• 67
    müteveffa mabed ali sami yen'in uzun tadilattan sonra yıkımına kadar kapanmadığı 23 yıllık "hell" döneminde tanık olduğu son mucize. oradaydım...

    sene 2009, aylardan şubat. bir önceki sezon 5 maç seyircisiz, son 6 maçı ise teknik direktörsüz oynayıp kariyerinin pik dönemini yapan bir sürü vasat yerlinin acayip performanslarıyla ipi göğüslemişiz. ertesi sezon birer birer normal performanslarına dönüyorlar, ilk devreyi sivas ve trabzonspor'un 4 puan arkasında 3. bitiriyoruz. ligin ikinci yarısının başlamasıyla bizim için karar dönemi yaşanıyor. önce içerde kayserispor beraberliği, ertesinde antalya deplasmanında bırakılan 3 puan. şubat ayının 22'sinde, o sezon küme düşecek olan kocaelispor, sezonun gol kralı baros'un penaltı kaçırdığı maçta ali sami yen'de 5 atıyor. lig treni yavaş yavaş kaçmaya başlıyor, skibbe istifa ediyor, meşhur skib bıraktı capsi de o gün ortaya çıkıyor. sabri sarıoğlu ise "siktir ol git" tezahüratı eşliğinde sahayı ağlayarak terkediyor o gün..

    15 günde lige havlu atılmış, hoca gitmiş. o sezonun geri kalanında bizi ayakta tutacak tek motivasyon finali kadıköy'de oynanacak olan uefa kupası. büyük kaptan bülent korkmaz geçmişi, galatasaraylılığı ve kariyerinin ilk yıllarındaki fena görünmeyen teknik direktörlük referansı ile birlikte florya'dan içeri giriyor. 3 gün sonra 3. tur rövanş maçında bordeaux'u ağırlayacağız. öyle bir ahval ve şerait içindeyiz camia olarak.

    biz izmir'den bir grup rahatsız olarak muhtelif şekillerde epey bir bilet "çekmeyi" başardık, kocaeli maçından 4-5 gece önceki bol sabahlamalı biletix atraksiyonunun ardından. otobüs ayarladık, elde kalan biletleri satış fiyatından okul dışından ulaşabildiğimiz renktaşlara dağıttık. apar topar giriştiğimiz organizasyon işinde otobüs şöförünün çektiği yüksek fiyatı amorte edip otobüstekiler yolmamak için ekipçe para verdiğimiz otobüste koridorda gidip gelmeyi göze almıştık. öğrenci evlerimizden kopup gelen battaniyelerimiz, sömestır dönüşü free shoptan aldığım vodkalarımız ve "kazanmadan döneyin" diyerek uğurlayan bir büfeci abimizin hediyesi cappy meyve sularımız eşliğinde yola çıktık.

    maç klasik bir deplasman yolculuğuydu. mola yerlerinde serpiştiren kar, "bozuk meyve suyu" geyiği, otobüsün kapısından sızan soğuk gibi nice anektodla birlikte istanbul'a varmayı başardık. bu tür yolculuk yapan her kafilenin yaşadığı ortalama bir günün ardından maç saatine gelmeyi başardık. bütün gece soğuk koridorda yatıp gün boyu istanbul'da yağmur hatta yer yer sulu kar altında gezen bünye iyice yorgundu. orjin köfte üzerine eski açık ile numaralının köşesinde malum marketin(!) içindeki ısınma turlarının ardından eski açık'ta yerimizi aldık. arada gelen kadın basketbol takımımızın yarı finale çıktığı "söylentileri" * bizleri iyice gaza getirmişti.

    maça dair çok fazla anı girip daha da uzatmak istemiyorum ama acayip bir maç olmuştu. daha üçlüyü bitiremeden gelen fransızların golü, arda önümüzdeki kaleye atınca yaşanan "devreyi berabere bitirmek" sevinci ve golden sonraki pınarbaşı "burma burma" olurken kewell'ın attığı muhteşem gol... devre arası ekipçe birbirimize sarılıp ısınmaya çalışmamız, son yarım saate girilirken arda'nın yeni açık tarafındaki kaleye akıl dolu dokunuşu ile "tur geldi" sevincimiz, ve üzerinden 15 dakika geçmeden arka arkaya gelen goller...

    maçın bitimine 15 dakika kalmış. yağmur hala yağmaya devam ediyordu... koca bir sezon, hatta ezeli rakibin sahasında avrupa kupası kaldırma hayali gözlerimizin önünde elimizden kayıp gidiyordu.. kimileri eli belinde sahayı izliyor, kimileri dua ediyor, kimileri bir yandan tezahürat yapmaya çalışıp diğer yandan da etrafındakileri tezahürata katılmaya çağırıyordu. ben herşeye rağmen bağırmaya çalışanların içindeydim. tabi tribünde maç izlemiş olanlar bilir, bu anlarda tezahürat yapmak da zordur. o hayal kırıklığı içinde mantıklı ve sakin kalabilmek herkesin harcı değildir. en saçma tezahüratlara bile en azından gürültü çıksın, kollektif bir olay olsun gayretiyle daha da beter böğürüyorduk...

    özetle herkes bir şekilde bir mucizenin ucundan tutma çabası içindeydi. öyle böyle dakikalar geçiyordu, sahadaki panikle karışık baskıdan öteye bir türlü gidemiyorduk. normal sürenin bittiği anlardı artık, numaralı ile yeni açığın köşesinden bir köşe vuruşu kullanıyorduk. sağ ön tarafta rocker tipli bir arkadaşın ellerini kaldırıp dua ettiğini gördüm, bizim tayfadan bir arkadaşsa koluma kapanmıştı "ben artık bakamıycam" diyerek. top geldi, kafalardan mı ayaklardan mı artık bir yerden sekip ceza yayına doğru açıldığını gördüm sadece. 20 dakikadır senkronize olamayan sami yen tribünlerinin tamamından gayrı ihtiyarı bir "vurrr" sesi yükseldi; öylesine refleks ve yürekten bir haykırıştı ki doğru dürüst "gol" sesi bile çıkmadı. herkes yerlerdeydi...
  • 1
    maçın son dakikalarıydı. herkes ardarda gelen iki bordeaux golü ile girdiği şoktan çıkmaya çalışıyordu. fakat maç bu şekilde biterse* galatasaray uefa kupasından, kadıköy'e giden yoldan çıkacaktı.

    ardarda gelen kornerler bir türlü sonuç vermiyor, fizik kapasitenin artık dibe vurduğu anlarda yükselemeyen galatasaray'lı futbolcular arasında tüm ortalar ya kaleciye geliyor ya da uzaklaştırılıyordu.

    dakika 90'ın ilk saniyeleriydi. lincoln yine korneri kullanmak üzere köşe gönderine doğru giderken herkesin* aklından tek bir şey geçiyordu. gol!

    lincoln köşe gönderine geldi, topu koydu ve ceza sahasına yolladı. top arka tarafta ki bordeaux'lu oyuncuya geldi, o da ayağıyla uzaklaştırdı. yuvarlana yuvarlana sert bir şekilde ceza sahası dışına çıkan top sabriye doğru geliyordu.

    http://img18.imageshack.us/...2797/38007965wf2.jpg
    http://img6.imageshack.us/...2794/20251171gm2.jpg
    http://img23.imageshack.us/...2279/17811862gu1.jpg
    http://img22.imageshack.us/...6462/47131133gc4.jpg

    önce herkesin aklına siper almak geldi, fakat daha sonra bir umut izlemeye karar verdi. sabri yaklaştı, yaklaştı ve vurdu. aman allah'ım oda ne! gol, gol, gol! birçok oyuncunun arasından süzülen top köşeden ağlarla buluşuyordu. tur galatasaray'a geri dönmüştü. herkes birbirine sarılıyor, çıldırıyordu. sabri hayatının belki de en iyi vuruşunu yapıp topu kaleye sokmuştu.

    http://img18.imageshack.us/...4918/90097373ti5.jpg
    http://img16.imageshack.us/...5215/46916898yy6.jpg
    http://img14.imageshack.us/...5928/69621341nn0.jpg
    http://img13.imageshack.us/...3179/30364265pi8.jpg

    sabri, 2 saniye*, gol. ardından gelen ağlamalar, zıplamalar, bağırmalar... geriye kalan ise sadece galatasaray...

    http://img27.imageshack.us/img27/4083/0112g.jpg
  • 16
    harry kewell ın bordeaux a attigi golden daha anlamlı bir goldür.

    edit: sanki bunu yazmakla kewell'ın attığı gole bok attım. neden bu kadar ofsayt yedim anlamıyorum. kewell'ın golü öne geçirdi, bu gol tur atlattırdı. bu kadar basit aslında. kewell'ın golü estetik açıdan kusursuzdu. her açıdan mükemmeldi. neyse efendim. ofsayt da hayatın gerçeklerinden biri.
  • 61
    o golün de amk. zaten ne geldiyse başımıza belki de o gol yüzünden geldi.

    caner erkin zaten bir sonraki turda eşleştiğimiz atletico madrid'e tek başına verdi turu.

    keşke atmasaydın o golü belki şu an bu takımda olmazdın.

    edit : düzeltme

    edit2 : kuran çarpsın kafa kalmadı. o sene atletico değil hamburg'a elenmiştik. düzelten değerli arkadaşlar bojan43, outta control ve drngcnm'e teşekkürlerimi sunarım.
  • 11
    kişilerin hayatında bazen anı olarak kalmasını istediği ve kelimelere dökemeyeceği anlar vardır. bu gol öyle bir şeydir işte. hani o an böyle bir şeye sami yen'de tanık olabilmek ap ayrı bir duygudur. hem de bu gol maçın ortasında gelen sıradan gollerden de değil! bu gol, son dakikada gelen, turu getiren goldür.

    zaten o an ki gürültü, sevinç ve taraftarın birbirine çılgınlarcasına sarılması, saçını başını yolması, bir yerlere düşüp, çarpıp orasını burasını zedeleyip morartması bizler için mutluluktan başka bir şey değildi. her şey çok güzeldi. o gol gelene kadar maç içerisinde ağlarken, güldük, gülerken ağladık.
    son kez hem ağladık hem de güldük.

    unutamadığım bir şey daha var ki o da ne denli şuurumu kaybettiğimin kanıtıdır sanıyorum. son dakika golü geldi sabri'den. önümdeki saha kenarı görevlisinin bana neden böyle şaşkınlıkla baktığını anlayamıyordum. meğer o anda montu bir yere, ayakkabıları başka bir yere, kafamdaki bereyi de havaya doğru sallayarak zıplıyormuşum...

    ek olarak; http://www.youtube.com/watch?v=o1nt4I-rKcs
App Store'dan indirin Google Play'den alın