• 2
    yarış startlarını saymazsak hakkinen'in schumacher'i pist üzerinde geçtiği tek yarış 2000 yılındaki spa yarışıdır, ki o geçiş bence formula 1 tarihinin en unutulmaz geçisiydi. buna karşın schumacher hakkinen'i 50 kere geçmiştir heralde. fakat beni bu çekişmede daha mutlu eden şey ikisinin birbirlerine karşı yüksek derecede duyduğu saygıdır. mika'nın ifadesiyle "the micheal" kendisinin en büyük saygı duyduğu ama asla kendisinden üstün görmediği biridir. bu ikiliyi beraber izleyebildiğim için son derece mutluyum.

    bahsettiğim efsanevi geçişin videosu
    https://www.youtube.com/watch?v=Pd0LMH6yijA

    not:mclarenspor
  • 3
    bu sözlük bünyesinden doğan ve büyüyüp tarafsız bir hale evrilen plase dergi'de editörlük yapıyorum. bu sözlükte paylaşılan dergi yazılarını görüp de derginin başlığına ''çabalarını takdir ediyorum ancak bence yazılarının redakte edilmeye ihtiyacı var'' entryme bir dönüş olmuştu ve bu sayede ben de aralarına katılmıştım. baya da zaman geçti. 1 2 ay kadar önce yine yazıları kontrol edip yayıma hazırlarken hakkinen schumacher rekabetini anlatan yazıya denk geldim. büyük bir heyecanla açtım yazıyı. çünkü ben o dönem o rekabeti çok yakından takip etmiştim, hem de futbol dışında yazılar görmek de ayrıca sevindiriciydi. yazıyı okuduğumda ise biraz hayal kırıklığı yaşadım. bu ikili arasındaki muazzam rekabeti sadece sayılar üzerinden değerlendiren bir yazıydı. yazarı ile irtibata geçip düzgün bir üslupla yazının bu rekabeti anlatmaktan uzak olduğunu, eğer kabul ederse yazısındaki bilgileri de kullanarak yazıyı yeni baştan yazıp ikimiz adına yayımlamak istediğimi; kabul etmezse de ayrı bir yazı yazacağımı bildirdim. çok anlayışla karşıladı. zaten yazıdan da anlaşılıyordu o dönemi izlemediği. bakın bu bence çok öenmli bir mevzu. hagi'yi izlememiş birine hagi'yi saatlerce anlatın, bütün gollerini izletin yine de ilk 11'de hagi'nin olduğu bir takımın sahaya çıktığı sırada hissetiğiniz duyguları o kişiye hissettiremezsiniz. günümüzde bilgiye, veriye ulaşmak ne kadar kolay olursa olsun o anlara bizzat tanık olmak çok farklıdır. son bir örnek verip asıl konuya geliyorum; kadıköy'deki şampiyonluk maçını bir galatasaray taraftarına en baştan izlettirin, heyecanlanır mutlu olur ama o videonun başına oturmadan 10 dakika öncesinde onun kafasında başka düşünceler vardır. oysaki o maçı izlemiş benim gibi yaşı yetenler, o maçın atmosferine duygusuna bırakın 10 dakikayı 10 saati, belki 1 hafta önceden girmişler, bir hafta boyunca o maçı yaşamışlardı.

    hakkinen schumacher rekabeti, bana göre -yazıda da yazdım bunu- sadece motor sporlarının değil, dünya spor tarihinin en güzel rekabetlerinden birisiydi. bir kere bu ikisi en tepedeydi ve yanlarına yaklaşabilen yoktu. bu ikisi zamanında yarışın galibi kim olacak sorusu yerine yarışı schumacher mi kazanacak yoksa hakkinen mi sorusu sorulurdu. elbette başkaları da kazanıyordu bazen, ama ertesi yarışta o kazanan çoktan unutulmuş oluyor ve yine bu ikiliden hangisi kazanacak sorusu soruluyordu. bu hissiyatı yaratabilmek zaten çok büyük bir olay. bu adamların sıralama turları bile bir kapışmaya dönüşebiliyordu. yazının linkini koyacağım ama biraz uzun bir yazı olduğundan belki okunmaz, o yüzden yazının son kısmını burada yineleyeyim;

    --- alıntı ---

    kimin daha iyi pilot olduğu tartışması bir tarafa, bu iki harika pilotu ve aralarındaki rekabeti izleyebilmenin büyük bir şans ve keyif olduğunu hiç unutmamak, başka bir spor dalında benzer bir rekabet yakaladığımızda kıymetini bilip keyfini çıkarabilmek dileğiyle, çavdar tarlasında çocuklar kitabı gibi bitiriyoruz: ”kimseye bir şey anlatmayın, herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”

    --- alıntı ---

    http://plasedergi.com/...-michael-schumacher/
  • 4
    (bkz: #3724832)

    michael schumacher’in çirkef bir tarafı vardır, doğru. ancak bu sporda başarılı olan hemen herkeste bu varmış. mesela mika hakkinen, kimi raikkonen, jenson button, daha geriye gidersek sir sterling moss, juan manuel fangio, niki lauda gibi isimler başarılı olan istisnalar arasındadır.

    raikkonen diyor ki mesela, “eskiden rakibinize bir pislik yaparsanız ölümüne yol açabilirdiniz. o yüzden dikkat ederdiniz.”

    ancak biri var ki, istisna olmayan grubun başını çeker: jack brabham. bir rakibi anlatır ki, bir yarışta aynalarını gevşeterek kopsun da arkadakine çarpsın gibi hinlikleri denediğinden şüphelenmiş. buraya kaynak ekleyeceğim.

    konumuza dönersek, büyürken schumacher’in buna benzer vukuatları beni de üzmüştü hayranı olarak. ancak bunu olguları zamanına göre değerlendirerek ele almak gerekir. 2-3 tanesinden bahsedeceğim.

    1- kendisi diyor ki mesela;
    “bence sınırımı bir kez aştım, villeneuve’e karşı. cezasını da çektim. benim spora başladığım dönemde sürücüler daha sertti. eğer kural bir şeye izin veriyorsa, bunu yaparsınız. yapmazsanız aptal durumuna düşersiniz.”

    kendisini en sevmeyen isimlerden biri olan martin brundle’la olan röportajı için:
    https://youtu.be/BvJgohpjAjA?si=1QJ4Av2cyjMIe5-g

    başladığı dönemdeki sporcular kim derseniz, ayrton senna ve alain prost. senna pole’den başlayıp geçilince sezonun son yarışında daha ilk virajda prost’a giriyor kasıtlı olarak. prost önceki yıl politik şekilde şampiyonluğu kazanmakla itham ediliyor. hatta schumi şampiyonluğa giderken (94 veya 95 japonya sanırım) alakasız bir takımda yarışan ingiliz bir isim tur bindirmesine engel oluyor uzun süre. bunlar oluyormuş yani özetle.

    2- formula 1 bir ingiliz sporu. tarihteki ilk alman şampiyon olan schumi’nin (çifte pasaportlu jochen rindt’i saymazsak) bütün sporu ingilizleri döverek domine etmesi pek kabul edilir şey değil onlar için. basın net şekilde yıllarca ingiliz sürücüleri kollamakla görevliydi ve bunun ceremesini sonradan alonso, vettel, verstappen gibi isimler de çekti. ortak noktaları (ne tesadüf ki) hepsinin çirkef olması, işe bakın.

    şu aşağıdaki basın toplantısını izlerseniz demek istediğimi anlarsınız. altı üstü takım arkadaşı yol verdi diye ağır ceza mahkemesi kurmuşlar adama, ne şerefi kalmış ne onuru. savcılığa suç duyurusunda bulunsan yeridir.
    https://youtu.be/AzFPBtai_Co?si=i8mx9ARaALcjC_VS

    3- kaynaklar eski döneme dair çok kısıtlı. bir noktada canlı yayınlar başlıyor ve sporun popülerleşmesi de schumi dönemleri. e haliyle sporla özdeşleşme, fan kitlesi ve hater kitlesi beraber gelen kavramlar oluyor.

    sonuçta herkesin bir favorisi var, ve onun başarılı olmasıno engelleyen bir başkasının açığını aramak normal. o yüzden etik aslında tartışma konusu bile değil bir sınıra kadar. o sınır öncesinde ise herkesin kendi fikri, yeterki biased olmasın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın