• 5
    çok güzel adam. tahminleri yanlıştır, doğrudur umurumda değil açıkçası. türkiye'de büyümüş 24 yaşında birisi olarak bana basketbolu sevdiren 1 numaralı kişidir spor camiasındaki. hafta sonu basketbol antrenmanları öncesi cuma akşamları ntv'deki nba stüdyo programları beni bu sporla bu kadar ilgili yaptı diyebilirim.

    futbol zaten ülke kültüründe var, herkes biliyor o oyunu, izliyor da. emek verilen tek şey paraydı yani. digitürk, cine5, teleon vs vs gibi kurumlara para verilmesi halinde hayat rutini halinde canlı izlenebilen bir şey futbol. ama basketbol öyle mi? hele bir de çocuksan. aile ile yapılan pazarlıklar, kurulan saatler, ayılma çabaları falan filan. vücuda yapılan işkence nba maçı izlemek aslında ama keyfi işte o maçı izlemenin başka. bu adamı ve o programı dinlemem sebebiyle alıştım nba'e. nasıl eleştirebilirim ki bu adamı. katıldığım, katılmadığım sürüyle düşüncesi var ama saygı duyuyorum çok fazla kendisine.

    bu görüşlerim murathanoğlu ve kosova için de geçerli. murathanoğlu holiganlığının kurbanı oldu, türkiye'de anlattığı bir şeyi izlemiyorum, izlemem kendisinin. lakin nba başka. çok uzattım neyse. selamlar olsun kendisine.

    https://www.youtube.com/watch?v=9d62nBRIBPU

    yayın da gayet güzeldi. umarım devamı gelir.
  • 15
    nba'de dev pivotların oyuna katkılarının değişimiyle ilgili kasım 2016'da yazdığı yazı...

    http://www.basketball.com.tr/devlerin-evrimi/

    --- alıntı ---
    akılalmaz bir uzun istilası var nba'de. hiç tahmin edilemeyen ölçekte bir istila üstüne üstlük. her şeyden önce istatistik sınırları zorluyor bu istila

    nba’de gelecek 10 yıl için en heyecan verici oyuncular kimler? ya da diğer bir deyişle 25 yaşın altındaki en önemli oyuncular hangileri? kabaca bir liste yapmak gerekirse en öne çıkanlar kristaps porzingis, kyrie irving, andre drummond, giannis antetokounmpo, karl-anthony towns, andrew wiggins, anthony davis.

    bu tip listeleri yapmak zor. bazı oyuncular daha somut olarak fazla bir şey ortaya koyamadan sadece potansiyelleri nedeniyle öne çıkarken, bazıları da sınırda kalıyor “diğerleriyle aynı kategoriye almak doğru değil” diye göz ardı ediliyor. doğası gereği subjektif bu liste. asıl amaç da listenin geçerliliğini savunmak/ispatlamak değil. ama temelde görece sağlıklı bir 25 yaşaltı yıldızlar listesi olduğunda pek çok kişi hemfikir olabilir. asıl amaç başka bir noktaya dikkat çekmek.

    bu listede dikkatinizi çeken bir şey var mı? 7 oyuncudan 4’ü uzun. hoş antetokounmpo da uzun ama diğer 4’ü pota altı uzunu manasında uzun. “kısa” diye niteleyebileceğimiz sadece 2 isim var. listenin hemen sınırında kalan bazı isimler de var. misal nba’e çok geç adım atan daha yeni yeni verim veren ama 27 yaşına geldiği için dışarda kalan hassan whiteside, 1 yaşla kaçıran demarcus cousins. hücum anlamında yarattığı heyecanı henüz savunmada veremeyen nikola jokiç, tersi etkinlikte rudy gobert. henüz parke üzerinde çok azını sergilemiş olsalar da potansiyel açısından izleyenlerin ağzının suyunu akıtan joel embiid, myles turner.

    akılalmaz bir uzun istilası var nba’de. hiç tahmin edilemeyen ölçekte bir istila üstüne üstlük. her şeyden önce istatistik sınırları zorluyor bu istila. öncelikle tüm dünyada 2.10‘un üzerindeki insan sayısı yaklaşık 4000 olarak tahmin ediliyor. 4 milyar civarındaki yetişkin içinde 4000… milyonda 1. elbette bu kadar uzun olanların çok büyük bir oranı basketbola yönlendiriliyor ve bu sporun doğası gereği avantajlılar ama aralarında spora yatkın, vücut koordinasyonu olanların oranı tam olarak ne kadardır?

    tarih boyunca en zor bulunan pozisyon oldu uzun. her draft öncesi benzer ölçekte potansiyel gösteren oyuncular arasında hep uzun olana yöneldi takımlar. şu sözü ne kadar sık duyduk “böyle uzun 10 yılda 1 gelir“. doğruydu da. vücut koordinasyonu yüksek, ayaklarına hakim, zamanlaması üst düzey uzunlar her 10 yılda ancak 1-2 tane çıktı. şimdi bakıyoruz nba’de bir çırpıda 10 tane saymak mümkün. o kadar ki neredeyse bir uzun enflasyonu var. ligin en zengin pozisyonunun pivot olduğunu söylemek mümkün. 2020 sezonu için bir projeksiyon yapmak gerekirse kesinlikle pivot en zengin pozisyon olacak.

    peki ne oldu da bir anda 2.10’luk bu kadar adam türedi? nerede yetişti bunlar?

    elbette dönemsel olarak belli tip oyuncuların daha fazla yer aldığı olmuştur. bu biraz denk gelmekle alakalı. ama bu olsa olsa ikincil bir sebep olabilir. bundan daha önemlisi oyuncuların görev tanımlarında yapılan değişiklik. bundan 10 yıl öncesine kadar uzunlardan beklentiler temelde belliydi. boyalı alanı karartsın, sırtı dönük hücum etsin, yer kaplasın, dev bir duvar olsun, ribaund alsın…wilt chamberlain’den, kareem abdul-jabbar’a, patrick ewing’den hakeem olajuwon‘a kadar nba tarihinde ne kadar pivot varsa ilk büyük yıldız george mikan‘dan son örnek shaquille o’neal‘a kadar benzer görev tanımları ile oynadı. anthony davis’in shaq’le alakası var mı?

    towns’ın tim duncan‘la? porzingis bir başka knicks efsanesi patrick ewing‘den 7 santim uzun. ama bir ısı haritası çıkarsanız ortalama olarak sahada durduğu yer ewing’den çok john starks‘a daha yakın çıkar muhtemelen.

    elbette uzunlardan halen savunmada pota altını karartmaları bekleniyor. hangi savunma düzenini oynarsanız oynayın çember savunucu rolü futboldaki kaleci gibi. savunmanın son hattı. son çare, son umut. iyi bir çember savunucu olmazsa olmaz bir değer. ancak artık pota altında yer kaplayarak değil çok çabuk yer değiştirerek çemberi savunması isteniyor uzunların. ikili oyunda kısaya tepede baskı yaptıktan sonra hızla pota altına gelmesi bekleniyor. hücumda boyalı alanda kalabalık yaratmaması, dışarda bir tehdit yaratarak rakip çember savunucuyu oradan uzaklaştırarak, kendi takım arkadaşı kısalara boşluk yaratması bekleniyor.

    90’lı yıllarda lakers, seattle ve indiana’dan hatırladığımız sam perkins pek çember savunamadığı halde dış tehdidi sayesinde önemli takımların bir parçası olmuştu. ama onu barındırmak için yanında dale davis veya shawn kemp gibi oyuncuları sahaya sürüyordu koçları. mutlaka bir pota altı devi olmalıydı. hoş perkins de devdi zaten. pek hareketli de değildi. iyi şutördü sadece.

    şimdilerde sadece pota altında hareketsiz bir dev olmak artık avantaj değil, aksine bir zaaf olarak görülüyor. shaquille o’neal 2000’lerin ilk yarısında nba’in en iyi oyuncusuydu. şu anda aynı oyunla parkede olsa etkinliği muhtemelen yarıya inerdi. artık hiçbir savunma uzun bir oyuncunun alçak postta top alıp 4-5 saniye dripling yapıp sırtı dönük hücum etmesine izin vermiyor. savunmalar artık çok süratli ve çok derin. sırtı dönük uzuna anında biri yaklaşıyor. ilkinde değil belki ama ikinci defa topu yere vurduğunda mutlaka bir el o topa uzanıyor. artık kısaların, pivotlardan çok daha fazla post up yaptığı bir dönemdeyiz. uzunların o yavaş sırtı dönük oyunu oynayacakları 4-5 dripling yapacakları zaman kalmadı artık. o zamanı bulsalar bile alan paylaşımı temelli oyunlarda o alanı kalabalıklaştırdıkları, tempo temelli oyunda hem ayak, hem de pas trafiği olarak yavaş kaldıkları için ana plana uyamıyorlar.

    ama yeni jenerasyonda oyuncular çok farklı yetişiyoır. her şeyden önce beslenme ve antrenman sistemlerindeki gelişmelerle uzun oyuncuların çok daha çabuk fiziksel olarak gelişiyor ama “sen bu potanın altında duracaksın. sana top atılmadan işlere karışmayacaksın” denmiyor. aksine kısalar gibi topla oynamaları teşvik ediliyor. tempo ve alan paylaşımının merkez olduğu oyunda temposuz ve alan paylaşmayan bir parçaya yer yok. şu anda en heyecan veren iki genç oyuncu towns ve davis‘in topla nerede haşır neşir olduğuna bir bakın. potaya 5-6 metre mesafede, hatta 3 sayı çizgisinin gerisinde başlıyorlar hücuma. “iyi pozisyon alan bir shaq” artık youtube videolarında bir nostalji sadece (jahlil okafor o mirası yaşatan tek isim belki de).

    geleneksel pivotların belki de son temsilcisi marc gasol bile artık bir üç sayı tehdidi oldu. zaten pas yeteneğiyle potadan uzak oynuyordu gasol ama misal bu sezon şu ana kadar 3 maçta 6 üçlük isabeti buldu. washington maçını uzatmaya taşıyan üçlük de dahil. bundan önceki 8 sezonda toplam 12 üçlüğü vardı gasol’un.

    artık uzunlardan beklenti kısa gibi oynamaları. kısalar gibi oynayıp onlardan daha uzun kalıyorlar sahada. bu aynı zamanda uzunların algısını da değiştirdi. eskiden fizik avantajları üzerinden oynadıkları için yaptıkları pek de etkileyici görünmüyordu soradan izleyiciye. içten içe “ya zaten kocaman adam, potanın dibinden atmayacak da ne yapacak?” diye bakılıyordu. o pota dibi atışlar kaçtığı, kısalar topu elinden aldığında ise en ağır eleştiriler onlara sallanır ama “onsuz olmak bu iş” denerek sineye çekilirdi. uzunlar 1-2 istisna dışında genelde takımın taşımak zorunda olduğu mecburiyet gibi görüldü. en iyi senaryolarda bile “allah boy vermiş oynasın o kadar” denilerek sıradan görüldü. halbuki pota altında bile olsa atışı bitirmek öyle garanti değil. elbette bir dış atıştan daha yüzdeli ama oradaki itiş kakışta bitirmek tahmin edilenden en azından eğitimsiz gözle izlendiğinde görülenden çok daha güç bir iş. pota dibinde %70 gayet iyi bir bitiricilik kabul edilir uzunlar için. ama 5 atıştan 4’ünü atan uzun bile o bir tane kaçırdığında “lan kafan çembere değecek nası kaçırıyon onu” ithamlarıyla karşılaşır.

    bu nedenle shaq gibi çok özel karakterler hariç uzunlar pek de yıldız olarak algılanmazdı genel kamuoyunda. evet ewing, hakeem, robinson öne çıktı ama hiçbir zaman kendileriyle eşdeğer kısalar kadar sevilmedi. reklam kampanyalarının, tribün coşkusunun odağı pek olamadılar. onlar çaba veya çalışma ile sıradan insanların üzerinde başarılı olarak değil görece haksız fiziksel avantajları sayesinde “avantadan” nba’e girmiş “ballı“lar olarak algılandı.

    şimdilerde bakıyoruz takımların yüzü, seyircinin sürekli bahsettiği isimler hep daha 3 resmi maç yapan embiid, 2. sezonunu yeni açan towns, turner ve porzingis, yeniden sakatlıktan sıyrılan anthony davis vs vs…

    nedeni de basit? artık o uzunlar öyle şeyler yapıyor ki “yuh o boyla o hareket yapılır mı?” dedirtiyorlar daha çok. üç sayı çizgisinden bir guardı kıskandıracak kadar hızla potaya süzülen bir towns, üst üste üç sayıları hiç çekinmeden atan turner, sahanın her yerinden kevin durant gibi top kullanan bir davis. o boyla pota altında durmak yerine her yerde etkili oluyor, oyunun her rolünü oynayabiliyorlar.

    basketbolun değişimi ile onların rolleri, daha çok küçük yaşta sorumluluk ve eğitimleri değişti. şimdi ise değişen oyunun en öne çıkan yüzleri oldular. basketbol aslında hep uzunları oyunuydu. şimdi en uzunlar hapsedildikleri boyalı alandan çıkınca az uzunlardan bu oyunun simge ismi olma apoletini de devralıyorlar.

    kaan kural
    --- alıntı ---

    kalemine sağlık.
  • 18
    25 temmuz 2018 ters köşe programını izledim. soru ve konu fenerbahçe ile ilgiliydi. kendisi fenerbahçe dürüst davranarak, teşhisi doğru koyarak iyi yaptı dedi. bunun üzerine belki beşiktaş ve galatasaray da böyle yapsa aynı tablo ortaya çıkacak dedi. aslında bir kıyaslama yapmadı. sadece fenerbahçe yorumlarının tam sonunda cümlesine bir sıkıştırma yaptı. tabi ki talihsiz bir yorum oldu ama bunu futbol gündemini pek takip etmeyen biri olarak sosyal medyanın çıkardığı gürültüye dayanarak yaptı.

    aslına bakarsanız aziz'in yaptıklarını dursun da galatasaray'a yaptı. tek fark onun hükümranlığının az sürmesi ve verdiği tahribatın daha az olması. o da yalan söyledi, o da basını iyi yemliyordu, o da gerçekleri gizliyordu ve nasıl bir bataklık içinde olduğumuzun farkında bu derece değildik. o da pislikleri ortaya çıkmasın diye taraftara rağmen aday oldu ama tokadı yedi. mustafa cengiz başkan seçilince o da ali koç gibi sudan çıkmış balığa döndü. kulübün durumunun iş hayatında yönettiği şirketler gibi olmadığını anladı. taraftarın baskısını daha az hissetmek ve herkesin ayağını yere indirmek için acı gerçekleri açıkladı. oyuncu maaşlarını ödemek ve hiç olmayan sıcak para girdisi için ndiaye'yi satmak zorunda kaldık. ndiaye'yi satmak belki de şampiyonluğu satmak demekti ama tek tük itirazlar dışında herkes bunu kabullendi. neyse ki terim donk'la onun eksikliğini hissettirmedi. şampiyonluğa kadar olanki süreçte başkan cengiz uefa'yı ffp konusunda ikna etmeye çalıştı. belki de imkansızı başardı. taraftara hayal satmadı. kimse seneye şampiyonlar ligi var, bu takıma ne yıldızlar gelecek modunda olmadı. hatta şampiyon kadrodan sürpriz eksilmeler olabileceğini anladı. kulübün borçlarını net bir şekilde açıkladı. taraftarı da arkasına aldı. bu süreçte dursun'un pisliklerini ortaya koymaya devam etti. peki bu dürüstlük değil de nedir? dürüst olmasaydık şampiyonlar ligine gitmemizin bir imkanı var mıydı?

    ali koç ve mustafa cengiz şüphesiz algı açısından farklı profilde başkanlar. göreve gelirken galatasaray taraftarı cengiz'den dürüstlük ve şeffaflık beklerken, ali koç mevcut başarısızlığa ve bıkkınlığa binaen elinde sihirli değnek olan yerli bir abrahamoviç edasıyla geldi. sonra aynı mustafa cengiz gibi ama daha büyük ölçekte şok geçirdi. kulüp batıktı, taraftara mükemmel şeyler vaat etmek ve popülist davranmak mümkün değildi. o da acı reçeteyi yavaş yavaş açıklamak zorunda kaldı. isminin popülaritesi ve beklentiler çok büyük olunca açıklamaları cengiz'in açıklamalarına göre daha büyük yankı uyandırdı. dolayısıyla kaan kural'ın galatasaray'ın fenerbahçe'den 6 ay önce bir değişim yaşadığından ve dürüstlük reçetesini çok önceden uygulamaya koyduğundan sanırım yeteri kadar haberi yoktu. ya da 4-5 saniyeliğine boş bulundu. yani talihsiz bir yorum yaptı.

    20 senedir çöplük dolu olan bir evin kokusunu düşünün. orayı temizlemek ne kadar zaman alır ya da ne kadar büyük bir fedakarlık ister. fener'in durumu da böyle. gerçekten dürüst olmak istedikleri için değil, dürüst olmak dışında bir seçenekleri kalmadığı için artık dürüst olacaklar. tabi becerebilirlerse... yakın bir zamanda uefa'nın radarına da feci şekilde girerler. bundan sonra hayal satma devri bitti. sadece fenerbahçe değil herkes için bu dediğim geçerli. döviz kurları da ortada. deniz bitti. dolayısıyla en iyi değişen, en sağlam mali yapıya sahip olan, kısaca en iyi yönetilen kulüp artık fark yaratacak.

    edit: video: https://www.youtube.com/watch?v=apbwlaBajQs
  • 21
    2014 yılında türkiye basketbol ligi finalindeki galatasaray fenerbahçe serisinde büyük olaylar olmuştu hatta son maça çıkmamıştık. hatırlarsınız diyeceğim ama bilmeyeniniz bile vardır. kendisi de o sırada ntv spor'da yorumcuydu.

    ntv spor'da yayına bağlanıp: "4. maç yüzünden galatasaray 2 maç seyircisiz ceza alıyorsa 5. maç yüzünden fenerbahçe'nin de kesinlikle seyircisiz oynama cezası alması gerekiyordu. hatta ben kesin seyircisiz oynama kararı çıkacak diye beklerken öyle bir karar çıkmadı" demiştii. sonrasında da gerçekleri herkesin yüzüne vura vura bunun nedenlerini sıralamıştı. ek olarak fenerbahçe ile tapesi olan hakemin atanmasıyla alakalı da konuşmuştu. bunların yanında bizim de maça çıkmamız gerektiğini, sloganı son topa kadar olan takımın her koşulda sahada kalıp sonuna kadar mücadele etmesi gerektiğini ve çekilmemizin basketbolun ruhuna aykırı olduğunu söylemişti.
    bu olaydan fenerbahçe yöneticisi murat özaydınlı kaan kural'a şöyle bir söz söylemişti: http://gss.gs/2P9.jpg ve hemen ardından ntv spor'un sahibi ve fanatik fenerbahçeli(sow'un bonservisini cebinden verecek kadar) olan ferit şahenk de kaan kuralı kovmuştu.

    yani bu olay sonucunda ülkenin en iyi basketbol yorumcusu kovulmuştu ve hiçbir kanalda da iş bulamadı. gitti league of legends oyununu 6 ay boyunca çalıştı ve lol yorumcusu oldu. ek olarak da youtube üzerinden program yapan düşük izlenmeli basketball.com.tr tarzı kanallarda anca yorumculuk yapabildi. olaydan aylar sonraki röportajında da şunları söyledi:

    "benim görüşüm 7. maçın seyircisiz oynanması gerektiğiydi. federasyon burada fenerbahçe’ye yeterli cezayı vermedi. ama hiçbir şey galatasaray’ın o maça çıkmamasını haklı göstermez. sloganı 'son topa kadar' olan takıma son maçı oynatmamak olur mu? bu takım kurulduğu yıllarda 1. dünya savaşı sırasında ne durumlarda maça çıkmış. bunu nasıl izah edersin? ha sonrasında yine ceza meza verilmedi tabi. o da federasyonun klasik 'neyse geçti gitti' yaklaşımı. ama geçip gitmiyor işte. yara aldıkça alıyor spor. cepheleştikçe cepheleşiyor. yapanın yanına kalıyor. o zaman adalet aramak anlamsızlaşıyor herkes güçlü olup adaleti kendi lehine sağlamaya çalışıyor. aziz yıldırım da öyle, diğerleri de. güçlü olmanın haklı olmak anlamına geldiği bir dünyada adaletten nasıl bahsedilebilir ki? fenerbahçe – san antonio maçını ben anlatmadım.. niye? o maçta salona çıksam tatsız bir durum oluşacaktı. nba avrupa direktörü ile bir sohbetimizde maçı neden benim anlatmadığımı sordu. ''sahaya çıkamıyorum, çıkarsam linç edeceklerdi dedim ve olayı anlattım.'' anlamadı, nasıl yani falan dedi. türkiye final serisi 7. maçı... ben teknik olarak o maçı galatasaray’ın kazanacağını düşünüyordum. 2. maçta markoishivli’ye yapılan hareket net faul. o maçın kaderini etkileyebilecek bir pozisyondu. ama yapacak bir şey yok... "
  • 22
    bir röportajında daha önce galatasaraylı olduğunu ama statta izlediği bir fenerbahçe maçındaki tribün olaylarını görünce takım tutmaktan vazgeçtiğini söyleyen kişi. yani bildiğim kadarıyla fenerbahçelilikle yakından uzaktan alakası yok.

    sanırım kendi görüşüne göre doğruları söylediği için dokuz köyden kovuluyor.

    http://www.milliyet.com.tr/...1968065-skorerhaber/
App Store'dan indirin Google Play'den alın