• 93
    --- alıntı ---

    hamit hakli beyler

    “galatasaray’da da, türk futbolunun genelinde de sorun sanılandan çok daha derin maalesef” gibi, tek başına çok şey ifade eden ama fazla bir şey anlatmayan bir cümleyle yazıya gireyim…

    devam etmeden de uyarayım: hangi takımı tuttuğunuzun bir önemi yok ama “ben skora bakarım arkadaş” diyenlerdenseniz, boşuna kendinizi yormayın yazıyı okumak için… alın bir spor gazetesi, “onu kovalım, bunu atalım, şunu kapalım, paralı başkan isteriz” tadında takılmayı sürdürün.

    kafayı sorunun çözümüne takanlardan çok daha mutlu bir hayat süreceğinizi garanti ederim bu ülkede… ama bu kafayla bu ülkenin ne sporda ne de siyasette sorunlarının çözülmeyeceğinden de eminim.

    her neyse; hamit altıntop örneğiyle anlatacağım ülke futbolunun durumunu.

    hamit ve halil kardeşlerin öyküsü aslında 42 yıl önce malatya’da başladı…

    o tarihlerde doğmalarına henüz 10 yıl vardı.

    türkiye’de geçim yolu bulamayan altıntop ailesi’nin reisi, çocuklarının yarınlarını kurtarabilmek adına almanya’ya göç etmeye karar verdi. ve malatya’dan kalkıp gelsenkirchen’e yerleşti.

    8 aralık 1982’de, aileye, 3 ablanın ardından 2 erkek kardeş daha katıldı. tahmin edeceğiniz gibi o kardeşler hamit ve halil’di.

    baba, çocuklarının geleceğini kazanmıştı belki ama o bunu göremedi ne yazık ki. ikizler henüz 2 yaşındayken hayatını kaybetti.

    hamit, yıllar sonra bir röportajında “babanı özlüyor musun” sorusuna şu hazin cevabı verecekti: “hayatımda hep bir eksiklik hissettim ama insan hiç tanımadığı birini nasıl özleyebilir ki…”

    o noktada cefakâr bir anadolu kadını olan anne devreye girdi. bir metal fabrikasında tüm gün işe girdiğinde almancayı anlasa da neredeyse hiç konuşamıyordu. hayatı hiç kolay değildi ama bakması gereken 5 evladı vardı.

    haylazlara sahip çıkan baba yarısı amcaları oldu… sokak arasında top peşinde koşan ikizleri elinden tutarak djk gelsenkirchen-süd takımında futbola başlatan da oydu…

    temel kriter: karakter

    2003 yılında şans kapıyı çaldı; schalke 04 ikizleri takip ediyordu.

    ancak ikizlerin yolları ilk kez ayrıldı o yıl…

    hamit schalke’ye, halil ise kaiserslautern’e transfer oldu.

    schalke, 21 yaşındaki hamit için 1,8 milyon euro ödemişti… bu paranın ödenmesinde, teknik direktör jupp heynckes’in “karakteri kusursuz ve lothar matthäus’un gençliğine benzetiyorum” cümlesi etkili olacaktı.

    o genç daha sonra uzun yıllar bayern münih forması giydi. ardından real madrid’e gitti. sonrasında da galatasaray’a geldi.

    ve biz şu anda hamit’i beğenmiyoruz. çünkü biz, bayern münih’teki hamit’i arıyoruz.

    zaten halil’i de beğenmeyip yollamıştı trabzon; ki o halil hâlâ türkiye süper ligi’ne göre çok daha iyi bir lig olan bundesliga’da başarıyla top koşturuyor.

    gelin filmi başa saralım…

    altıntop ailesi, malatya’da kalsa hamit yine dünyaya gelecekti…

    yine aynı saç rengine, aynı göz rengine, aynı buruna, aynı boya posa sahip olacaktı.

    muhtemelen yine futbola sevdalı olacaktı…

    muhtemelen bir yerel takımın altyapısına girecekti…

    ama bırakın bayern münih, real madrid gibi dünyanın en büyük 3 takımından 2’sinde oynamak, çok şanslı değilse muhtemelen 3 büyüklerin formasını bile göremeyecekti.

    aksini söyleyen biri varsa, bana bayern münih ya da real madrid’de oynayan, bu topraklarda yetişmiş bir futbolcu göstersin lütfen.

    bu arada hatırlatmakta fayda var; 2008 avrupa şampiyonası’nda yarı final oynayan türkiye adına turnuva sonunda altın 11’de yer alan tek isim hamit altıntop’tu…

    ayrıca, uefa tarafından mevkiinin en iyi 3 oyuncusundan biri seçildi.

    2010 yılında puskas ödülü’ne layık görüldü.

    evet; önce sistem…

    o hamit, bu ay galatasaray dergisi’ne verdiği röportajda aynen şunları söylüyordu:

    “dördüncü yıldızı çok mu istiyorum? evet, tarihte bunu kazanan sporcular arasında yer almayı, galatasaray tarihine bunu armağan etmeyi çok istiyorum. ancak bana, ‘dördüncü yıldız mı yoksa uzun yıllar işleyecek bir sistem mi?’ diye sorarsanız, ben başarı getirecek sistemi tercih ederim. o zaman dördüncü yıldızı belki geç takabilirsiniz ama beşinci yıldızı, hatta altıncı yıldızı herkesten önce kazanırsınız…”

    genleri malatya’ya eğitimi gelsenkirchen’e ait hamit haklı…

    hamit’i hamit yapan schalke 04’ün, bayern münih’in sistemiydi…

    hamit’i ve daha pek çok futbolcuyu tüketen de türkiye’nin düzeni…

    “parasını almıyor mu kardeşim çıkıp oynayacak” diyenleri duyar gibiyim.

    sadece şunu söyleyebilirim onlara, dortmund’un bayıldığımız yıldızı marco reus’u getirin memlekete 3 maç sonra yuhalanmazsa ben hiçbir şey bilmiyorum.

    --- alıntı ---

    çok doğru bir yazı.
  • 201
    efes maçı oynanırken atv'de yayınlanan yarışma programını izleyen, yüksek ihtimalle maçtan, resmi hesabın maç sonucu paylasimindan sonra haberdar olan galatasaray üyesi. maçtan sonra saçma sapan "amatör şubeler kapatılsın, her sene eksi yaziyor" falan diye boş yapmış. yani bu adam galatasaray'ın geleceğine yön veriyor, oy kullanıyor işte. bu argumanini da "epl sonuncusu senden daha fazla gelire sahip" şeklinde alakasız bir düşünceyle desteklemeye çalışıyor. sanıyor ki galatasaray'ın basketbol, voleybol şubesi kapanınca epl sonuncusu ile aynı bilancoya sahip olacağız. yahu bu adamın oy verdiği yönetimden de hayır gelmez ki. şimdi ağır konuşacağım olmayacak, hakaret edeceğim olmayacak. zoruma gidiyor. böyle boş beleş tiplerin galatasaray'ın geleceğini tayin etmesi zoruma gidiyor.

    bununla aynı zihniyette olanlar, zamanında liv hospital'in sponsorluk çekini alex telles transferinde kullandılar.
    bununla aynı zihniyette olanlar, geçen yıl açıklanmayı bekleyen oyuncuyu "bütçe çıkmadı" diyip apar topar evine gonderdiler. (galatasaray tarihinin en büyük rezillikleri siralamasinda ilk 5'e girer çok net.)
    bununla aynı zihniyette olanlar, takımı haziran'da kurmaya çalışan ve 6 ay boyunca sadece 1.5 maaş alabilen adamın kadro kurma çabasına ve vizyonuna "senin maaşın fazla, biraz indirim yap" gibi saçma sapan bir cevap vererek, maaş alamamasını sorun etmeyen insanı yildirdilar, üstüne şubeyi zarara soktular
    bununla aynı zihniyette olanlar, her fenerbahçe maglubiyeti sonrası "kapatalım şubeleri" derler ama neden fenerbahçe'ye mağlup olduğumuzu sorgulamadılar, işin hep kolayına kaçtılar. "bütçe farkı" dediler.
    bununla aynı zihniyette olanlar, ah bununla aynı zihniyette olanlar... allah, yüce galatasaray'ı bununla aynı zihniyette olanlardan korusun diyeceğim de, adam oy kullanıyor yav. koruma kısmına dua etmek için çok geç kalmışız. ne diyim, umarım hiçbir zaman karar mercii bunlar olmaz.

    son olarak, galatasaray spor kulübüdür. galatasaray futbol kulübü olmalı gibi düşünceleri olanlara da allah akıl fikir versin ne diyim.
  • 207
    galatasaray'ın kötülüğünü isteyen, sözüm ona galatasaraylı olan insanlardan birisi. galatasaray'ın zafer gecesinde, herkes mutluyken hala ortalığı karıştırmaya çalışıyor twitter hesabında, fitne fesat kovalıyor. ayıp hocam ayıp, bildiğin bir şey varsa da bu gece sus. hatta içinde tut. ne bu ilgi etkileşim sevdası? vermeyeceğiz sana ilgi, likelamayacagiz, kim bu oyuncu diye sormayacagiz. bir şey söylersen de seni linçleyeceğiz, var mı itirazin? siz nasıl galatasaraylısınız ya anlayamadım ben.
  • 87
    --- alıntı ---

    geleceği seçmek



    galatasaray yine, yeniden seçim sürecine girdi.

    ünal aysal aday olacak mı?

    haluk ulusoy sahneye çıkacak mı?

    alp yalman, 1990-1996 döneminden neredeyse 20 yıl sonra bir kez daha başarabilir mi?

    faruk süren, mehmet cansun, mehmet helvacı, adnan öztürk, ali dürüst, turgay kıran, işın çelebi, abdürrahim albayrak; peki ya onlar ne yapacak?

    sorular çok, bazı soruların cevapları henüz yok.

    zaten asıl sorun isimler değil aslında.

    yukarıda saydığım isimlerin tamamı, hatta çok daha fazlası, çeşitli dönemlerde galatasaray’da sorumluluk üstlendiler, başardılar ya da başaramadılar ama ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştılar.

    bunda bir sorun yok… sorun mantalitede…

    galatasaray gibi türkiye’nin batı’ya açılan penceresi olmakla övünen bir yapı, isimleri değil projeleri tartışmalı seçim sürecinde…

    baskın seçim diye bir şeyden bahsedilememeli; bu göreve talip olanlar her an ekipleri, projeleri ile hazır halde olmalı…

    seçim startı verildiğinde bir, iki, hatta üç ekip plan ve programlarıyla ortaya çıkabilmeli…

    mümkün değil demeyin; bu insanlar her hafta aynı localarda bir araya geliyor, aynı restoranlarda buluşuyor, yeri geliyor aynı teknede tatil yapıyor.

    bu zamanlarda galatasaray’ın geleceğini konuşmuyorlarsa şayet, bu göreve de talip olmasınlar bir zahmet.

    birkaç basit örnekle ilerleyelim:

    almanya, 2000 avrupa şampiyonası finalleri’nde, grupta sonuncu olunca tüm altyapı sistemini değiştirdi.

    alman milli takımı’nın 2002 dünya kupası’nda final oynaması bile bu yeniden yapılanma sürecini değiştirmedi.

    bir yerde hata yaptıklarına inanmışlardı bir kere, yola devam ettiler.

    tüm kulüplere akademi kurma mecburiyeti getirdiler.

    akademileri çok sıkı denetlediler.

    eğitim hayatında başarılı olmayı ilk şart saydılar.

    çocukların öncelikli olarak futbolu sevmesini önemsediler.

    aileleri sistemin içine soktular.

    ve 14 futbolcusu 25 yaş altında bir takımla, hem de yarı finalde ev sahibi brezilya’yı 7-1 gibi sansasyonel bir skorla yenerek 2014 dünya kupası’nı kazanma başarısını gösterdiler.

    var mı galatasaray için böyle bir model öneren, bunu hayata geçirmeyi düşünen; bilmiyorum.

    devam edelim…

    porto yıllardır 1’e futbolcu alıp, 5’e, 10’a, 15’e satıyor. buna rağmen belli bir başarı çıtasını da sürdürüyor.

    var mı porto’nun scout sistemini detaylıca inceleyen; sanmıyorum.

    dört yıl önce, sadece 19 yaşındayken james rodriguez’i 7 milyon euro’ya alıp, 45’e monaco’ya nasıl sattıklarını, aynı rodriguez’in 80 milyon euro’ya nasıl real madrid’in yolunu tuttuğunu araştıran var mı; ihtimal vermiyorum.

    tüm dünyanın medeni statlarında zemin hibrit çimken, yıllardır ısrarla ve ısrarla arena’nın zeminini hibrit çim yapmayarak kulübün neden gereksiz yere masrafa sokulduğunu araştıran birileri var mı; inanın olsa duyardım.

    galatasaray ekonomik açıdan sıkıntılar yaşarken, çok kısa bir süre öncesine kadar batık durumda olan dortmund’un ceo’su watzke ile imza attığı ekonomik başarının sırrını araştıran var mı; umarım vardır.

    kişi başına düşen milli geliri türkiye’nin beş katı olan almanya’da 12 euro’ya bilet satılırken, bizde niye en ucuz bilet bile ateş pahası hiç merak eden var mı; yoktur muhtemelen…

    orada statlar kapalı gişeyken buradakilerin neden boş kaldığını biliyoruz da, galatasaray’ın bunu nasıl aşacağı konusunda proje üreten var mı; duymadım.

    bu soruların cevabını verecek bir aday yoksa o zaman kimi seçecek galatasaraylılar sandığa gittiklerinde?

    ada’da en çok kokteyl düzenleyen adayı mı?

    --- alıntı ---

    http://www.iskenderbaydar.com/gelecegi-secmek/
  • 94
    volkan demirel'in milli maçı terk etmesi'yle ilgili çok güzel bir yazı kaleme almış.

    --- alıntı ---

    faili malum

    hafızaları tazelemek adına hatırlatmakta fayda var… bundan yaklaşık 2 yıl önce… yer yine milli takım… olayın kahramanı yine volkan demirel…

    idman iptal olunca oyuncular bulundukları kenti gezmeye çıkıyorlar…

    keyifli bir gün… bir eğlence parkının yolunu tutuyor futbolcular…

    gazeteciler de fotoğraf çekiyorlar doğal olarak.

    ortada gerginlik yok, özel hayata müdahale durumu yok… ama çok geçneden çıkıyor…

    olayın bu kısmını, o tarihte bir gazetede yer alan cümlelerle aktarıyorum:

    “volkan demirel, habertürk muhabiri vedat danacı’ya, ‘ne ters ters bakıyorsun’ dedi… ‘niye sana ters bakayım’ yanıtını alınca da danacı’nın üzerine yürüyüp ‘insanlığı bilmiyorsunuz, hayvanlığı da bilmiyorsunuz. seni yazdım lan bir kenara. seni evinden aldıracağım lan g…’ diye devam etti. araya milli takım yardımcı antrenörü tayfun korkut girdi…”

    evet; olay özetle böyle…

    “ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim” diyen gazi mustafa kemal atatürk’ün devrimlerinin takipçisi olmayı başarabilsek, o gün volkan’ın milli takım’daki son günü olurdu.

    olmadı.

    tıpkı ırkçılıktan ceza alan emre’nin halen milli takım kadrosunda yer alıp zaman zaman kaptanlık pazubandını takması gibi bir aymazlık olarak spor tarihimizdeki yerini aldı.

    ya da takım arkadaşlarına silah çeken gökhan töre’nin durumu gibi…

    sorun da burada zaten.

    suç cezasız kalınca suçu işleyenler daha da pervasızlaşıyor; “nasıl olsa bana bir şey olmaz” diyerek bir adım ileri geçebiliyor.

    ve olaylar her geçen gün içinden çıkılmaz bir hâl alıyor.

    gelelim maç gecesine, volkan’ın sahayı terk etmesine ve sonrasında yaşananlara…

    görüntüleri defalarca izledim… amasyaspor formalı olan ve daha sonradan aslında fenerbahçeli olduğunu söyleyen şahıs, her ne kadar inkâr etse de, pek hoş olmayan şeyler söylüyor.

    bu arada küçük bir çocuk galatasaray armasını gösteriyor.

    volkan’ı alkışlayanlar da var, tepki gösterenler de…

    bugüne kadar çok daha vahim olaylar karşısında soğukkanlılığını koruyan, hatta taraftarı çileden çıkartmayı başaran volkan, bu kez çabuk teslim oluyor ve eldivenlerini çıkartıp sahayı terk ediyor.

    küfür edenleri destekleyecek değilim.

    volkan’ın sabrı taşmış, bir insan olarak sinir sistemi iflas etmiş olabilir.

    hocası da izin verdiğine göre sahadan da çıkabilir ama stattan çıkamaz.

    ama çıkıyor…

    sonrası tam rezalet.

    evinden alınıp yeniden stada döndürülmesi, emre’nin ve fenerbahçe futbol takımı idari menajeri hasan çetinkaya’nın da işin içine girmesi, federasyon’un güvenlik görevlileri ve spor büro oradayken aziz yıldırım’ın kulüp güvenlikçilerini olay yerine göndermesi, o stadı en iyi bilen isimlerden hande sümertaş’ın ikazına rağmen basın mensuplarının beklediği kapıdan çıkmakta ısrar edilmesi, futbolcular araçlarına bindikten sonra ve ortada hiçbir neden yokken güvenlikçilerin gazetecilere saldırması adeta planlı bir eylemin parçası gibi…

    hele bir de bu olayın federasyon ile aziz yıldırım arasındaki iplerin gerildiği, yıldırım’ın “sen önce milli takım’ın şerefini kurtar” diyerek federasyon başkanı demirören’e meydan okumasının ardından gelmesi de kelimenin tam manasıyla mide bulandırıcı.

    sadece olaya adı karışan taraflar adına da değil üstelik bu mide bulantısı.

    naklen adam dövenlerin serbest bırakılması, yerde yatan muhabirin kafasına tekme atarak cana kast eden birinin sadece 1 yıl hak mahrumiyeti ile kurtulması, dayak yiyenlerin adı sanı bilinirken, dövenlerinin isimlerinin adeta devlet sırrı gibi saklanması da cabası…

    buradan sormak istiyorum: görev yaptıkları yer, isimleri, cisimleri bilinenler ve suçu kameraların önünde işleyenler cezasız kalırken, tribünde küfür edenleri nasıl cezalandıracak federasyon?

    üstelik sporda şiddetin panzehiri gibi sunulan passolig, milli maçlarda devre dışıyken…

    daha da vahimi, satılan 17 bin küsur biletin yanı sıra 10 bin bilet de kontrolsüzce sağa sola dağıtılmışken…

    her olayda olduğu gibi balık baştan kokuyor aslında.

    tepeden başlayan sorumsuzluklar silsilesi kademe kademe alta intikal ederek kapı önünde güvenlikçi terörüyle son buluyor.

    “tepedeki suçludur, sorun oradan başlamaktadır” denilemediği için de el birliğiyle her olayın üstü örtülüyor.

    futbol dünyasının içindeki yöneticisinden sporcusuna, gazetecisinden yazarına kadar hemen hemen herkes bu zincirin bir parçası.

    ama bilerek ve isteyerek; ama görüp söylemeyerek.

    bir güne gelmedik bu noktaya… hemen altta yer alan skandal karelerdeki gibi pek çok olayı unutarak rezaleti biriktirdik hep birlikte…

    http://www.iskenderbaydar.com/faili-malum/

    --- alıntı ---
  • 159
    son günlerde o kadar çok taraftar gibi davrandı ki sonunda görevinden de ayrılmak zorunda kaldı.

    en son aykut kocaman'a şikeci göndermesi yapıp, dünkü maçtan sonra da #opetboykot falan yazıyordu.

    hepsinde haklıdır ama taraftar olarak. kulübün profesyonel çalışanının şu ortamda bu işlere girmemesi lazımdı girdi ve ipi çekildi.

    artık eskisi gibi buraya gelip bloğunda yazdığı yazıların linklerini atabilir, bekliyoruz.
  • 191
    http://www.iskenderbaydar.com/...etmek-ya-da-etmemek/

    yazıyı okudum, ara sıra twitter'da yazdıklarına denk geliyorum. kendisi hakkikaten galatasaray'a gönül vermiş biri. söylediği eleştirilerde haklı da olabilir, demokratik hakkını kullanmışta olabilir, eyvallah. mustafa cengiz'in hataları var, evet. bence forvet konusu ve diagne'ye verilen rezalet bonservis ilk planda bence.

    neyse, madem mustafa cengiz'in hataları ibra edilmeyecek kadar büyük. o zaman dursun özbek'i kaddafi gibi indirmeniz lazımdı o kürsüden. üst kullanım hakkını aldı diye bahsedilmiş. o kadar senelik başkanlığında yaptığı nadir iyi işlerden biridir. o kadarını da yapsın mümkünse.

    ama burada kesinlikle bir iki yüzlülük var. daha 1 senedir veya 1,5 sene diyelim, başkan olan bir adama şunu yapmadın bunu yapmadın demek neyin nesi? adam önce bir süresini doldursun ondan sonra eleştirisini yapın. avrupa kupalarından men edinmemizi önlemesi sizin için önemli değil zannedersem? hani sizin üst kullanım hakkını aldı dediğiniz ama tarihinde ilk defa avrupa'dan men yediren dursun özbek'in yapamadığı şey.

    aslında yazısında bence en önemli taraf mustafa cengiz seçildikten sonra koyduk mu diyenlerle ilgili kısım, benim kendi düşüncem buna baya bir sinir olmuş ve kendince kutuplaşmış, olabilir. ama gelip burda saçma sapan argümanlarla başkanı eleştirirsen sende eleştirileceksin sayın baydar.
  • 66
    sözlükteki tüm galatasaraylılara son yazımla merhaba demek istedim... bu yazının ardında deplasmanda elde edilen 5-2'lik skor yok... bu yazının ardında kupada finale çıkmış olmak da yok... bu yazının ardında sadece sevgi var... çünkü bu yazının ardında twitter'daki galatasaraylıların çok iyi tanıdığı @fitnatmurat var...
    http://www.iskenderbaydar.com/galatasaray-budur/
  • 197
    https://twitter.com/.../1385327738144317441

    --- alıntı ---

    ultraslan iyi galatasaraylı, iyi eğitimli, iş güç sahibi, tüm camianın saygı duyduğu isimler tarafından kurulmuş ve önemli işlere imza atmış çok özel bir taraftar grubudur.. şu anki ultraslan yönetimine düşen istifa ederek camianın önünü açmaktır!!

    --- alıntı ---

    olaya güzel bir açıdan bakmış*.
App Store'dan indirin Google Play'den alın