günlerden pazar. akşam olmuş ve sen her zamanki gibi uğurlu koltuğuna oturmuş maç saatini bekliyorsun. evde yaşayanlar yine aynı uğraşları veriyor. uzattığın ayakların bile tıpkı geçen haftaki konumunda.
maç başlıyor. uğurlu koltuğunda tıpkı geçen haftadaki konumun içinde maçı seyrediyorsun ve takımın maçı 3-0 kazanıyor.
inancını pekiştiriyorsun. tamam diyorsun bundan sonra takımım zor kaybeder. peki ya aklının bir köşesinde bulunan, saçmalık diye adlandırdığın bu davranışlarının bir
mantıklı açıklaması varsa?
maçın 88. dakikası. durum 0-0 devam ediyor. tribünler takımı alevlendirmek için son bir coşkuyla tezahüratlarda bulunuyor ve topa sahip olan fenasi, tribünlerin verdiği gazla uzaktan bir şut çekiyor ve top ağlarda. 1-0 kazanıyorsun. peki o anın geçmişteki zincirleme gelişmelerini hiç düşündün mü?
uğur... koltuk...-mağazaya gidiyorsun. salona yeni bir koltuk almak istiyorsun ve katalogtan evine uygun bir koltuk seçiyorsun. ücretini ödeyip satın alıyorsun ve salona koyuyorsun.
koltuğu satan satıcı ise tuttuğu takımın maçını izlemek için eksik olan son parayı da tamamlamıştı. bir sonraki hafta içerde oynayacakları maçı izlemek için uçak biletini alıp artık maça gidebilirdi. arkadaşlarını da toplayıp tuttuğu takımını ilk kez statta izleyecekti. heyecanı doruktaydı. stada vardılar ve yerlerini aldılar.
zaman akıp gidiyordu. durumlar pek iç açıcı gözükmüyordu. artık son bir kez arkadaşlarıyla harekete geçtiler ve tezahürat etmeye başladılar. onları gören tribündekiler de gaza gelip bağırmaya başlamıştı. stat bir an coşmuştu. tek coşan onlar değildi şüphesiz. topu alıp hareketlenmeye başlayan fenasi, tribünlerin verdiği son bir gazla topa sert bir şekilde vurdu. kaleci kerim'i avlamayı başarmıştı sonunda.
sense, salona aldığın yeni koltuğunla maçını izlerken takımının galibiyetine bir kez daha şahit oluyordun ve önceki koltuğunda maçı izlerken takımının mağlubiyetlerini gördüğün için yeni koltuğunun uğuruna inanıyordun. hayat zincirleme olaylarla akışına devam ediyor...
-----------------------------------------------------------------------------------
dakika 80. takımın 1-0 önde götürüyor maçı. mutlak kazanılması gereken bir müsabaka. sense yeni yeni güvenilirliğine inandığın yeni totemini devreye sokuyorsun. kanal değiştirip maça dönme... rakip bastırınca kanal değiştiriyorsun ve rakip takım pozisyondan sonuçsuz ayrılıyordu...
kanal değiştirme... pozisyon...-saat 16.00
eşinle evde otururken akşam dizisi olduğunu ve maç yerine onu izlemelerinin nasıl olacağı sorusunu işitiyorsun. geçen hafta da maç sebebiyle dizisini izleyemeyen eş, bir de bunun üstüne yapılan totem nedeniyle diziyi ufak ufak parçalarla izlemesi sebebiyle oldukça merak içerisindeydi. özetiyle birlikte izlerim diye bu haftaya bırakıyor ve sana ricada bulunuyor. sense maçın çok kritik olduğunu söylüyorsun ve bunun mümkün olmadığını anlatıyorsun. eşin de en azından geçen haftanın özetini öğreneyim, bu haftayı sonraki hafta izlerim düşüncesi içine giriyor ve hem dizideki olayları öğrenmek hem de dedikodu yapmak için komşuya gidiyor. evin ergen ve kezban ruhlu kızı da kucağında laptop, dedikodulara kulak veriyor. komşusunun evinde maç yüzünden dizinin izlenmediğini öğrenen kezban, bunu hemen twitter'ına yazma ihtiyacı hissediyor.
adı hasan cabbar... futbol dilencisi... imkansız aşkların evladı.
pazar günü tuttuğu takımının oynayacağı maçı bekliyordu. sabah erkenden dışarıya çıktı. arkadaşlarıyla pes atacaklardı. neden atmak yerine oynamayı tercih etmedikleri sorusu takıldı kafasına bir an. fakat bunun için çok fazla vakitleri yoktu. çünkü saati 5 liraydı.
eve döndüğünde yorgunluktan bitap düşmüştü. çünkü 10 dakikalık bir maç için 20 dakika taktik yapardı. kendisini koltuğa atıp twitter'a girdi ne var ne yok diye. aşık olduğu kız olan ümmü'nün twitini görmüştü. komşusuyla dalga geçiyordu dizisini izleyemediği için. ama bunun bir önemi yoktu. onu ilgilendiren kısmı maçın olmasıydı. yorgunluktan bir anlık unutkanlık içine düşmüştü. neyse ki hayatının ''küçük bir kısımlık'' aşkı ona istemeden(!) de olsa hatırlatmıştı maç saatini. hemen duygu yüklü bir twit yazıp gönder'e basmalıydı.
bastı da...
ismail hakkı... takımının as stoperi olan ismail, twitter denen zımbırtıya çok fazla bağlanmıştı. takım arkadaşı olan kenan abdullah, kendisine dönüp: '' dostum senin derdin ne? bırak şu telefonu elinden 2 saat kaldı maça.'' diye seslendi. ismail de şu son twitlere bakıp kapatacağını söyledi.
'' lanet olsun ismail senden bir cacık olmaz adamım.''
ismail hakkı telefonunu tam kapatmak üzereyken son bir mesaj daha görmüştü. ismi hasan cabbar olan takipçisinin duygu yüklü mesajını görmüştü ve maça ekstra hırslı bir şekilde çıkması gerektiğini hissetti. zaten ismail hakkı'yı duygulandıran bir mesajı ancak hasan cabbar(?) atabilirdi. çok duygulanmıştı. bu maçın hasan cabbar ve onun gibi taraftarlar için ne kadar önemli olduğunu ve bu maçı kazanmaları için gerekirse sahada varlarını yoklarını ortaya koymaları gerektiğini anladı.
dakika 90+2. rakip sol kanattan topu içeriye ortaladı. maç 1-0 devam ediyordu ve rakip son 20 dakikadır çok fazla yüklenmeye başlamıştı. rakibin formda forveti topa gelişine çok sert vurdu...
pozisyon öncesi orta yapıldığı an kanal değiştiren evin babası, maça geri döndüğünde skorun hala 1-0 olduğunu görünce derin bir oh çekti. 3 puan onlarındı. tam o an son pozisyonun tekrarını izlerken ismail'in topu çizgiden çıkarttığını gördü. totemi yine işe yaramıştı...
-----------------------------------------------------------------------------------------
her şey zincirleme bir şekilde gelişmeye devam ediyor.
tıpkı afrika'daki bir kelebeğin kanadının fırtınaya yol açması gibi...
ya da güney amerika'da samba yapan bir çiftin mustafa sarp'a gol attırması...
(bkz:
kaos teoremi deyince çok havalı, totem deyince auuuvv)