir reaksiyon vermiş. hafta sonu bayern münih’in wolfsburg’u deplasmanda 3-1 yendiği maç sonrası, müsabaka tenkiti olarak şöyle bir metin yayınlamış: “bayern münih, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper, süper... (bütün bir yazı, bu tekrarla bitiyor)”

    yine almanya’nın en büyük günlük gazetelerinden süddeutsche zeitung ise, müstehzi bir köşe yazısı ile göstermiş tepkisini:

    “siz robben’in kırmızı kart gördüğüne aldanmayın. gerçek bu değil. her şey mükemmel.”

    13 yıllık meslek hayatımda çeşitli erk sahipleri tarafından defalarca mahkemeye verilmiş ve defalarca beraat etmiş bir gazeteci olarak alman medyasının bu tehdide karşı tavrını mükemmel buldum doğrusu. imrendim, kıskandım ve biraz da utandım galiba halimizden. mizah, doğru kullanıldığında muhteşem bir silah gerçekten.

    özkahya, yankaya, kalkavan

    medya-sporcu meselesini ele almışken, hakem-yönetici-sporcu ilişkisine de değinmek gerek. cumartesi akşamı sivasspor-fenerbahçe müsabakasını yöneten halis özkahya, tam 3 yıl sonra sarı lacivertlilerin bir maçında düdük çaldı. aziz yıldırım’ın tehdit ettiği özgür yankaya ise üç buçuk yıldır çıkmadı kadıköy’e.

    diğer bir enteresan gelişme caner erkin’in saha içinde mete kalkavan’a küfür davasından delil yetersizliği nedeniyle beraat etmesi. olayın tek şahidi tolgay, küfrü duymadığını söylemiş(!)

    haftanın sözü: “hakemlerden ricam, oyunun akışkanlığına özen göstermeleri. bir futbolcu sistematik olarak oyunu kesiyorsa onu geç kalmadan cezalandırmaları. bugün başakşehirliler bunu yaptılar ama benim futbolcum da yapıyorsa cezalandırın. oyunu kesmeyin.” (ertuğrul sağlam)

    haftanın dikkat çekeni: cuma akşamı lyon-nimes maçını 90 dakika izledim. ümit milli santrforumuz umut bozok, son yarım saatte depres’nin yerine oyuna girdi; 2 şut attı, 3 top kazandı. son derece etkili gördüm umut’u. 1996 doğumlu genç adamın gelişmeye devam etmesi mutluluk verici.

    --- alıntı ---
    http://www.hurriyet.com.tr/...a-aykiri-mi-40999955
  • 20
    imparator ile bayağı bayağı dost olan gazeteci. bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

    https://www.instagram.com/p/Bv08NhwhYqg/

    ilgili paylaşımda birinin yaptığı yoruma şöyle bir cevap vermiş:

    "fatih hoca benim 15 yıllık dostum. ne sanıyordunuz anlamıyorum, 13 yaş ortalamalı sosyal medya bir vaveyla yarattı diye yetişkin insanların küseceğini mi? ben onurumla işimi yapıyorum, o onuruyla işini yapıyor. çoluk çocuğun kanaatine göre eğilip bükülmüyor insanlar."

    hıncal uluç gibi meleke de cemiyette re re re ra ra ra tayfasından sanırım? :(
  • 21
    fikstür çekimi hakkında güzel bir yazı yazmış gazeteci.

    --- alıntı ---

    süper lig 2019-2020 sezonu fikstürü çarşamba günü çekildi. “fikstür çekildi” lakırdısını esasında alışkanlık icabı kullanıyoruz; çünkü bu ülkede neredeyse çeyrek yüzyıldır fikstür çekilmiyor. fikstür önceden belli ve kulüp temsilcileri sadece ilk hafta tablosundaki yerlerini kurayla tespit ediyorlar. ispanya’da, italya’da veya türkiye’de birinci hafta fikstürü belirlendiği anda zaten 34 haftalık (ya da 38 haftalık) fikstür de belirlenmiş oluyor. yani fikstür çekimi dediğimiz şey esasında yalnızca bir kâsenin içine 1’den 18’e kadar topların konulması ve 18 kulüp temsilcisinin sırayla gelip birer top çekmesinden ibaret...

    fikstür, otomatik takip esasıyla yapılandırıldığı için, bir sporseverin elinde ilk hafta fikstürü varsa, bütün bir sezonun fikstürüne de sahip demektir. bu sezon beşiktaş sivas’ı, fenerbahçe malatya’yı, trabzon başakşehir’i, galatasaray da ankaragücü’nü takip edecek mesela... 18 takımın 17’si ligde aynı sırayı izliyorlar, sadece serbest fikstürü çeken göztepe’nin programı o düzende gitmiyor (nedeni tamamen matematiksel). bu yüzden her takım göztepe ile içeride karşılaştığı haftadan bir sonraki maçını da iç sahada oynuyor, yalnızca dizinin başındaki ve sonundaki iki ekip hariç...

    esasında buraya kadar büyük bir anomali yok. fikstürün takip esasına dayanıp dayanmaması, yerel bir tercih. nba bunu tercih etmiyor; noel, halloween, avrupa saati gibi detayları göz önüne alarak fikstürü elle atıyor. ingiltere premier lig veya almanya bundesliga da bu yolu seçmemişler. premier lig yönetimi, bayramda- tatilde-noel’de derbi maçları ekrana koyuyor. bir takıma 3 maç üst üste deplasman gelmemesi, iki ekibin peş peşe birbiriyle oynamaması gibi kriterleri koyup, karışık fikstür kullanıyor. almanya da benzer şekilde bazı kriterler belirlemiş, kalan kurayı bir bilgisayar yazılımına çektiriyor.

    kriterler fikstürü kilitliyor

    bana sorarsanız, türkiye veya ingiltere’nin yöntemlerinin birinin doğru, birinin yanlış olduğunu söylemek çok mantıklı olmaz. önünde-sonunda herkes herkesle ikişer kez oynayacak. yani takip esaslı fikstür kullanıp-kullanmamak bir tercih. ancak süper lig fikstüründeki sorun, 20 yıllık ezberlerden bir türlü kurtulamamamız. 2000’li yıllarla beraber hayata geçen “üç büyükleri ayırma politikası”nın mânâsız bir biçimde korunması.

    tff, fikstür çekerken 3 önemli kriteri göz önüne alıyor:

    1)aynı şehir takımlarının aynı hafta içeride oynamaması (ankaragücü-gençlerbirliği ve başakşehir-kasımpaşa’ya bu yıl bu kıstas uygulandı)

    2)milli maçlar öncesinde istanbul derbisi oynanmaması

    3)yayıncı kuruluş talebi nedeniyle ilk 5 haftada istanbul derbisi oynatılmamas

    tff, son iki gerekçe sebebiyle beşiktaş-fenerbahçe-galatasaray’ı diğerleriyle eşit biçimde kuraya sokmuyor. onlara önden üç özel numara atamış (2,3 ve 16). üç takım temsilcisi gelip sadece üç numara içinden yerlerini belirlemişler. bu yüzden de derbilerin haftaları önden belli. yani geçtiğimiz çarşamba günü fikstür çekilmeden aylar-yıllar önce 2019-2020 sezonunda derbilerin 6, 9 ve 16’ncı haftada oynanacağı belliydi.

    fikstürde kim kimi takip ediyor?

    sivas(1), g.birliği’ni (7)

    beşiktaş(2), sivasspor’u (1)

    fenerbahçe(3), malatyaspor’u (5)

    gazişehir(4), rizespor’u (8)

    malatyaspor(5), kasımpaşa’yı (9)

    başakşehir(6), gazişehir’i(4)

    gençlerbirliği(7), fenerbahçe’yi (3)

    rizespor(8), beşiktaş’ı (2)

    kasımpaşa(9), kayserispor’u (11)

    trabzonspor(10), başakşehir’i (6)

    kayserispor(11), konyaspor’u (13)

    alanyaspor(12), trabzonspor’u (10)

    konyaspor(13), denizlispor’u (15)

    ankaragücü(14), alanyaspor’u (12)

    denizlispor(15), antalyaspor’u(18)

    galatasaray(16), ankaragücü’nü (14)

    göztepe (17): serbest fikstür

    antalyaspor (18), galatasaray’ı (16)

    ***

    önden numara atamanın ciddi handikapları var

    eğer tff, 18 takımı eşit şartlarda kuraya soksaydı herhangi bir handikap olmayacaktı elbette. ama siz her yıl birbirine benzer fikstürler çektiğinizde, kamuoyunun de fikstüre olan inancı azalıyor.

    1)numaralar karışmıyor, benzer numaralar çekiliyor

    2018-19 fikstüründe galatasaray ankaragücü’nü, fenerbahçe de malatyaspor’u izliyorlarmış. bu sezon yine aynı şekilde galatasaray ankaragücü’nü, fenerbahçe malatya’yı izliyor.

    hatta bir adım daha geriye gidersek, malatya’yı son 3 yılda fikstürde takip eden ekipler sırasıyla galatasaray, fenerbahçe ve yine fenerbahçe...

    2)ilk beş hafta sezonun kaderini belirliyor

    21’inci yüzyılda (yani otomatik fikstür yüzyılında) tam 15’inci kez 33’üncü haftada derbi oynanıyor. oysa bu yüzyılda ilk 4 haftalarda yalnızca 1 kez istanbul’un 3 büyükleri karşı karşıya gelmiş.

    siz bütçeleri itibariyle zaten otomatik avantajı olan galatasaray-fenerbahçe-beşiktaş’ı ilk 5 hafta birbiriyle oynatmayarak bir kez daha kayırmış oluyorsunuz. örneğin geçen sene ilk 5 hafta zorlu fikstürle başlayan takımların sezonun bütününde dezavantaj yaşadığını görüyoruz.

    eğer 2018-19 sezonunun sonunda oluşan puan durumuna göre, galatasaray’a 18, başakşehir’e 17, beşiktaş’a 16, trabzonspor’a 15 vs. şeklinde güç puanı verirseniz; ligin en zorlu 5 hafta fikstürünü çeken ekipler göztepe, erzurum, akhisar, bursa ve kasımpaşa oluyor. değerli okurum barışmert günal tespit etmiş, en kötü 5 hafta fikstürüne sahip bu 5 takımın, geçen sezonu son 5 sırada bitirdiklerini görüyoruz.

    3)serbest fikstür güçsüzlere isabet ediyor

    kamuoyunda fikstürün adil olmadığına dair inanışı destekleyen bir başka güçlü veri, 3 yıldır üst üste serbest fikstürün göztepe’ye isabet etmesi. normalde bir takıma 3 yıl üst üste serbest fikstür isabet etme ihtimali 5 bin 832’de 1. ama maalesef bu ligde aynı kulübe 3 yıl üst üste serbest fikstür denk gelebiliyor.

    serbest fikstür tarihçesini biraz daha geriye sararsak, bu piyangonun genelde nispeten zayıf takımlara vurduğunu da görebiliyoruz. son 11 sezonda serbest fikstürün isabet ettiği 8 takım, bir önceki sezonu ya ligin dibinde bitirmiş veya ikinci kümeden yeni terfi etmiş. ayrıca 2009’da serbest fikstürü çeken konya, 2010’da denizli, 2013’te mersin, 2016’da sivas sezon sonunda küme düşmüşler. geçen sezon da göztepe son dakikada kaldı ligde.

    serbest fikstürü çekmenin şöyle bir dezavantajı var: serbest fikstür ekibi, ligin ikinci yarısında 6 ya da 7 kez, bir önceki maçını evinde oynamış takımın iç sahada ikinci rakibi oluyor. morallenen ya da seri yakalayan takımla oynuyor genelde. geçen yılın serbest fikstür sahibi göztepe, ligin ikinci yarısında f.bahçe, kayseri, konya, beşiktaş, rize ve başakşehir’in içeride ikinci maçını oynadığı rakip olmuş. söz konusu 6 maçtan 4 puan çıkarabilmişler.

    serbest fikstür tablosu

    sezon serbest fikstür bir önceki yılki durumu

    2019-20 göztepe 15’inci

    2018-19 göztepe 6’ncı

    2017-18 göztepe ikinci lig

    2016-17 kayserispor 15’inci

    2015-16 sivasspor 15’inci

    2014-15 mersin iy ikinci lig

    2013-14 eskişehir 8’inci

    2012-13 mersin iy 13’üncü

    2011-12 fenerbahçe 1’inci

    2010-11 sivasspor 15’inci

    2009-10 denizlispor 15’inci

    2008-09 konyaspor 14’üncü

    4)beşiktaş ligi deplasmanda bitiriyor

    fikstürün gariplikleri bunlardan ibaret değil. mesela 2019-2020 sezonunu ankara’da bitirecek olan beşiktaş, son 25 yılda 19’uncu kez son hafta deplasmanda. haliyle de dijital medyada bu konuda haklı bir reaksiyon var. sanırım fikstür konusunda tff yönetimlerinde bir atalet oluşmuş ve her yıl bir önceki senenin yöntemleri devşirilerek problemler de yeni sezona aynen taşınmış.

    ***

    kamuoyunun inancını zedelememek gerek

    insanların fikstüre olan inancını tekrar tesis etmek istiyorsanız, yapılması gereken basit: 18 takımı eşit olarak kuraya sokmak. devir değişti, milli takım artık 3 istanbullu’nun oyuncularından oluşmuyor. dolayısıyla ulusal maçlar öncesine derbi koymamak tamamen ilkel bir düşünce. ayrıca ilk haftalara derbi koymamak da çağdışı. derbi derbidir, 3’üncü hafta da oynansa, 13’te de oynansa bu ülkede alıcısı sabit. çiçeği burnunda tff, eğer 18 takımı eşit olarak kuraya soksaydı bence önemli bir güven kazanırdı spor kamuoyunun gözünde.

    --- alıntı ---

    http://www.hurriyet.com.tr/...or-ataniyor-41277625
  • 22
    daha önce benim de vurguladığım bir noktaya değinmiş..
    http://gss.gs/2681857
    aslında doğru söylüyor, var’da aslolan “açık ve bariz” hataya müdahaledir. ama buna riayet edememek sadece bizim hatamız değil. yani bu işin doğasında biraz sıkıntı var. yani neyin “tartışmasız” neyin “tartışmaya açık olduğu” konusu o kadar da tartışmaya kapalı olmayabiliyor..
  • 23
    var uygulaması ile ilgili 22.08.2019 tarihinde bir yazı kaleme almış köşe yazarı.

    bakın türkiye’ de yorumcu olarak görev yapıp, edebiyat hakimiyeti ve dünya görüşü fena olmayan birkaç adam var. aklıma bir solukta mehmet demirkol, ali ece ve uğur meleke geliyor. kimin hangi takımlı olduğuna bakmaksızın yorumlarını dinliyordum. özellikle uğur meleke’ yi çok dikkatli takip ediyordum. kendi sitesi üzerinden tüm basın yayın organlarında yaptığı yorumları kaçırmıyordum. lakin zaman içerisinde gördüm ki sinsice bir fatih terim düşmanlığı yapıyor. elinde taşıyamadığı fenerbahçe bayrağını içerisinden söküp atamıyor. tarafsız yorum yapamamak şöyle dursun, bizzat algı yaratmak için kocaman kocaman “çok güzel” görünen yazılar yazılıyor.

    hiçbir zaman “bizim o pozisyon da penaltıydı, fener’ in bu pozisyonunda hakem eyyam yaptı” vs. ağlaklıkta bakamam insanlara ve futbola. bu yorumcuları da takımına göre değil objektifliklerine, bilgilerine ve hitabet gücüne göre dinlerim. öyle ki bir galatasaraylı olarak beşiktaş ve liverpool fanatiği ali ece hakkında plase dergi için yazdığım bir yazı var ki yazarlara objektif bakabildiğime kanıt olabilir bence;

    http://plasedergi.com/portre/ali-ece/

    ancak sayın uğur meleke’ nin 22.08.2019 tarihli yazısından da büyük bir bal kabağı gibi görüyorum ki içerisindeki huzursuzluğu sinsice ortaya koymaya başlamış. diagne’ nin denizli maçındaki penaltı pozisyonunu örnek vererek %100 olmayan bir penaltı olduğunu iddaa ederken, fenerbahçe maçında verilen 3. penaltının netliği konusunda herhangi bir yorum katmamış. ya da fenerbahçe maçının ilk penaltısına var’ ın müdahale etmemesine hiç ama hiç değinmemiş. o maçla ilgili herşey normal gibi davranmış. e fenerbahçe maçındaki el pozisyonu %100 müydü? e ilk pozisyonu da oraya yazman gerekmez mi kardeş? gerekir. lakin yazmaz.

    şimdi bana ingiltere liginden verdiği örnek pozisyonla kıyaslayabilmek ve derdinin başka bir konu olduğu için diagne’ nin pozisyonunu örnek vermiş diyenler olacaktır. istediğin örneği çıkartır koyarsın kimse sana karışamaz tabi. ancak ben renktaşlarımı bu saygın yazar konusunda uyarıyorum. galatasaray (özellikle fatih terim) konusunda bilerek ya da bilmeyerek olumsuz bir algı yarattığını düşünüyorum. bu durumun tek bir yazısına bakarak anlaşılmadığını anlatıyorum. açın sitesini bakın, zaman buldukça yazılarını okuyun, yorumlarını dinleyin. işte o zaman çok net anlaşılıyor.

    tek amacım renktaşlarımı uyarmak. sonrasında insan üzülüyor. yıllarca objektif bir spor yazarı sanıyorsun ancak bir bakmışsın kişisel nefretini içinde tutamıyor...

    dipnot editi: şikayet ve tespit ettiği “bizde var %51’ e göre çalışıyor” konusuna ve yazının ana fikrine %100 katılıyorum.
App Store'dan indirin Google Play'den alın