sabah gazetesi'nin usta kalemlerinden hıncal uluç, hafta sonu oynanan beşiktaş - galatasaray derbisi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
fenerbahçeliler 10 dakika koltukları boş bıraktı; sonra!..
beşiktaşlılar 65. dakikada soyundu ama soyunduklarını bir daha giymediler. onlar van'a gitti. işte tepki bu... sonuca ulaştı onlar...
'galatasaraylılar buraya gelmiyorsa, biz de gelmiyoruz' diyebiliyor mu çarşı!.. seyirci bilinci bu işte...
'ey benim yöneticim; buraya üç büyük kulübün seyircilerinin gelmesini yasaklıyorsun. yani bana hayvan muamelesi yapıyorsun. ben buraya gelen konukları döverim, öldürürüm kararının altına imza atıyorsun. o zaman ben de gelmiyorum maça' diyebiliyor mu fener seyircisi!.. tepki böyle olur...
fenerbahçe'de tepki ne: "benim deplasman hakkımı elimden almayın." senin deplasman hakkının elinden alınmasını istemiyorsan, önce bu hakkın için savaşacaksın. 'herkes buraya gelebilir, ben de her yere gidebilirim. çünkü biz insanız. bizden korkmayın.'
sonucu merakla beklenen beşiktaş ile galatasaray arasındaki derbi 0-0 sona erdi.
derbiyle başlayacaksak eğer derbiye başlamadan başlayalım. utanç verici bir olay ile başladı derbi... deplasman seyircisi gitmeyecek. 4 kulübün başkanı ya da temsilcileri bir araya geldiler ve insanların anayasal hakkını yok etti. benim maç seyretme özgürlüğümü 4 kişi elimden alamaz. alırsa yarın başkaları da başka özgürlüklerimi, yine keyfi olarak elimden alabilirler.
türkiye'de bunun bir anayasa ihlali olduğunu kimse farkında değil. medya farkında değil, cumhuriyet savcıları, yargı farkında değil, yürütme farkında değil, spor bakanı, istanbul valisi farkında değil! "siz kim oluyorsunuz, böyle bir karar alabiliyorsunuz" demiyorlar.
yarın başka biri, bir kilisli kabadayı, "hıncal uluç, kilis'e gelemez" derse ben neye göre itiraz edeceğim! galatasaraylı, inönü'ye gidemiyorsa ben de kilis'e gidemeyecek miyim? adamın keyfi öyle istiyor diye... böyle bir şey olabilir mi?
beni deliye döndüren şey tepkisizlik... bazı maçlara, bazı seyirciler gitmeyebilir. bazı maçlara hiç seyirci gitmeyebilir. ama yasada yeri var. il güvenlik kurulu diye bir kurul oluşturulmuş. bu kurul görülen lüzum üzerine toplanıp "bu maçta çok kritik bazı olaylar var. biz bu işi emniyet görevlileriyle toparlayamayabiliriz onun için bu maçta şu seyirci ya da bu seyirci ya da hiç seyirci olmasın' diyebilir. ama böyle bir yasal kurumdan bir karar yok. il spor başkanı, istanbul'un güvenliğinden sorumlu vali'den bir şikayet, uyarı yok. beşiktaş ile galatasaray'ın başkanları diyorlar ki "inönü'ye, galatasaraylılar gelmesin, arena'ya da beşiktaşlılar gelmesin!" yok ya!..
siz gidin, protokol tribününde oturun, seyredin. purolarınızı yakın, önlerinize viski servisi yapılsın ama yağmurun altında, bilet kuyruğunda günlerce bekleyen, yıllardan beri 'beraber ıslandık yağan yağmurda' diye şarkılar söyleyen, gecekondu seyircisine yasak! böyle bir şey olur mu?
adsız bir galatasaraylının güvenliği sağlanamıyor da ünal aysal'ın güvenliği nasıl sağlanıyor orada? avukat sedat doğan'ın güvenliği nasıl sağlanıyor orada? galatasaray'ın basın sözcüsü avukat...
sedat doğan her şeye itiraz ediyor da buna niye itiraz etmiyor! "bu karar hukuka aykırıdır, anayasa'ya aykırıdır, insan haklarına aykırıdır" dediğini duydunuz mu? benim çok sevgili arkadaşım... hukukçu...
peki 'spor' dediğimiz şey ne! spor niye icat edildi! maçlar niye yapılıyor! insanlar yakınlaşsın, birleşsin diye... biz tam tersine bu ülkedeki bölücülük az bir de bunları bölüyoruz!
o zaman ligi yasaklasınlar, kaldırsınlar. dört adamın keyfine göre maçlar oynanacaksa... hasbelkader kulüp başkanı seçilmiş dört adamın keyfine göre maçlar oynanacaksa lüzum yok. oynanmasın.
kulüpler ortaklaşa bu kararı alırken türk futbolundan sorumlu federasyonun sadece kararı açıklayan ve uygulayan konumunda olması da garip...
federasyon eyyam federasyonu... şimdiye kadar ağzımdan federasyon lafı çıktı mı? türkiye'de federasyon yok aslında. eyyam federasyonu... onlar hep arkadan... "ligin kararını sezon sonunda vereceğim, onun kararını şu zamanda, bu zamanda vereceğim" diyerek sürekli ertelemekle meşgul...
peki dört büyük kulübün başkanı toplanıp, 'biz bu mehmet ali aydınlar'ı tanımıyoruz' dese ne yapacak!.. "ortak karar aldıklarına göre ben başkan değilim" mi diyecek!.. böyle bir şey olmaz. ortaya çıkıp bir şey söylemedi bile... çünkü bu federasyon farkında değil... yok federasyon benim için... benim için türkiye cumhuriyeti'nin spor bakanı var, istanbul'un valisi var, sivil toplum örgütleri var, istanbul barosu var, taraftar dernekleri var.
bir anayasal hakkı dört kişi karar alıp ihlal ediyor ve bu tepki çekmiyor. önemli olan bu... ortada bir hukuk faciası var ve de tepkisizlik. bu nasıl bir toplum? ensemize vuracaklar, lokmamızı alacaklar, biz de 'ha öyle mi; peki' deyip katlanacağız!..
saracoğlu'nda fenerbahçeliler 10 dakikalığına tribün dışına çıktı, pankartlar vardı. inönü'de mesajlar ve tepkiler vardı. ama anladığım kadarıyla bunları yetersiz buldunuz.
ne oldu? tepki gösteriyorsan, sonuç alacak tepkiler göstereceksin. göstermelik değil. fenerbahçeliler 10 dakika koltukları boş bıraktı; sonra!..
beşiktaşlılar 65. dakikada soyundu ama soyunduklarını bir daha giymediler. onlar van'a gitti. işte tepki bu... sonuca ulaştı onlar...
"galatasaraylılar buraya gelmiyorsa, biz de gelmiyoruz" diyebiliyor mu çarşı!.. seyirci bilinci bu işte...
"ey benim yöneticim; buraya üç büyük kulübün seyircilerinin gelmesini yasaklıyorsun. yani bana hayvan muamelesi yapıyorsun. ben buraya gelen konukları döverim, öldürürüm kararının altına imza atıyorsun. o zaman ben de gelmiyorum maça" diyebiliyor mu fener seyircisi! tepki böyle olur.
fenerbahçe'de tepki ne: "benim deplasman hakkımı elimden almayın." senin deplasman hakkının elinden alınmasını istemiyorsan, önce bu hakkın için savaşacaksın. 'herkes buraya gelebilir, ben de her yere gidebilirim. çünkü biz insanız. bizden korkmayın.'
bu konunun haricinde söyleyeceğim yine maçla ilgili değil. çünkü türkiye'deki maçların on paralık kıymeti harbiyesi yok. maçlar kimsenin umurunda değil. türkiye futbol federasyonu'nun kararsızlıkta kararlı olması yüzünden, maçlar kimsenin umurunda değil.
34 haftayı birinci bitiren takım şampiyonlar ligi'ne gidebiliyordu, bu iddiayı da ortadan kaldırdı federasyon! şimdi herkes 'aman ben ilk 4'e kalayım, gerisi önemli değil' diyor. öyle... ilk 4'e de kimlerin kalacağı da aşağı yukarı belli... o zaman kimin umurunda... fenerbahçe ile fark 4 puan açılmış, 8 puan açılsa ne fark eder! üstelik o fenerbahçe'nin yarın ne olacağı belli değil.
bırak sen 'lig sonunda açıklayacağım' palavrasını... savcılık iddianameyi açıklasın; göreceğiz bakalım lig sonuna kalır mı?
hafta sonunda federasyon basıldı üç saat... federasyon başkanvekilini alıp götürdüler. o derbi kimin umurunda...
benim derbide umurumda olan bir tek sahne var; taç atmaya giden eboue'nin kafasına yağanlar. avrupa'nın herhangi bir stadında olsaydı; neler olacağını tahmin bile edemiyorum, adamın renginden dolayı...
okuyorsunuz gazetelerden... fifa başkanı'nın istifası isteniyor. irkçılık yaptığı için değil, "olayları büyütmeyin. el sıkışır barışlar" dediği için. "sen bu konuyu nasıl hafife alırsın" diye fifa başkanı'nın istifası isteniyor. üç gündür dünya gazeteleri bunlarla dolu.
işin ırkçılık yanını bir kenara geç... türkiye'de sporda şiddet yasası var. eboue'nin kafasına neler atıldığı görüntülere girdi. gözü çıkabilir, kafası yarılabilir, her şey olabilir. gazeteleri okuyorum, inönü stadı bir maç kapatılacakmış. o çakmağı atan hayvanın umurunda mı? 10 maç kapansa ne olacak?
oysa değiştirmeye çalıştıkları sporda şiddet yasası bireysel cezayı gerektiriyor. onu atan adamı kulağından tutup mahkemeye vereceksin tutuklu olarak ve hapis cezası vereceksin ve infaz edeceksin. paraya çevirip ertelemeyeceksin. onu değiştirmeye çalışıyorlar bir yandan da... daha hiç uygulanmayan!
peki, kimin attığı nereden belli? kimin attığı kayıtlı. 380 tane kamera var inönü stadyumu'nda. kimlerin attığı takır takır kayıtlı. yasa da var, ikinci unsur, cumhuriyet savcıları da var istanbul'da üçüncü unsur. savcının bir tanesi "bana getirin kamera kayıtlarını" diyecek oradan kaç tane tespit edilmişse 5 kişi, 10 kişi, 100 kişi... 100 kişiyi tutuklu sevk edecek mahkemeye. göreyim bakayım bir daha çiçek atabilirler mi sahaya çiçek!
türkiye'de kimse görevini yapmıyor. ondan sonra dört adam "seyirci gelmesin" deyince de federasyon diyor ki "bu dört adam karar aldı ben de buna uyuyorum." işte derbi bu...
futbolu konuşmak gerekirse sizce nasıl bir derbi izledik?
ille futbol konuşmak istiyorsan; ben beşiktaşlı olsam kahrolurdum. hatta beşiktaşlı olmaktan bile vazgeçerdim. bu kadar dökülen bir mahalle takımını sen 5-0, 6-0 yenemiyorsan eğer kimi yenersin? galatasaray için kullandığım deyim mahalle takımı. kimse alınmasın, kimse gücenmesin. başkanı ünal aysal da arkadaşımdır, yöneticisi ali dürüst de arkadaşımdır, teknik direktör fatih terim de arkadaşımdır. iyi arkadaşlarımdır üstelik. alınmasınlar, sahada bir mahalle takımı var. bu sene başından beri böyle. ben bu kadar ruhsuz takım hayatımda görmedim galatasaray formasıyla. herkes laf olsun diye oynuyor. fatih terim bu takımdan hiçbir şey olmayacağını artık görmüş olmalı. elindeki kadrodan yeni insanları kazanarak ve insanları doğru yerlerde oynatarak yeni bir takım yapmalı artık. yenilsin haftaya ama bunlarla oynamasın. örneğin, galatasaray'ın sağ beki yok. oysa var. dünyanın en iyi sağ beklerinden biri ve hücum sağ beklerinden biri ujfalusi. onun için alındı zaten. stoper oynuyor. hayır, ujfalusi yerine geçsin sağ beke. semih canavar gibi yerleşmiş stopere. iki milli stoper var; gökhan, servet. semih'in yanına onlardan birini koyarsın, göbeği onlarla yaparsın.
fatih'in kazım takıntısı var, benim de kazım takıntım var. bu takımdaki ruhsuzluğun baş oyuncusu kazım. her maçta canlı örnekler veriyor. yürüyerek top oynayan bir adam galatasaray'da olmaz. galatasaray'daysan 90 dakika koşacaksın arkadaş, tükenene kadar enerjin. hagi gibi maçın kaderini değiştirecek bir süperstar olursan ekonomik oynama hakkını ben sana tanırım. maçın içinde 5-10 dakika kaybolur dinlenirsin. ama kazım bütün maç boyunca dinleniyor. sahaya bakıyorsun kaleciler dışında 19 kişi koşuyor, 1 kişi koşmuyor, top kimde olursa olsun. bu görüntüler var kayıtlarda, onun için üstüne üstüne konuşuyorum. müthiş bir şutu yumrukladı cenk, maçın bitmesine 5 dakika falan kala. yumrukladığı yerde bir tek adam var; kazım. tek beşiktaşlı yok. koşmamak için topun taca gitmesini bekledi. kornere gitse hadi neyse kornere atacağım... hayır, taca giden topa koşmadı ya! yakalasa gol tehlikesi var, atak devam ediyor çünkü. beşiktaşlı yok ortada ya! bir top ve bir kazım var ama pozisyonu bıraktı taca gitsin diye.
çok konuşulan bir pozisyon da var. ujfalusi'nin yerde kaldığı ve hakemin faul verdiği, beşiktaşlıların "faul yok" deyip, golün geçerli sayılmasını istediği ve tepki gösterdiği bir pozisyon.
gol şutu atılmadan ben hakemin düdüğünü duydum. düdükten sonra atılmış şutta gol iptal edilmez. ifade yanlış. medyanın ifadesi de yanlış, beşiktaşlıların ifadesi de yanlış. top kaleye girdikten sonra dönüp ofsayttı, fauldü, ayak kaldırmaydı bilmem neydi deseydi hakem o zaman golü iptal etmiş olurdu. ama düdük çaldığı zaman oyun durduğu an gol yok ortada. boşta kalmış bir top var. düdük çalıyor, top boşta kalıyor, boşta kalan topa vuruyor beşiktaşlı ve gol oluyor. o zaman gol iptal edilmiş olmaz. deyimleri doğru kullanmak lazım. oradaki tartışılacak karar faul var mıydı, yok muydu kararı, golün iptali doğru muydu, değil miydi kararı değil. "düdük çalınca ben de boş verdim" derse muslera ne diyeceksin?
sanki muslera da uçmadı gibi…
ben duydum düdüğü televizyondan, muslera oradan duymaz mı? niye uçsun ya düdükten sonra? sen oynasan uçar mısın, sen oynasan koşar mısın üstüne bastırayım diye, düdük sesini duymuşsun.
faul müydü?
hakemin maç üzerinde tartışılacak bin tane kararı var. yani bunları tartışırsan… beşiktaş atamadığı gollere, kaçırdığı pozisyonlara bakmıyor; ezdiği halde, galatasaray'ı darmadağın ettiği halde, o 6 kasım'daki 6-0'lık maçtan beter hale düşüreceği halde gol atamamış onları konuşmuyor da faul müydü, değil miydi?
*