• 402
    sozlukten bi arkadasımızın yazdıgı benim de fazlaca şikayetçi oldugum ama dile getiremedigim bir yazısı var ki; yaradanın emriyle oku!

    --- alıntı ---

    kayserispor maçının bir bölümünü izleyebildim, sonra izlemeyi bırakıp maçın son bölümünü trt radyodan dinledim. mustafa sarp oyundan çıkarken ıslıklanınca -ki bana göre sarp sadece kötü futbolcudur, servet gibi hain olduğunu düşünmüyorum- spiker bir anda ''mustafa sarp elinden geleni yaptı, taraftar neden tepki verdi anlayamadım. daha önceden bir şeyler oldu herhalde'' dedi ve radyoyu kapattım. çünkü buna benzer tepkileri daha önceden de defalarca duymuş veya okumuştum. bu basit olay, ister istemez galatasaray da uzunca bir süredir konuşulan şu konuyu aklıma getirdi; malum sürekli olarak ''birileri'' denilen kim olduğu meçhul insanlar var, yerli oyuncuları yerin dibine sokan, fırsat bulduğu her an aşağılayıp, özellikle arda'yı bu hale getiren kişiler. kim onlar bilmiyorum ama sürekli olarak yerli oyuncuların hatalarını örtbas edip, bütün faturayı yabancılara kesenler var aslında. spikerin ''sarp savunması''nı duyunca aklıma gelen, yabancı hayranlığı veya bu eleştiriye maruz kalanların tepki gösterip söylediği ırkçılık üzerine bir kaç örnek sıralayayım.

    mesela, tobias linderoth'un az sayıda oynadığı maç esnasında veya ertesi gün gazetelerde tam sayfa linderoth'un oynadığı süre ve aldığı para hesaplanırken, gökhan zan için aynısı yapılmıyor, şanssız bir sakatlık geçirdi -yabancılar bilerek sakatlanıyor çünkü- ama yine bugün elinden geleni yaptı vurgusu fırsat bulunan her dakika kullanılabiliyor linderoth'un aksine. birine parazit muamelesi yapılırken, bir diğeri için ''elinden geleni yaptı'' deniliyor sürekli. zaten denilmesi gereken bu, kimse keyfi olarak sakatlanmaz. veya mustafa sarp oyundan çıkarken işi maçı anlatmak olan spikerler ''mustafa sarp yine her zaman ki gibi elinden geleni fazlasıyla yaptı'' derken, oyundan çıkan lorik cana olunca, yapılan yorumlar; ''bugün yine etkisizdi'' olabiliyor birden bire. veya fenerbahçe maçında son yıllardaki en iyi performansını sergileyen servet için ''servet yine her zamanki gibi savaşçıydı, takımını toparladı'' denirken, elano'nun iyi futbolu için alttan alta ''rijkaard'ın gidişi yaramış'' benzetmeleri yapılabiliyor. keza hakan balta için maç anlatanından tutun da, ertesi gün maçı yazanına kadar tek bir olumsuz yazı yazılmazken, en basit bir maç anlatımında bile insua için ''yine pek etkili değildi'' denilebiliyor.
    bu sene kaç maç hakan balta'nın etkili oynadığına dair bir bilgi verilmiyor haliyle, çünkü amaçlanan başka.

    örnek çok ama kısaca bir tane daha hatırlatayım; jo alves gibi bu ülkeye ve galatasaray'a aidiyeti olmayan, daha yeni gelmiş bir adam ıslıklanıp destek göremezken, arda turan ıslıklanınca yapılan ayıp olarak değerlendirilebiliyor. çünkü arda'yı kişisel çıkarlarından veya dostluklarından ötürü koruyacak çok kişi varken jo sahipsiz kalabiliyor. arda çok sevilen çok popüler bir oyuncu ve galatasaray kaptanı, uç bir örnek oldu, daha basit bir başka örnek vereyim. barış özbek hakkında da bu tür haberler çıkmıştı, gece alemleri vs. çok küçük haber olarak görülmüş ve üstelenmemişti. isminin jo veya giovani olduğunu düşünelim, o haberler hangi boyutta çıkardı? bu iki oyuncu da barış'ın aksine sahada elinden geleni yaparken yine de yerden yere vurulmuş, savunanlar da yabancı hayranı ilan edilmişti hatırlarsanız. şimdi medyanın dolduruşuna gelip yerlileri yerden yere vurma meselesi söyleniyor ya sürekli olarak; medya mustafa sarp'ı yerden yere vurdu mu? medya servet çetin'i yerden yere vurdu mu? medya barış özbek'i yerden yere vurdu mu? kaostan beslenen erman toroğlu, ahmet çakar, erhan telli gibi isimleri saymazsak doğru dürüst bu kişiler haricinde eleştiri gelmedi, ki tam tersi fırsat buldukları her dakika, galatasaray'ın yabancılarına veya frank rijkaard'a gönderme yaptılar. medyada bu isimler eleştiri almıyorken -arda çok istisnai bir durum. genelde eleştirenlerde bu isimler ve aklı başında hiç kimse bu kişileri ciddiye almaz. şayet saçmalamanın dozunu arttırırlarsa da tribünden gereken tepkiyi alıyorlar- galatasaray taraftarının büyük bir bölümü neden bu adamları eleştiriyor? madem medyanın dolduruşuna gelecek kadar aciz ve kendi fikirleri olmayan insanlarız sürekli savunulan yerlileri koruyup, her dakika eleştirilen yabancıları bizim daha da şevkle eleştirmemiz gerekmez miydi? soru işareti var ama soru değil tepsit sadece. kavramlar o kadar çok karıştırılıyor ve ezbere konuşuluyor ki, belli bir yerden sonra sorular da önemini yitiriyor çünkü.

    hakikaten artniyetsiz soruyorum, kim bu medyanın yalanlarına kanıp yerlileri yerden yere vuran özenti gençler? yoksa tam tersi köşebaşlarını tutanlara itibar etmeyip kendi gördüklerini yazıyorlar da, bu mu algılara, onlarca yıllık eğitime ve yetiştirilme tarzına ters geliyor? ''türk olmayanların türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır'' sözünün benimsendiği bir yerde sahip çıkılması gerekenler kimler? sistem zaten kendi evlatlarına sahip çıkarken, asıl sahip çıkılması gerekenler bu ülkeye sadece bir şeyler yapmaya gelenler ve işini gerçekten iyi yapanlar olmalıyken neden tam tersi oluyor? eğer illa aidiyet arayacaksak galatasaray'a yabancı oyuncu transferi yasaklansın, herkes rahat etsin. sonuçta her dakika işgal korkusuyla paranoyak olmuş, ege'den içeri düşman girer diye yol yapmamış bir ülkeden bahsediyoruz. ama korkmaya gerek yok, geçti artık. sonuçta buraya gelen futbolcuların patronu biziz, dolayısıyla bize hizmet ediyorlar.
    bu saatten sonra işgal da olmaz, komünizm bu kış değil, hiçbir kış gelmez. şu kompleks ve ön yargılardan kurtulmanın zamanı geldi, geçti bile.

    --- alıntı ---
  • 757
    geldiği nokta içler acısıdır.

    10-11 galatasaray juventus maçları sırasında bir kez daha gördük ki yanlı tutumları artık iyice yoldan çıkmıştır. bundan 15 sene önce de galatasaray'ın türkiyede'ki rakipleri yurtdışı müsabakalarında yabancı takımları tuttuklarını dile getirirler, pankartlar, bayraklar açarlardı. ama bu son maçımız tarzındaki kriz durumlarında basın her zaman türk takımını desteklerdi. juventus maçı sonrası atılan manşetlerde açıkça görüyoruz ki bu destur kaybedilmiştir. ,

    ilk maç sonrası saha durumu nedeniyle yönetime saldıran basın, ikinci maç sonrası da italyan basınının sızlanmalarına genişçe yer ve daha da fazlası olarak destek vererek aldığı iğrenç pozisyonunu bir kez daha gözümüze sokmuştur. öyle ki, maçın saha durumu ile ilgili galatasaray'ın kasıtlı davrandığı yönünde uefa'ya başvuran juventus'un bu hareketini "maç iptal edilebilir" manşetiyle duyuruyorlar. eskiden olsa tepki gösterilir, "aciz italyan," "saçmaladılar" gibi manşetler atılırdı. o zamanlardan hatırladığımız "dingiltere" ve "yendik mi lan" gibi manşetleri düşünün.

    aslında bu işi bizim taraftar olarak temizlememiz lazım. yönetim ve camianın temsil organları yükümlülükleri olduğu için her türlü ceza ile yıldırılabiliyor. ama taraftar hem sorumlu oldukları, yönlendirebildikleri hem de kontrol etme zorunluluğu olmadıkları ve hareketlerinden sorumlu tutulamayacakları bir kitle. bu her kulüp için böyle. tribünde ceza verebilmelerine karşın, maç dışında kulübe resmi olarak ceza veremezler.

    gerek iktidar üyeleri gerek federasyon ve fenerbahçe yalakalarına sert tepki vermemiz gerekir. bu olanların çok azı fenerbahçe'ye yapılsa taraftarı bağdat caddesi'ni 2 gün kapar, sağı solu yakar yıkardı. tabii ki bunu yapmak doğru değil ama yıllar yılı gördükleri müsamaha ile bu raddeye geldiler. otoriteler "aman bi de bunların saçmalamasıyla uğraşmayalım, ne istiyolarsa yapsınlar bırakın" kafasına yerleştiler. bizim taraftarımızın bu karakterde olmadığını ve bu noktaya gelemeyeceklerini/getirtilmeyeceklerni bildiğimden bu opsiyonu geçiyorum.

    geriye tek bir seçenek alıyor. ülkenin üzerinde bir otorite: uefa. bugün türk futbolunu fenerbahçe rezilliğine kurban eden tüm organlar uefa'dan gelecek bir talimatla bertaraf edilebilirler. üzücü ama tek çözüm yolu bu adamlara verilecek küme düşürme cezası. bunun için uefa'dan hareket bekleyeceğiz ne yazık ki.
  • 1093
    beşiktaşlı olup tv'lere çıkan yorumcuları aşırı itici oluyorlar ya. ali gültiken, erol kaynar, güven taner, turgay demir vs. fenerli trol emre bol bile bazen sempatik geliyor bana. bir kaç örnek vereyim:

    güven taner: 'tudor'u kovarlarsa onlara tavsiyem kayseri'nin teknik direktörünü ayartıp kaçırsınlar hahaha (komiklikler, gülücükler)'

    erol kaynar: 'tudor rüştünü ispat edemedi, önemli maçların hiçbirini kazanamadı, bak şenol güneş'e ...' (geçen sezon 3 fener, 2 başakşehir, 2 galatasaray maçında yalnızca 1 galibiyeti var)
  • 1535
    gelişmeleri ve yazılanları hayretle okuyorum. belli ki bazı kişiler konunun nasıl geliştiğinden, kimlerin kimler için ne ithamlarda bulunduğundan bihaber. çok eskiye gitmeye de gerek yok, sadece bu yaz döneminde çok fazla olay oldu ve aslında gündemi yakından takip edenler her şeyi ve herkesi biliyor. sistemli iftiraya uğrayan bir kişinin büründüğü psikolojiyi ve kendini ifade etme çabasını dışardan bakışla sert, gereksiz veya ortalık karıştırıcı olarak görmek en basit olanı. bu konularda eğer her şeye hakim değilseniz yorum yapmamak en doğrusu.
  • 939
    yazılı medyada görevli kısmı üç istanbul takımına ikişer sayfa, bu üçünün karma haberleine bir sayfa, diğer anadolu takımlarına bir sayfa, kalan bütün spor dallarına yarım sayfa ayıran *; görsel ve işitsel medyadaki kısımları da aynı orantıda haber yapan bu rağmen her ne hikmetse utanmazca spor basını diye lanse edilen camia. dedikodu, fitne-fesat, manipülasyon, karşılıklı hakaretleşme, polemik ve sidik yarışı üzerine kuruludur. haber sıkıntısına düştükleri zaman zahmet edip, yapacağı zahmet de oturup google'dan üç beş yere bakmak, en azından bir araştırma, analiz falan yazacakları yerde bu sıkıntılarını kulüp yöneticilerinin veya menejerlerin ısmarladıkları haberler ile giderirler. yıllar geçip teknoloji ilerlese, teknikler şekil olarak değişse de özünde işleyişi bundan ibarettir. kapitalist dünyada her ürünün mümkün olabilecek en geniş kitleye ulaşma çabası bir yere kadar anlaşılabilir ama; yaptıkları malesef herkesin anlayabileceği dilden konuşmak yerine herkesi birbirine düşürecek dilden konuşmaktır.
  • 1696
    bu kadar kısa sürede g.t olan başka bir topluluk yoktur. yok yapıymış, hakemmiş, bjk müthiş top oynamış, gs kötü oynamış ama kollanmış zart zurt. muci’nin orta yapıp yanlışlıkla gol yaptığı şut olmasa isabetli şut çekemeyen bjk vardı. eze eze yendik adamları ama öyle bir algı yaptılar ki sanki bjk müthişti, biz ise kötüydük. gördük kimin ne olduğunu. satılmış reziller sizi.
  • 77
    ilk kez beni şaşırtmışlardır.

    --- alinti ---
    ayhan yılmaz

    satılık uefa kupası da var!

    bundan tam 1 yıl, 1 ay önce yazmıştım; 7 haziran 2008’de... aşağı yukarı şöyleydi: “fenerbahçeli yöneticilerin, adnan polat’a “arda’yı satmayı düşünürseniz biz talibiz” gibisinden ‘profesyonelce ve psikolojik temelli’ yaklaşımına şaşırmadım. bir kulüp, ezeli rakibinin ‘simgesine’, ‘hatta bir anlamda geleceğine’ talip oluyorsa, daha doğrusu öyle bir görüntü veriyorsa, bu tamamen ‘karşı tarafı psikolojik yönden yıpratma hamlesidir.’ yoksa fenerbahçeli yöneticiler bilmiyor mu, sarı-kırmızılılar’ın ‘arda’yı, simgesini, amblemini, renklerini’ kendilerine satmayacağını... satarlarsa da o kulübün başlarına yıkılacağını!”
    bugün ikinci saldırı dalgası konuşuluyor. tesadüf bu ya, yine herkesin duyabileceği ve manşetlere taşıyacağı kesin olan bir ortamda gerçekleşti teklif! tam da fenerbahçe başkanı’nın ‘başarısızlığını kamufle etmek için’ tüm barutlarını çaresizce rastgele etrafa saçtığı, galatasaray’ın ise yeni kaynaklar yaratmaya başladığı toparlanma döneminde! bunun devamı da gelecektir! yakın bir zamanda, hele ki şu aslantepe işi çözülmeye başlıyor ya, borçlar gırtlaktan bel düzeyine inme eğiliminde ya, aziz başkan son atımlık barutunu aynı hedefe doğru bir kez daha kullanacaktır. bu kez de, ‘parası neyse pazartesi günü hesabınıza yatıralım, şu uefa ve süper kupalarınızı bize satın’ diyecektir!
    aslında hiç fena olmaz... iyi bir pazarlık sonrasında kadıköy’deki stat, fenerbahçe burnu’nu tamamen galatasaray’a terk etme ve sarı-lacivert renklerden vazgeçme karşılığında arda satılsın! belki böylece birileri ezeli rekabetin ne anlama geldiğinin, ezeli rakibine nasıl saygı gösterilmesi gerektiğinin ayırdına varır!
    birinci mesajım galatasaray’a, ‘ekonomik özgürlük olmadan, hiçbir özgürlük olmaz! şu borçları bir an önce çevrilebilir düzeye getirin.’
    ikinci mesajım fenerbahçe’yi yönetenlere, ‘bazı değerler para ile satın alınamaz, galatasaraylılık gibi... ve o avrupa kupalarının da her yıl yenisi piyasaya sunuluyor, ama maalesef o da parayla satılmıyor! satılanı var aslında, galatasaray store’larda maketleri, büyüğü 85, küçüğü sadece 20 tl. tabii kaldıysa, talep çok da!
    --- alinti ---
  • 1225
    10-15 gündür falcao transferi haberleriyle galatasaray taraftarıyla dalga geçen topluluk. sürekli olarak aynı cümleleri sırayla söyleyip geçiştiriyorlar.
    3 gün boyunca;
    her şey tamam fatih hocanın onayı bekleniyor.
    sonraki 4 gün;
    her şey tamam, hoca da onay verdi. diagne giderse falcao galatasaray'da.
    sonraki 3 gün;
    falcao tamam, hoca da tamam. amaç monaco'ya bonservis ödememek.

    sonra döngü tekrar başa dönüyor. aynı cümleleri duymaktan sıkıldım vallahi. falcao adını duyar duymaz kanal değiştiriyorum artık. hatta burada bile başlığına elim gitmiyor. aynı cümleleri okumaktan ve duymaktan cidden yoruldum.

    ulan bari değişik bir isim atın ortaya da azıcık meraklanalım. kimseyi bilmiyorsan salla bir isim aq. "falcao transferini donduran galatasaray coritiba'da oynayan nuno da silva'yı gündemine aldı." de gitsin. alakasız bir adamın video görntülerini de koy arka plana olsun bitsin. kanal değiştirmeyelim hiç olmazsa.
App Store'dan indirin Google Play'den alın