sonunda harika bi maç
* çıkartan aslan parçası...
sneijder'ın gelişi ile düşüşe geçen, melo'nun gidişi ile de dip yapan futbolcumuz bi açıklamasında form düşüşünü ona verilen savunma görevlerine bağlamıştı. istediği gibi dikine oynayamıyordu, motoru yüksek biri olmadığından da savunmadaki eforu (ki aşırı yetersiz kalıyordu çünkü o tarz bi oyunu yok) top ayağındaykenki performansını oldukça etkiliyordu. haklı olarak eleştiriliyordu ama bana sorarsan bu konuda alenen şikayet etmesi takdire şayandı.
östersunds deplasmanında 2. golde geri koşmaması (belki de koşamaması) üzerinden takımın orta sahasının değişmesi gerektiğine dair bi fikir ortaya çıkmıştı.
igor tudor un yüksek tempolu futboluna ayak uydurması olanaksızdı. sonuç iyiydi.
şimdi hikayeyi biraz geriye alalım... transfer döneminin son gününde melo gidince
hamza hamzaoğlu döneminde yanında
bilal kısa kalıverdi. heh bi de
jem paul karacan. ortaya koyduğu fiziksel dirençle orta sahayı taşıyan biri yerine akhisar seviyesinin pirlo'su... haliyle az önce dediğimiz gibi savunmadaki sorumlulukları aldı = hücümdaki etkinliği düştü. stoperlerimizin de istediğimiz seviyede olmamasından kaynaklanan takım boyunun uzaması durumu da açıkçası pek yardımcı olmadı ona.
mustafa denizli, o dönem
paul pogba gibi oynayan
ryan donk un çözüm olacağını düşündü, medya yeni ernst'ini buldu yazıyordu ama istediği fiziksel dirençi hiç sağlayamadı çünkü donk da aynı pogba gibi dış görünüşünun sertliği, fit ve uzun fiziği aldatıyordu. ardından çakma pitbull
* transferi adamın futbolla ilişkisi abd'ye gittikten sonra bitmiş olduğunu görünce selçuk'a uygun partner bulma sürecimiz hüsranla bitmişti.
tudor, avrupa ligi elemelerinden sonra selçuk'un bulunduğu bi tandemle çıkmaya tövbe etmişti ve anca 30 dk oyununumuzu demlendirmek için kullanabileceğimizi gördü ve aslında garry'nin erken sakatlandığı konya deplasmanında
* yepisyeni orta sahamızla iyi oynamıştı. sürekli
bafetimbi gomis i savunmanın arkasına kaçırmaya çalışması maçı getirmişti. fakat sonrasına onu zirveye taşıyan hoca
*yı hem de orta saha derinliğimizin olmadığı bi ortamda özellikle fiziksel açıdan çok büyük hayal kırıklığına uğratmıştı.
o zamandan sonra da sadece abi amma para alıyor konuşmalarında var olabişmişti. ta ki geçtiğimiz kış transfer dönemimizin belki de en kritik hamlelerinden olan
alberto bartali gelene kadar. anlaşılan o ki özel çalışılmış ve bu çalışmaların meyvelerini en azından bi maçlık aldı.
bu maçta gösterdi ki takımımızın topu rakip sahada çevirme sıkıntısına merhem olabilirdi. özellikle tırnak içinde prime selçuk'un mükemmel yaptığı topu 3. bölgede tehlikeyi yaratabilecek kişiye teslim etme işini olağanüstü yaptı. sağ beke, sol açığa vs. müthiş servisler yaptı. hem de yanında ex aşkı
ryan donk varken ama bu sefer farklı olarak defansif katkı sağlayan bi on numaramız vardı.
gösterdiği performansta istikrar sağlar mı, kasımpaşa maçı çok yanıltıcı mı oldu soruların cevabı fatih hocamdadır. ama bana sorarsan eğer benfica yarı sahasında top oynamak istiyorsak böyle bi pasör oyun kurucuya muhtacız çünkü sözde çiğ et yiyen futbolcumuzdan bu konuda bi verim alamayacağımız artık çok açık.