• 101
    melih abi'nin orduspor maçın analizine bir yazarının hakan ünsal ve diğerleri için yaptığı yorum ve melih abi'nin cevabı.

    --- alıntı ---

    merhaba melih abi,

    çok uzun bir aradan sonra izninizle bir şeyler yazmak istiyorum. 96 yılının haziranında galatasaray’lı bir büyüğüme söz verdim diyerek (ergün gürsoy’dan bahsetmişti), oyuncu olarak bıraktığı florya çimlerine, hoca olarak ayak basan eski kaptan fatih terim ilk hazırlık döneminde bir açıklama yapmıştı. sanırım soru şuydu; “galatasaray’da sol kanat problemi var bu bölgeye oyuncu alacak mısınız?”
    cevap kısa ve netti.

    “ben avrupa’nın en iyi sol kanat oyuncularına sahibim. (ergün ve h. ünsal kastedilerek.) hafızalarımızı tazeleyelim o dönemde galatasaray yönetimi başarısız geçen sezonun ardından, başarısız gözüken sol kanat oyuncularını yollasa kim ne diyebilirdi? lakin 4 yıl sonra gerçekten avrupa’nın iyisi olmuşlardı bile.

    hakan şükür’ü dünya markası yapan galatasaray değil midir? hasan şaş için de geçerli. yetenekliydiler tamam, yürekliydiler tamam, kahramanlarımızdı o da tamam, ancak onların bu özelliklerine cila çeken kurum galatasaray’dı bu unutulmasın. galatasaray spor kulübü üyeliği kendilerine verilmişse bu onura layık olmak mecburiyetindeydiler. büyük olmak basit detaylarda gizlidir. nasıl yolladın bizi başkan senden korkulur kabilinden, kendileri ile, aile içinde dalga geçerek bile geçiştirilebilir bir süreci, reddi miras edecek kadar garabet içinde yanlış yaptılar. uefa kupası ve süper kupa kahramanlarına basit birkaç soru sormak istiyorum.

    - tsyd anketinden hareketle, medyanın hangi renklerine hizmet ediyorsunuz?
    - ercan saatçi’nin spor sayfasında hakan ünsal galatasaray’a zarar verecek yorumlar yaptığında tam sayfayı kapatıyor, okuyan cimbomlu’ya nasıl bir elektrik yolladığının farkında mısın?
    - türkiye’nin heryerinde izlenen devlet kanalında sürekli yönetim üzerinden galatasaray’ a vuran kral, ya sen kime çalışıyorsun farkında mısın?
    - çinli bir sanal kız arkadaşım “egg head”, lakabı takmıştı sana. benimle, dünyanın diğer ucundan her hafta senin performansını değerlendiriyordu. evet sevimli “yumurta kafalı” hasan, seni mao’nun evlatları bu forma sayesinde tanıdılar sevdiler. ya sen kime hizmet ediyorsun?

    dikkat edin sizi alkışlayanlar bravo çekenler, sayfanızı genişletip ödüllendirenler aslında galatararay’ a zarar vermenizi isteyenler bunu görün.

    biz sizi bu renklerle sevdik, sevdiğimize pişman etmeyin, tek gerçek galatasaray’dır bir yere varamazsınız.
    tarihi yok sayamayız, size minnettarız, futbolcu iken hizmetiniz için. ancak yorumlarınız için selçuk yula, rıdvan, ziya şengül’den farkınız yok bilesiniz. aziz yıldırım’ ı başarılı bulan açıklamalarınızla bizden çalınan 2001 yılı şampiyonluğunda başta kendinize, sonra tüm galatasaray’a ihanet ettiğinizi bilin. o şampiyonluk kritik bir eşikti. 5′i yakaladığımızda belki ş. ligi kupası da müzeye gelecekti.
    çok az krediniz kaldı tüketmeyin!
    saygı ve sevgiler mehmet.

    (sevgili mehmet. öncelikle yazın için çok sağol. izninle bir şey demek istiyorum.

    aslında tek tek taraftarından ua’ya, kulüp personelinden yönetime kadar tüm galatasaray sınavda. bir sakatlık gecikmesinde ortalığı ayağa kaldıran biz galatasaraylılar, gerek bahsettiğin isimler, gerekse de hürriyet ve ercan saatçi için medeni ve kitlesel bir eylem gerçekleştiremedik bugüne kadar maalesef.

    biz sesimizi çıkarmıyoruz, kendi aramızda söylenip duruyoruz. yani hakan ünsal hürriyet’te yazabiliyorsa bugün, hakan şükür tv kanalında dilediğini konuşabiliyorsa, bu sadece ercan saatçi’nin hürriyet’te bulunmasından ya da başka bir nedenden dolayı değil tek başına. bu galatasaraylılar olup bitene seyirci kaldıkları ve seslerini çıkarmadıkları için aslında.

    acaba devasa bir pankart açılsaydı her maç asy’de lig tv kameralarının bakış açısına her zaman girecek, ne ercan saatçi kalırdı hürriyet’te, ne de hakanlar galatasaray’ın değil, çıkarlarının temsilcileri olabilirlerdi.

    bir bağırsın bakalım bütün asy “hakan şükür dışarı” ve “hakan ünsal dışarı” diye 10 dakika hiç susmadan, ne olurdu acaba türkiye’de?

    seni sevgiyle selamlıyorum. melih)

    --- alıntı ---

    http://gayin-sin.net/...i-basladi/#more-1706
  • 105
    http://gayin-sin.net/...c-unutmaz/#more-1857

    --- alıntı ---
    resmi türkiye şampiyonası 1945-1946 sezonunda başladı basketbolda. ilk türkiye şampiyonu ise beykoz’du. sonraki dört yılda üst üste galatasaray kazandı türkiye şampiyonluğunu.

    1950-51 sezonuna gelindiğinde galatasaray’dan türkiye şampiyonluğu bayrağını harp okulu aldı. ertesi yılın şampiyonu da yine harp okulu’ydu. sonraki sezonda türkiye şampiyonu yeniden galatasaray’dı. ertesi sezon ise modaspor.

    bir sonraki sezon… bir sonraki sezon türkiye spor tarihindeki en çirkin olaylardan birisi gerçekleşti. hep birlikte hatırlayalım.

    1954-1955 sezonunda türkiye şampiyonası, 19-25 nisan tarihlerinde altı takımın katılımıyla gerçekleştirildi istanbul spor ve sergi sarayı’nda: modaspor, galatasaray, fenerbahçe, harp okulu, ankaragücü ve altınordu.

    ilk günkü maçlarda galatasaray, fenerbahçe ve modaspor rakiplerini kolayca yendiler. ertesi günkü en önemli maçta modaspor galatasaray’ı yenmeyi başardı; 67-62’lik skorla. dördüncü günkü önemli maçta modaspor’u 55-47 yenerek şampiyon olmak için büyük bir avantaj sağlayan takım fenerbahçe’ydi.

    galatasaray’la fenerbahçe arasındaki şampiyonluk maçı 25 nisan 1955, pazartesi gecesi oynandı spor ve sergi’de. fenerbahçe’nin şampiyon olması için galatasaray’ı yenmesi yetiyordu. hatta altı sayıyla kaybetse bile yine de şampiyon olacaktı fenerbahçe. galatasaray’ın şampiyon olması için ezeli rakibini en az 7 sayıyla yenmesi gerekiyordu.

    bu önemli maçın ilk yarısını 25-20 önde kapattı galatasaray. ikinci yarıda ise farkı 13 sayıya kadar yükseltti. fenerbahçe’nin en iyi oyuncuları altan dinçer ve sacit seldüz beşer faulle oyun dışı kalınca galatasaray’ın şampiyonluğu neredeyse kesinleşmişti.

    tribünden inen bir çirkin adam

    ya da öyle sanıyordu herkes. tâ ki maçın bitimine 44 saniye kala galatasaray 40-27, yani 13 sayı öndeyken tribünden bir fenerbahçe yöneticisinin inmesine dek. türkiye spor tarihinin en çirkin kararlarından birine imza atarak fenerbahçe basketbol takımını sahadan çekti tribünden inen o fenerbahçe yöneticisi.

    tam anlamıyla şeytanî bir plandı bu. şöyle. fenerbahçe sahadan çekilip hükmen yenildiği için puan alamayacaktı o maçtan. böylece fenerbahçe sekiz puanda kalacak, modaspor’la galatasaray’ın puanları ise (9 puan) eşit olacaktı. böylece ikili averaj devreye gireceği için şampiyon, galatasaray’la oynadığı maçı kazanan modaspor olacaktı. galatasaray ise ikincilikle yetinmek zorunda kalacaktı şampiyon olması gerekirken.

    buydu işte o şeytanî plan. ancak bu plan federasyondan döndü o gece. çünkü kararlarını sahada yapılan şeytanlıkları görmezden gelerek değil, spor ahlâkını gözeterek veren yürekli insanlar vardı o dönem federasyonlarda. maçtan hemen sonra acilen toplanan basketbol federasyonu kupayı ikiye bölerek hem galatasaray’ı, hem de modaspor’u basketbolda türkiye şampiyonu ilan etti. (galatasaray’ın tarihinin en şerefli kupalarından birisi olan o yarım kupanın fotoğrafı yukarıda. o kupayı daha da yakından görmek isteyenler galatasaray kültür ve sanat merkezi’ni ziyaret etmeliler.)

    böylece 1954-1955 sezonu basketbolda ilk ve tek olarak iki takımın da şampiyon olduğu sezon olarak geçti tarihe.

    hani var ya hafta sonu oynanacak maç sonunda fenerbahçe’nin şampiyon olmaması için gönüllerinden galatasaray’ın yenilmesini geçirenler. unutmasınlar o sezonu. o yarım ama şerefli kupayı. çünkü tarih sadece şampiyonları değil, küçük oyunlar yüzünden şereflerini korumayan takımları, kulüpleri de yazar. hem de üzerinden tam 55 tane kocaman sene geçmiş olsa bile. hem de unutmamak ve affetmemek üzere.

    --- alıntı ---
  • 106
    çok merak edeni ve soranı olan, gayın-sin blogunun yaratıcısı.

    içerideki belgrad maçında durumunu sorduğumda şimdilik yazmayı düşünmediğini, alışkanlığını kaybettiğini belirtti. geri dönerse geçen sezon niye şampiyonluğun kaybedildiğiyle ilgili bir şeyler karalayacak gibi duruyor.

    en azından sağlığının iyi olduğunu söylemek mümkün, merak edilecek bir şey yok. yazmamak kendi tercihi...
  • 117
    harika bir yazı yazmıştır yine kendisi, aşağıda link açmaya üşenenler için daha fazla okunur diye kopyalamış olacağım ancak siteye girilip, yazıların okunmasını ve gerçekten anlaşılmasını çok isterim.

    galatasaray futbol takımındaki bağıran eksiklikleri kaleme almış tek kişidir, medyada kendisi gibi bir galatasaray yazarı bulmak neredeyse imkansız bence.

    kendisini hiç tanımam. bu site ile rijkaard galatasaray'a gelmeden önce tanıştım. bence her galatasaraylının okuması gereken yazardır, beğenilir ya da beğenilmez ama okumak güzeldir.

    kendisi ile ilgili arada şüphelerim (ne olduklarını ben de tam bilmiyorum) olsa da oldukça değerli bir insan olduğunu düşünüyorum, bir çok alanda bilgisi vardır.

    http://gayin-sin.net/...ardindan-hangi-hagi/

    bu arada baktım da kendisi ile ilgili son üç entryyi ben yazmışım, sanırım futbol görüşü anlamında oldukça etkilemiş beni. bundan gocunur muyum? en fazla kendisine teşekkür ederim.
    ha bi de gerçekten galatasaray'lıdır kendisi.

    --- alıntı ---

    gaziantepspor maçının ardından: hangi hagi?

    galatasaray’ın futbol aklını okumak için bir örnek. devre arasında santrfor arayışına geçen galatasaray’ın kısa listesinde üç futbolcu vardı. ajax’tan münir el hamdavi, steaua bükreş’ten bogdan sorin stancu ve eintracht frankfurt’tan cenk tosun. ilk planlanan hem takımı gençleştirmek hem de yerli futbolcu envanterini genişletmek amacıyla yabancılardan birisinin yanısıra cenk tosun’un galatasaray’a kazandırılmasıydı.

    sonra her zaman olan gerçekleşti ve cenk tosun transferin son gününde başka bir kulübe, gaziantepspor’a gitti. tosun’un niçin galatasaray’a transfer edilemediğine ilişkin rivayet muhtelif. bir rivayete göre kulüpte yeni oluşturulan scout (izleme) ekibinden geçer not alamamıştı. başka bir rivayet ise tosun’un sakatlık sorunu olduğunu söylüyordu. en klasik rivayet ise adnan sezgin’i işaret ediyordu. (adı üzerinde rivayet bunlar. gerçekler başka olabilir, ama cenk tosun bugün galatasaray forması giymiyorsa hiçbir önemi yok bu bilmediğimiz gerçeklerin.)

    almanya u-21 takımı oyuncusu cenk tosun gerçeğiyle kupanın çeyrek finalinin ilk ayağında yüz yüze geldi türkiye. ama galatasaray forması altında değil, gaziantepspor formasıyla galatasaray’a karşı. ve görüldü ki top sürme, rakip eksiltme, fizik mücadele ve çerçeveyi bulma bakımından türkiye ölçeğinin üstünde bir futbolcu tosun. ve böylece görüldü ki eskiden bu tür futbolcuları türkiye vitrinine çıkartan galatasaray’daki futbol aklı olması gereken kalibresinin çok altında. hantal ve müsrif.

    yenilginin nedenleri

    aynı 11, ama farklı diziliş. galatasaray’da galibiyetle yenilgi arasındaki o kalın şeridin ilk göze çarpan en şişman çizgisi buydu. ikincisi gheorghe hagi’nin arzuladığı akışkan futbolu sekteye uğratan futbolcuların varlığı. üçüncüsü ise oyun içinde takım karakterinin değişmesi.

    galatasaray’ı yenilgiye iten en şişman çizgiden başlayalım. hagi’nin lorik cana’dan stoper yaratma sevdasından. o çizginin ne kadar şişman olduğunu görmek için galatasaray’ın yediği birinci ve üçüncü golde cana’nın duruş ve hamle hatalarına bakmak yeter aslında. ilk golde topu oyuna yanlış sokması temel bir hataydı. galatasaray bu yanlış top nedeniyle atağa çıkarken hücuma yakalandı ters ayakta. ancak eğer takımın dört defans oyuncusundan üçü konsantrasyon anlamında oyunun içinde kalabilselerdi telafisi olan bir yanlış top olacaktı cana’nınki. ama öyle olmadı. servet çetin dışında galatasaray defansı, başta hakan balta olmak üzere cana ve sabri sarıoğlu şahsında yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. (sadece bu pozisyon bile galatasaray’ın hızlı futbol oynayan takımlar karşısında nasıl felç olabileceğini çok iyi gösteriyordu aslında.) burada cana’nın yapması gereken servet çetin hakan balta’nın boşluğunu doldururken rakip santrforu, ki cenk tosun oluyordu bu, önden kapatmaktı. yani popov’la cenk tosun’un bağlantısını kesmekti. ama yapmadı bu cana, yapamadı. neredeyse iki metre arkada kaldı tosun’dan.

    cana’nın üçüncü goldeki karnesi ise bundan daha kötü. sağına alarak kaçırdığı cenk tosun’dan ters çalım yerken yere saplanmış bir baston gibi kalakaldı cana’nın sol ayağı; hareketsiz ve hamlesiz. bir maçta iki ölümcül hata, ve deplasmanda iki gol atmasına karşın maçı kaybeden bir galatasaray.

    yanlış algılamalara ön vermemek adına hemen söylenmesi gereken iki şey var. ilki eğer lorik cana’nın yerine lucas neill oynasaydı sağ stoperde, belki ilk golde o da yapacaktı konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanan o ölümcül hatayı. ama üçüncü golde bir şekilde vücut vücuda mücadele ederek, muhtemelen de faul yaparak tosun’un geçmesine izin vermeyecekti o alıştığımız klasik neill.

    aslında burada belki de şöyle düşünmek daha doğru. cana orta sahaya oranla kesicilikte daha başarılı ve stoper performansı da bu kadar işte. ya da şöyle söyleyelim; hagi neill’in cana’ya oranla orta sahada daha çok verim kattığını düşünüyor olmalı galatasaray’a. burada yine aynı patika çıkıyor karşımıza; futbol aklı. ara transferde sessiz kalınan bu iki mevki de (stoper ve defansif orta saha), galatasaray’daki futbol aklı çapının yine olması gerekenin çok altında olduğunu gösteriyor bize.

    kewell: ne onunla, ne onsuz

    sırada galibiyetle yenilgi arasındaki şeridi oluşturan ikinci çizgi var; akışkan futbola ket vuran faktörler yani. hagi’nin kafasında futbolcuların ve topun hızla yer değiştirdiği mobil bir futbol var. bu oyunu hakkıyla oynamak için iki kaliteye ihtiyacı var galatasaraylı futbolcuların.

    ilki topu gelişine tek hareketle başka bir arkadaşına yöneltmek yeteneği. ikincisi ise forvet ya da orta saha futbolcusu farketmez, iki dikdörtgen kutusu (18 pas kutusu) arasında sürekli gidip gelebilecek (ingilizler’in “18’den 18’e” diye çevirilebilecek “box-to-box” diye tabir ettiği futbolcu tipi) fizik güç.

    galatasaray’daki çoğu futbolcu bu iki şarttan çoğunlukla birine uyamıyorlar. bazıları ise ikisine birden uyamıyor. gaziantepspor karşısına çıkan 11’de bu iki şarta da uyamayan tek futbolcusu vardı galatasaray’ın; harry kewell.

    yaşı (33) gereği büyük bir enerji harcayarak oynayamıyor artık kewell. kronik sakatlığı da dikkate alındığında bu çok normal bir tablo aslında. o yüzden bir kusur olarak kabul etmemek gerekiyor kewell’un maç kondisyonunu. ancak şunun da altını çizmek gerekiyor ki fizik kalitesi akışkanlık bakımından ciddi bir kusura itiyor kewell’u. çünkü top ona gelince, çoğunlukla bir mola vermek zorunda kalıyor sarı-kırmızı formalı futbolcular arasındaki dolaşımına. bu ise kewell’un rakipten baskı görerek topu kaybetmesi anlamına geliyor büyük bir oranda.

    (hagi’nin, çok uzaklardan istanbul’a gelmiş, hem de çoğunlukla 120 dakikalık maçlar oynayarak gelmiş yorgun kewell’u neredeyse iki günlük antrenmanla (dinlenme) gaziantep’e götürmesi (aynı şey neill için de geçerli tabi) galatasaray’daki kadro sıkıntısının doğal bir uzantısı sayılmalı. ama bu ayrı bir konu.)

    pas isabeti anlamında yekta kurtuluş da eklenince topun akışkanlığını kesen kewell’un yanına, galatasaray rakip kaleye akamayan bir görüntü verdi ilk yarıda. ama yine de yekta kurtuluş’un isabetsiz de olsa çok enerji tüketen pozisyon bilgisi sayesinde, ilk yarı bloklarının arasındaki bağlantıyı koparmayan bir galatasaray izledik. zaten ilk yarı skoru da hem oyun, hem gol pozisyonu anlamında gaziantepspor’la galatasaray arasındaki denkliği yansıtıyordu.

    ikinci yarıyla beraber bir serap izledik ilk önce. ardından da takımın futbol karakterinin değişmesi nedeniyle gelen bir yenilgi.

    serap deplasmanda kupa maçları için çok önemli olan beraberlik golünün elde edilmesiyle ortaya çıktı. bu gol galatasaray’ı olumlu etkilerken, kupaya şartlanan gaziantepspor üzerinde ise olumsuz etkide bulundu. galatasaray’ın öne geçtiği serap bölümü çabuk bitti tabi. ardından acı gerçekler başladı, futbolun hata kabul etmeyen acı gerçekleri.

    10 kişiyle mücadele

    ilk yarı boyunca fizik anlamda galatasaray 10 kişiyle büyük bir mücade vermişti sahada. eksik olan harry kewell’du takımda fizik anlamında ve bu da katlanabilir bir durumdu galatasaray adına. hele ki ilk golün kewell’un rakibinden çaldığı topu emmanuel culio’nun önüne zaman ayarlı harika bir pas olarak attığı düşünülecek olursa.

    ancak ikinci yarıdaki yekta kurtuluş – mustafa sarp değişikliği bir görev değişiminden öte, futbol karakterinin değişimi anlamına da geliyordu. çünkü her ne kadar isabetsiz pas yüzdesi yüksek de olsa yekta kurtuluş futbolun defansif kurgusunda sonuna kadar yer alan bir enerji deposuydu ilk yarıda. ama onun yerine sarp’ın girmesiyle koşmayan, alan daraltamayan futbolcu sayısı ikiye yükseldi galatasaray’da. bu diğer futbolculara düşen yükü artırdığı gibi ölümcül bir sonuca da yol açtı orta sahada. hücum bloğuyla bağlantısı koptu takımın geri kalanının.

    böylece oyun kuramayan, topu üçüncü bölgeye cana’nın ya da servet çetin’in manasız şişirmeleriyle taşımaya çalışan bir galatasaray çıktı ortaya. ileri gidemeyen, ileri gidemediği için de gaziantepspor’u hücum yapmaya davet eden galatasaray’da, bir box-to-box oyuncusu gibi her yere koşan kazım kazım’ın yerine 4-5 kilo almış olan milan baros’un girmesiyle takımın koşan karakteri tamamen yok oldu. orta saha ve hücum hattında neill, sarp, culio aydın yılmaz, baros ve stancu bulunan bir takım ne kadar 4-3-3 oynayabilirse galatasaray da o kadar 4-3-3 oynadı işte. oynayamadığı için de culio ve stancu’nun tüm gayretlerine rağmen futbol olarak ezildi gaziantepspor maçının son yarım saatinde.

    bütün yollar ona çıkıyor

    görüldüğü gibi yenilgiye götüren bütün izler gheorghe hagi’yi işaret ediyor. hangi hagi’yi? galatasaray’da çok uzun zamandır olmayan futbol aklını, devre arasında yaptırttığı transferlerle yok etmeye çalışan ve takıma yeni bir iskelet ve futbol modeli oturtmaya çalışan hagi’yi. elbette bu çalışmalarıyla bir saygıyı hak ediyor hagi. ama bu, gaziantepspor karşısındaki ölümcül günahlarından arındırmıyor onu.

    sayalım şimdi birer birer.

    1. türkiye kupası gibi galatasaray’ın 2011-2012 sezonunda avrupa’ya tek çıkışı olan şans kapısını bir anlamda üstüne kapattı hagi kendisine hiç yakışmayan bazı deneyler yaparak. (elbette takımın iskeletini doğru kurmak için futbola deneysel bakmaktan söz etmiyoruz burada. kısaca eleştirilen şey, hagi’nin kupa maçı gibi galatasaray için hayatî öneme sahip maçta stratejik düşünmemesi kısaca. 2004-2005 yıllarında, yaptığı stratejik hamlelerle tanımıştık oysa ki biz hagi’yi.) ilk ölümcül hata buydu.

    1. hagi’nin yanlış sonuç veren deneylerden en önemlisi lucas neill’le lorik cana’yı birbirlerinin yerinde oynatması oldu. böylece ne cana yâr oldu galatasaray’a, ne de yol ve asya kupası yorgunu olan neill.

    1. hagi’nin yaptığı üçüncü büyük hata, ikinci yarı başında yaptığı kurtuluş-sarp değişikliğiyle takımın futbol karakterini değiştirdi. (bu hamle yerine savaşma gücü çok düşen orta sahayı 30 dakika boyunca gözü kapalı pres yapabilen emre çolak’la yeniden kalkındırmak daha doğru olacaktı oysa.)

    1. çok uzun zamandır ortada görünmeyen şişmanlamış milan baros’u yeniden takıma ısındırmaya çalışmak çok pahalı bir deneydi bu maç için. oysa galatasaray’ın hiçbir hedefi olmadığı ligdeki eskişehirspor maçına ötelenebilirdi bu deney kolayca.

    esasında şu fotoğrafı çekmenin zamanı geldi herhalde. öyle bir türbülansa yuvarlanmış ki galatasaray, dizlerinin üzerinde bile doğrulamıyor bir türlü. ve bu türbülans, başta gheorghe hagi olmak üzere, bu futbol kaosuna son vermek için yapılan hamleleri de yutmaya aday görünüyor.

    --- alıntı ---

    not: düşündüm de şüphen falan yok kendisi ile ilgili, saçmalamışım.

    edit: harf hatası
  • 121
    --- alıntı ---

    -“soyunma odasında üçümüz birlikte fener marşını söyledik. üçümüz de çok sevinçliydik sonuçtan.”

    bu sözler bahattin duran’ a ait. muhtemelen 2006 daki kadıköyde 4-0 biten fenerbahçe galatasaray maçından sonra söylenmiş. cüneyt çakır, bahattin duran, alex taşçıoğlu, mustafa emre eyisoy bunlara tarık ongun’u da ekleyin.
    yıllardır fener maçlarını ve fenerin yarışmadaki rakibi kimse onun maçlarını nasıl istedikleri gibi yönettiklerini dikkatli takip ettim. maçı penaltı vererek, ofsaytı vererek/vermeyerek değil, oyunu istedikleri alana yıkma konusunda verdikleri faul kararlarıyla tehlikedir bu arkadaşlar. sistemli bir şebeke durumundadır çok tehlikelidir . bu türün tipik özelliği sürü halinde hareket ederler ve avlarını en ihtiyaç olduğu anda onların en zayıf anında avlarlar.

    gollere ofsaytlara verilen kırmızıya bakarsanız cüneyt ve şebekesi mükemmel bir maç yönetmiştir. ama maçın geneline bakarsanız avantaj kuralı rakibe yarıyorsa kes, fenere yarıyorsa devam, faul kararları fener öndeyse başka, geride ise başka, eyyamın görülmemiş örneklerini göstererek emek hırsızlığı yaparak zevklerini alıyorlar.

    cüneyt ve şebekesinin oyun kurallarını çok iyi bildikleri ve iyi hakem oldukları kabul edilebilir ortalama maçlarda veya avrupa maçlarında. yalnız fenerbahçe zaafiyetleri bu forumdan bütün herkes duysun kesindir.

    bahattin duran yazının başındaki sözleri çocukluk arkadaşına (mahalleden) söylemiş. o kişi de hasbelkader bana söyledi fenerle yarıştığımız bir sezonda. boşuna uğraşmayın size yedirmezler şampiyonluğu diyerek. bu sözleri beşiktaş futbol şube sorumlusu cengiz zülfikaroğlu da iyi biliyor. zira sözü geçen bahattin duran’ın arkadaşı c. zülfikaroğlu’nun kuzenidir. bu böyle biline maçlar öyle izlene…..

    buca maçında bir diğer tescilli fenerbahçeli kuddusi müftüoğlu orta sahadaki bir pozisyonda vücut diliyle kendini kolay ele verdi. skor 1-0 ve cimbomun gol yemesi lazım buca sahasının sol kanadında bir taç oldu kuddusi’nin vucudu galatasaray kalesine doğru yöneldi. yardımcı hakem taçı doğal olarak galatasaray’a verdi vücut bizim kaleye dönük sol eli buca kalesini gösterdi istemeyerek. aynı hakemi 2002 aralıktaki gs-bjk maçında altıpasta hasan şaş ın ayağına tekmeyi basan ve o tekmeden çıkan sesi huzur evlerindeki işitme kaybı olan nineler duydu ama kuddusi çalamadı. çünkü maç dengede gidiyordu gol atan galip gelecekti. nitekim ibrahim üzülmez 1000 yılda bir kez olacak denemeyle sağ ayağıyla mondragon’un solundan uzak kale direği dibine gönderdi. o maçla da bana göre fatih terim psikolojik olarak doğrandı. lucescu’nun uğradığı haksızlık yüzünden (bence de öyledir) belki de ilah olmayı adalet sağlamayı düşündü adaletsiz kararıyla. ilah-i kuddusi.

    “korkma kuddusi” demişti mafyatik sportif direktör. “arkanda ben varım” demişti. nitekim 2001′de çalınan şampiyonluğumuz ve 2003′te yine çalınan şampiyonluk ile doğrandı galatasaray ince ince. 2. fatih terim döneminin 1 sezonunda aslına bakarsanız avrupa karnesi hariç başarılıydı topladığı puanlar açısından. birinci dönemindeki şampiyon sezonları kadar puan toplamıştı. virgüllerle gitti o yıl şampiyonluk. bu ayrı tartışma konusu

    hakemlere yeniden gelince; geçen sezon son fb-ts maçında 35 saniye kala, komik anonsu duyar duymaz maçı bitirmesinin arkasındaki iğrenç gülüşünü unutmayalım yunus yıldırım’ın.

    diğer fenerli hakemlere önümüzdeki maçlarda dikkat. kimler mi m. kamil abitoğlu, halis özkahya, bülent yıldırım.
    herkesin yanlış tahmin edeceği üzere bünyamin gezer ve hüseyin gökçek galatasaraylı’dır. maalesef bizim maçlarda verdikleri kararlar ile ne kadar tarafsız olduklarını göstermek istercesine bizi doğrar arkadaşlar selçuk dereli durumuna düşmemek için. yüksek hakem kurulu ve derin hakem gücü ekibine yaranmak çok önemlidir camiada yaşamak için. çünkü derin hakem gücündeki arkadaşlar çok iyi bilmektedir hangi hakemin hangi renklere taraf olduğunu. derin hakem gücünde kimler mi vardır? güldürmeyin ! soyunma odasında kendilerine başarılar dilemek için basan arkadaşla asıl en tehlikelisi hukuk işlerini iyi bilen mosturoğlu. bugünkü ekibi zira kendisi örgütlemiştir 5-6 yıl önceden.

    kemal dinçer ve “biz ailece fenerbahçeliyiz” diyen karısı sayesinde yine tescillenen oğuz sarvan abimiz yüksek hakem heyetinde malumunuz. bu gerçekler gün gibi ortadayken beyhude paralanıyoruz stadyumlarda cam ekranda ve forum yazılarında.

    galatasaray’ın büyüklüğü çok iyi oyuncuları getirerek değil hakemleri ve kurullarını tasfiye edip yeniden örgütleyerek ortaya çıkmalı. harcanan galatasaraylı hakemler bülent demirlek, selçuk dereli tüm galatasaraylıların malumudur.

    bravo cüneyt çakır maçı bir taraftan aldın diğer tarafa verdin. görevini yerine getirdin. fenerle 16 puanlık aramızdaki farkı hakem hatalarını mahsuplaştırsak en fazla 2-3 puan geride olurduk.

    hagi’ye sallamadan olup bitenleri dikkatli izleyelim.
    saygı ve sevgiler ....

    --- alıntı ---

    demiş sitesinde bir yazar.
  • 122
    --- alıntı ---

    vaktinde bir fenerbahçe derbisi öncesinde iskoçya'dan bir tv kanalı gelmişti derbi dosyası yapmak üzere.

    işte bu kanal, o dönemin galatasaray lisesi müdürü olan doç. dr. gün kut'tan da bir görüş almak istemişti galatasaray hakkında.

    gün hoca galatasaray'ın üç özelliği bulunduğunu söylemişti iskoçlar'a. "ilki analitik düşünce. ikincisi de dayanışmacı kültür" demişti. "üçüncüsü de ironi, yani kara mizah" dedi gün hoca.

    bunun üzerine iskoçlar sormuştu. "bu ikisini anlıyoruz da, üçüncü özellik fenerbahçe'de yok mu" diye.

    "yok" demişti gün kut, "onlar komiktir."

    --- alıntı ---

    az önce rastladım buna, 3 yıl önce alisamiyen.net'de sıkıştırmış bu anektodu bir köşeye melih abimiz. duvarıma asmayı falan düşünmedim değil!
App Store'dan indirin Google Play'den alın