7323
beyhude bir teoremin peşine düşüyorum, haydi hayırlısı,
100 yıllık futbolda en büyük futbol teorisyenlerinin bile açıklayamayacağı dosyayı açıyorum.
sabri sarıoğlu nasıl olur da, bir ülkenin en büyük futbol takımının vazgeçilemez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez sağ beki olabilir?
eskittiği, kovduğu, futbol kariyerini bitirdiği sağ beklerin, aklımızda kalanlarını yazalım.
sebastian perez'den başlayalım, muhammed sarr, emrah umut, suat usta, cesar pratez, cihan haspolatlı, uğur uçar, ali turan, serkan kurtuluş'ta mola verelim. koskoca eboue'yi florya'ya sokmadığını, salih dursun'a, veysel sarı'ya, tarık'a kulübü soydurduğunu söyleyelim.yasin öztekin'i az daha iptal ediyordu diyelim ve başlayalım.
bu yazıyı yazdığımızda da 6 maç kalmış, 6 sını da kazanırsak şampiyon oluyoruz, ne yazık ki alternatifsiz sağ bek olarak bu son 6 ölüm kalım maçını oynayacak. göreceğimiz korku filmine taraftarı alıştırarak bir kere daha elimizden geleni karınca kararınca yapmaya kalkalım.
her sezon sağ bek aramışız, şu saydığımız adamlara kaptırılan paraları kendisinin aldığı parayla toplasak, küçük bir güney amerika takımına yatırsak, kıta şampiyonu olurduk. ve o kıta şampyonu takımın dünya'nın dört bir yanına dağılmasıyla da binlerce sabri'yi ben de futbol oynarım umuduyla futbol sahalarına sokardık.
işte tam da bu noktadan tezlerimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. futbolun kendi felsefesiyle açıklanamaz bir durum söz konusu. sabri, futbolu bıraktıktan sonra, halı saha maçına bile çağırılmayacak, mevcut karizmasıyla, bilgisi, kariyeriyle hoca olamayacak, futbol taraftarıyla ilişkisi, 3 e kadar sayıp, ellerini sahanın ortasında havaya kaldırıp, taraftarı coşturmakla sınırlı bilgisiyle, zift medyasında galatasaray maymunu yapılmayacak.
peki neyin bedelidir, neyin karşılığıdır, milyonlarca galatasaraylıya senelerdir çektirilen bu cehennem azabı?
lucescu, hagi, feldkamp, skibbe, reykart, mancini, prandelli, çalıştığı yabancı hocalar, çalıştığı yabancı futbolcuları yazıp kafa şişirmeyeceğim. rumence'den, isanyolca'dan, almanca'dan, flemenk'çeden, italyanca'dan, japonca'dan,,, her dilden sporcuyla muhatap olup, türkçeyi bile konuşamamak, nasıl bir galatasaray kaptanlığıdır? cevabı bulmaya çalışacağız.
önce her maç tutulduğumuz, küfretmekten çene felci geçirdiğimiz, sabri atraksiyonuna değineceğiz.
sabri'nin uzun taç atışı;
top defalarca sağ taraftan taca çıkıyor, 100 metrelik hat boyunca nereden çıkarsa çıksın, sabri topu ellemezse sanki hükmen mağlup sayılacağımız başkaları için küçük, en azından benim için büyük olan eylemini deşeceğiz. özellikle rakip kaleye yakın yerden top lehimize taca çıkmışsa. mücadeleye en yakın oyuncu topu bir an önce oyuna sokmak ister, tac atmasını bilmeyen, daha doğrusu sabri'den daha kötü atan oyuncu bulunmadığından, sabri'nin ''bıraaaak'' emriyle taç atımından vaz geçer. hele maç yağmurlu bir havada oynanıyorsa bu ritüel daha bir anlam taşır.
galatasaray konumu itibarıyla her maçını galibiyete oynamak durumundadır. dolayısı ile saniyelerin önemi büyüktür, top ne kadar çok oyun içerisinde kalırsa galatasaray için avantajdır. tabi sabri için bu avantajın önemi yoktur. topu top toplayıcıdan ister, çoğunda beğenmez, kenardaki çocukla değiştirir. formasının içine sokar, topu kurular. bu eylemi bilimsel olarak açıklamaya kalksak, kalkabiliriz. ihmal edilebilir şeyleri bile ihmal etmiyoruz. topun üstündeki ıslaklık zerreleri, muhtemelen taç atışı boyunca sürtünmeyi olumsuz etkileyebilir. mutlaka bir ağırlığı vardır topun üzerindeki damlaların. topun yer çekimine direnci azalır, sabri'nin hesapladığı zamandan daha önce eğik atış durumuna geçebilir. bu durumda misal umut bulut'a doğru atılmış gelişi güzel taç, umut'a gelemeden rakip oyuncu müdahil olabilir. hadi sabri hesabı tam yaptı diyelim, ıslak topu umut'la buluşturdu, umut kel kayabilir, burak'la buluştursa burak'ın saçı her maç başka bir stil, topla buluştuğunda ne gibi olumsuzluk olur çalışılmamış. en iyisi topu kurulamak.
kurulanmış top, sabri'nin elinde atış anını bekleyedursun. zaman galatasaray aleyhine işliyor, taç atışından kaybedilen süre maça eklense sabri'li maçta sadece taç atışlarından 4 dakika eklenmesi lazım. inanmayan ilk lig maçında kronometre tutsun. sabri reiz hesap yapıyor rahatsız etmeyelim. topu başının üstüne getirdi, atacak, rakip taraftar olsam sadece bu anları seyretmek için maça giderim. topla buluşmak isteyen futbolcuların deli danalar gibi sağa sola kaçışmaları, sabri'nin bir türlü karar verememesi, verdiği andaki kimyasal, tıbbi değişimler. ciğere oksijen çekiş, duluğu şişiriş, denge, taç kullanan sabri, taçtan gelen topa dokunan futbolcu, kaleciden oluşan üçgenin hipotenüsü, açı, ilk hız. pozisyona alınacak, verilecek reaksiyon, rakip futbolcuların tacı kapıp, kontratağa çıkma telaşı. kalbe son bir nefesle kan pompalama, geriliş ve topun elden çıkışı. o an gözünü kapa, 3 saniye bekle, sonra aç, sabri'nin kaptırdığı topu kapmak için takımın 10 futbolcusunun hesapta olmayan enerjisini, koşu mesafesini, mücadelesini, büyük ihtimalle rakip takımın kalemize bilinçli veya kontra başlattığı atağı, sabri'nin kıçına nişadır sürülmüş kedi gibi koşuşunu göreceksin.
sabri'nin kullandığı tacın golle sonuçlanmasını geçtik, tehlike yaratmasını da geçiyoruz, topun bizde kalmasına razıyız. vakit geçirmek bizim avantajımıza değil, ayağınla atamıyorsun, onun sebebine daha geçemedik, en kısa anda, en yakınındaki adama elinle bile atamıyorsan, o porshe'ler, ferrari'lere nasıl biniyorsun? taç atışlarından kaybettiğimiz zamanı, çoğu zaman mumla arıyoruz. topa en yakın kimse tacı o atsın, bizi ızdıraptan kurtarsın diyoruz, teknik tarafından meseleyi kapatıyoruz.
hiç bir büyük takım futbolcusu olma özelliği olmayan futbolcu, neden bertaraf edilemez peki. yazının başında saydığımız futbolcuların çoğu sabri'den daha iyi futbolcu olduğu, defalarca kadro dışı kaldığı halde alavere dalavere sabri reiz sağ beke nin futbol dışı açıklaması nedir?
muhtemelen, yüz binlerce baba, oğlunu, sabri'yi gördükten sonra benim oğlum da futbolcu olur haklı hayaliyle spor okullarına yazdırır, futbol endüstrisine bu anlamda büyük bir katkısı vardır. her sağ bek dany alves olsa, düşünsene hangi baba çocuğuna futbolcu olsun diye yatırım yapar. futbolcu olmayacak olan çocuk, okumaya yönlendirilecek, muhtemelen bir baltaya sap olacak. sap olunca ülke meselelerine kafa yoracak, muhtemelen kurulu sistemlere bizim gibi muhalefet yapacak. anarşi, kargaşa. bakın acun ilıcalı'ya, 10 yıldır, bir ulusun beyin ameliyatını tek başına yaptı. kutu açtırdığı dakikalarda fener- bursa yarı final maçı vardı, her iki takım tam kadro, stadyum tıklım tıklımdı, halkımız narkozu yemiş, acun'un hokkabazlarını seyretmeyi uygun görmüştü.
sistem hassas bir tahterevalli üzerinde suni bir denge üzerine kurulmuştur. selçuk şahin gibi, sabri gibi çok kötü futbolcu olduğu halde çok uzun süre kompanse edilmesi gereken futbolculara ihtiyaç vardır. bir takıma bir sabri çok, hiç sabri eksiktir. bu yüzden futbolun kendi kriterlerine göre sabri, her sezon için önce düşünülmüyor, sonra ihtiyaç duyulacak hale getiriliyordu. tıpkı selçuk şahin gibi. sabri sayesinde takıma takıma 13 sezonda 14 sağ bek transfer edilmiş, kim bilir kaç yönetici, kaç hırsız, kaç menajer, kaç kravatlı eşkıya sırtımızdan palazlanmıştır. düşünsenize sabri iyi çıksa bu transferlerin hiç biri yapılmayacak, borcumuza borç eklenmeyecekti- ki bu durum futbol endüstrisine darbe demekti.
bir gün elbet her şey olduğu gibi futbol da temizlenecek. oyunu biz kurduk, halk çocukları, düştüğü lağımdan çıkaracak olan da bizleriz. o günler geldiğinde, mertçe, delikanlıca maçlar yeniden oynandığında hak etmeyen hiç kimse futbolcuyum diyemeyecek, sabri özelinde tüm vasat altı, niteliksiz, futbolcu lisansına sahip gençler, büyük maçları bizim gibi tribünlerden izleyecek. şimdi zaten izleyenler de para alamayacaklar. porshelerini, sevgililerini antrenman sahalarında sergileyemeyecekler.
umarım o günler çok uzaklarda değildir.