bir ölüm yıldönümünde daha "kör ölür badem gözlü olur" ve "ölünün arkasından konuşulmaz" metaforları eşliğinde yine tatlı tatlı anılan gençlik yıllarımızın katili. tarihinin saha dışında en güçlü fenerbahçesi'ne karşı tarihinin saha dışında en zayıf galatasaray'ını yaratmıştır. yüzüncü yılda kadın basketbol takımını sezonluk bir set forma ile küme düşürmüş, erkek takımı sezon başı getirilen(!) playout sayesinde götü güç bela toplayabilmiştir. kadın voleybol takımı ise ertesi sezon küme düşmüş, bir sonraki sezon tekrar lige çıkamasa da çıkan takımlardan birinin çekilmesi sonrası lige dönebilmiştir.
daha ortada bir kuruşu bile olmayan krediye(!)
**** güvenip hem takımı hem taraftarı ikitelli dağlarında sefil etmesi, frank ribery'nin 100. yıl balosunda sahneye çıksın diye fransız bir sanatçı ablamıza verilen para kadar bir alacak yüzünden elden kaçması, tarihi bir şampiyonlukla sonuçlandığı için kaynasa da futbolcuların 2005-2006 sezonunda alacaklarından ümidi kesip antremana çıkmaması, taraftarın yıllar süren ve stadda maç izleyememesine sebep olan protestolarına rağmen sade ve sadece geçmişinden dolayı 3 dönem görev yapabilmesi 6 yıllık başkanlık döneminin en akılda kalan olaylarındandır.
galatasaray'a aslantepe stadı'nı kazandıran başkan olarak bilinir. oysa bu konuda da ciddi yanılsamalar vardır. zira eski ali sami yen stadyumu'nun bulunduğu arsanın üst kullanım hakkı taa 1955 yılında dönemin "beden terbiyesi üst müdürlüğü" tarafından 1977'den 2007'ye kadar uzatılmıştır. yani zaten göreve geldiği tarih itibarı ile galatasaray'ın stad sorununu çözmesi kaçınılmaz idi. fenerbahçe ve beşiktaş "bir şekilde" bu sorunları aşıp aynı yerde stadlarını yenilemişken bu abimizin üstün başarıları sonrası galatasray'ın üst kullanım hakkı sözleşmesi yenilenmemiş, o dönem için e5 kenarında şehrin dışında bir yer olan seyrantepe arazisi yer olarak gösterilmiştir.
seyrantepe öncesinde "biz yeni stadı 2007'den önce yapar bitirirsek burada kalmak için elimiz güçlenir" diyerek yine bahsi geçen ortada bir kuruşu bile olmayan krediye güvenip ali sami yen'den çıkıp olimpiyat stadı'na gidilmiştir. soğuk günlerde kurtların indiği, "şehirde" karla karışık yağmur varken zeminin karla kaplandığı, rüzgar panellerinin rüzgara dayanamayıp uçtuğu, o dönemin istanbul'unda merkezden 2-3 saatte ulaşılabilen, en güzeli de sezon açılışına günler kala dinamitle patlatılan kayaların arasından salla pati dökülmüş tek şerit gidiş tek şerit geliş bir asfalt haricinde yolu olmayan bir ucubede galatasaray'ın modern tarihteki en kötü sezonunu yaşaması da yine bu abimizin unutulmaz icraatlerindendir.
mecidiyeköy'deki stadı yıkıp yenileme işi sahip som'un kaçırılması sonrası gümlemiş, mustafa sarıgül'ün de araya girmesiyle şişli sınırlarındaki seyrantepe arazisi alınabilmiş, stad için açılan ilk ihale projelerde sorun olduğu için iptal edilmiş, ikinci ihaleyi kazanan şirket inşaat sırasında iflas etmiş, tekrarlanan ihale sonucu yarım kalan inşaat güç bela ve ilk halinden eksiklerle tamamlanabilmiştir. stadın yapım sürecinin diğer iki kulübün, özellikle beşiktaş'ın stad yenileme sürecinden farklı olmamasına rağmen hala daha "toki arena" olarak anılması yine bu sayede olmuştur....
15 ocak 2011 akşamı stad açılışında dönemin toki müdürü erdoğan bayraktar "kendisinin o aciz ve çaresiz duruşu hala aklımda" dediğinde stadda kopan kıyamet ise galatasaray taraftarının, galatasaray'a has bir kültürden gelen manevi bir teşekkürüydü rahmetliye...
tıpkı emekli olduğu ve tribünlere oynama konusunda sıfır yükümlülüğü olduğu bir günde; kendisini yıllar yılı protesto eden hatta stadda rahat maç izleyememesine sebep olan ultraslan'ın genel koordinatörü, başkanlığı döneminde sayısız fikirsel tartışma yaşadığı
alpaslan dikmen'in kaza haberini aldığında evden üzerinde kazak altında eşofmanla apar topar fırlayıp hastaneye gitmesi gibi...
---
alıntı ---
acılarla yüreğimizi kanattın
şubelerde anamızı ağlattın
tanrı hesap sorsun bizim için sana
bizi yaktın yıktın gittin
* canaydın
---
alıntı ---