• 53
    ben genellikle sorunun koc burcu besiktasli kizlardan kaynaklandigini dusunurdum ama sorun daha buyukmus, sikmisim burcunu da besiktasini da diyor...

    and then she'd say it's ok i got lost on the way
    but i'm a super girl and super girls don't cry
    and then she'd say it's all right i got home late last night
    but i'm a super girl and super girls just fly

    then she'd shout down the line tell me she's got no more time
    cause she's a super girl and super girls don't cry
    then she'd scream in my face tell me to leave, leave this place
    cause she's a super girl and super girls just fly
    she's a super girl a super girl
  • 54
    hep merak etmişimdir, okuduğum satırları yazan yazar, acaba bu yazıları nasıl bir ruh haliyle yazdı? o gün neler yaptı, o gün neler işitti? çayına fazla şeker mi atmıştı, yoksa eşiyle mi kavga etmişti? arkadaşları tarafından ihanete mi uğramıştı, oldukça sıradan bir gün mü geçirmişti? daima “an”ları merak etmişimdir, o yüzden bir şeyi açığa kavuşturalım: ben bu yazıyı neden yazıyorum ve nasıl bir ruh haliyle yazıyorum?

    bulabileceğim (ve bulduğum) en iyi insanlardan biri, en yakın arkadaşlarımdan oldu zamanla. büyük ihtimalle kötü bir şey yaşadı, morali bozulmuş. moralinin bozulduğunu öğrenmeme rağmen, moralinin neden bozuk olduğunu öğrenemedim. gün boyu çok fazla yataktaydım, çok fazla uyudum. fark edilmiş olacak ki, annem neden bu kadar çok uyuyorsun diye sordu. biraz canımın sıkkın olduğunu düşündü. belki öyle, belki değil. ayırt edemiyorum. uzun bir gün boyunca, çok az şey yaptım. gecenin bir vakti, anneannemi balkonda otururken buldum. seslendim, seslendim ama duymadı. anneannem yaşlı bir kadın, hayli telaşlandım o yüzden. sonra fark ettim ki, aslında beni duymamış. oturduk, konuştuk. anneannemle konuşurken fark ettim ki, karşımda geçmiş onlarca yıl duruyor. yükselen hükümetler ve iktidardan düşenler, büyüyen çocuklar ve torunlar, onlarca kez gelen mevsimler, atlatılan hastalıklar ve karşılaşılan zorluklar… uzunca hayatına sığan ve onunla bugünlere gelen binlerce şey… hiç yoktan, on binlerce gün… kötü bir gün mü geçirdim bilmiyorum, ama günün sonunda düşünmeye başladım. nereye gidiyorum ve ne yapıyorum?

    nereye gittiğimi bilmiyorum ancak ne yaptığımın farkındayım, farkında olmalıyım. verdiğim her karar, bir saniye sonrasını değiştiriyor. farkında olmadan, hepimiz geleceği değiştiriyoruz. verdiğimiz her karar, attığımız her adım, yaptığımız her şey; bir saniye sonrasını, bir dakika sonrasını, bir yıl sonrasını bambaşka hale getiriyor. şu an yaptığımız her şey, aslında renkli blokları üst üste dizmekten ibaret. renkli blokları üst üste diziyoruz. teker teker, yaptığımız her şeyle birlikte… belki de ölüm, koyduğumuz son renkli blokla birlikte geliyordur. ölüm, belki de geri çekilmek ve yaptıklarına bakmaktır öncelikle? son anında, yarattığın şeye bakarsın. bıraktığın tüm izlere, dokunduğun her insana, yaptığın bütün konuşmalara… her renkli blokta bir an, bir anı ve yaşanmışlıklar yatar. ölüm, bütün hayatına dönüp baktığın son anla başlıyordur belki de? hayatın boyunca yaptığın her şeye son kez bakar; pişman olur veya memnuniyetle gidersin “öteye”. o son anda, pişman olmak istemiyorum. elbette insanları kırıyorum ve kıracağım, elbette hatalar yapıp, bazı şeyleri elime yüzüme bulaştıracağım. ancak anın ateşinden sıyrılıp tekrar benliğime kavuştuğumda, her şeyi düzeltmek istiyorum. zamanı geri alamam ancak şimdi harekete geçebilirim ve geleceği değiştirebilirim. geçmişte kırdığım birinden özür dilersem eğer, şimdi yaptığım hareketle gelecekteki ilişkimizi de değiştirmiş olmaz mıyım? ne yönde değiştirebilirim, bilmiyorum. işler belki daha iyiye gider, belki de daha kötüye. ama gücümün farkındayım. şu an doğru olanı yapmaya çalıştıkça ve geriye bakınca gördüğüm hatalarımı düzeltmeye çalıştıkça, o son andaki pişmanlık ihtimalini yok edebileceğimi düşünüyorum. bu dünyayı terk ederken; kırık bıraktığım hiç bir kalp olmasın. kimsede kötü izler bırakmayayım. yaptığım her şey, umarım geçmişteki hatalarımı telafi ediyordur. gerçekten çabalıyorum. öteye geçerken, huzurla geçmek istiyorum. keşkelerle değil, iyi ki diyerek geçmek istiyorum. yaptıklarımın arkasında durmak ve iyi ki demek istiyorum…

    öteye geçtiğim anda, ne olacağı hakkında hiç bir fikrim yok. her insan öteye bir kez geçebilir ve buraya geri dönüş şansı yoktur. öteye geçiş, eylem çizginizin kırıldığı andır. burada yapıp ettikleriniz, burada kalır. onlara son kez baktıktan sonra, eylem çizginiz kırılır ve siz öteye geçersiniz. çizginizin öbür kısmı, erişemeyeceğiniz bir yerdedir. ben, eylem çizgim kırıldıktan sonra yere oturup gözyaşları içinde keşke demek istemiyorum. dünyada yaşadıklarım ve dünyada yaptıklarım, büyük bir maceranın parçaları. bu macera bir kez yaşanacak ve daima aklımda olacak. son kez dönüp baktığımda bana gülümseyen binlerce an göreceğimi umuyorum, bunun için çabalıyorum. ve ben de, bana gülümseyen bütün anlara son kez bakıp, akan bir iki damla gözyaşımı sildikten sonra, iyi ki diyerek eylem çizgimin kırılışına şahit olacağım. umarım son nefesle birlikte yüzümde sıcak bir gülümseme olacak.

    ve ben, öteye geçeceğim. artık kırılmış eylem çizgim, beni geçmişi düzeltme gücümden alıkoyacak. artık dünyada olup biten şeyleri, şu an yapıp edeceklerimle düzeltemeyeceğim. o günler geride kaldı, dünyaya ait o güç, son nefesle birlikte içimden çıktı artık. bana gülümseyen(ve benim gülümsediğim) tüm anlar ve tüm anılar, daima zihnimde ve kalbimde olacak. ve ben, gönül rahatlığıyla yürüyeceğim eylem çizgimin geri kalanında. artık yapıp edeceklerim, “ötesini” ilgilendirecek. belki de ötede bazı insanlarla karşılaşırım. öteye geçen sevdiklerimle. babaannemle, dedemle, dostlarımla ve zamansız ayrılanlarla… ötesi hakkında bu dünyaya ait kelimelerle konuşmak ve bu dünyaya ait kavramlarla düşünmek çok doğru olmayacaktır sanırım. o yüzden ötesiyle ilgili konuşmayı burada bırakıyorum.
    konuşmayı bırakmanın dışında, ötesi meçhul ve kaçınılmaz. o yüzden, geri dönüp bakacağım son ana kadar düşünüyorum. yapıp ettiklerimi, kırılacak eylem çizgimin şu ana ait kısmını güzel tutmak için yapıyorum. varlığa çok anlam yüklerseniz, yokluğa da çok kafa yormaya başlarsınız. varlığa kaçınılmaz ve yaşanması gereken olarak baktığınız vakit, yokluk da ehemmiyetini yitirir ve yaşanması gereken haline gelir. varlığımı yüceltmeyeceğim ve içimden geldiği gibi davranacağım. eylem çizgimin ölümden önceki tarafını mutlulukla doldurmaya çabalayacağım. varlığımı yüceltmediğim her an, son anın acısını azaltacaktır. hem, yeterince güzel şey yaşamışsan şayet, yeniliklere biraz açık olabilirsin zannımca.
    ölüm, bizden çok sevenlerimizi etkiler. son nefesinizi verdikten sonra olan biten her şey, eylem çizgisinin ulaşamayacağınız kısmında kalır. sizin orayla kurabileceğiniz kontaklar ve orada yapabileceğiniz her şey, son nefesle birlikte gider. belki de bu yüzden tarih boyu son sözler kaydedilmeye çalışmıştır. konuya bağlı kalırsak, ölümden sonra olup bitenler daha çok sevdiklerinizi etkiler. bu yüzden eşyalarınızı atmazlar, size bir mezar ve bir mezar taşı yaparlar. “nerede olduğunuzu” bilmek isterler. eşyalarınıza bakıp sizi ve anıları anımsamak isterler. fotoğraflar kıymetlidir. evlerde göz önünde bulunur. siz gidersiniz, ancak anılarınız ve anlarınız yaşamaya devam eder. sevdikleriniz için, sevdikleriniz ölürken ölürsünüz. o ana kadar akıllarında, kalplerinde ve hayatlarında kalmaya devam edersiniz. sarılamazlar ama anımsarlar. öpemezler ama ağlarlar. dokunamazlar ama gülerler. yanınızda olmak isterlerse mezar taşınız vardır ve yeriniz bellidir. fotoğraflarınız oradadır ve görüntünüzü unutmazlar. ölümünüzle birlikte, onlar için ölmezsiniz. sadece ilişkinizin pratikleri değişir. kalplerde yaşamaya, onlar da ölene kadar devam edersiniz. bir insan adı son kez geçtiği zaman ölmüş olur.

    tekrar yazara dönersek, duygu patlaması ve gözlerin dolmasından dolayı yazıyı sonlandırma zamanı geldi. bu yazının sonuyla birlikte yeni şeylere başlayacağım. belki hoşlandığım insana mesaj atacağım, belki dizi izleyeceğim, belki çayımdan bir yudum daha alacağım, belki de bu satırları okuyacak insanları düşüneceğim. bilemiyorum. bir çin atasözüyle veda etmek istiyorum bu yazıya, şimdinin kıymetini anlayabilelim diye:
    “bir ağaç dikmek için en iyi zaman 20 sene öncesiydi. ikinci en iyi zaman ise şimdi…”

    *
    *
  • 64
    mübarek ramazan ayı gerçi ama gurbet ellerde öyle bir atmosfer maalesef yok. ya ben nedense galatasaray'ı bu ara kendime çok dert ediyorum, şampiyonluklara falan alışmışız, şimdi de makedonya maçı oynanıyor yalama spiker fatih terim falan diyor.

    ya abi sikecem ya samimi soruyorum ulan doğruyu söyleyin bana, daha kaç sene şampiyon olamayacağız? bu acı kaç sene daha sürecek? bana çok ağır geliyor gerçekten kaldıramıyorum... en son 8-10 sene önceydi sanırım içip içip kendime dert ediyordum gaassaray'ı. ulan gaassaray... 2008 sonrası olsa gerek, vay amk zaman nasıl geçmiş.

    bu kulübün parasını pulunu geleceğini kim soyuyor ise onun ben amına koyim. artık üzerine kim alınırsa, gerisini ben bilemem...

    abi ölsün bunlar ya lanet olsun şampiyon da olmayalım sikeyim kupasını ama çocukluğumuzdaki gibi oynayalım lan çok özlüyorum ya çok!
  • 65
    bok gibi geçen bir günün ardından yine bir şişeye sığınarak yaklaşık 2 saatir can yücel'in şu dizelerini okumaktayım. belki hoşunuza gider

    diyelim yağmura tutuldun bir gün
    bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
    öbür yanda güneş kendi keyfinde
    ne de olsa yaz yağmuru
    pırıl pırıl düşüyor damlalar
    eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
    dar attın kendini karşı evin sundurmasına
    işte o evin kapısında bulacaksın beni

    diyelim için çekti bir sabah vakti
    erkenceden denize gireyim dedin
    kulaç attıkça sen
    patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
    ege denizi bu efendi deniz
    seslenmiyor
    derken bi de dibe dalayım diyorsun
    içine doğdu belki de
    işte çil çil koşuşan balıklar
    lapinalar gümüşler var ya
    eylim eylim salınan yosunlar
    onların arasında bulacaksın beni

    diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
    çakmak çakmak gözleri
    meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
    herkes orda sen de ordasın
    herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
    yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
    özgürlüğe mutluluğa doğru
    her işin başında sevgi diyor
    gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
    bi de başını çeviriyorsun ki
    yanında ben varım
  • 66
    eva cassidy dinliyorum.(https://www.youtube.com/...lkZHxNHN&index=3 ) kanserden vefat etmiş bu ablamız, ah üzücü, çok üzücü. böyle pamuk ruhlu insanlar nasıl ölebilir. ölüm genel olarak çok üzücü. ölüm kavramı sanırım bu dünyadaki en tuhaf ve en garip olgulardan birisi. biraz mayhoşluğun da etkisiyle az önce düşüncelere daldım. bu dünyada özlediğim şeyler... benim bir evcil hayvanım vardı muhabbet kuşum. ismi maviş'ti.(evet çok orjinal bir isim) kereta 8 yıl yaşadı. aile bireyi gibi olmuştu artık, o kadar yaşamasına inanamamıştık. hala çok özlerim, deliler gibi. keşke şu an yanımda olsaydı, benim canım arkadaşımdı. bakacak ve ilgi gösterecek durumdaysanız muhabbet kuşu sahiplenebilirsiniz ya da genel olarak evcil hayvan sahiplenebilirsiniz. gerçekten hayvanlar, insanlar gibi değiller. insan sanırım özü itibariyle biraz pis bir varlık. yani bilemem ama bana öyle geliyor. kibir, yalan, dolan tüm kötü huylar insanın özünde muhakkak var. ama hayvanlar gerçekten öyle değil. siz onu severseniz o da sizi sevecektir, ölüme dek. inanılmaz güzel bir duygu bu. gerçek bir dost. gerçek bir güzellik. mesela benim bir dostum dediğim insan vardı. severdim, sayardım. yeri gelir hatun meselelerinde yanında olurdum. bir gün ortada fol yok yumurta yok, ortada bir neden yokken telefonlarıma bakmamaya, cevap vermemeye başladı. ondan sonra bir kere dahi aramadı zaten. üzüldüm mü üzüldüm ama şaşırmadım. çünkü alışmıştım, insanların kaypaklığına. ama dostum maviş bana bir kere bile böyle kaypaklık yapmamıştı, ne zaman çağırdıysam kafamın üstüne tünemişti hep. sözün özü kendimize güzel bir dost, bir kedi, bir köpek, bir muhabbet kuşu, bir "maviş" bulmak renktaşlar güzel olabilir. esen günler dilerim.
  • 67
    aldıkları milyonlar yetmemiş olan tipler, kalan 3-5 zevkimizden de soğutuyor bizleri. keyfimizle izlenecek, eğlenecek şeyler bir bir uçuyor. bu ülkeyi ayık kafayla nasıl çekiyorum anlamıyorum. nereye baksan her gün ayrı bir kötü haber. hayatımın aynası gibi gerçi, kalkıp şikayet etmek ikiyüzlülük şimdi. birisi çıkıp git bu dünyadan zerdüşt desin diye bekliyoruz işte.
  • 68
    gitti lan işte. günlerce beklediğimiz adam gitti. fener'e koyup çıldırtan adam gitti. her seferinde görünce heyecanlandığım adam gitti. beyler hazırım sanıyordum bu vedaya ama değilmişim. kabullenemiyorum.

    hani birisi ölünce ilk başta olayın farkına varamazsın da, ona dair bir şey gördüğünde veya gece yastığa kafayı koyduğunda "o yok artık" düşüncesi deler ya içini... o ilk duyduğumdaki nefret yerini farkındalığa bıraktı. olum sneijder yok artık lan. bildiğin canım acıyor. abi sneijder'i kimler nasıl yolluyor ya? kabullenemiyorum sözlük. vallahi gittiğinden beri bir tuhafım. bütün iyiler giderken geride leşler kalıyor.

    sneijder'in gitmesi benim için gerçekten bir devrin sonu oldu, kabullenemiyorum. ünal aysal'lı dönem tam anlamıyla bitti sanki. niye bilmiyorum muslera hep bizdeymiş gibi geliyor. ama drogba, elmander, melo, ujfa, sneijder... bir devrin izleri silindi bu gece. of be sözlük, klipleri izledikçe kötü oluyorum amk. gitme lan wesley, biraz daha kal. ne bileyim giy formayı gez falan ama gitme oğlum.

    (bkz: oturup konuşsak geçerdi belki her şey)
    (bkz: başını alıp gitmek sevdaya dahil değil)
  • 69
    uzun zamandır içmiyordum. (2 hafta)* ya bu östersunds rezaleti falan oldu o gece bile içmedim amk düşün. bu gece ağız kızınca epey yuvarladık. olm bizim bu halimiz ne olacak lan? koskoca galatasaray'da ayaklar baş oldu. ben içtiğim çaydan kahveden tad alamıyorum bırak rakıyı birayı. lan beşiktaşlı galatasaraylıya akıl verir oldu amk ötesi var mı? bak beşiktaşlı diyorum ya. olm biz ne ara bu hale geldik? beşiktaşlı bana avrupa puanı diyo mına koyim. lan sen avrupa puanını nerden biliyosun, onu biz mi öğrettik? diyemiyorum amk. ya bu kulübü bu günlere düşürenleri cehennem bile kabul etmez. valla etmez. canım çok sıkkın mına koyim ya. ben artık ite köpeğe meram anlatmak istemiyorum olm. kendimiz olalım yeter. başka bi şeye lüzum yok ya!
App Store'dan indirin Google Play'den alın