799
başkanlığı döneminde yaşananları net olarak hatırlayan galatasaraylıların stres ve sinirden reflü belasına batmasının nedeni olan kişidir özhan canaydın. şampiyonlar ligi bizim evimiz, barcelona, real madrid uzun zaman görüşmediğimiz mahalle arkadaşımız gibiydi. bugün dünyanın en büyük kulüpleri şampiyonlar ligi başladığında galatasaray'ı "oo nerede kaldın, özlettin kendini" diye karşılıyordu. çıta o kadar yüksekken geldi, lucescu'yu yolladı, fatih terim'e hiç verilmemesi gereken "kadroyu kurma" yetkisi verdi. milyonlarca romanyalıyla olimpiyat stadına çıktığımız zulüm aylarını, o günlerin stresini hala anımsarım. koskoca galatasaray'ı iki yıl gibi bir sürede ortalama bir takım hüviyetine soktu. fenerbahçe 2005-2006 yılında kendisine has o beceriksizliği göstermeseydi dört yıllık şampiyonluk rekorumuza fenerbahçe ortak olacaktı.
araba kullanmasını hiç bilmeyen bir insana arabaya emanet edip yanında oturduğunuzu düşünün. her an aksiyon, her an gerilimdi. transfer döneminde recoba, inzaghi, makalele isimleri geçerdi. çünkü kendisi her sene dünya yıldızı sözü vermişti. yaklaşık bir ay süren "recoba uçağa bindi geliyor" , "makalelenin eşi bavul topladı", "inzaghi çocuğunu istanbul'da okula yazdırdı" haberlerinden sonra efsane başkan havalimanında ali lukunku ile belirirdi. şimdi anlatması normal geliyor ama o dönem muazzam bir beklenti içine girerdik -belki de daha çocuk sayıldığımızdandı-. milyonlarca vasat transferin ardından taraftar biraz sesini yükselttiğinde "kötü ama centilmen" savunması gelirdi. rahmetli her mağlubiyette alkışlamayı adet edindiği için elleri aşınmıştı bir ara. çünkü sürekli yeniliyorduk.
herkes stadyum inşası üzerinden savunuyor kendisini ama bu büyük bir başarısızlık örneğidir. istanbul'un en güzel yerindeki stadı verip ovanın ortasına stat yaptırdı. doğma büyüme viyana'da yaşayan bir insanın yozgat sorgun'a taşınması gibi bir şeydi. en çok üzüldüğüm de galatasaray'a ve galatsaraylılara has o özgüveni yok etmesiydi. canaydın öncesi galatasaray özgüveni ile başkanlığındaki özgüven arasında dağlar kadar fark var. ruhu şad olsun, ışıklar içinde uyusun. ama tarihin en kötü başkanlarından birisiydi. verdiği vaatlerin hiçbirini gerçekleştirmeyip "ama yenilince alkışlıyor" zokasıyla uzun yıllar başkanlık koltuğuna oturdu. garipti. neyse ki o günler geride kaldı.
araba kullanmasını hiç bilmeyen bir insana arabaya emanet edip yanında oturduğunuzu düşünün. her an aksiyon, her an gerilimdi. transfer döneminde recoba, inzaghi, makalele isimleri geçerdi. çünkü kendisi her sene dünya yıldızı sözü vermişti. yaklaşık bir ay süren "recoba uçağa bindi geliyor" , "makalelenin eşi bavul topladı", "inzaghi çocuğunu istanbul'da okula yazdırdı" haberlerinden sonra efsane başkan havalimanında ali lukunku ile belirirdi. şimdi anlatması normal geliyor ama o dönem muazzam bir beklenti içine girerdik -belki de daha çocuk sayıldığımızdandı-. milyonlarca vasat transferin ardından taraftar biraz sesini yükselttiğinde "kötü ama centilmen" savunması gelirdi. rahmetli her mağlubiyette alkışlamayı adet edindiği için elleri aşınmıştı bir ara. çünkü sürekli yeniliyorduk.
herkes stadyum inşası üzerinden savunuyor kendisini ama bu büyük bir başarısızlık örneğidir. istanbul'un en güzel yerindeki stadı verip ovanın ortasına stat yaptırdı. doğma büyüme viyana'da yaşayan bir insanın yozgat sorgun'a taşınması gibi bir şeydi. en çok üzüldüğüm de galatasaray'a ve galatsaraylılara has o özgüveni yok etmesiydi. canaydın öncesi galatasaray özgüveni ile başkanlığındaki özgüven arasında dağlar kadar fark var. ruhu şad olsun, ışıklar içinde uyusun. ama tarihin en kötü başkanlarından birisiydi. verdiği vaatlerin hiçbirini gerçekleştirmeyip "ama yenilince alkışlıyor" zokasıyla uzun yıllar başkanlık koltuğuna oturdu. garipti. neyse ki o günler geride kaldı.