- sıfırdan kurulan ve transferlerinin ciddi bir bölümü sezon başladıktan sonra gelen
- elle ayarlanmış gibi ligin neredeyse tüm sıkıntılı deplasmanlarını ilk 12 haftada oynayan
- hakemlerle aleni şekilde boğuşmak zorunda kalan. bakın hakemlerin tuzak falan kurması değil, bildiğin rakipten de rakip oyuna müdahalesi. o kadar organize ki aynı var hakemi neredeyse her maçımıza geliyordu.
- ''ne oynattığı meçhul'' gibi acayip bir eleştiriye uğrasa da sene başı kampından bu yana şiddetli hücum pres ile bol pozisyon ve hızlı futbol oynatmayı istediğini açıklayan ve o yönde ilerlemeye çalışan kısacası
galatasaray'ı son dönemlerde uzaklaştığı ''
galatasaray gibi'' oynatmak isteyen.
- takımı bilmem kaç hafta rakip kalecisinin en çok kurtarış yaptığı maçı oynamış, bir o kadar da saçma sapan direklere takılmış.
- bir tarafta medyası, taraftarı, federasyonuyla artık gazeteye aleni şekilde ''futbolun peygamberi'' vs. yazılan bir
jesus varken kendi taraftarı ve
galatasaray medyası tarafından takıma verip vermediği meçhul izinlere kadar karışılan, sürekli bir gönderilme muhabbetine maruz bırakılan bir hocadır.
gelinen noktada ''
premier league futbolu'' oynatan
valerien ismael halıya sarıldı. yerine
şenol güneş geldi ki adam daha basın toplantısından başkanıyla atıştı. kaldı ki
euro 2020'de net görüldü
şenol güneş'in günümüz futbolunda artık yeri çok yok. beklenenden daha hızlı kaosa girecek
beşiktaş görünen o.
uçan kaçan futbol peygamberi
jesus 2 puan önümüzde toru topu. yani tek başına
ali palabıyık'ın çaldığı puan kadar.
fenerbahçe'nin futbolu her hafta geri gidiyor. artı
fenerbahçeli yorumcular bile ''1 senelik geldiğini çok belli ediyor'' falan diye homurdanmaya başladı. ali koç - jorge jesus ilişkisinin öyle sağlam olduğunu pek sanmıyorum. ''elin portekizlisi'' muhabbetinden tutun da
brezilya basınına çıkan ''mutsuz'' haberleri. göreceksiniz eğer galatasaray'ın önünü bir şekilde kesemezlerse ve fenerbahçe öne geçmek bir yana kafa kafaya gidersek zamanla jesus - fener bağı çat diye kopacak. fenerlilerin en temel motivasyonu
fatih terim buldukları inancı. şaka gibi evet; ama bizim
fatih hoca için kullandığımız kalıpları vs. kullanmaları bir yana aleni şekilde söylüyorlar son dönemde. ortada gönül bağı değil çok net bir zorlama çıkar ilişkisi var. güneş gören kar gibi kolay olur bu bağın erimesi.
trabzonspor geçen seneden çok uzak. aslında geçen senenin ilk yarısından çok uzak. geçen sene lig biraz uzun olsa muhtemelen fenerbahçe geçecekti kendilerini.
anthony nwakaeme kaybını trezeguet bile kapatamadı ek olarak. o çizgide devam ediyorlar.
bu tabloda diyorum ki;
okan buruk başarılı değildir. çok başarılıdır. emin adımlarla, kafasındaki futbolu oturtarak ilerliyor. takımın disiplini de gayet yerine, hocaya olan sevgisi de. bugün
* mertens oyundan çıkarken bir içten şakalaşmaları vardı ki bence çok şey anlatıyor takımın genel durumu hakkında. her maç sonundaki kutlamalara değinmiyorum bile. takım değil aile ortamı oluşmuş. bunda en temel rol hocadır. saha içinde de örnekler var. mesela bizde maç içinde zaman zaman yaptığı rakip ceza sahasına hücum presleri
arsenal'de kendinden isteyen
unai emery'e gider yapıyordu
torreira. bizde ise allah bozmasın gayet severek ve şevkli yapıyor. bu tek örnek.
hücum pres demişken. ''
icardi gelip rakip mi kovalayacak,
mertens fizik olarak kaldırmaz. kerem şımarık uğraşmaz. zaten okan'ı kim takar 0 disiplin'' falan diyen medya
galatasaray'ın sene başından beri giderek güçlenen
hücum presine sessiz. kaç gol attık bilmiyorum. artık o kadar oturmaya başladı ki iş
torreira ve
oliveira bile ''baba yerimi tutsana'' diye arkadakine işaret edip rakip ceza sahası önünde aktif prese katılıyor. takım oynadığı oyundan hatta yüksek efor sarf etmekten zevk alıyor arkadaşlar. bu çok ama çok önemli bir şey. oynadığından zevk almayan takımlar bir yere kadar gidebilir.
louis van gaal,
jorge jesus vs. hocaların disiplin ve otoriteye dayalı oyunlarının bir yerde tıkanma sebebi de bu. takım zevk almıyorsa bir yerden sonra hoca ne kadar kendini paralasa da olmuyor. bizde takım giderek oynadığı topu seviyor ve iddia ediyorum
galatasaray kadar etkin hücum pres yapan takım
avrupa'da bir elin parmağını geçmez. kısa bir örnek
okan hoca'nın nasıl organize bir mobbinge uğradığına dair. önce dalga geçme; ama başarınca kafayı çevirme hali.
uzadı o yüzden sadece son bir kaç haftada ilerlettiklerine değinerek bitirmek istiyorum;
- prime
selçuk inan sonrası giderek 0 tehlikeye dönen duran toplarda özel hocalarla yavaş yavaş yaptırdığı ek çalışmaların etkisi görülüyor. kaliteli yardımcılarla çalışmasının etkisini zaten hocalık kariyerinin başından beri iyi kullanıyor okan hoca. (bkz:
irfan saraloğlu)
- rakibi ve maçı iyi okuyor. rakibe göre 1-2 değişiklikle oyunda nüans değişimi yaratarak çıkıyor sahaya. örneğin
barış alper yılmaz -
kerem aktürkoğlu rotasyonu.
beşiktaş'ı
* barış alper'in fizik üstünlüğüyle dağıttıktan sonra ''geçen maçın yıldızlarından'' demeyip
barış alper'i kesiyor, hızı ve bitiriciliğinden faydalanarak
başakşehir'i imha ediyor. bunu yaparken küstürmek bir yana hem barış'ı hem de kerem'i kazanıyor. hem de taraftarın
kerem'e olan tepkisine rağmen.
- artık skorlar gelmeye başladı.
icardi ve
rasica'nın yunus ve seferovic yerine geçip oturmaya başlaması bundan çok büyük etken. seferovic çok durağan, yunus çok şahsi oynuyordu. amacı hücum presle top kazanmak olan bir takım seferovic gibi el belde bekleyen forvetle, aldığını vuran ve kaptırana kadar çalım atmayı maharet sanan bir kanatla olmaz zaten. seferovic muhtemelen gidici. umarım ki yunus bir şekilde kendine gelir ve bu tabloya girer. hem yeteneği, hem yerli ve altapıdan olması hem de geçen seneki performansı vs. derken çizip atmak kolay; ama doğru değil. yine de futbolcuda bitiyor iş. düzelme ve takıma ayak uydurma niyeti yoksa yapacak çok da bir şey yok.
okan hoca galatasaray için şanstır. hem bu camiadan çıkmış, hem şampiyonluk ve kupaları cv'sine ekleyerek gelmiş, hem de modern futbolu takip eden, genç sayılabilecek bir hoca. futbolcuğunda türk futbol tarihinin en iyi hocasının
* tedirastından geçmiş, üstüne italya vs. görmüş. bunların hepsinden esintiler görüyoruz zaten. oynatmaya çalıştığı futbolda fatih terim'in 1. ve 3. döneminin izleri fazlasıyla var.
abdullah avcı sonrası
başakşehir'de de
avcı'nın kilitlemeye oynayan takımından hücum yönüyle öne çıkan bir takım yaratmıştı. kendisinin gelmesini isteme sebeplerimin başında son yıllarda oynamaya çalıştığımız sıkıcı tiki takamsı oyundan haz etmediğine dair inancım da etkiliydi. şu ana kadar yanıltmadı.
artık 12 haftafa fazlasıyla rüştünü ispatlayan hocamızı tartışmayı bırakalım ve destek olalım. çünkü biz hocayı tartıştıkça kumpasa gelen hakem de daha cesur davranıyor ''ulan zaten hoca sağlam değil, şimdi hocaya sararlar ben arada kaynarım.'' diye.
galatasaray'da pozitif sinyallerin eminim ki bir takım çevreler farkında ve
okan buruk'u yemek için daha da ihtiraslı fırsat bekliyorlar. bunların da umudunu kırmak adına okan buruk'a daha gür sesle sahip çıkalım. inanıyorum ki bu şekilde galatasaray'a kurulan kumpasların da şevki ve etkisi azalacak. başarılı ve camia evladı bir hocadan çok çektiler malum ikincisi adamlara kabus ki ne kabus.
hocam buraları okur musun bilmiyorum; ama seni ilk günden beri destekleyenlerin yüzünü kara çıkarmadığın için şu ana kadar çok müteşekkirim sana. umarım boynuz kulağı geçer, fatih hocanın öğrencisinin
imparator'dan da ışıltılı bir
galatasaray kariyeri olur.
hayat neden olmasın?