• 401
    küçükken aynı mahallede çift kale maç yaptığım yazar.

    futbolculuğu çok iyi olmamasından dolayı çok kez kadroya giremezdi. bazen mahalledeki tek top sahibi çocuk kendisi olduğu için onu da oynatmak zorunda kalırdık. tüm taktik, teknik birikimini o mahalledeki çocuklara borçludur. tabi o zamanlar sözlük olmadığı için global dünyadaki teknik taktik dizilimleri kişilere aktaramıyorduk.

    şimdilerde bakıyorum bizden öğrendiklerini fm diliyle buraya yazıyor. yolun sonuna geldik kaideyi mıncıklayan istisna. bize bir telif borçlusun. yok öyle yılın en beğenilenlerine bize çorba vermeden girmek.

    öyle ağız dolusu giginnnn piriiissss demekle olmuyor bu işler. canlıyı görelim.
  • 408
    yalandan duyum da veriyor olsa bir şeylere isyan ettiği çok açık/belli olan can yazar* ha bahsettiği rogriguez'in gelmesini isteyecek en son kişi de kendisidir orası da ayrı... zira takımımızın asimetrik 4 4 2'yi oynamasını en çok isteyen kişi kendisi. böyle bir sistem içinde maalesef ki klasik bir 10 numaraya yer yok.

    ayrıca nasıl ki asistin asisti denince akla ilk olarak belhanda geliyorsa, asimetrik 4-4-2 denince de aklıma kendisi geliyor. demek ki yaza yaza o kadar sirayet etmiş zihinlerimize telkinleri*
  • 414
    okuması ve takip etmesi şahane bir yazar. renktaşımız. james gibi bir ismi yazmışsa vardır bir bildiği bence. çünkü bu transfer durumlarına sözlükte girebilecek son insanlardan biriydi. neyse olsun, olmasın fark etmez yazdıklarını severek okuyoruz.
    edit: ha bu arada hocanın içerden haber verenler var dediği kendisi mi acaba* kaide bey hoca yakalarsa kulağını çeker bak *
  • 416
    çok beğenerek takip ettiğim sözlük yazarı kardeşimiz. ben daha önceleri maçları "oyna türk kızı" gözüyle takip ederken kendisi sayesinde futbolu daha bir alıcı gözle seyretmeye başladım, böyle çok hojmuş.

    fakat şöyle bir sıkıntı var; kendisi burda bildiklerini uzun uzun aktarırken kendisinin müridimsi takipçileri çıktı. kaide 4-1-4-1 oynayamayız der, bu müridimsi arkadaşlar yok abi 4-1-4-1 için özel oyuncular lazım der. tamam belki de doğru ama bu senin görüşün değil ki be güzel kardeşim! o, kaidenin kendi "yorumu". yani sen kaideyi takip et, yazdıklarını oku, kendine birşeyler katmaya çalış ama sırf o benden daha iyisini bilir diye bi anda onun yorumlarının aynısını yapma! ben ne illa 4-1-4-1 olsun derim, ne de 4-4-2'ye karşıyım ama kaide yazmaya başlamadan önce burada kimse 4-4-2 propagandası yapmıyorken, kaideden sonra bir kaç arkadaşımız onun 4-4-2 analizlerini alıp sanki kendi analizleri gibi bize satıp bir de farklı düşünen insanlarla bu uğurda tartışmaya başladı. ve böyle itici bir grup oluşunca da bu sefer karşıt görüş olarak kaideyi sevmeyenler çıkmaya başlıyor. halbuki kendisinin bildiğini paylaşmak ve fikirlerini sunmak dışında birşey yaptığı yok. hatta bu durumu düzeltmek için yapabileceği bir şey de yok. hatta niye yazmaya başladığımı da hatırlamıyorum, başlarken iyiydi de sonra boka sarmaya başladı :)

    her neyse yazdığı her yazıyı keyifle takip ediyorum, twitter'da da takipçisiyim. umarım bu anlamsız kutuplaşma ileride kendisinin sözlükten ayrılmasına vesile olmaz, ayrılacaksa bile galatasarayımızda görev alıp fayda sağlamak için ayrılır.

    kendisini seviyoruz...
  • 422
    ilginç bir tarzı var ki o da reegen yani yeni keşfedilmiş oyunculara verilen miktarlara sudan ucuz demek yerine 1 kg havyar parası gibi ifadelerle nitelemesinden ötürü bende eski zamanların değiş tokuş usülü alışverişine özlem duyduğu izlenimi uyandıran anti-kapitalist yazar. ya da antitez görüş, muhtemelen her gün kahvaltıda havyar yiyordur*. hani ben yapsam aynı nitelemeyi köyde büyümüş bir insan olarak 1 kış yakımlık odun ya da tezek gibi bir niteleme yapardım*
  • 423
    çok sevdiğim, kafası çok çalışan, kalemi güçlü, ince görüşlü bir kardeşimdir.

    (bkz: #2850874) şöyle bir entri girmiş, bunun üstüne söylenecek başkaca şeyler olduğunu düşünüyorum. özellikle nick altı yazmak istedim, bazen bu yöntem daha dikkat çekici olabiliyor. hele hele sözlüğün son dönemlerdeki durumu düşünüldüğünde bu akıllıca bile olsa gerek...

    galatasaray başkanlık makamı, benzeri her makam gibi, sıradan bir makam değildir. dolayısıyla her başkan, zamanla o makamın büyüsüyle büyümeye, değişmeye başlar. başka kulüp ya da kurumları düşündüğümüzde de böyle bir dönüşüm yaşamamış sayılı başkan sayabiliriz.

    aslında başkanlar geldikleri makamlarda kurdukları ekip ya da düzenin verdiği geri dönüş, buralardan aldığı verimle doğru orantılı olarak başarı/lı/sız olur. konumuz futbolsa, adınız florentino perez bile olsa kurduğunuz kadro, güvendiğiniz teknik ekip ne kadar marka, ne kadar spektaküler olursa olsun, geri dönüşü olmazsa başarısız kabul edilirsiniz. dolayısıyla futbolda yönetimler, kazandıkları kupalar kadar başarılı olabilir.

    galatasaray'da enteresan bir başkanlık yapısı var. tam sorumluluk ile sorumsuzluk arasında bir yerde sıkışmış bir koltuğu konuşuyoruz. mesela tam sorumlu desen dursun özbek'i açıklayamazsın, tam sorumsuz desen adnan polat'ı... o yüzden kongre yapısına, liseye, liseciliğe, kulislere, siyasete falan girmenin lüzumu yok, uzar gider...

    galatasaray'ı taraftarlık üzerinden konuşacak olursak, ben de dahil olmak üzere, başarıyı kanıksamış, bunu bir standart olarak kabul eden bir grup olduğumuzu söyleyebiliriz. her ne kadar efsanemiz desek de takım biraz yalpaladığında efsane falan dinlemeden topa tutabiliyoruz. ya da başkaca şeyler... bunu sadece fatih terim için değil hagi için, bülent korkmaz için, lucescu için, geretz için yani anlayacağınız bir çok isim için söyleyebiliriz.

    hoca 4. döneminde imza atarken arsene wenger'den örnek vererek, "eğer galatasaray'dan hiç ayrılmamış olsaydım başka bir senaryoyu konuşuyor olabilirdik!" demişti. aslında konuşulması gereken konu tam da bu, başkası değil.

    yönetimlerin temel amacı mali disiplini sağlayıp oluşturdukları çalışan topluluğuna başarıyı sağlayacakları ortamı hazırlamaktır. bunu yaparken temel görev grubun sorumluluğunu üstlenen kişiye aittir. yakın zamanda beşiktaş, ondan önce ünal aysal örneğinde olduğu gibi burada harmoni bozulduğunda, öyle ya da böyle, bu işin sonu taze kan söylemleriyle yeni bir oluşuma gitmek olur, kaybedilen bir kaç sezonun ardından bir aklı selim gelir, dikiş tutturulur ve cemiyette re re re, ra ra ra...

    rahmetli dayım sigara içtiğimi fark ettiğinde beni yanına çağırmış ve "oğlum, bokun bok olduğunu anlamak için tadına bakmaya gerek yok! bu görüntüsüyle, kokusuyla bok! neden böyle bir şey yapıyorsun?" demişti. fakat insanoğlu böyledir, tecrübe etmek ister... yasak her zaman cezbeder, sınırlar ise aşılmak içindir.... ve ben bu konuşmanın üzerinden geçen 14. yılı sigara içerek karşılıyorum...

    peki hocanın farklı senaryo dediği ne olabilirdi ve bunun gerçekleşmesine ne engel oldu... hoca defaatle galatasaray'dan hiç ayrılmak istemediğini ama her seferinde bunun bir şekilde bir mecburiyet olarak karşısına çıktığını söyler. hoca 2. dönemi hariç, ki burası daniel tozser 'in de bahsettiği meşhur fenerbahçe maçına bağlanamayacak kadar karışıktır, her dönemde öyle ya da böyle görevi aldığı yönetimin önüne geçmiştir. hocayı tanıdığınızda bunun böyle olması aslında kaçınılmaz bir sonuçtur. haliyle hocaya görev veren yönetimler bunu bilerek ve de göze alarak hareket et/meli/miş/dirler. ne zaman ki koltuğun büyüsü yönetilemez hale gelir, hoca göze batar ve kaçınılmaz sona ilerlersiniz.

    bahsettiğimiz konu sadece fatih terim için değil, kendine denk bir sürü teknik adam için geçerlidir. bugün pep ile çalışıyorsanız sınırlarınız bellidir. ya da jose, ancelotti, spaletti, favre, bielsa... dolayısıyla kaldıramayacağınız yükün altına girmek istemiyorsanız, buyrun martin jol ya da hikmet karaman orada bekliyor... (şaka değil bu arada!)

    hoca ve yönetimimiz son krizde eşit miktarda hatalıdır. fakat terazi mustafa cengiz'i tartmaz, o kefeye fatih terim ile çıkamazsın. nasıl başkaları çıkamadıysa, sen de çıkamazsın.

    "efendim, galatasaray bir başkan kulübüdür!" - evet doğru, fakat galatasaray kupası olmayan başkanını hatırlamaz. bugün şampiyon olamıyorsan gelir yapamazsın, gelir yapamazsan "setılmınt, agrimınt" olmaz! hele hele, 2 sene önce sokağa çıksan seni kimse tanımazken, şampiyonluklar seni tanınır hale getirir.

    yönetim çalışan grubuna mali disiplini başarı ortamı için sunarken, aslında böyle ekstra bir getiriyi de cebine yazar. fark ettiyseniz efsane olma meselesine, hocanın istedikleri ve olanlara, kimi "off the record" bilgilere hiç girmedim.

    peki ne olur? mayıs'ta şampiyon oluruz, bu kupayı da yeni başkan kaldırır!..

    edit : gençlerbirliği, altınordu da başarılı kulüpler, şampiyon olmazlar ama işte futbolcu falan satarlar. borçsuz falan yani, mali disiplinli, genç, dinamik... tribünleri de boş hani... neyse...
  • 424
    kendisine sorsalar dünyada sana bir bölgeyi verelim ama neresini diye? kesinlikle balkanlar der. tam bir balkan aşığı yazar. ne zaman bir transfer yapılsa ya da gündeme gelse hemen balkanlardan daha iyisini ya da muadilini önerir. scout ekibinin başına getirsen takımı balkanlardan cevherlerle doldurur. iyi de yapar. keşke de gelse. ama nerdeee? o çevrelerde ne yazık ki amcası ya da dayısı yoktur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın