sözlük sinirlenme duvarı kapalı olduğu için buraya geldim ben de. aslında şu an içerisinde bulunduğum durumu ne kelimelerle, ne de duygularla tarif edemem.
18 ekim 2019 galatasaray sivasspor maçı'nda belhanda'nın marcao'ya attığı muazzam diagonal(!) pas gibin bi hal işte.
saat 04.30 suları. gecelik simone de beauvoir okumamı yapmış, yarınki klasik edebiyat teorisi ve shakespeare'de zaman teması derslerine hazır ve nazır olma gayretiyle çalışma odasından yurduma dönüyorum. ülkemin en iyilerinden biri olan bir akademide, alanının belki de en iyisi olan bölümümde neler daha iyi olabilir diye kafa yoruyorum bir yandan da. beriki taraftan cuma akşamki derste tüm notlarımın bulunduğu küçük defter ve latince kitabımı, geçen hafta kalemliğimi unutmuş olduğum sıranın gözünde unuttuğumu hatırlıyor ve darlanıyorum.
neyse, rahatça bilgisayarın başına geçerek son bir iki noktanın altını çizmek umuduyla yurduma giriş yapıyorum. öncesinde bir lavabo/tuvalet zaruriyeti baş gösteriyor. tabi pazar gecesi, tuvalet kağıdı ve sabun bulmak zor. neyse efendim, giriş katta sağdan ilk alaturkaya yöneliyorum ve güm.
3 senelik bölüm hayatımda gördüklerimi, hayatın ne kadar ezilse de yok olmayan kahve gerçeklerini tek kolonda konsantre etmiş o müthiş satirist şaheser, trajan sütunu edasıyla şapkasını çıkararak bana selam veriyor. beyaz zeminle oluşturduğu tezat adeta bir oksimoron hüviyetiyle zıt kutupları aynı potada temsil ediyor. gerçeğin bu koyu hali karşısında algıları kısıtlı bir fani olarak daha fazla dayanamayacağımı anlıyorum. o an gözlerim yaşarıyor, huşu içerisinde immanuel kant'ın süblim deneyimine yaklaştığımı hissediyorum.
o andan sonra bir isme nail olmanın ya da olmamanın çok da fifi bi mesele olduğunu anlıyor ve bu simülasyonu benimle paylaşıp gecenin zehirinde aydınlanmamı sağlayan sanatçı dostuma sevgilerimi yolluyorum.