• 526
    2010 yılında ilk iş yerimde çalışmaya başladım. staj yaptığım şirket kalmamı istedi, ben de kabul etmiştim. kariyerimin hemen başı o fırsatı kaçıramazdım, zaten ortopedik engelim de var en azından kariyer başlangıcı mis gibi olur diye düşündüm. o şirkette de 7 yıl çalıştım.

    ancak sorun burası değil. en büyük hayallerimden birisi üniversite okumaktı sözlük. bilmiyorum çok özeniyordum, böyle kütüphanelerde ders çalışmak, basamaklı sınıflar, büyük tahtalar, üniversite arkadaşlığı vs. vs.

    velevki çalıştığım için örgün bir şekilde okuma imkanım yoktu. haliyle ben de uzaktan eğitimi tercih etmek zorunda kaldım. evin yakınlarında sadece fetöye ait fatih üniversitesi vardı (arabayla 2 saat), uzaktan eğitim diploması sağlayan diğer üniversiteler de il dışındaydı.

    beylikdüzü'nde bulunan üniversiteye o dönem metrobüs, otobüs vs. de yoktu. rahmetli babam ben seni götürürüm merak etme dedi ve kaydoldum. bilgisayar programcılığı ön lisans'tan mezun olana kadar da 4 final 2 büt toplamda 6 kez okula gidip, onur belgesi (puan ortalamam yüksek diye) ile diplomamı aldım.

    2013'teki darbeye kadar da tanıdığım 2-3 arkadaşım daha o okulu tercih etti. darbe sonrasında okuldaki hocaların hepsi yurt dışına kaçtı ve okul kapandı. asıl sorun da benim için burada başladı.

    o güne kadar fetödür cemaattir zerre alakası olmayan ben, cv'de fatih üniversitesi yazması sebebiyle iş yerlerinden red yedim. kaldı ki 17 yaşında siyaseti hiç sevmeyen biriydim. fetullahtır cemaatir umrumda değildi. (ajansta çalışıyordum, 17 yaşında birisi için cennetti)

    beni tüm şartlara uymama rağmen okul yüzünden red eden ilk şirket de `koç holding'tir. bir arkadaşım vasıtası ile başvurmuştum. engelli raporum var, bu şirketler için büyük avantaj ve 7 yıllık da tecrübem vardı. ancak gel gör ki türkçe olimpiyatları düzenleyen sözde tr'nin en büyük holding'i beni sırf sözleşmede yazan okul ismi sebebiyle işe almadı.

    hala daha büyük şirketlerin sırf üniversite sebebiyle beni reddettiğini de biliyorum.

    bugün elebaşı olan terörist ölmüş, ancak onun kurduğu, onun yetiştirdiği yapı zenginliğine zenginlik katarken, mustafa kemal atatürk'e sonsuz şükranlarını sunan bizler vatan haini ilan ediliyoruz.

    neyseki bugün 14 yıllık bir kariyerim ve büyük bir bankada yazılımcı olarak çalıştığım bir işim var.

    bir müslüman olarak da allah ve peygambere şükür ve ibadet için herhangi bir imama ihtiyacımız yok der entry'i sonlandırırım. içimi dökmek istedim, okuduğunuz için teşekkürler
  • 528
    moralim çok bozuk sözlük... ingiltere'de yaşayan sözlük yazarlarımız onaylayacaktır ki ingiltere'de hastaneye gittiğinizde ölüm kalım anında değilseniz size müdahale etmezler. nitekim annemi hem sol kol ağrısı hem de göğüs sancısı sebebiyle hastaneye getirdim. nitekim hem anneannem hem de dedem kalp krizi geçirmişti ve bu yüzden korkumuz var. 25 saatlik bir bekleyişte sadece ekg ve röntgen çektiler, kan testi cabası. kan testi temiz çıktı çok şükür. kolesterol oranı ise yediymiş. doktor bunun çok yüksek olduğunu söylüyor. ekg sonucu hakkında bilgilendirme yapmadılar ama monitöre baktığımda 75-76bpm arası atıyordu. ekg'de bir sorun olsa mutlaka söylerlerdi diye düşünüyorum.

    4 aydır çok yoğun bir tempoda koşuşturdu. aşırı stres yaptı, çok üzücü günler geçirdi. bir yanım hep bu süreç yüzünden kalbi kötü etkilenmiştir, cuma tertemiz çıkar sonuçları dese de bir yanım korku ile sarsılıyor.

    5 günlük yatış verdiler. her ne kadar ilk başta çok süründürse de ingiliz sağlık sistemi yatıya aldıktan sonra çok güzel ilgileniyorlarmış diye duyuyordum hep, maalesef şahit olacağım cuma'ya kadar. söylenene göre anjina'dan şüpheleyorlarmış. cuma'ya kadar kapsamlı testlerden geçeceği, ellerinden geldikçe güzel ilgilenecekleri söyleniyor. dolayısıyla bir şeyi varsa da yoksa da cuma belli olacak... bir şey belli değilken dahi çok büyük moral bozukluğu yaşıyorum ve gözüme uyku girmiyor. istemsiz kötü senaryolar canlanıyor kafamda... allah kimseyi sevdikleri ile sınamasın...
  • 530
    sevgili sözlük, kendimi çok kötü hissediyorum.nasıl başlasam ne yazsam bilemedim. birkaç saat önce canımın içi ablamın ölüm haberini aldım. kanaer ile mücadele ettiğimiz yılların ardından tedavi sırasında ortaya çıkan komplikasyon nedeniyle hiç beklenmedik şekilde hayatını kaybetti. bu satırları yazarken içimde koca bir sıkıntı ve ağırlık işe beraber sıfır hissiyat. benim gibi duygusal ve yufka yürekli biri ablamın haberini aldığımdan beri hiçbir şey hissetmiyorum. belki dokunsalar ağlarım ama güçlü olmam gerek. çünkü gece vakti ablamın hasta olduğunu düşünerek araba sürmeye çalışan ve arkada endişeli şekilde bekleyen anneme hissettirmemem lazım. saatlerdir yoldayız ve herşeyin bittiği anı yaşamaya 2 saat var daha. normalde ağlardım ama bunu yazarken bile ağlamadım.
    bu illet hastalığın sonunun birgün böyle biteceğini mesleğim dolayısıyla biliyordum. ama böyle bir şekilde aniden geleceğini hiç düşünmemiştim. kendimi bu ana hiç hazırlamıştım. sırtımda hissettiğim yük üzüntümden de ağır. çünkü geride kalanlar için onlarca dram var ve hepsine karşı sorumluluklarım var.
  • 531
    sevgili sözlük, o kadar büyük işsizlik stresi yaşıyorum ki içim içime sığmıyor artık. 27 yaşında bir insan olarak deyim yerindeyse henüz bir baltaya sap olabilmiş değilim. öğretmenlik mezunuyum, aynı zamanda yüksek lisans da mezunuyum ama hiçbir katkısını, faydasını göremedim. ocak ayında doktoraya da başlayacağım muhtemelen ama artık para kazanmak istiyorum. küçük bir şehirde yaşadığım için burdaki özel sektör oldukça kısıtlı. okullar asgari ücret bile teklif etmiyorlar. bazen hiçbir zaman kendi kendimi geçindirebilecek kadar bile para kazanamayacağımı düşünüyorum. aile evinde yaşamaya devam ediyorum, babama rahat bir yaşlılık yaşatamadığım için, hala bana baktığı için kendimden utanıyorum. bu satırları yazarken de çok utanıyorum ama artık çok bunaldığım için bir yerlere bir şeyler karalayıp derdimi paylaşmak, bir nebze de olsa kendimi rahatlatmak istedim. muhtemelen sabah saatlerinde bu yazımı okuduğumda da utanıp sileceğim zaten. bu halde olduğum için hiçbir şeyi veya hiç kimseyi de suçlamıyorum, ben başaramadım. bir gün işlerin tersine döneceğini umuyorum ama umudumu da kaybetmek üzereyim.
  • 532
    alzheimer hastası bir babam var. eski tip babalardan; baba full mesai çalışır, çocuklarını az görür, haftasonları lise arkadaşlarıyla okey oynamaya kahveye gider öyle babam vardı eskiden. 6-7 yıldır alzheimer hastalığının pençesinde. başlarda alzheimer olduğunu anlamadık, aynı soruyu defalarca soruyordu başlarda. biz de kendisine baba söyledik, anlattık ya diye kızıyorduk. sonraları alzheimer teşhisi koyuldu. teşhis koyulduktan sonra ilaçları kullanması iyi mi oldu, kötü mü oldu anlamadım. ilaçlar babamın enerjisi aldı, içine kapanık birisi oldu. doktorlar ise, onu daha uzun süre sizinle tutmak için ilaçları veriyoruz dedi ama ne o bizle geçirdiği vakti anlıyordu, ne de biz.

    babamın dayısı alzheimer hastasıydı, amcamı da alzheimer hastalığından kaybettik. en son babama gen testi yaptırdık, acaba bu hastalık genetik mi diye? ve evet, genetik olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. sıra bana geldi, ben de genetik testi yaptıracağım, eğer bende de babamdaki bozulmuş gen pozitif çıkar ise potansiyel alzheimer hastası olacağım. konuştuğum genetik doktorlar, 3-5 yıla bu genetik bozulmanın önüne geçirebileceğini düşünüyorlar ama bu şimdilik temenni. umarım, genetik olarak bozulmuş gen bende de çıkmaz, eğer çıkarsa çocuğuma da aktarmış olabileceğim ve o da gelecekte risk altına girmiş olacak.

    keşke bu ülkede yasal olarak ötanazi hakkı tanınsa insanlara, ne eşimin ne de çocuğumun beni alzheimer hastası iken beni görmelerini, günden güne erimeme şahit olmalarını istemem.
  • 534
    saatlerdir final projesini bitirmeye çalışıyorum, bir yandan öğrencilerin kağıtlarını okuyorum, yorgunluktan her şeyi çift çift görmeye başladım, yoruldum. davinson sanchez başlığını gördüm, sonra anderson talisca, sonra da bu başlık. alt alta üst üste o kadar çok s harfi geldi ki bu başlığı da sözlük sertleşme duvarı diye okudum bir anlık gafletle. dedim sözlük gece gece azgınlıktan ne hale gelmiş...

    yorulduk be.
  • 535
    amk yalnızlığına harbiden demir attık ya.

    belki de bu yüzden galatasaray'a bu kadar bağlandım, ufacık şeyde salak saçma yorumlar yapmaya başladım. insan büyüdükçe akıllanır, durulurken tam tersi oldu. benim izlediğim ilk tam sezon süper lig 2010-2011 sezonuydu. o sene henüz 12-13 yaşlarındaydım. lige 2'de 0'la başlamışken, karomuz çok kötüyken bile bende şampiyon oluruz umudu vardı. şimdi ise lige iyi başlamış, son 2 sezonun da şampiyonu olan teknik direktörüne* 2 maçla istifa yazan birine dönüştüm. son 10 yıldır falan hayatımda düzgün giden tek şey galatasaray, onun da tepetaklak olmasını istemediğim için sürekli pireyi deve yapıyorum. 12-13 yaşındaki isiey 25-26 yaşındaki isiey'den daha muyluydu, daha az derdi vardı. bu demek değil ki ben galatasaraylı değilim. ben lise bitene kadar üstümde galatasaray'ın bir ürünü olmadan dışarıya çıkmazdım. lise bittiği gibi de gittim koluma hayat sarı kırmızı dövmesi yaptırdım. kısacası ben yaşadığım bok gibi hayata galatasaray ile tutunan bir adamım.

    bu başlığa insanlar gerçekten dertlerini anlatıyorken böyle saçma bir şeyle meşgul ettiğim için özür dilerim. kötü zamanlar geçirdiğim için sözlükte toksikleşme potansiyelim çok fazla, o yüzden bir süre tatile çıkıyorum.

    galatasarayla kalın, lütfen yan branşlarını unutmayın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın