71
serie a'nın serie a olduğu yıllardaki (seksenlerle başlayıp calciopoli'yle sonlanan süreç) en önemli özelliği öngörülemez olmasaydı. bir sezon başladığında kimin şampiyon olacağı, kimin küme düşeceği ya da avrupa'da kimin başarılı olacağı kestirilemiyordu. bu da ligin albenisini arttırıyordu. şu an premier ligin bu kadar revaçta olmasının sebebi de bu zaten. geçen sezon ligi zar zor 10. bitiren chelsea şu an şampiyonluğun en güçlü adayıyken geçen sezonun şampiyonu leicester küme düşme hattının oralarda dolaşabiliyor. geçenlerde arkadaşlardan birinin paylaştığı bir tablo vardı:
http://gss.gs/eOx.jpg
bu öngörülemez yapıya sahip olma insanı kendine çekiyor. şaştığına hayran kalma insan tabiatına münhasır bir mevzu ne de olsa. ve insanlar aynı usual suspects'teki gibi, fight club'daki gibi ya da the prestige'deki gibi twist görmek istiyorlar. şu an için bunu en güzel yaşatan lig de premier lig. her sene bayern'in mastürbasyon yaptığı bundesliga'yı, messi ve ronaldo'nun küçük takımlar üzerinde deneysel takıldığı la liga'yı veya juve'nin gıdıklanmadan üst üste 6. şampiyonluğuna doğru yol aldığı günümüz serie a'sını elbet kimse tınlamaz.
serie a'nın serie a olduğu yıllarda günümüz premier lig'inden bir farkı da sadece heyecan açısından değil kalite açısından da en üst düzeyde yer almasıydı. şimdi eğri oturup doğru konuşalım, yıllardır hangi ingiliz takımı çok çok kaliteli ki? real, barça, bayern, juve, atletico, borussia, psg kalibresinde hiçbir takımları yok. pep ve conte bunu değiştirebilirler önümüzdeki senelerde lakin vaziyet şimdilik böyle. serie a'nın heyecanla beraber kaliteyi de aynı potada erittiğinin en bariz kanıtı 1980-2005 arası dönemdeki avrupa kupalarını kazanan takımlara bakılarak görülebilir. bu süreçte italya'ya 6 şampiyonlar ligi kupası, 7 uefa kupası, 4 kupa galipleri kupası* gitmiştir. aynı dönemde serie a'da şampiyon olan takım sayısı ise 8'dir. yani çeşitlilik ve kalite iç içedir.
daha önce de yazmıştım aslında ama verona'nın şampiyon olduğu 84-85 sezonuna bakılınca olay daha iyi anlaşılır. seksenlerin en büyük 3 futbolcusu da o sezon serie a'dadır. o yaz fransa'yla avrupa şampiyonu olan platini, juventus için ter dökmektedir ve o sezon sonu ballon d'or 2. defa onun olacaktır; bir sezon sonra dünya kupasını kazanacak olan maradona ise fukara napoli'de top koşturmaktadır; pele'den sonra brezilya'nın gördüğü en büyük futbolcu olan zico ise udinese gibi bir orta sıra takımının kadrosundadır. daha bitmedi... brezilyalı bir diğer futbol fenomeni socrates de fiorentina'dadır; inter'in forveti rummenigge'dir. o sezon verona serie a'yı kazanırken juventus heysel faciası'nın yaşanacağı finalde liverpool'u yenip şampiyon kulüpler kupasının sahibi olmuştur. inter, uefa'da yarı finale kadar yükselmiş, ilk ayağında 2-0 yendiği real madrid'e deplasmanda 3-0 yenilip elenmiştir. velhasıl hellas verona, o sezon imkansızı başarıp davut-calut efsanesini tekrar gerçekleştirir; tarihindeki ilk ve şimdilik son scudetto'sunu kazanır.
serie a'nın böyle tuhaf sezonlarından biri de 93-94 sezonudur. tuhaflığı yaşayan kulüp ise internazionale.
takımın başına 92'de getirilen osvaldo bagnoli -verona'ya yukarıda anlattığım tek şampiyonluğunu yaşatan teknik direktör- ilk sezonunda inter'le beraber 2.'liği tadınca 93-94 sezonuyla ilgili beklentiler yükselir çünkü en büyük rakipleri milan, avrupa kupaları da dahil önüne geleni tokatlayan bir takımdır ve o sezon sonu portakallarının ikisini (gullit-rijkaard) yollamış, birini de (van basten) sakatlığa kurban vermiştir ve kaos içindedir. inter ise o sezona ajax'tan bergkamp ve wim jonk'u transfer ederek başlar. zaten halihazırdaki kadroları çok güçlüdür: zenga, bergomi, alessandro bianchi, nicola berti, ruben sosa, salvatore schillaci.
lige büyük ümitlerle başlayan takım aşırı defansif oynamaktadır. hatta koca sezon boyu ligde sadece 8 gol atabilen bergkamp, duruma şaşırır ve inter'e geldiğine pişman olur. çünkü o yaz inter'den başka, cruyff yönetimindeki barça da onu da istemiştir ama o inter'i seçmiştir. şimdiyse hollanda'da hiç alışık olmadığı bir şey olan catenaccio'yla karşı karşıyadır. hatta takımı koskoca inter de kontratak futbolu oynamaktadır.
uefa kupası'nda ise işler bilakis çok iyi gitmektedir. rakipler italya'daki gibi sıkı defans yapmayınca hem takım hem de bergkamp akmaya başlar. sırasıyla rapid bükreş, apollon limassol, norwich, borussia dortmund, cagliari'yi eleyen inter finale kadar yükselir. tabii bu arada serie a'da küme düşmemeye oynamaktadırlar. hatta kümede kalmaları pamuk ipliğine bağlıdır. zaten osvaldo bagnoli sezon ortasında kovulur ve takımın başına altyapı hocası ve eski interli giampiero marini getirilir.
uefa kupası finali kapıdadır ama serie a'da iş öyle bir hale gelir ki inter'in geriye kalan 3 maçı kümede kalmaları açısından hayat memat meselesine döner. ki inter tarihinde hiç küme düşmemiştir. 4 takımın küme düşeceği 18 takımlı o zamanların serie a'sında (bu arada 2 puanlık sistem geçerli) inter'le 15. arasında sadece 4 puan fark vardır.
bu üç hayati maçtan ilki sampdoria'ya karşı oynayacaktır ve gullit'li sampdoria çetin cevizdir. beklenen olur ve inter, deplasmandaki maçı 3-1 kaybeder. 15.'yle olan puan farkı 2'ye iner. sıradaki maç inter-roma'dır. 17'lik totti'nin de roma kadrosunda olduğu maç 2-2 biter. geriye atalanta deplasmanı kalır ama inter'in küme düşme tehlikesi halen vardır. 15. piacenza ile aradaki fark puan farkı halen 2'dir. aksi gibi araya iki ayaklı uefa kupası finalinin ilk maçı da sıkışır. rakip casino salzburg, günümüzdeki haliyle red bull salzburg'dur. avusturya'daki bu ilk maçı inter zar zor 1-0 kazanır.
o zamanlar küme düşmesi bir birbirini ilgilendiren maçlar aynı anda oynanmıyor. inter'le ölüm kalım mücadelesi veren piacenza; inter, atalanta deplasmanında gitmeden önce parma'yla 0-0 berabere kalınca inter'in kümede kalması garantileşir. o kafa rahatlığıyla gider atalanta'ya da 2-1 yenilirler zaten ve sadece 1 puan farkla kümede kalırlar.
aynı inter, casino salzburg'u italya'da da yener ve uefa kupasının sahibi olur. bu arada 8 gollü bergkamp kupanın gol kralı olur.
şampiyonluk amacıyla çıktığı sezonda son maçlar sonucu ligde kalan inter, kalkar uefa kupasını kazanır; o sezon cortlayacağı düşünülen en büyük düşmanları milan ise hem serie a'yı kazanır hem de şl finalinde barça'yı 4-0'la süpürerek duble yapar.
ligi 13. bitiren inter, bir avrupa kupası kazanan takımın aynı sezonda kendi liginde elde ettiği en kötü derecenin (13.) halen sahibidir.
http://gss.gs/eOx.jpg
bu öngörülemez yapıya sahip olma insanı kendine çekiyor. şaştığına hayran kalma insan tabiatına münhasır bir mevzu ne de olsa. ve insanlar aynı usual suspects'teki gibi, fight club'daki gibi ya da the prestige'deki gibi twist görmek istiyorlar. şu an için bunu en güzel yaşatan lig de premier lig. her sene bayern'in mastürbasyon yaptığı bundesliga'yı, messi ve ronaldo'nun küçük takımlar üzerinde deneysel takıldığı la liga'yı veya juve'nin gıdıklanmadan üst üste 6. şampiyonluğuna doğru yol aldığı günümüz serie a'sını elbet kimse tınlamaz.
serie a'nın serie a olduğu yıllarda günümüz premier lig'inden bir farkı da sadece heyecan açısından değil kalite açısından da en üst düzeyde yer almasıydı. şimdi eğri oturup doğru konuşalım, yıllardır hangi ingiliz takımı çok çok kaliteli ki? real, barça, bayern, juve, atletico, borussia, psg kalibresinde hiçbir takımları yok. pep ve conte bunu değiştirebilirler önümüzdeki senelerde lakin vaziyet şimdilik böyle. serie a'nın heyecanla beraber kaliteyi de aynı potada erittiğinin en bariz kanıtı 1980-2005 arası dönemdeki avrupa kupalarını kazanan takımlara bakılarak görülebilir. bu süreçte italya'ya 6 şampiyonlar ligi kupası, 7 uefa kupası, 4 kupa galipleri kupası* gitmiştir. aynı dönemde serie a'da şampiyon olan takım sayısı ise 8'dir. yani çeşitlilik ve kalite iç içedir.
daha önce de yazmıştım aslında ama verona'nın şampiyon olduğu 84-85 sezonuna bakılınca olay daha iyi anlaşılır. seksenlerin en büyük 3 futbolcusu da o sezon serie a'dadır. o yaz fransa'yla avrupa şampiyonu olan platini, juventus için ter dökmektedir ve o sezon sonu ballon d'or 2. defa onun olacaktır; bir sezon sonra dünya kupasını kazanacak olan maradona ise fukara napoli'de top koşturmaktadır; pele'den sonra brezilya'nın gördüğü en büyük futbolcu olan zico ise udinese gibi bir orta sıra takımının kadrosundadır. daha bitmedi... brezilyalı bir diğer futbol fenomeni socrates de fiorentina'dadır; inter'in forveti rummenigge'dir. o sezon verona serie a'yı kazanırken juventus heysel faciası'nın yaşanacağı finalde liverpool'u yenip şampiyon kulüpler kupasının sahibi olmuştur. inter, uefa'da yarı finale kadar yükselmiş, ilk ayağında 2-0 yendiği real madrid'e deplasmanda 3-0 yenilip elenmiştir. velhasıl hellas verona, o sezon imkansızı başarıp davut-calut efsanesini tekrar gerçekleştirir; tarihindeki ilk ve şimdilik son scudetto'sunu kazanır.
serie a'nın böyle tuhaf sezonlarından biri de 93-94 sezonudur. tuhaflığı yaşayan kulüp ise internazionale.
takımın başına 92'de getirilen osvaldo bagnoli -verona'ya yukarıda anlattığım tek şampiyonluğunu yaşatan teknik direktör- ilk sezonunda inter'le beraber 2.'liği tadınca 93-94 sezonuyla ilgili beklentiler yükselir çünkü en büyük rakipleri milan, avrupa kupaları da dahil önüne geleni tokatlayan bir takımdır ve o sezon sonu portakallarının ikisini (gullit-rijkaard) yollamış, birini de (van basten) sakatlığa kurban vermiştir ve kaos içindedir. inter ise o sezona ajax'tan bergkamp ve wim jonk'u transfer ederek başlar. zaten halihazırdaki kadroları çok güçlüdür: zenga, bergomi, alessandro bianchi, nicola berti, ruben sosa, salvatore schillaci.
lige büyük ümitlerle başlayan takım aşırı defansif oynamaktadır. hatta koca sezon boyu ligde sadece 8 gol atabilen bergkamp, duruma şaşırır ve inter'e geldiğine pişman olur. çünkü o yaz inter'den başka, cruyff yönetimindeki barça da onu da istemiştir ama o inter'i seçmiştir. şimdiyse hollanda'da hiç alışık olmadığı bir şey olan catenaccio'yla karşı karşıyadır. hatta takımı koskoca inter de kontratak futbolu oynamaktadır.
uefa kupası'nda ise işler bilakis çok iyi gitmektedir. rakipler italya'daki gibi sıkı defans yapmayınca hem takım hem de bergkamp akmaya başlar. sırasıyla rapid bükreş, apollon limassol, norwich, borussia dortmund, cagliari'yi eleyen inter finale kadar yükselir. tabii bu arada serie a'da küme düşmemeye oynamaktadırlar. hatta kümede kalmaları pamuk ipliğine bağlıdır. zaten osvaldo bagnoli sezon ortasında kovulur ve takımın başına altyapı hocası ve eski interli giampiero marini getirilir.
uefa kupası finali kapıdadır ama serie a'da iş öyle bir hale gelir ki inter'in geriye kalan 3 maçı kümede kalmaları açısından hayat memat meselesine döner. ki inter tarihinde hiç küme düşmemiştir. 4 takımın küme düşeceği 18 takımlı o zamanların serie a'sında (bu arada 2 puanlık sistem geçerli) inter'le 15. arasında sadece 4 puan fark vardır.
bu üç hayati maçtan ilki sampdoria'ya karşı oynayacaktır ve gullit'li sampdoria çetin cevizdir. beklenen olur ve inter, deplasmandaki maçı 3-1 kaybeder. 15.'yle olan puan farkı 2'ye iner. sıradaki maç inter-roma'dır. 17'lik totti'nin de roma kadrosunda olduğu maç 2-2 biter. geriye atalanta deplasmanı kalır ama inter'in küme düşme tehlikesi halen vardır. 15. piacenza ile aradaki fark puan farkı halen 2'dir. aksi gibi araya iki ayaklı uefa kupası finalinin ilk maçı da sıkışır. rakip casino salzburg, günümüzdeki haliyle red bull salzburg'dur. avusturya'daki bu ilk maçı inter zar zor 1-0 kazanır.
o zamanlar küme düşmesi bir birbirini ilgilendiren maçlar aynı anda oynanmıyor. inter'le ölüm kalım mücadelesi veren piacenza; inter, atalanta deplasmanında gitmeden önce parma'yla 0-0 berabere kalınca inter'in kümede kalması garantileşir. o kafa rahatlığıyla gider atalanta'ya da 2-1 yenilirler zaten ve sadece 1 puan farkla kümede kalırlar.
aynı inter, casino salzburg'u italya'da da yener ve uefa kupasının sahibi olur. bu arada 8 gollü bergkamp kupanın gol kralı olur.
şampiyonluk amacıyla çıktığı sezonda son maçlar sonucu ligde kalan inter, kalkar uefa kupasını kazanır; o sezon cortlayacağı düşünülen en büyük düşmanları milan ise hem serie a'yı kazanır hem de şl finalinde barça'yı 4-0'la süpürerek duble yapar.
ligi 13. bitiren inter, bir avrupa kupası kazanan takımın aynı sezonda kendi liginde elde ettiği en kötü derecenin (13.) halen sahibidir.