• 1352
    geldiği durumun vehametini bugünkü uefa şampiyonlar ligi kura çekimindeki torbalardan anlayabiliriz.

    (bkz: 25 ağustos 2022 uefa şampiyonlar ligi kura çekimi/#3434341)

    maccabi haifa, victoria plzen, kopenhag gibi takımlar kendine turnuvada yer buldu. iskoçya hem rangers hem celtic ile katılıyor. fenerbahçe'yi eleyen dinamo kiev, 2 maçta benfica'dan 5 gol yiyerek elendi.

    türk futbolunu bu hale getirenlere yazıklar olsun.
  • 1200
    2021 yılında öyle pespaye bir hal almıştır ki keyif almak için, tuttuğu takıma destek vermek için ekranlardan bu sporu izleyen insanlara bıkkınlık, bezginlik getirmiştir.
    neredeyse her hafta ya hakem gündem olmuştur, ya federasyon, ya yayıncı kuruluş ya da merkez hakem kurulu başkanı. bazı takımların içinde bulunan vandal yöneticiler mutlaka bir kişiye saldırıp, saldıracak insan bulamadığı zaman birbirine salladı bu süre zarfında.
    bu işin böyle bok olacağı en başından belliydi zaten. dünyada hangi federasyon başkanı, yönettiği bir ligde bulunan bir takıma ait borsa hisselerinin büyük bir kısmına sahiptir? var mı başka bir emsali bunun?
    tüm başkanlar sürekli bu hissesi bol arkadaşa taraftarın gazıyla sallıyorlar (buna mustafa cengiz de dahil) sonra bu federasyon başkanının ibrası için oy kullanıp tekrar seçiyorlar. kapalı kapılar ardında kim bilir neler dönüyor düşünmek bile istemiyorum.
    türk spor medyası‘ndan bahsetmiyorum bile. devlet kanallarında ve devletin desteklediği kanalda, twitter vb. platformlarda iki üç troll hesabın gazına gelen amigoluk yapan kültürsüz, saygıdan bir haber, subjektif kiralık kalemler türk futbolu‘nun bu hale gelmesine sebep olan ana aktörlerdir. tabi bu insanların arasında ılgaz çınar beyefendi gibi işini ahlakla yapan birikimli insanlar var onları tenzih ediyorum.
    tüm bu kaosu oluşturduktan sonra herhangi bir başarı elde edemeyince kendince lobi oluşturup yok dedem kupasını vermediniz yok nenem kupasını vermediniz ya salın artık şu insanları yeter artık. iki gramlık zevkimiz var anasını s*ktiniz, oyuncağa çevirdiniz. futbol insanlar birleştiren bir olguydu öyle diyorlardı. ne birleştirmesi milleti birbirine düşman ettiniz. herkes birbirini vatan hainliğiyle, terörist olmakla suçlar oldu.
    bu zevki insanların içinde yok etmeye çalışan kim varsa allah cezasını versin, yaptıkları lobilerde boğulsun inşallah.
  • 1487
    3 gün önce, kimi ekranlarda gördüğümde kanalı değiştiriyorum, kimler inanılmaz itici insanlar benim için diye oturdum, düşündüm.

    1- ahmet nur çebi
    2- ali koç
    3- şenol güneş
    4- selahattin baki
    5- mehmet büyükekşi
    6- irfancan kahveci
    7- mert hakan yandaş

    1 dakika içinde aklıma gelen ilk isimler bunlardı. sonra farkettim ki hepsinin soyadları noktalı harfle bitiyor. sonra karar verdim ki allah bunlara işaret koymuş. dikkatli olalım, kötü söz söyleyip günaha girmeyelim diye. götü yere yakından ve ad soyad kombinasyonu noktalı harfle bitenden kork demiş atalarımız. benim de soyadım noktalı harfle bitiyor diye özelime gelmeyiniz dostlar. siz galatasaraylısınız, ayrıcalıklarınız var.
  • 1140
    ne kadar aptalca yönetildiğini çok bariz şekilde ortaya koyan iki net örnekle karşılaştık son yıllarda.
    1- trabzonspor ; yıllarca bir çok transfer yaptılar, para saçtılar, kulüp batma noktasına geldi. transfer yasağı sebebiyle transfer yapamadılar. takımın başına bu şartlarda çalışmayı kabul edecek "evlat" ünal karaman'ı getirdiler. zorunluluktan yer verdikleri gençler yıldız oldu. yıllarca yüzüne bakmadıkları abdülkadir parmak bile takımın as oyuncusu oldu. ünal karaman'ı şampiyonluğa giderken kovmasalar belki şampiyon olacaklardı.
    2- bursapor : trabzonspor gibi kötü yönetilip hem küme düştüler hem maddi olarak battılar. şimdi mecburiyetten gençlerle oynuyorlar. şimdi herkes onların genç yıldız adaylarını konuşuyor.
    bu iki örnek dışında eskişehirspor, balıkesirspor gibi transfer yasağında altyapıdan çıkan oyuncuları parlatıp satan bir çok takım daha var.
    demek ki bizim altyapılarımızdan futbolcu çıkamıyor değil, çıkmasına müsaade etmiyoruz. türkiye liglerinde mücadele eden tüm takımlara 5 yıl boyunca 18 yaş üstü transfer yasağı gelse, futbolcu ihraç eden bir ülkeye dönüşeceğiz.
  • 1040
    otuz üçüncü yaşı içersindeki lionel messi’den hem milli takım hem de kulüp düzeyinde hiç gol yemeyerek son 15 yılda güzel bir istatistik yakalamıştır.

    eğer kendisiyle eşleşmemeye devam edersek adımızı tarihe altın harflerle yazdırabiliriz. mr. messi’nin attığı 700 gol içinde hiç bizim olmamamız göz adardı edilemezdir.

    (bkz: real madrid bizi kıskanıyor)

    (bkz: brezilya bizi kıskanıyor)
  • 1089
    durağan ve coşkusuz oyunu “pas oyunu” diye yutturmaya çalışan ekolümüz.
    başta galatasaray’ımız ve milli takımımız olmak üzere, bizim oynadığımız futbola izleyici olarak biraz fazla maruz kalınca insan futboldan soğuyor. yani “ulan bu spor bu kadar sıkıcı mıydı yahu?” diyorsun. herkes durduğu yerde birbirine top aracak, 15dakika bu mallığa katlanacaksın mesela, sonra birinin kafası atacak da dikine ya dribling ya pas bişey yapacak, artık oradan sonra ya top kaybı ya pozisyon. devamında bi 15dk geberik oyun daha...

    la bu kadar sıkıcı bir spor neden izlenir? bin tane daha spor türü var, her anı heyecan dolu, bu kadar geberiği yok yani. taraftarlar arası sidik yarışı, çekişme, goygoy vs. olmasa yüzüne bakılacak iş değil şu ortaya konan oyun.
  • 950
    mide bulandırmaktadır. tff'si ayrı iğrenç rakipleri ayrı iğrenç hakemleri ayrı iğrenç. taraftarlar da haklılığını kanıtlamaktan ziyade üste çıkmak için hashtag kasıyor, yalan yanlış şeylerin gerçekliğini savunuyor. vallahi bıktım bu ortamdan. bir maçın ardından maçın içindeki performansları, taktikleri değil, hakemleri, eyyamları, çirkinlikleri konuşuyoruz. geri kalan günlerde yabancı kuralı, fenerbahçe'nin 29 şampiyonluk yalanı ve tff'nin saçma sapan açıklamaları.

    bıktım usandım. ne sosyal medyaya ne de spor haberlerine bakasım gelmiyor artık. galatasaray sözlük var da biraz olsun nefes alabiliyoruz şu pislik ortamda. futboldan soğuturlar insanı yoksa.
  • 1498
    ipliği pazara çıkmıştır. olanlar zaten malumun ilamı. haydi buyrun, saha içini konuşun. erden timur ile ilgili yangın yapın. aşağılık takımlardan oyuncu övün. ne bileyim dandik futbolcu eskilerine başarılar dileyin. etliye sütlüye karışmayan yorumcuları yüceltin. vole kaliteli, sd'de iyi adamlar var, aman kaptan bülent efsane falan yazın.
    ortaya çıkan sadece koku, daha asıl pisliği görmedik. bunun sonucunda ne olacağını da bilmiyoruz. pisliğin üstünü yine örterler belki. ama burnunuzu tıkayın, gözlerinizi kapatın ve bol bol galatasaray eleştirin. ve gururla galatasaray taraftarıyım deyin. gördüğünüz gibi ne yaparsanız yapın hiçbir şey karşılığını bulmuyor. iyisi de kötüsü de...
  • 1192
    eğlence yerine eziyettir. ne takip edesim ne izleyesim var. hakkında iki dakika kafa yoracak enerjim bile yok. bütün tedarik zinciri sıkıntı dolu, millet rugby takımı takip edip birasini içip rahatlıyor, biz ise yok bilmem ne turnuvasının şampiyonluğu mu verilecek, yabancı sınırı mi, hocaya ne ceza gelecek, hakem hakem hakem.

    şu lanet olası ligin bizim kafamızı dağıtması lazım ama futboldaki kafamı dağıtmak için daha çok çalışır oldum...
  • 1462
    artık izlemek istemediğim, dünya futbolunda olmaması gereken futboldur. ama işte galatasaray’ın yüzü suyu hürmetine katlanıyoruz bu saçmalığa. türk futbolunda tepeden tırnağa her şey öyle kötüdür ki kötü demek bile iyimserliktir bir bakıma. en tepeden başlarsak federasyonu yöneten başkanların hiçbiri futboldan gelme değil bir kere. hepsi çok çok zengin kişiler ve futboldan anladıklarını bile düşünmüyorum. tırnağa gelirsek (mecaz anlamda elbette yoksa gençlerimiz pırlanta) alt yapı olayı başlı başına fiyasko. -mevcutsa- kötü tesisler, berbat planlama, yetersiz antrenörler, adam kayırma, torpil, ahbap çavuş ilişkisi derken nice genç heba oluyor. antrenörlerin maaşlarının ve bilgilerinin yetersiz oluşu da işin tuzu biberi oluyor.

    süper lig her sene ama her sene dizayn ediliyor. masa başında şampiyonluklar belirlenmeye çalışılıyor. bu sene şu belediye takımı şampiyon olsun, bu sene 85 yıldır şampiyon olamayan şu şehir takımı şampiyon olsun, bu sene ‘abi’nin takımı şampiyon olsun, e hadi bu sene karışmayalım da galatasaray şampiyon olsun şeklinde bir döngü var. ve gördüğüm kadarıyla hakikaten önünü kesmeseler galatasaray 10 sezonun 7’sinde şampiyon olacak güçte. zaten hakemlerle, mhk ile, tahkim ile bizi durdurmasalar ligin bayern’i olmuştuk çoktan. ama işte buna sistem izin vermiyor. hocana kallavi ceza verirler, tribünlerine ceza verirler, retweet yapan oyuncuna ceza verirler, yıllardır kimsenin uygulamadığı 6 saniye kuralına sadece sana uygularlar, hocanı milli takıma almak için kafasını karıştırmaya çalışırlar, hakemle kazandı algısını yapmak için günto ve 40 yiğidini pozisyonları didik didik etmek için göreve çağırırlar, sırf bir mevlide katıldı diye asbaşkanını cemaatlere yakın göstermeye çalışırlar, story attı diye dinya yıldızı oyuncuna ceza vermek için kılı kırk yararlar vs. bu böyle sürüp gider.

    allah o kadar büyüktür ki kollamaya çalıştıkları takım her sene yüzüne gözüne bulaştırır ve kazandığı haksız puanlar burnundan gelir ve kazanan yine galatasaray olur. galatasaray hakikaten büyük bir kulüp. tüm bu engellemelere rağmen ülkenin içeride ve dışarıda en başarılı kulübü. haksız yere elinden alınan -benim hatırladığım- en az 5 şampiyonluğu vardır. 2001, 2003, 2014, 2020, 2021.
  • 853
    son yıllarda iyice dibe vurmuştur.
    bakın 2 gecede temsilcilerimizin yaptığı maçlar içinde 1 tane bile galibiyet yok.

    (bkz: 24 ekim 2018 galatasaray schalke 04 maçı)
    (bkz: 25 ekim 2018 anderlecht fenerbahçe maçı)
    (bkz: 25 ekim 2018 sevilla akhisarspor maçı)
    (bkz: 25 ekim 2018 beşiktaş genk maçı)

    kadro kaliteleri tartışılır mutlaka ama şu içinde bulunduğumuz durumun sebebini buna bağlamak fazla iyimserlik olur.

    bence bizim sorunumuz futbol mantalitesinin oluşmaması.
    hiçbir takımımız herhangi bir sistem dahilinde futbol oynamıyor, atılan goller hep karambole hep bireysel kabiliyete bağlı, kaos futbolu.

    dün* schalke takımını hepimiz gördük, 90 dakika boyunca oyun planına hep sadık kaldılar, en azından izlerken adamların ne yapmaya çalıştığını idrak edebiliyoruz, bu takımın oyun felsefesi şu diyebiliyoruz, peki ya bizde durum ne?

    allah aşkına bana bir kişi desin ki galatasaray futbol takımı'nın hücumda planı şudur, defansta rutin olarak yaptığı budur diye.
    var mı söyleyebilen?

    ben kazandığımız 18 eylül 2018 galatasaray lokomotiv moskova maçı'nda bile rus ekibini daha derli toplu gördüm, buna rağmen dünkü basın toplantısında fatih terim o maçta mükemmel oynadığımızı söylüyor.

    hayır efendim, hiçte mükemmel değildik, rodrigues'in şansa attığı gol ve ikinci yarıda çözülen bir düğüm.
    iddia ediyorum, lokomotif moskova ile 10 maç yapsak 1-2 tanesini ancak kazanabiliriz, totalde kaybederiz.

    tesisleşme olarak bir çok ülkeden daha iyiyiz ama iş pratiğe dökülünce sonuç ortada.

    şu ülkede bizi futbol dışında mutlu eden kaç şey var yahu!
    yemin ederim ki kahroluyorum galatasaray kaybettiğinde, eminim ki çoğunuz benim gibisiniz, yani iş hayatımdaki verim bile düşüyor, öyle böyle değil arkadaşlar.

    eleştirmek kolay da reçete nedir peki?
    bunu da spor adamları çözsün artık, bir an önce birileri bir şeyler yapsın gerçekten biz taraftar olarak üzülmekten bıktık.
  • 854
    sadece futbol olarak değil genel anlamda dünya ile bağlantımız koptuğu için dünya' nın nereye gittiğini fark edemeyen kişiler tarafından yönetilmemiz sebebiyle bugünümüzü yaşamamız oldukça normal gibi duruyor.

    majör lig dediğimiz liglerin çoğunda artık genç, kuvvetli ve tempolu futbolcular oynuyor. takımların yaş ortalaması oldukça genç, başarıya aç ve iyi eğitim almış futbolcular oynuyor. bizim ülkemizde ise neredeyse tüm takımların yaş ortalaması 30' a yakın hatta 30' u geçen de pek çok takım mevcut. dünya futbolu gencleşmeye ugraşırken, biz yaşlanmaya uğraşıyoruz. bu kadro yapıları ile schalke, genk veya anderlecht fark etmez, tempo olarak seni ezerler.

    galatasaray olarak rakiplerimizin yaptığı hataya düşmemek istiyorsak. ozan, yunus, atalay gibi gençleri takıma kazandırmalı ve fatih terim önderliğinde gencleşmeye, dünya futboluna uyum sağlamaya zorunluyuz.
  • 779
    başında yıldırım demirören var. beşiktaş'ın ağzına sıçtı. yetmedi, gel accık da ülke futbolunu ufala dediler. özerk federasyon başkanı. özerk ama siyasi atamayla. ve dua ediyor evet diyen türkiye'ye...

    futbol direktörü sinyor terim. bütün futbolu o yönetiyor. direktörlüğü boyunca en iyi yönettiği şey, 2 saatlik maç sonu basın toplantıları. gri alan bırakmıyor açıklamalarında. her yeri siyaha boyuyor. her şey çok net söylemiyle basın toplantılarının yıldızı konumunda. futbolun direktörü ama, üç beş adamı direkte edemiyor. torunları var. onlara vakit ayırmak istiyor. kahrolası basın mensupları buna izin vermiyor. bir de sosyal medyada sürekli ailesine küfür ediliyor. mağdur. federasyon başkanına tutkun, doyasıya tutkuları var. ama yaşayamıyor. ağız tadıyla...

    birkaç gün öncesine kadar milli takım kaptanı arda şamil sam turan. bayrampaşa kabilesinin son halkası. atara atar yapan bir türk genci, instagram ve bilimum telefon aplikasyonlarının kurdu. futbol oynamak şöyle dursun, ülke gündemi ve siyasi konularda yorum yapmayı sever. çok yakın arkadaşları var. iyi bir adam. adam gibi adam. yakın arkadaşlarını zor zaptediyor. milli maç öncesi konuşmayı sevmez. milli maçlarda duygulanır, yürekten destekler. takım arkadaşlarını da milli takımı bırakmama konusunda ikna edebilme kabiliyeti yüksek.

    rıdvan dilmen'i var bir de. hocalık kariyeri nedir bilinmez. ama her yerde rıdvan hocam diye seslenilir. düstur budur. bilir kişi raporu verir. imzalar. tasdikler. kraldan çok kralcıdır. bazen kraldır. siyaset yapana atar yapabilir. milli takım kaptanını siyasete çekmekte beis görmez. çelişkilerini hem nalına hem mıhına vurarak giderir. futbolculuk kariyeri kısadır. özdür. gelmiş geçmiş en iyi futbolcular arasında gösterilir. toplasan 30 milli maçı yoktur. belki de vardır. fenerbahçe kariyeri de öyledir. fakat büyük futbolcu, harika hoca, referans adamdır. kılavuzu karga olanın burnunun neyden çıkmayacağını bilemediğimizden peşinde sürüklenir, gideriz...

    daha neleri var neleri. acunları, acurları, muhteşem gazetecileri, harika gazeteleri, emreleri falanları filanları... öyle renklidir. öylesine cafcaflı. gel gelelim kimse de demez ki, aga bu nedir?
  • 1653
    biz veya ligdeki diğerleri eleniyoruz bi takıma, sonra kızıyoruz o sorumlu, bu hatalı.

    hata falan yok ya, olması gereken oluyor, yanlış olan para harcayarak oluyor artık.

    tüm bu tabloların sorumlusu 2 adam;
    (bkz: jupp derwall)
    (bkz: fatih terim)

    bulgaristan, litvanya ayarında takılıyordu ülke futbolu. uçuyor kaçıyor denen metin ali feyyaz oğuz çetin aykut kocaman rıdvan dilmen tanju çolak lar dünya kupası katılımı bile gösteremedi.

    derwall ve terim bu ülkeye futbol öğretti başarı getirtti. şimdi para harcıyoruz tekrar yapalım diye yapamıyoruz.

    hepimiz kabul edelim beyler medyası, yöneticisi, taraftarı, izleyicisi, futbolcusu futboldan anlamıyoruz. herhangi bir batı avrupalı yeri geliyor kuzey avrupalı yapıyor oyununu alıyor turunu biz de sonra şundan oldu bundan oldu diyip tartışıyoruz, seneye aynı terane.

    içim acıyarak söylüyorum ki herhangi bir batı avrupalı izleyici, bizden de bizim profesyonellerimizden de daha iyi futbol biliyor, anlıyor, yapabiliyor.

    (bkz: futbolu bilmemek)
  • 1037
    bence boşuna yükleniyoruz galatasaray yönetimine. buna hoca'nın yaptığı "konuşması gerekenler konuşsun" minvalindeki eleştirileri de dahil ediyorum. içinde yaşadığımız memlekette işlerin yürüme yöntemini bilmiyormuş gibi taleplerde bulunuyoruz.

    bu fikirler kafamda, ünal aysal başkanlığı döneminde belirmişti ufaktan. 3 temmuz süreci patlak vermiş, türk futbolundaki kokuşmuşluk nezarethanelere, hapishanelere ve adliye koridorlarına kadar ulaşmış. meşhur "bu ateş üfleyerek sönmez" açıklamasını yapmışız. twitter'da orada burada ortalık yıkılıyor. başkan daha sonra "şike hükümlüsü zat" dediğinde de içimizin yağları erimişti. tüm o hengamede, bir yandan tabii ki okşanan taraftarlık duygularımla memnundum ama öbür yandan da "lan bunu yapıyoruz da elimize ne geçecek?" diye sormaktan kendimi alıkoyamıyordum. sahi, ne geçti elimize sonuç olarak? aziz yıldırım televizyon ekranlarında "fetö ile mücadelenin fitilini ateşleyen büyük kahraman" olarak mı nitelenmedi, davaya müdahil kulüplerden birinin başkanı tff'ye başkan olarak mı atanmadı? mecnun odyakmaz hala sivasspor'un başkanı, bülent uygun hala iş buluyor, yıldırım demirören ülkenin bahis baronu. 3 temmuz'da gözaltına alınan ve bir iddiaya göre, fetullah'ın "bir güzellik yapalım" sözüyle serbest bırakılan göksel gümüşdağ kulübünün başında. sinan engin bir iki "falan filan" geyiğiyle ekranların sevimli yüzü oldu. olan bi safım ibrahim akın'a oldu galiba, onda da bizim 'duruş'umuzun pek payı olduğunu sanmam.

    demirören'in tff başkanlığına seçilmesi sürecinde oy kullanmamışız, yine o dillere pelesenk olan "duruş" gösterilmiş. kurulların dışında kalmışız, iyi kötü var olan ağırlık da kaybedilmiş. resmi siteden yapılan açıklamaları "koyduk mu" çekerek retivit ediyoruz, iyi güzel de elimize ne geçiyor? hiç... adamlar senin hocanı ibret-i alem yapmak için tarihte görülmemiş cezaları yapıştırmaktan mı çekindiler sen galatasaray.org'dan açıklama yaptın diye? kime ne anlatabildik bu şekilde? zaten galatasaraylı olan konsolide oldu, ultraslan bir tepki floodu yaptı, öbür takım taraftarları "ağlama" dedi ve konu kapandı gitti. oyların sayılmadığı, tartıldığı; iki tane dudağın arasından çıkan sözün tüm oylardan da üstün olduğu yerde sen ses çıkartsan ne olur, çıkartmasan ne olur? kendin çalar kendin oynarsın.

    fatih hoca çok ses çıkarttı da ne kazanabildik allah aşkına? bir önceki cezada ortalığı ayağa kaldırmışken bir sonraki cezayı dalga verir gibi yapıştırmaktan çok mu geri durdular? oluşturduğumuz kamuoyu ne işimize yaradı? normal bir ülke olsak o oluşacak kamuyounun bir etkisi olur. ama nihat özdemir'i futbol federasyonu delegeleri, futbol camiasının üyeleri mi seçti ki nihat özdemir bu desteği kaybetmekten korksun? kendisini oraya atayan gücü, böyle dolandıra dolandıra yazınca tam tatmin olamıyorum, recep tayyip erdoğan'ı memnun ettiği müddetçe korkacak hiçbir şeyi yok. dolayısıyla yapabileceklerinin sınırı da yok.

    o çok önemsedikleri milli takım tarihinin en parlak jenerasyonlarından birini yakalamış. hele hele bazı mevkilerde üç milli takıma yetecek kadar oyuncu var. bütün bunlar fatih terim'in türkiye futbol direktörü olarak kurgulayıp hayata geçirdiği yeni yabancı kuralı döneminde gerçekleşmiş. ama allah'ın işi rıdvan dilmen'i bir yandan, oğuz çetin'i diğer yandan, rüştü, aykut ve diğer avanelerin tamamı bir anda fatih hoca'ya kudurmuş gibi saldırmaya başlamış. hoca sistemin dışına atılmış. 2017 kasım ayında tayyip bey rıdvan'ın programına konuk olmuş, "yabancı sınırı konusu yeniden düşünülmeli" demiş. aklı biraz başında herkesin, sırf sonuçları dolayısıyla bile faydalı bulacağı mevcut düzen sarsılmaya başlamış. eh, önündeki en büyük engeli de sistemin dışına attığımıza göre yürüyebiliriz. kamuoyuysa kamuoyu; futbolun içinden gelen ve mantığını, vicdanını devre dışı bırakmamış 10 kişiye sorsan en az 8'i "yabancı sınırı zararlı olacak" der. ama yerli futbolcuların artacak gelirlerinden ve prestijlerinden kim nemalanacak ise onların oyları, geriye kalan o etkisiz çoğunluğun oylarından daha ağır. o yüzden böyle seyredeceğiz çoğunluğun istemediği bir kararın azınlığın menfaati uğruna göstere göstere uygulanmasını.

    bu kadar uzatmaya da gerek yoktu aslında. çoğunluğunu sakat geçirdiği ve 1 şampiyonluk yaşayabildiği fenerbahçe futbolculuk kariyerinden ve bir-iki başarısız teknik direktörlük denemesinden sonra sığındığı ekran konforunda her hafta laf kalabalığı yapmaktan başka türk futboluna hiçbir şey vermemiş rıdvan dilmen şu anda türk futbolunun en güçlü 2-3 adamından birisi abi. niye? bir enişte tanıyor, 2 damatla hukuku var, kardeşle de arası fena değil. o kadar.

    velhasıl-ı kelam, bu tabloda senin resmi sitede yapacağın iki sert açıklamanın, masaya vuracağın yumruğun ne gibi bir karşılığı olmasını bekliyorsun allah aşkına güzel kardeşim? bu zamana kadar yaptıkların ve vurdukların, eşine dostuna "gördün mü kanka bizim yönetim nasıl taşak koydu ortaya" demene imkan sağlamak dışında ne sonuç verdi, ne işine yaradı ki bir yenisini istiyor ve dahası "bunlar yapılmadığı için başımıza bunlar geliyor" diyebiliyorsun?

    peki ne yapılmalı? "özerk olan futbol dünyası dış müdahalelerden arındırılmalı, kendi içindeki güç dengeleri kendiliğinden ve ahlaki yöntemlerle oluşmalı. insanlar el ele tutuşmalı, birlik olmalı, sonsuza uzanmalı" diyecek halim yok. bilmiyorum. ne yapılmamalı, daha doğrusu ne yapıldığında hiçbir etkisi olmuyor, onu biliyorum sadece.
  • 1493
    erden timur'un açıklamalarından da anlıyoruz ki mide bulandırıcı, tiksinç, iğrenç durumdadır. kapalı kapılar arkasında katakullilerin döndüğü, şirket çalışanlarının patronlarına yaranmak için koca camianın hakkını yemesi, yayıncı kuruluş moderatörünün yayına müdahalesi, mhk başkanının yaptıkları... say say bitmez. galatasaray'ım olmasa açıp 1 dakika takip edersem ahlaksızın en önde gideniyim.
  • 1079
    tescilli şikecilerin ceza almadığı
    her yerine siyasetin bulaştığı
    saha içinde olduğu kadar, saha dışı faktörlerin de şampiyonu belirlemeye başladığı
    hatta son şampiyonun (2019-2020) tamamen siyasi bir girişim ile ortaya çıktığı
    günahkâr oluşum.

    italya, agnelli gibi çok güçlü bir adamın başkanı olduğu italya'nın en fazla şampiyonu olan kulübü juventus'u bile küme düşürdü.
    italya başbakanı berlusconi'nin takımı milan ağır ceza aldı
    o dönemden sonra italya futbolu tekrar değer kazanmaya başladı.
    türkiye'deki yozlaşma ise, afrika kabile devletlerinin kafasına göre kanun koyup, işine geldiği gibi uyguladığı bir düzen seviyesine gelmiş durumda.
    asla güven ortamı yok
    kulüpler saha içinde uğraşmaktan çok masa başında nasıl daha güçlü olurum, nasıl rakibimin önünü keserim diye uğraşıyor.
    e haliyle de sıradan bir avrupa takımıyla karşılaşınca bile hafif siklet kalıyorlar.
    her geçen gün de aradaki güç farkı açılıyor.

    türk futbolu safralarını dökmeden, günahlarını temizlemeden adam olmaz.
  • 1318
    gelirleri türk parası, giderleri yabancı para birimi üzerinden olan her sektör gibi kaymağını geçtim ana yemeği bile sıyrılmış olan hadise. tabağın dibindeki tortu ve sağa sola dökülen birkaç damla kaldı geride. dışarı ile olan rekabet imkanları zaten çok sınırlı hale geliyor bu durumlardan ötürü. bari kendi içinde doğru düzgün bir ürün ortaya çıksın diyorsun, orada da sıkıntılar yaşanıyor.

    sadece lisansı olduğu için iş bulan yetersiz teknik direktörler var, iktidar eliyle yeni diye diriltilen takımlar var, değirmeni döndürsün diye kulübün başına getirilip bol bol iteklenen züppe başkanlar var. en kötüsü sadece yerli oyuncu kotası var diye forma giyen oyuncular var. dolu dizgin olmasa da şampiyonluğa giderken bir yerden gelen bir telefon sonrası hoca değiştirip sezonu çöpe atan da var, maçtan önce istediği kadroyu rakip yönetime iletip maçları öyle kazanıp lige çıkan da var, iki ağlayıp düştüğü ligde ertesi sene devam eden de var.

    kaldı ki 5 ay sonra başlayacak olan yeni sezonda ligin kaç takımla oynanacağına, yabancı sınırının kaç olacağına, hatta var hakemi olup olmayacağına dair bahse girecek kadar emin olabilen kimse var mıdır? güya futbolu yönettiğini söyleyen federasyon başkanı dahil...

    dolaptan formasını alıp sırtına geçirirken haysiyetini ve adaletini askıya bırakan hakemlerinden bahsetmiyorum bile...

    tüm bu çirkefin içinde güzel hikayeler de çıkmıyor değil. ama çirkef o kadar büyük ve o kadar yoğun ki, hikayeyi arayıp bulup keyfine varabilmek çok ama çok zor hale geliyor. cumartesi ya da pazar öğlen seansında güzel bir maça denk gelme ihtimalin var hala. ama boş stadda ne dediğini kendi bile bilmeyen 20 kişinin ve 2 davulun uğultusu eşliğinde ne kadar keyif alabilirsin o maçtan? ya da yayıncı kuruluşun istediği değil stadın izin verdiği kamera açılarından yapılan yayınlar ne kadar tat verebilir, hele ki yurtdışı yayınları izledikten sonra? oynadığı futbol keyifli olsa da zengin züppe bir kulüp başkanının maçtan sonra hava atacağı bir araç haline geleceğini bildikten sonra yine de güzel futbol diyebilir mi insan?

    tüm bu hengamenin içinde, öyle ya da böyle bu alışkanlığa saplanmış insanlar hariç kimselerin umrunda olmayan bir olaydır türk futbolu. sırası gelen takım taraftarı işte biraz sevinir, birkaç gün sokakta başı dik yürür, öbürleri de günlük hayatlarına dönmeyi üzüntü gibi gösterip "sevinmek için sevmedik" diye lanse edip prim kasmaya çalışır.

    çünkü türk futbolu tam olarak böyledir. kenardan yan gözle bakmak için bile, ama mantıklı ama saçma bir bahane gereklidir...
App Store'dan indirin Google Play'den alın