öncelikle, bükemediğin eli öpmeyi bileceksin. öyle veya böyle dün bizi yendiler. yıl sonunda da bizden yukarıda bir pozisyonda ligi tamamlayacaklar. bunlardan dolayı kendilerini tebrik etmek gerek. eğer bunu yapmazsak, hele işi şansa, bala bağlamaya başlarsak bizim başarılarımızla kıskançlıktan gözü dönen fb ve bjk taraftarlarından farkımız kalmaz.
elbette ki saha dışı siyaset bağlantılı bir çok etkenin yardımıyla bulunduğu pozisyonda. menajer ilişkileri, maaş seviyeleri, devlet bütçesinden verildiği iddia edilen paralar, başkanının kim olduğu ve ilişkileri, vb. birçok saha dışı faktör dile getirildi ve bunların doğruluk payları olması da muhtemel. bunlarla birlikte, saha içinde oynadıkları oyun -belli ölçüde hakemler tarafından kolaylaştırılmış olsa da- o formayı giyen futbolcuların ve onları yöneten teknik ekibin emeklerinin bir sonucu. bu nedenle dışsal faktörlere dikkat çeksek de bizden daha başarılı olmuş bu insanların emeklerinin sonucunu değersizleştirmemeliyiz. haklarını teslim etmeliyiz.
elbette ki hüseyin cimşir düzey açısından fatih terim'le karşılaştırılamaz; ve elbette ki bizim bir çok futbolcumuz onların bir çok futbolcusundan kağıt üzerinde daha değerli ve daha tercih edilir. bunlara girmeye hiç gerek bile yok.
önemli olan biz bu takımın başarısından kendimize ne sonuçlar çıkarıyoruz, saha içi ile ilgili olarak. benim açımdan temel çıkarımlar şunlar:
1. türk ve genç oyuncularla başarı sağlanabilir. gidip illa ki yabancı ülkelerde kendini ispatlamış oyuncu peşine düşmemeliyiz. trabzonspor da bu bakış açısıyla batık kulüp olma noktasına geldi ve mecburiyetten elindeki genç türk oyunculara güvendi. biz de illa ki kendini ispat etmiş oyuncu arama ısrarında olursak hem oyunculara ederinden fazla para dökeceğiz (hem bonservis hem maaş olarak), hem de gerçekten yükselişteki iyi oyuncular bizi değil avrupanın merkez liglerini tercih edeceği için düşüşteki oyuncular alacağız. (bkz:
sofiane feghouli) (bkz:
younes belhanda) bakınızları uzatabiliriz.
2. takım ruhu ve motivasyon kadro kalitesinden daha önemli. trabzonspor'un dışarıdan göründüğü kadarıyla bir takım ruhu var. hatta ünal karaman döneminde takım ruhları daha bile güçlüydü gibi. bu takım ruhunun yaratılmasında futbolcuları karakter yapıları, yaşları, başarı düzeyleri açısından iyi harmanlamak önemli. takımın bir lideri olmalı (sosa) ve o lider düzgün bir insan olmalı (burak ve onur'un gönderilmeleri). etrafında ona içten saygı duyan oyuncular olmalı (takımda kariyeri yüksek tek kişi sosa). o takımda forma şansı bulmuş olmaktan mutlu ve kendini göstermek isteyen oyuncular olmalı (sörtloth, ekuban, vb). gençler, ortama neşe ve canlılık getirmeli. belki trabzonspor'da bunların hepsi yok ve belki olanlar da bilerek kurguladıklar şeyler değil, rastlantı sonucu böyle olmuş şeyler. yine de oyuncuların tek tek becerilerinin toplamı değil bir takımın gücü. sinerji etkisi oyuncuların tek tek becerisinin toplamından daha büyük etki yapıyor sonuca.
3. oyuncular piyasa değerlerinin normali kadar maaş almalı. ismi olan, kendini ispat etmiş oyuncu sevdası oyunculara değerlerinden fazla maaş vermeye yol açıyor. böyle bir kontratı yapan oyuncu bir daha oynamıyor. oynaması için bir motivsayonu yok. hele de gece hayatını seviyorsa, unut o oyuncuyu artık. trabzon içine düştüğü bataktan sonra düşük maaşla oynamayı kabul edecek oyuncularla çalışmak zorunda kaldı. yusuf yazıcı'nın satışından sonra bitleri kanlanıp yine paraları sturridge, obi mikel vb. saçtılar ama bir şekilde bu oyuncularla yolları ayrıldı.
bunlar benim sıradan bir izleyici olarak çıkarımlarım. belki bazıları yanlıştır. ya da başka noktalar da eklenebilir. ama biz acilen kendi yetiştireceğimiz genç oyunculara yönelmek, ismi olan oyuncu sevdasından vazgeçmek, kadro kurarken işin sadece yetenek değil psikoloji kısmına da bakmak ve oyunculara değerinden fazla para vermemek zorundayız.