• 18
    meksikali bir arkadas dunyanin en sosyal milletinin kim oldugu konusunda yapilmis bir arastirma getirdi, icimden dedim ki yani hava atmak icin de bu zulum yapilmaz insan ogluna. dedim anlat bana bosuna okutma koca sayfayi, israr etti oku dedi. uzun uzun milletlerin bos vakitlerinde ne yaptiklari zamanin cogunu nasil gecirdiklerini anlatiyordu arastirma, bir fransiz ortalama bir gunde iki saat yemek yermis bunun gibi bir suru sey. sonlara dogru bize getirmis konuyu arastirmaci ve bir turk bos zamaninin yuzde yetmis ikisini arkadaslariyla gecirir demis ve bu yuzden dunyanin en sosyal milleti turklerdir diye noktalimis.
    arkadasligi, paylasmayi, sabri ve beraber hareket etmeyi daha o yaslarda mahalle maclarindan ogrendik. bir plastik top ve 4 tastan bir omur boyu bizi biz yapan degerler edindik. hic bir yazarin anlatamayacagi, hic bir ogretmenin ogretemeyecigi bu dunyada insanin elde edebilecegi en degerli mefhumu yani dostlugu bize bir plastik top ve 4 tas ogretti. kara bulutlarin uzerimizinden eksik olmadigi bu gunlerde futbola biraz da bu gozle bakmak gerek.
  • 30
    (bkz: doksanlı yılların galatasaraylı çocuğu olmak)

    rezalet oynardım, öyle böyle değil. dar alanda kısa paslaşmalar fenomeni geninden zerre nasibini alamamış bir bebe olarak mahalle maçlarında sahayı sadece izlemekle yetinirdim. almazlardı beni oyuna. :( bu arada saha dediğim şey de toprak inşaat alanı, halı saha falan değil yani, yanlış olmasın. ne diyordum? heh, travma faslı; üzülüyorsunuz tabii haliyle, içten içe bir burukluk falan. yine de her şeye rağmen sokak arasında geçirilen onca saat o biçim keyifliydi. kanayan dizler, çürük içindeki bacaklar, yara bere haldeki ten ama en güzeli de sokakta top oynarken yenen ekmek arası.

    kısa bir zaman sonra basketboldaki yeteneğim keşfedilince seçici ben olmuştum. beni futboldaki mahalle maçlarında oynatmayanları dışlıyordum potadan? yok lan, kin tutmam ben.

    yıllar sonra ise halı sahaların aranan stoperi oldum. fizik dışında geriden iyi oyun kurabilme yatkınlığımdan mütevellit çağırılıyordum maçlara, hala da çağırılıyorum. jamie vardy gibi adamım mn s2m, geç oldu ama oldu.

    nostalji bitti.
  • 13
    mahalle futbol kuralları

    --- alıntı ---
    • iyi oynayan iki kişinin aynı takımda yer almamasına dikkat edilirdi.
    • maçlar minyatür kalede oynanıyorsa, penaltı boş kaleye ters şekilde topukla vurulurdu.
    • maçların hayali kale direkleri arası adım ile sayılır, olmaları gereken yerler iki taş ile işaretlenirdi.
    • uç korner bir penaltıydı.
    • topu patlatan parasını öder, patlak top ikiye kesilip kafaya takılırdı.
    frikiklerde açıl biraz denince burası ali sami yen mi şeklinde cevap verilirdi.
    • kaleci topu 3 kere sektirirse rakibe açılsana 3 kere sektirdim derdi, rakip açılırdı; efendilik vardı.
    • top insanın pek münasip olmayan bir tarafına gelirse herkes işe işe! diye bağırırdı.
    • penaltılarda kaleci değiştirilirse 2 penaltı atılırdı. eğer ilk penaltı gol olursa ikincisi atılmazdı.
    • abanma ve burun vurmak yoktu, vurulursa eleştirilip kınanırdı.
    • tanju, rıdvan, metin, ali, feyyaz, hagi, hakan, hami gibi dönemin popüler futbolcularının adı alınırdı.
    • topun sahibi tüm kuralları koyar, takımı kurar, kaleyi seçer, istemediği kişileri topuyla oynatmazdı.
    • klişe laflar vardı: at bakayim abinin kıllı göğsüne!
    • elin avantajı olmazdı.
    • bel üstü gol sayılmazdı.
    • taçtan kendi önüne atıp başlatılınca, taç değişirdi.
    • maçı izleyen küçük bir grup varsa, penaltı olup olmadığına o karar verirdi, saygı vardı.
    • maçlarda eğer iddia varsa ödüller genel olarak algida max, eskimo, meybuz, 2,5 litrelik kola vb. ürünlerden oluşurdu
    • pas vermeden sadece çalım atarak gol atılırsa sayılmazdı.
    • frikiklerde baraj mesafesi, frikiği kullanacak olan kişinin koca bir zıplayışının akabinde 3 koca adım atmasıyla belirlenirdi... büyük atılan adıma karşılık olarak rakip takım "sen tuvalete de mi böyle gidiyon?" diyerek ortalığı kızıştırırdı.
    • top, oyun alanı içerisindeki herhangi bir arabanın altına kaçarsa büyük bir şevkle arabanın altına yatılıp top alınırdı. topu ilk kim kaparsa o takımda başlardı.
    • gol olduktan sonra eğer tartışmalar olursa ve golü yiyen takımın bir oyucusu golü kabullenirse rakip takım direk o kişiyi yüceltip "adamın gol diyo" diyerek golü alırlardı. golü kabullenen kişi de kaleye veya defansa alınırdı.
    • varsa hakeme yapılan en dolu dizgin hakaret: "hakeme gözlük, eline de sözlük" tü.
    • oynayacakların sayısı eğer tek ise, güçsüzlerden biri devre değiştirerek gönlü alınırdı.
    • penaltılarda eğer takımınız açık ara farkla öndeyse kaleciye vurdurulurdu. ama en güçlü forvetiniz penaltıyı kullanacaksa, hemen rakip kalecinin gönlü alınırdı: "merak etme olm, teknik vuracam."
    • sabit bir kaleci yoksa 2 golde bir veya dakika usulü oyuncular aralarında değişirdi. kalecilik sırası "sonum bir allah" diye kim başlarsa o kişiden geriye sayılırdı.
    • kaleci oyuncu kavramı vardı. takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı.
    • eğer bir oyuncu faule maruz kalmışsa ama devam etmek istiyorsa, rakip futbolculardan birinin yürümesini dahi bahane ederek: "adamın devam ediyor." derdi.
    • atan alır spor vardı. eğer top kime çarpıp çıkmışsa topun gittiği yer neresi olursa olsun koşa koşa gidip alırdı.
    • mahallenin abileri kaleci alıştırırlardı ve buna göre puan verirlerdi. aralarında kavga eden çocukların puanı kesilirdi.
    • skor ne olursa olsun akşam!? saati yaklaştığında "golü atan kazanır." kuralı işlerdi.
    • el kasti değilse o top direkt kaleye kullanılmaz, "kasti değilki oğlum, gol olmaz." denirdi...
    • eğer kaleci dahil herkes çalımlanmışsa; o top çizgiye kadar götürülür ya popo dürtmesi yada yere yatıp kafa, burun, alın gibi vucut kısımlarının dürtmesi ile gol atılırdı.
    • kalecinin degajla gol atabilmesi bir yetenekti fakat gene de gol sayılmazdı. karşılıklı atışmaların sonunda yoldan geçen herhangi biri hakem yapılırdı ve sonuca o karar verirdi.
    • para o zamanlar kolay bulunmadığından maçın hangi takım tarafından başlatılacağına; bir tarafına tükürülmüş yassı bir taşın havaya atılıp, yaş mı,kuru mu seçiminde doğru tarafı bilen tarafın başlaması yöntemi ile karar verilirdi.
    • kaleler taştan olduğu için atılan şut önce defansa çarpıp sonra taşın üstünden geçtiyse şutu atan takım gooll diye yaygara çıkarırdı.rakip takımın gol değil kale üstü cevabına,gol yoksa korner o zaman ver topu diyerek racon kesilirdi.

    --- alıntı ---
  • 24
    baraj mesafesi ayarlanırken 3 adımın ilk adımını eşşek gibi zıplayarak almadıysan, hele hele bu olayın tepkisi rakip takım tarafından ''babandan harçlık almaya mı gidiyon olum?'' olmamışsa çocuk olmamışsın sen. biz bu hayatın güçlükleriyle uğraşmayı mahalle maçı yaparken bahçesine top kaçırdığımız dededen topu kaçırırken öğrendik.
  • 8
    türkiye'de bir il yanındaki ili, ilçe yanındaki ilçeyi, aşağı mahalledekiler yukarıdaki mahalledekileri sevmez. nedeni yoktur, olsa da kimse hatırlamaz zaten. sevmeyiz pek birbirimizi. tabi bu mahalle maçı yapan sabi sübyanı da etkiler. maçtan önce arkadaşlarla toplanılır, kimin nerede oynayacağına karar verilir. verilir verilmesine de herkes topun olduğu yerdedir illaki, ne mevkisi lan o yaşta. mevkin topun olduğu yer işte. it gibi koşacaksın top nerdeyse.

    maç esnasında psikoloji dış etmenlere göre değişir. eğer maçı mahallenin abileri izliyorsa daha fazla koşulur, fauller sertleşir. eğer maçın oynandığı mahalle senin mahallense ev sahibi avantajı kullanılarak, rakip oyuncuya dayılanılır. tabi bunda mahallenin abisinin orada olmasının da payı var yalan yok.

    ve en önemlisi...hepimizin başına gelmiş olan olay. wait for it; hoşlanılan kızın maçı izlemesi... o zamana kadar hasan üçüncü tipi ön libero oynarken, esas kızı farkettikten sonra bir anda evrim geçirilerek 10 numara olunurdu. ben hagi oluyordum, arkadaşım sergen. artistlik hareketler mi ararsın, arkadaşına yapmacık bağırmalar mı...ama hele bir de gol atmışsan tamamdır oğlum. bana göre o zamanlar kızlar kendilerini güldüren erkeklerden değil, gol atan erkeklerden hoşlanırdı. göz ucuyla kıza bakılır, golden sonra el işaretleri ile arkadaşlara oynayacakları yer söylenir. bundan büyük karizma varsa söyleyin agalar.

    maç sonunda en büyük rakibimiz olan yukarı mahalleyi yenmişsek değmeyin keyfimize. rakiple her türlü yaratıcı tezahüratlarla* dalga geçilir. ortam yine gerilir. rakibin rövanş isteğine artist gibi evet denilerek, tarih belirlenir.

    işte böyle dostlar. mahalle maçı deyip geçmeyeceksin. gözümde galatasaray fenerbahçe maçları da mahalle maçıdır. ulan lugano sen gelirsin oğlum buraya...
  • 19
    maçın seyrine etki eden seyirci profili kız arkadaştan çok maçı izleyen 40lı yaşlardaki eşofmanlı amcadır . duyduğumuz hikayelerden olsa gerek "ulan var ya bu adam menecer ben sana söyliyim" diyerek kendini kanıtlama peşine düştüğün an elindeki ekmek poşetini görür yıkılırsın .

    işte böyle bir şeydir mahalle maçı içinde her duyguyu barındıran cinsten, hafife alma derim .
  • 21
    "kalede son!" diye ilk bağıran kişi kaleye en son geçerdi. ardından uyanıklar "son bir, son iki..." diye bir şey geliştirdiler. mesela 5 kişi oynuyorsa bir takımda, "son!" diyen kişi kaleye en son geçer, "son bir!" diye bağıran 4. sırada kaleye geçer..... diye diye giderdi.

    bir günde 2-3 mahalle maçı yaptığımı hatırlarım. tabi aynı mahalleyle.*

    çok güzel günlerdi gerçekten de..
App Store'dan indirin Google Play'den alın