3
peşin not: yazarın gereksiz kalecilik hayatı hikayesidir, boşverin okumayın!
(bkz: yaşamın kıyısında) adlı bir film vardı bilir misiniz? fatih akın'ın 2007 yapımlı filmi. bu filmle ilgili pek çok detay vardır önemli olan, ama beni en etkileyen sahneleri kişilerin hep yakın mekanlarda olup bir türlü denk gelememesi, karşılaşamaması olmuştur. çünkü filmin tarihinden 1-2 yıl önce de bu "denk gelememe" olaylarını baya ben yaşamışım. tabi bire bir aynı değil ama sonuç itibari ile bir "denk gelememe" ve "zamanı ucundan kaçırarak yakalayamama" durumu söz konusu. sonucunda da bambaşka hayatlar yaşamak.
toplanın anlatıyorum (ya da hiç vakit öldürmeyin gidin):
1988 doğumluyum, ailem 1993'te gemlik'ten akhisar'a taşındı. 5 yaşındayım yani. yeni mahallemizde yeni arkadaşlar ediniyoruz abilerimle. abimin bir arkadaşı o zaman akhisar belediye ve gençlik spor'un paf takımının kalecisi (ali abi). mahalle takımımız ali abi hariç zayıf bir takım. ali abi forvet de oynayabiliyor ama bu sefer kaleci yok. ali abi bir gün aldı beni "gel seni kaleciliğe alıştırayım" dedi. heyecanla tamam dedim. o asfalt sokakta taşlardan yaptığımız kalede ordan oraya atlıyorum daha 6 yaşımda. pantolonlarım hep yırtılıyor, eve döndüğümüzde ise annemden götüme götüme terlik yiyorum tabi. abim beni korumak için araya giriyor ve o da dayak yiyor. tabi abim ben üniversiteye gidene kadar her konuda beni korumak için dayak yemiştir annemden babamdan :) dikkat ediyorsanız başlangıçta abilerim dedim ama dayak yiyen sadece birisi :) öbürü hiç karışmazdı tam bir sanatçı donukluğu vardı onda, nitekim iyi bir ressamdır kendisi ama mesleği börekçilik tabi şu an :)
neyse konuya döneyim: 6 yaşımda başladım kaleciliğe ve o zamandan beri hep kaleci oldum, zevkle, severek. ali abi bir gün babama "valar morghulis'i minik takıma yazdıralım" dedi ve babamdan hayatım boyunca tekrar tekrar duyacağım o cevabı ilk kez duyuşum oldu: "hayır okuyacak benim oğlum!" (bu arada sülalede üniversiteyi ilk okuyan benim onda da bokunu çıkardım okumanın, şu an doktora yapıyorum o ayrı) neyse ben mahalle takımının ve sınıfın kaleciliğiyle idare ediyorum. bu arada ilk okul öğretmenim de bu yeteneğimi görüp babama "bu çocuğu akhisarspor'a yazdıralım" dediyse de yine aynı cevap! ilkokul 5'e kadar aynı şeyleri yaşayıp durduk. derken babam insafa geldi ve o yılın yazında beni akhisarspor'un yaz okuluna verdi. bu arada söylemeye gerek duymadım ama kalecilikte de her geçen yıl üstüne koya koya ilerlediğimi anlıyorsunuzdur. yaz okulu bitti ve antrenörler bizim dükkana geldi babamın yanına: "kemal usta bu çocuğa lisans çıkaralım takıma devam etsin"
babam: "hayır okullar açılıyor okuyacak benim oğlum!"
ama ben naptım? gözümü karartıp gizli gizli gittim antremanlara, hoş lisans çıkaramadık çünkü velimin imzası gerekiyor. :)
bu arada başka bir detay daha paylaşayım: sözlüğümüzün eski yazarları bilir, galatasaray'ın alt yapısında bir genç vardı "yeni hagi" olacak deniyordu. oğuz sabankay bildiniz mi? heh işte o benim mahalleden arkadaşım. size bir sır vereyim kendisi beşiktaşlıdır :) ama oğuz'la akhisarspor'da hiç beraber oynayamadım çünkü kendisi fazla yetenekliydi. biz minikteyken o yıldız takımda, biz yıldız takımdayken o paf'ta, biz paf'tayken o a takımda oynuyordu. onu sadece galatasaray'ın paf takımından bilenler için ne kadar hayal kırıklığıysa şuan bulunduğu yer, bizim için onun 100 katı hayal kırıklığı oldu.
neyse bak yine konuyu dağıttım.
efendim lise 3'e kadar özet geçeyim madem: yaz okullarına babamın bilgisi dahilinde gidiyorum, yaz kampı sonunda hocalar babama geliyor, babam "okuyacak benim oğlum" diyor, okullar açıkken gizli gizli gidiyorum ama lisansım çıkamıyor dolayısıyla maçlarda oynayamıyorum.
bu arada 2 yıl okullar açıkken babam ben üzülmeyeyim diye beni taekwando'ya gönderdi. taekwando'ya beraber başladığımız 7-8 çocuk (ben hariç hepsi siyah kuşak/son dana kadar ulaştı) arasından hocam hep benle daha çok ilgilenmiştir. anlayın işte spora yeteneğim vardı ulan :) taekwando hocam da sürekli babama gelip lisans çıkartmak isterdi babam çıkartmazdı. bir keresinde tüm belgeleri hazırlayıp gelmişti, babam yok dedi. neyse beraber başladığımız o gruptan en yetenekli beni görüyordu ya hani, heh işte ben taekwando'yu bıraktıktan sonra o jenerasyon 1 türkiye şampiyonu, 1 balkan ikincisi ve 1 türkiye üçüncüsü çıkardı!
lise sınavlarındayken de o dönem akhisar'ın ve yakın şehirlerin en iyi okulu olan akhisar anadolu lisesi'ni (aal) de kazanınca babam iyice "okuyacak benim oğlum" havasına girdi ama derslerim de öyle ahım şahım değil. lisedeyken ben de okul takımıyla idare ediyorum. aal'de futbol tabiri caizse san marino edasında :) gelenden 5 gidenden 10 yiyor (sadece eskilerden bir jenerasyon şampiyon olmuş) neden? çünkü bölgenin en iyi okulu herkes çalışkan! ben nasıl kazandım bilmiyorum zaten :)
tam hatırlayamıyorum ama ya hazırlık sınıfındayken ya da lise 1'deyken bizim oğuz * galatasaray paf'a transfer oldu. babama söylemediğimi bırakmadım: " ben de onun kadar yetenekliydim, beni akhisarspor'dan alıp alıp durmasaydın belki ben de transfer olacaktım" diye.
sonra bizim lisenin eski mezunlarından (bu şampiyon olan takımdan) ilker abi var. celal bayar üniversitesi spor akademisinde antrenörlük okuyor ve o da futbolu çok seviyor. biz lise 2'deyken ilker abi staj misali geldi bizim takımı çalıştırmaya başladı. beden eğitimi öğretmenimiz 2 tane var ama ikisi de kadın, biri basketçi biri voleybolcu. futbol takımı piç yani anlayacağınız. ilker abinin de manisa'da olması nedeniyle o zamanki vestel manisaspor ile bağlantısı var. bağlantı aslında babasından, adını hatırlamıyorum ama göztepe'nin (burda düzeltme var) süper lige çıktığı kadrosunda oynamış babası. 6 yaşımdayken ali abi'nin attığı temele ben kendi çabalarımla bir kaç kat çıktım. ilker abinin babası da lise 2 ve lise 3 döneminde bizim okul takımının antremanlarına gelerek dış cephe, pencere, çatı ne varsa tamamladı sağolsun. hayatımda gördüğüm en ağır antremanları yaptırdı, çok afedersiniz ben ne kadar topa atlıyorsam o da o kadar ebeme atlıyordu.
bizim jenerasyondan evvel san marino'dan hallice olan lise takımının bizim kadroyla ilk maçı düz lise (akhisar lisesi) ile. bizim oynamadığımız bir yıl evvelki maç ise tam bir rezillik: maç 9-0 iken hakem kaptana gelip "10 olsun bitirelim" demiş, o derece :)"
düz lise de akhisar paf'ın oyuncularından kurulu, takım hep birlikte oynasın diye tüm oyuncuları ya düz liseye ya da düz lise bünyesindeki süper liseye gönderiyorlar. galatasaray paf'ın oyuncuları hani genelde şehremini lisesi'ne gidiyormuş ya o hesap (oğuz'dan * biliyorum ben de) efendim bunlar haber göndermiş bize "yine 10 atarız" diye. maç 3-3 bitti. bir penaltı, 2 karşı karşıya çıkardım. takımı resmen arkadan yönetiyorum, ikinci kaptanım. o maçta bir de orta sahaya çıkıp libero edasıyla kontra kestim. gözünüzde muslera canlandı tabi, öyleydim öhömm :) grubun ikinci maçı da 1-1 bitti ama kaç tane karşı karşıya çıkardığımı ben sayamadım, tam anlamıyla maçın adamıydım. bakınız 3 takımlı grupta 2 puan toplayarak okul tarihinin en başarılı 2. sonucu yaşanıyordu. sonra da takip ettiğim kadarıyla iflah olmamış zaten yine.
lise sondayken (yıl 2005) bu maçın adamı olduğum maçtan 1 hafta sonra ilker abiyle babası geldi: "valar morghulis hazırlan vestel manisaspor paf takımda deneme antrenmanına çıkacaksın, paf takım antrenörünü bağladık, iyi performans göster kesin takımdasın" ama dedim babam izin vermez, ama hayatımın fırsatı bir şekilde babamı ikna etmeliydim. gittim konuştum babamla, dedim bak sen beni akhisarspor'dan alıp alıp durdun, oğuz aldı yürüdü genç milli takımda oynuyor, sen bana engel olmasaydın belki ben de gidecektim, onlar beni farketmese oğuz önerirdi, izin ver bu sefer çıkayım antrenmana, olursa olur olmazsa söz veriyorum bu bahsi kapatacağım, zaten yaşım paf takımda oynayabilmek için doluyor falan filan derken babamı ikna ettim. babam akhisarspor olsaydı yine ikna olmazdı ama o sene vestel manisa süper lige çıkmış, meşhur 5-2'lik fenerbahçe maçı hala hafızalarda, hatta bu aralar bizim "adamcılık" oynayan arda turan vestel'de kiralık oynuyor, o yüzden ikna oldu. torpilim de var, kızmayın hemen mülayim erdem torpille kaç sene galatasaray'ın paf takımında oynadı, bırakın ben de iyi performans göstermek şartıyla vestel manisa paf'ta oynayıvereyim canım!
ben kendimi arkadaşlarımın da yardımıyla kampa aldım, 3 hafta sonra antrenmana çıkacağım, deli gibi çalışıyorum, tam bir hafta kala n'olsa beğenirsiniz? benim torpilim olan paf takım hocası maçta kırmızı kart gördü diye bir oyunucuyu dövmüş bunu da şutlamışlar :( ama bizimkiler bir şekilde yeni gelen hocayı ikna etmişler bir kaç hafta sekse de beni antrenmana kabul ettiler. vakit geldi, atladık ilker abi, ben bir de arkadaşım manisa'nın yolunu tuttuk. bilen bilir celal bayar üniversitesi'nin kampüsünün yanında vestel manisaspor'un stadı var, onun da yanında üniversitenin sentetik çim sahası var, vestel paf burda yapıyor antrenmanı. paf takım oyuncuları vestel manisaspor'un tesislerinde hazırlanıp servisle buraya geliyor, ben de üniversitenin fitness salonunda giyindim sahanın kenarında takımı bekliyorum. takım geldi, ilker abi beni paf takımın kaleci antrenörüyle tanıştırdı, oha dedim profesyonelliğe bak; paf takımın kaleci antrenörü var, kaleci antrenörünün bir de yardımcısı falan var, iyice heyecanlandım. benim için "yan topları nasıl" diye sordu. benim de yan toplar berbat. o 3-3'lük maçta bir golü kornerde topa çıkmadığım için yemiştik. yine muslera geldi gözünüzün önüne değil mi? öyleyimdir, öhöm :)) neyse imdadıma bu antrenörün yanındaki arkadaşı yetişti "ulan rüştü'nün bile yan topları kötü" deyince ortam yumuşadı, gülüşmeler falan...
antrenman başladı, ısınma hareketlerini tüm takım beraber yaptık. paf takımın kendi üç kalecisi var (biri hariç diğerleri kötü zaten diğerleri kötü diye kaleci arıyorlar) ve benimle beraber deneme antrenmına çıkan üç kaleci daha var toplam altı kaleci. isınma bittikten sonra sahanın yarısı oyunculara diğer yarısı kalecilere tahsis edildi, kaleciler çalıştırılıyor, tabi önce takımın kendi üç kalecisi hareketleri yapıyor sonra biz, bizim aramızda da en son ben. ilk yaptıklarımız tipik kaleci ısındırma hareketleri. taekwando geçmişim nedeniyle de oldukça çevik ve hızlıyım, reflekslerim de sağlam. hani kaleci ayaklarını uzatıp oturur topu sağa sola atarlar ya, topu kaptığım gibi hemen geri kalkıyorum, bu ve benzeri diğer ısınma hareketlerinde en seri benim. bir an evvel uzaktan şut antrenmanı başlasın istiyorum, çünkü en iyi olduğum yer o, yine muslera canlandı gözünüzde tabi :) ama o da ne? namussuzlar yan topla başlamaz mı antrenmana!! :o
ceza sahası yay çizgisi hizasında kanatlardan orta gelecek, topu yakalayacağız ve hemen orta saha çizgisiyle taç çizgisinin kesiştiği yerde bekleyen yardımcılara doğru degajman yapacağız. yani en uzak noktaya. başladık... ilk 5 kaleci geçti, hepsi sıçışta.. içimi bir rahatlama sardı :) kaleci antrenörünün yüzünü görmeniz lazım "biriniz de tutun amk" der gibi bakıyor. sıra bana geldi geçtim kaleye, ilk orta geldi... çıktım... o kadar.. sadece çıktım :) hemen diğer kanada döndüm diğer kanattan orta geldi çıktım ve bu sefer yumruklayabildim ama yaya doğru, antrenör bağırdı "kenarlara doğru yumrukla" diye, içime bir güven geldi, diğer kanada döndüm orta geldi... anladınız siz :) bi daha diğer kanada döndüm orta geldi çıktım bu sefer tuttum ve o heyecanla degajman değil de elimle bir salladım topu hooooop yardımcının ayağına! hocadan tebrik beklerken adam demez mi "ayakla ayaklaaa" diye.. ulan eliyle topu oraya atabilen süper ligde bir cordoba * var daha ne istiyosun amk! neyse içimden dedim sol kanat uğursuz.. ama sıra yine sol kanatta... orta geldi çıktım yine aldım, bu sefer cordoba tarzı degajmanla -hafif kendini yatırarak- bir degajman.. hooop yine yardımcının ayağına... şimdi aferimi kaptım. kötü başladı ama iyi bitti bu fasıl.
sıra geldi karşı karşıya çalışmaya, bu arada ben saha kenarında ilker abiye baktım eliyle bravo işareti yaptı, iyice hırslandım, motivasyon tavan. ilk 5 kaleciden paf takımın asıl kalecisi çok iyi performans çıkardı, diğerlerini hoca hep durdurup ne yapması gerektiğini anlatıyor ama yok azizim nato kafa nato mermer. ben hocanın ne dediğini duyamıyorum tabi. sıra bana geldi ilk pozisyonda yedim golü, hoca bana da gelip işin sırrını anlattı ve bende hemen bir aydınlanma oldu! aha dedim tabi yaa. meğersem belli bir mesafeden sonra rakibin adımlarına bakıp aynı adımla yaklaşarak açıyı kapatacakmışız, ben mal gibi hep topa bakıyordum, ikinci ve üçüncü pozisyonu da kurtardım hocadan yine aferimi kaptım, bir de "çabuk öğreniyorsun" dedi. havalara uçuyorum, dedim oldu bu iş, çünkü daha şut antrenmanı var asıl orada göstereceğim kendimi...
sıra geldi şut antrenmanına... paf takımın birinci kalecisi birkaç gol yese de yine iyi, ama haberi yok birazdan sıra bana gelecek... o sırada diğer yarı sahada oyuncular oturmuş dinleniyor ve bizi izliyor, içlerinde caner erkin de var bu arada. şutu çeken de kaleci antrenörünün yardımcısı, yardımcı gol atınca bunlar oturduğu yerden oooov çekiyor, yardımcı kaçırınca da zaaaa xd diye dalga geçiyorlar, sonuçta yardımcı antrenör dediğim de üniversitenin spor akademisinden öğrenci, staj yapıyorlar. sıra bana geldi, diğerlerine çektiği gibi bir şut çekti, ben işin sırrını ali abi'den biliyorum: örneğin sağa gelen topa sıfır derece açıyla yatay uçmayacaksın, sağ çapraza doğru 30-40 derecelik açıyla uçacaksın, efendim ben usta bir atlayışla havada süzülerek plonjon dediğimiz hareketle topu yakaladım. oyuncular: zaaaaa xd
ikinci, üçüncü şut derken birini tokatlıyorum birini yumrukluyorum hiç gol yemedim. kaleci antrenörü durdurdu, şutu çeken yardımcısının yanına gitti kulağına bişeyler söyledi. sonra bir şut geldi!!! hani zımba gibi şut denir ya! kıpırdayamadım sadece topa bakabildim ama üst direkte patladı! oyuncular bunu gaza getiriyor oooowwww! dedim işler pisleşecekse buyur gel bakalım. bir tane daha geldi aynısından doksana doğru... uçtum tokatladım. o zamana kadar yardımcı gol atamayınca zaaaaaa xd diyen oyunculardan bu sefer "ooooooww" diye bir ses geldi, işte bu yardımcıya değildi banaydı. bir daha, bir daha derken yardımcı da hırs yaptı ama atamıyor, atamadı da! antrenör tamam yeter dedi, beni yanına çağırdı, ben tamam dedim kesin oldu bu iş:
antrenör: sen kaçlısın?
ben: 88
antrenör: hmmm. lisansın akhisarspor'da mı amatör takımlardan birinde mi?
ben: hocam lisansım yok
antrenör: yok mu? yapma be! hiç maça çıkmadın mı?
ben: sadece okul maçları
antrenör: hangi okul
ben: aal (san marino)
antrenör: hmm (adı çıkmış okulun napalım)
velhasıl birkaç çalışma daha yaparak antrenmanı bitirdik. bu sefer ben çantamı alıp takım servisiyle tesislere gittim, hoca çağırdı "gel sen de hem yemek yersin hem duş alırsın" dedi. serviste de sohbet ettik ve sohbet hep keşke bir takımda oynasaydın konusu üzerine döndü, ben babam istemedi dedim sadece.
yemek yedim takımla, duş aldık, giyindim. hoca bir daha yanına çağırdı: "oğlum bak, senin hiç maç tecrüben yok, biz süper lig takımıyız ve bizim rakiplerimiz gs, fb, bjk gibi genç milli takıma oyuncu veren takımlar, ben seni bu şartlarda yönetime kabul ettiremem. ama istersen seni manisa belediyespor'a gönderelim, orda direkt üçüncü ligde oynarsın, kendini gösterirsen zaten üst liglere transfer olursun, iyisin, kumaşın kaliteli" dedi. ben de "hocam çok teşekkür ederim ben buraya ya hep ya hiç için geldim, burası olmayacaksa ben üniversiteye giderim" dedim. hoca bırakma futbolu falan dedi ama gerçekten de hayallerim yıkılmıştı o an. lisede sigaraya başlamıştım, vestel ile antrenmana çıkacağım haberini aldığım gibi bırakmıştım ama o gün tesislerden çıktığım gibi bir büfeden uzun marlboro aldım, oturdum kaldırımın birine, ağlaya ağlaya ark arkaya üç tane sigara içtim... kendimi biraz toparladıktan sonra celal bayar üni.'ye geri döndüm, ilker abi ve arkadaşım orda bekliyorlardı, uzaktan onları gördüm yanlarında başkaları da vardı keyifliydiler, beni görünce heyecanla "noldu? aldılar değil mi?" dediler. hayır dedim, yanındakiler dahil hepsi dondu kaldı! "nasıl yani? şaka mı?" dediler ama yüz ifademden şaka olmadığını anladılar, herkes çok üzüldü, yanındakiler de ilker abinin okuldan arkadaşlarıymış onlar da antrenmanı izlemişler...
aradan bir hafta geçti, akhisar'da babamın dükkanın önünde duruyorum, babam da karşı komşumuzun yanında, yanlarında da siyah takım elbiseli birisi var, beni çağırdılar. komşumuzun yanındaki siyah takım elbiseli adam sen vestel'de mi oynuyorsun dedi bana. hayır dedim. "nasıl ya, biz savcı beyle geçen hafta paf takım antrenmanını izledik, bir kaleci çocuk vardı sana çok benziyordu, hatta savcı bey de çok beğenmişti" dedi. adam manisa cumhuriyet başsavcısının şoförüymüş, şoför de bizim komşunun uzaktan akrabası. durumu anlattım. "ah be oğlum, bilseydik savcı bey devreye girerdi aldırırdı seni o, istersen söyleyeyim savcı beye bi konuşsun he?" babam çok dindar bir adamdır kul hakkından çok korkar, hemen araya girdi: "olmaz öyle şey, nasip değilmiş, hem üniversiteye gidecek benim oğlum" dedi ve konu son olarak orada kapandı.
benim antrenmana çıktığım yaz ayından sonra başlayan sezonun ara transfer döneminde vestel manisaspor altay'dan bir transfer yaptı: (bkz: ufuk ceylan). ben üniversite bitene kadar hayatımda sadece kaleciliğimle övündüm, iyiydim lan gerçekten işte! babam benim akhisarspor'da oynamama izin verseydi kim bilir...? belki ufuk ceylan vestel manisaspor'a ve oradan da galatasaray'a hiç transfer olamayacak ve hatta belki de galatasaray (bkz: mondragon sonrası muslera öncesi karanlık dönem)'i hiç yaşamayacak ve belki de muslera türkiye'ye hiç gelmeyecekti! (şu an efkarlandım idare edin)
:)
üniversiteye gelene kadar tiyatro, müzik, siyaset (gençlik kolları başkanlığı), futbol yani dersler hariç herşeyle ilgilendim ve hayatımı şekillendiren ise bunlardan hiçbiri olmadı, babamın istediği oldu, hatta sen misin "benim oğlum okuyacak" diyen dedim yüksek lisans, doktora... bakalım nereye kadar gideceğiz.
son olarak babama hiç kızmıyorum, asla! eğer beni vestel manisaspor'a alsalardı muhtemelen ben de iki kelimeyi bir araya getiremeyen, "önümüzdeki maçlara bakıcaz"dan öte cümle kuramayan, a harfini uzatarak "haaaakem çok kötüydü" diye şikayette bulunan cahil bir futbolcu olacaktım.
ayrıca babamdan allah razı olsun, hayatımın aşkını üniversite ile buldum lan!
edit: imla
(bkz: yaşamın kıyısında) adlı bir film vardı bilir misiniz? fatih akın'ın 2007 yapımlı filmi. bu filmle ilgili pek çok detay vardır önemli olan, ama beni en etkileyen sahneleri kişilerin hep yakın mekanlarda olup bir türlü denk gelememesi, karşılaşamaması olmuştur. çünkü filmin tarihinden 1-2 yıl önce de bu "denk gelememe" olaylarını baya ben yaşamışım. tabi bire bir aynı değil ama sonuç itibari ile bir "denk gelememe" ve "zamanı ucundan kaçırarak yakalayamama" durumu söz konusu. sonucunda da bambaşka hayatlar yaşamak.
toplanın anlatıyorum (ya da hiç vakit öldürmeyin gidin):
1988 doğumluyum, ailem 1993'te gemlik'ten akhisar'a taşındı. 5 yaşındayım yani. yeni mahallemizde yeni arkadaşlar ediniyoruz abilerimle. abimin bir arkadaşı o zaman akhisar belediye ve gençlik spor'un paf takımının kalecisi (ali abi). mahalle takımımız ali abi hariç zayıf bir takım. ali abi forvet de oynayabiliyor ama bu sefer kaleci yok. ali abi bir gün aldı beni "gel seni kaleciliğe alıştırayım" dedi. heyecanla tamam dedim. o asfalt sokakta taşlardan yaptığımız kalede ordan oraya atlıyorum daha 6 yaşımda. pantolonlarım hep yırtılıyor, eve döndüğümüzde ise annemden götüme götüme terlik yiyorum tabi. abim beni korumak için araya giriyor ve o da dayak yiyor. tabi abim ben üniversiteye gidene kadar her konuda beni korumak için dayak yemiştir annemden babamdan :) dikkat ediyorsanız başlangıçta abilerim dedim ama dayak yiyen sadece birisi :) öbürü hiç karışmazdı tam bir sanatçı donukluğu vardı onda, nitekim iyi bir ressamdır kendisi ama mesleği börekçilik tabi şu an :)
neyse konuya döneyim: 6 yaşımda başladım kaleciliğe ve o zamandan beri hep kaleci oldum, zevkle, severek. ali abi bir gün babama "valar morghulis'i minik takıma yazdıralım" dedi ve babamdan hayatım boyunca tekrar tekrar duyacağım o cevabı ilk kez duyuşum oldu: "hayır okuyacak benim oğlum!" (bu arada sülalede üniversiteyi ilk okuyan benim onda da bokunu çıkardım okumanın, şu an doktora yapıyorum o ayrı) neyse ben mahalle takımının ve sınıfın kaleciliğiyle idare ediyorum. bu arada ilk okul öğretmenim de bu yeteneğimi görüp babama "bu çocuğu akhisarspor'a yazdıralım" dediyse de yine aynı cevap! ilkokul 5'e kadar aynı şeyleri yaşayıp durduk. derken babam insafa geldi ve o yılın yazında beni akhisarspor'un yaz okuluna verdi. bu arada söylemeye gerek duymadım ama kalecilikte de her geçen yıl üstüne koya koya ilerlediğimi anlıyorsunuzdur. yaz okulu bitti ve antrenörler bizim dükkana geldi babamın yanına: "kemal usta bu çocuğa lisans çıkaralım takıma devam etsin"
babam: "hayır okullar açılıyor okuyacak benim oğlum!"
ama ben naptım? gözümü karartıp gizli gizli gittim antremanlara, hoş lisans çıkaramadık çünkü velimin imzası gerekiyor. :)
bu arada başka bir detay daha paylaşayım: sözlüğümüzün eski yazarları bilir, galatasaray'ın alt yapısında bir genç vardı "yeni hagi" olacak deniyordu. oğuz sabankay bildiniz mi? heh işte o benim mahalleden arkadaşım. size bir sır vereyim kendisi beşiktaşlıdır :) ama oğuz'la akhisarspor'da hiç beraber oynayamadım çünkü kendisi fazla yetenekliydi. biz minikteyken o yıldız takımda, biz yıldız takımdayken o paf'ta, biz paf'tayken o a takımda oynuyordu. onu sadece galatasaray'ın paf takımından bilenler için ne kadar hayal kırıklığıysa şuan bulunduğu yer, bizim için onun 100 katı hayal kırıklığı oldu.
neyse bak yine konuyu dağıttım.
efendim lise 3'e kadar özet geçeyim madem: yaz okullarına babamın bilgisi dahilinde gidiyorum, yaz kampı sonunda hocalar babama geliyor, babam "okuyacak benim oğlum" diyor, okullar açıkken gizli gizli gidiyorum ama lisansım çıkamıyor dolayısıyla maçlarda oynayamıyorum.
bu arada 2 yıl okullar açıkken babam ben üzülmeyeyim diye beni taekwando'ya gönderdi. taekwando'ya beraber başladığımız 7-8 çocuk (ben hariç hepsi siyah kuşak/son dana kadar ulaştı) arasından hocam hep benle daha çok ilgilenmiştir. anlayın işte spora yeteneğim vardı ulan :) taekwando hocam da sürekli babama gelip lisans çıkartmak isterdi babam çıkartmazdı. bir keresinde tüm belgeleri hazırlayıp gelmişti, babam yok dedi. neyse beraber başladığımız o gruptan en yetenekli beni görüyordu ya hani, heh işte ben taekwando'yu bıraktıktan sonra o jenerasyon 1 türkiye şampiyonu, 1 balkan ikincisi ve 1 türkiye üçüncüsü çıkardı!
lise sınavlarındayken de o dönem akhisar'ın ve yakın şehirlerin en iyi okulu olan akhisar anadolu lisesi'ni (aal) de kazanınca babam iyice "okuyacak benim oğlum" havasına girdi ama derslerim de öyle ahım şahım değil. lisedeyken ben de okul takımıyla idare ediyorum. aal'de futbol tabiri caizse san marino edasında :) gelenden 5 gidenden 10 yiyor (sadece eskilerden bir jenerasyon şampiyon olmuş) neden? çünkü bölgenin en iyi okulu herkes çalışkan! ben nasıl kazandım bilmiyorum zaten :)
tam hatırlayamıyorum ama ya hazırlık sınıfındayken ya da lise 1'deyken bizim oğuz * galatasaray paf'a transfer oldu. babama söylemediğimi bırakmadım: " ben de onun kadar yetenekliydim, beni akhisarspor'dan alıp alıp durmasaydın belki ben de transfer olacaktım" diye.
sonra bizim lisenin eski mezunlarından (bu şampiyon olan takımdan) ilker abi var. celal bayar üniversitesi spor akademisinde antrenörlük okuyor ve o da futbolu çok seviyor. biz lise 2'deyken ilker abi staj misali geldi bizim takımı çalıştırmaya başladı. beden eğitimi öğretmenimiz 2 tane var ama ikisi de kadın, biri basketçi biri voleybolcu. futbol takımı piç yani anlayacağınız. ilker abinin de manisa'da olması nedeniyle o zamanki vestel manisaspor ile bağlantısı var. bağlantı aslında babasından, adını hatırlamıyorum ama göztepe'nin (burda düzeltme var) süper lige çıktığı kadrosunda oynamış babası. 6 yaşımdayken ali abi'nin attığı temele ben kendi çabalarımla bir kaç kat çıktım. ilker abinin babası da lise 2 ve lise 3 döneminde bizim okul takımının antremanlarına gelerek dış cephe, pencere, çatı ne varsa tamamladı sağolsun. hayatımda gördüğüm en ağır antremanları yaptırdı, çok afedersiniz ben ne kadar topa atlıyorsam o da o kadar ebeme atlıyordu.
bizim jenerasyondan evvel san marino'dan hallice olan lise takımının bizim kadroyla ilk maçı düz lise (akhisar lisesi) ile. bizim oynamadığımız bir yıl evvelki maç ise tam bir rezillik: maç 9-0 iken hakem kaptana gelip "10 olsun bitirelim" demiş, o derece :)"
düz lise de akhisar paf'ın oyuncularından kurulu, takım hep birlikte oynasın diye tüm oyuncuları ya düz liseye ya da düz lise bünyesindeki süper liseye gönderiyorlar. galatasaray paf'ın oyuncuları hani genelde şehremini lisesi'ne gidiyormuş ya o hesap (oğuz'dan * biliyorum ben de) efendim bunlar haber göndermiş bize "yine 10 atarız" diye. maç 3-3 bitti. bir penaltı, 2 karşı karşıya çıkardım. takımı resmen arkadan yönetiyorum, ikinci kaptanım. o maçta bir de orta sahaya çıkıp libero edasıyla kontra kestim. gözünüzde muslera canlandı tabi, öyleydim öhömm :) grubun ikinci maçı da 1-1 bitti ama kaç tane karşı karşıya çıkardığımı ben sayamadım, tam anlamıyla maçın adamıydım. bakınız 3 takımlı grupta 2 puan toplayarak okul tarihinin en başarılı 2. sonucu yaşanıyordu. sonra da takip ettiğim kadarıyla iflah olmamış zaten yine.
lise sondayken (yıl 2005) bu maçın adamı olduğum maçtan 1 hafta sonra ilker abiyle babası geldi: "valar morghulis hazırlan vestel manisaspor paf takımda deneme antrenmanına çıkacaksın, paf takım antrenörünü bağladık, iyi performans göster kesin takımdasın" ama dedim babam izin vermez, ama hayatımın fırsatı bir şekilde babamı ikna etmeliydim. gittim konuştum babamla, dedim bak sen beni akhisarspor'dan alıp alıp durdun, oğuz aldı yürüdü genç milli takımda oynuyor, sen bana engel olmasaydın belki ben de gidecektim, onlar beni farketmese oğuz önerirdi, izin ver bu sefer çıkayım antrenmana, olursa olur olmazsa söz veriyorum bu bahsi kapatacağım, zaten yaşım paf takımda oynayabilmek için doluyor falan filan derken babamı ikna ettim. babam akhisarspor olsaydı yine ikna olmazdı ama o sene vestel manisa süper lige çıkmış, meşhur 5-2'lik fenerbahçe maçı hala hafızalarda, hatta bu aralar bizim "adamcılık" oynayan arda turan vestel'de kiralık oynuyor, o yüzden ikna oldu. torpilim de var, kızmayın hemen mülayim erdem torpille kaç sene galatasaray'ın paf takımında oynadı, bırakın ben de iyi performans göstermek şartıyla vestel manisa paf'ta oynayıvereyim canım!
ben kendimi arkadaşlarımın da yardımıyla kampa aldım, 3 hafta sonra antrenmana çıkacağım, deli gibi çalışıyorum, tam bir hafta kala n'olsa beğenirsiniz? benim torpilim olan paf takım hocası maçta kırmızı kart gördü diye bir oyunucuyu dövmüş bunu da şutlamışlar :( ama bizimkiler bir şekilde yeni gelen hocayı ikna etmişler bir kaç hafta sekse de beni antrenmana kabul ettiler. vakit geldi, atladık ilker abi, ben bir de arkadaşım manisa'nın yolunu tuttuk. bilen bilir celal bayar üniversitesi'nin kampüsünün yanında vestel manisaspor'un stadı var, onun da yanında üniversitenin sentetik çim sahası var, vestel paf burda yapıyor antrenmanı. paf takım oyuncuları vestel manisaspor'un tesislerinde hazırlanıp servisle buraya geliyor, ben de üniversitenin fitness salonunda giyindim sahanın kenarında takımı bekliyorum. takım geldi, ilker abi beni paf takımın kaleci antrenörüyle tanıştırdı, oha dedim profesyonelliğe bak; paf takımın kaleci antrenörü var, kaleci antrenörünün bir de yardımcısı falan var, iyice heyecanlandım. benim için "yan topları nasıl" diye sordu. benim de yan toplar berbat. o 3-3'lük maçta bir golü kornerde topa çıkmadığım için yemiştik. yine muslera geldi gözünüzün önüne değil mi? öyleyimdir, öhöm :)) neyse imdadıma bu antrenörün yanındaki arkadaşı yetişti "ulan rüştü'nün bile yan topları kötü" deyince ortam yumuşadı, gülüşmeler falan...
antrenman başladı, ısınma hareketlerini tüm takım beraber yaptık. paf takımın kendi üç kalecisi var (biri hariç diğerleri kötü zaten diğerleri kötü diye kaleci arıyorlar) ve benimle beraber deneme antrenmına çıkan üç kaleci daha var toplam altı kaleci. isınma bittikten sonra sahanın yarısı oyunculara diğer yarısı kalecilere tahsis edildi, kaleciler çalıştırılıyor, tabi önce takımın kendi üç kalecisi hareketleri yapıyor sonra biz, bizim aramızda da en son ben. ilk yaptıklarımız tipik kaleci ısındırma hareketleri. taekwando geçmişim nedeniyle de oldukça çevik ve hızlıyım, reflekslerim de sağlam. hani kaleci ayaklarını uzatıp oturur topu sağa sola atarlar ya, topu kaptığım gibi hemen geri kalkıyorum, bu ve benzeri diğer ısınma hareketlerinde en seri benim. bir an evvel uzaktan şut antrenmanı başlasın istiyorum, çünkü en iyi olduğum yer o, yine muslera canlandı gözünüzde tabi :) ama o da ne? namussuzlar yan topla başlamaz mı antrenmana!! :o
ceza sahası yay çizgisi hizasında kanatlardan orta gelecek, topu yakalayacağız ve hemen orta saha çizgisiyle taç çizgisinin kesiştiği yerde bekleyen yardımcılara doğru degajman yapacağız. yani en uzak noktaya. başladık... ilk 5 kaleci geçti, hepsi sıçışta.. içimi bir rahatlama sardı :) kaleci antrenörünün yüzünü görmeniz lazım "biriniz de tutun amk" der gibi bakıyor. sıra bana geldi geçtim kaleye, ilk orta geldi... çıktım... o kadar.. sadece çıktım :) hemen diğer kanada döndüm diğer kanattan orta geldi çıktım ve bu sefer yumruklayabildim ama yaya doğru, antrenör bağırdı "kenarlara doğru yumrukla" diye, içime bir güven geldi, diğer kanada döndüm orta geldi... anladınız siz :) bi daha diğer kanada döndüm orta geldi çıktım bu sefer tuttum ve o heyecanla degajman değil de elimle bir salladım topu hooooop yardımcının ayağına! hocadan tebrik beklerken adam demez mi "ayakla ayaklaaa" diye.. ulan eliyle topu oraya atabilen süper ligde bir cordoba * var daha ne istiyosun amk! neyse içimden dedim sol kanat uğursuz.. ama sıra yine sol kanatta... orta geldi çıktım yine aldım, bu sefer cordoba tarzı degajmanla -hafif kendini yatırarak- bir degajman.. hooop yine yardımcının ayağına... şimdi aferimi kaptım. kötü başladı ama iyi bitti bu fasıl.
sıra geldi karşı karşıya çalışmaya, bu arada ben saha kenarında ilker abiye baktım eliyle bravo işareti yaptı, iyice hırslandım, motivasyon tavan. ilk 5 kaleciden paf takımın asıl kalecisi çok iyi performans çıkardı, diğerlerini hoca hep durdurup ne yapması gerektiğini anlatıyor ama yok azizim nato kafa nato mermer. ben hocanın ne dediğini duyamıyorum tabi. sıra bana geldi ilk pozisyonda yedim golü, hoca bana da gelip işin sırrını anlattı ve bende hemen bir aydınlanma oldu! aha dedim tabi yaa. meğersem belli bir mesafeden sonra rakibin adımlarına bakıp aynı adımla yaklaşarak açıyı kapatacakmışız, ben mal gibi hep topa bakıyordum, ikinci ve üçüncü pozisyonu da kurtardım hocadan yine aferimi kaptım, bir de "çabuk öğreniyorsun" dedi. havalara uçuyorum, dedim oldu bu iş, çünkü daha şut antrenmanı var asıl orada göstereceğim kendimi...
sıra geldi şut antrenmanına... paf takımın birinci kalecisi birkaç gol yese de yine iyi, ama haberi yok birazdan sıra bana gelecek... o sırada diğer yarı sahada oyuncular oturmuş dinleniyor ve bizi izliyor, içlerinde caner erkin de var bu arada. şutu çeken de kaleci antrenörünün yardımcısı, yardımcı gol atınca bunlar oturduğu yerden oooov çekiyor, yardımcı kaçırınca da zaaaa xd diye dalga geçiyorlar, sonuçta yardımcı antrenör dediğim de üniversitenin spor akademisinden öğrenci, staj yapıyorlar. sıra bana geldi, diğerlerine çektiği gibi bir şut çekti, ben işin sırrını ali abi'den biliyorum: örneğin sağa gelen topa sıfır derece açıyla yatay uçmayacaksın, sağ çapraza doğru 30-40 derecelik açıyla uçacaksın, efendim ben usta bir atlayışla havada süzülerek plonjon dediğimiz hareketle topu yakaladım. oyuncular: zaaaaa xd
ikinci, üçüncü şut derken birini tokatlıyorum birini yumrukluyorum hiç gol yemedim. kaleci antrenörü durdurdu, şutu çeken yardımcısının yanına gitti kulağına bişeyler söyledi. sonra bir şut geldi!!! hani zımba gibi şut denir ya! kıpırdayamadım sadece topa bakabildim ama üst direkte patladı! oyuncular bunu gaza getiriyor oooowwww! dedim işler pisleşecekse buyur gel bakalım. bir tane daha geldi aynısından doksana doğru... uçtum tokatladım. o zamana kadar yardımcı gol atamayınca zaaaaaa xd diyen oyunculardan bu sefer "ooooooww" diye bir ses geldi, işte bu yardımcıya değildi banaydı. bir daha, bir daha derken yardımcı da hırs yaptı ama atamıyor, atamadı da! antrenör tamam yeter dedi, beni yanına çağırdı, ben tamam dedim kesin oldu bu iş:
antrenör: sen kaçlısın?
ben: 88
antrenör: hmmm. lisansın akhisarspor'da mı amatör takımlardan birinde mi?
ben: hocam lisansım yok
antrenör: yok mu? yapma be! hiç maça çıkmadın mı?
ben: sadece okul maçları
antrenör: hangi okul
ben: aal (san marino)
antrenör: hmm (adı çıkmış okulun napalım)
velhasıl birkaç çalışma daha yaparak antrenmanı bitirdik. bu sefer ben çantamı alıp takım servisiyle tesislere gittim, hoca çağırdı "gel sen de hem yemek yersin hem duş alırsın" dedi. serviste de sohbet ettik ve sohbet hep keşke bir takımda oynasaydın konusu üzerine döndü, ben babam istemedi dedim sadece.
yemek yedim takımla, duş aldık, giyindim. hoca bir daha yanına çağırdı: "oğlum bak, senin hiç maç tecrüben yok, biz süper lig takımıyız ve bizim rakiplerimiz gs, fb, bjk gibi genç milli takıma oyuncu veren takımlar, ben seni bu şartlarda yönetime kabul ettiremem. ama istersen seni manisa belediyespor'a gönderelim, orda direkt üçüncü ligde oynarsın, kendini gösterirsen zaten üst liglere transfer olursun, iyisin, kumaşın kaliteli" dedi. ben de "hocam çok teşekkür ederim ben buraya ya hep ya hiç için geldim, burası olmayacaksa ben üniversiteye giderim" dedim. hoca bırakma futbolu falan dedi ama gerçekten de hayallerim yıkılmıştı o an. lisede sigaraya başlamıştım, vestel ile antrenmana çıkacağım haberini aldığım gibi bırakmıştım ama o gün tesislerden çıktığım gibi bir büfeden uzun marlboro aldım, oturdum kaldırımın birine, ağlaya ağlaya ark arkaya üç tane sigara içtim... kendimi biraz toparladıktan sonra celal bayar üni.'ye geri döndüm, ilker abi ve arkadaşım orda bekliyorlardı, uzaktan onları gördüm yanlarında başkaları da vardı keyifliydiler, beni görünce heyecanla "noldu? aldılar değil mi?" dediler. hayır dedim, yanındakiler dahil hepsi dondu kaldı! "nasıl yani? şaka mı?" dediler ama yüz ifademden şaka olmadığını anladılar, herkes çok üzüldü, yanındakiler de ilker abinin okuldan arkadaşlarıymış onlar da antrenmanı izlemişler...
aradan bir hafta geçti, akhisar'da babamın dükkanın önünde duruyorum, babam da karşı komşumuzun yanında, yanlarında da siyah takım elbiseli birisi var, beni çağırdılar. komşumuzun yanındaki siyah takım elbiseli adam sen vestel'de mi oynuyorsun dedi bana. hayır dedim. "nasıl ya, biz savcı beyle geçen hafta paf takım antrenmanını izledik, bir kaleci çocuk vardı sana çok benziyordu, hatta savcı bey de çok beğenmişti" dedi. adam manisa cumhuriyet başsavcısının şoförüymüş, şoför de bizim komşunun uzaktan akrabası. durumu anlattım. "ah be oğlum, bilseydik savcı bey devreye girerdi aldırırdı seni o, istersen söyleyeyim savcı beye bi konuşsun he?" babam çok dindar bir adamdır kul hakkından çok korkar, hemen araya girdi: "olmaz öyle şey, nasip değilmiş, hem üniversiteye gidecek benim oğlum" dedi ve konu son olarak orada kapandı.
benim antrenmana çıktığım yaz ayından sonra başlayan sezonun ara transfer döneminde vestel manisaspor altay'dan bir transfer yaptı: (bkz: ufuk ceylan). ben üniversite bitene kadar hayatımda sadece kaleciliğimle övündüm, iyiydim lan gerçekten işte! babam benim akhisarspor'da oynamama izin verseydi kim bilir...? belki ufuk ceylan vestel manisaspor'a ve oradan da galatasaray'a hiç transfer olamayacak ve hatta belki de galatasaray (bkz: mondragon sonrası muslera öncesi karanlık dönem)'i hiç yaşamayacak ve belki de muslera türkiye'ye hiç gelmeyecekti! (şu an efkarlandım idare edin)
:)
üniversiteye gelene kadar tiyatro, müzik, siyaset (gençlik kolları başkanlığı), futbol yani dersler hariç herşeyle ilgilendim ve hayatımı şekillendiren ise bunlardan hiçbiri olmadı, babamın istediği oldu, hatta sen misin "benim oğlum okuyacak" diyen dedim yüksek lisans, doktora... bakalım nereye kadar gideceğiz.
son olarak babama hiç kızmıyorum, asla! eğer beni vestel manisaspor'a alsalardı muhtemelen ben de iki kelimeyi bir araya getiremeyen, "önümüzdeki maçlara bakıcaz"dan öte cümle kuramayan, a harfini uzatarak "haaaakem çok kötüydü" diye şikayette bulunan cahil bir futbolcu olacaktım.
ayrıca babamdan allah razı olsun, hayatımın aşkını üniversite ile buldum lan!
edit: imla