• 953
    kemal sunal'ın meşhur çöpçüler kralı filminde bir amca vardı hatırlarsanız. pencereden konuşurdu. her sorunu gazeteye yazardı. filmin sonlarında da efsanevi repliğini söylemişti:

    (bkz: gazeteye yaza yaza düşürdüm hükümeti)

    hah işte, 2010 - 2011 sezonu futbolda şike soruşturması hadisesi, bana bu amca ile hıncal uluç'u özdeşleştirtti kafamda. gazeteye yaza yaza açtırdı soruşturmayı sonunda. helal olsun.
  • 956
    "emenike'nin fenerbahçe'ye karşı oynamamasını en azından fair-play'e aykırı olduğunu da yazdım. emenike'nin böyle bir dedikodudan sonra fenerbahçe'ye transfer edilmesinin de fair-play'e uygun olmadığını yazdım....

    şimdi diyelim ki herkes temize çıktı, beraat etti ve bu dosya açıldığı gibi kapandı. olabilecek en olumlu sonuç bu değil mi? bu sonuca rağmen siz bir kulüp yöneticisi olsanız bundan sonra herhangi bir şike ya da teşvik primi olayına teşebbüs edebilir misiniz?

    6 aylık böyle bir izlemenin yapılması bile geleceğin türkiye'deki kulüp yöneticilerine, futbolcularına, menajerlerine yani futbol piyasasındaki herkese "arkadaş kendine gel, artık meydan boş değil. temiz olmazsa ben sendeyim" demiştir."

    türkiye, futbolda şike iddialarıyla çalkalanıyor. fenerbahçe başkanı aziz yıldırım başta olmak üzere 50'ye yakın kişi gözaltında. operasyonla ilgili neler düşünüyorsunuz?

    çok şey düşünüyorum, düşünmememin imkanı yok çünkü... şu anda türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. bir yandan seçim sonuçları, daha sımsıcak... bir yandan meclis başkanı seçimleri... bir yandan chp'nin ve bdp'nin boykotları ile siyaset dünyası alev alev yanarken, zaten 'ergenekon' olduğu iddia edilen dava ve gelişmeler gündemde bir numarayı işgal ederken, birdenbire bunların hepsi unutuldu, bütün bir pazar günü, bütün türkiye, sabahtan akşama, bu 9.9 şiddetindeki depremi konuşmaya başladı. türkiye'de yaşayıp, olayların içinde olup da bunlar hakkında bir düşünceye sahip olmamak mümkün değil.

    pazar günü sabahtan akşama kadar telefonum çaldı. hiç kimseye bu konuyla ilgili herhangi bir yorum yapmadım, düşüncemi açıklamadım. sabah'taki köşemde de bu olayla ilgili tek satır yok.

    çünkü hukuk inancım şu: bir olay yargıya yansıdı ise o dava sonuçlanana kadar yapacağımız her konuşma yargıyı etkileyebilir. bu da hukukun temel ilkesine aykırı... ayrıca yıllardan beri inandığım bir kural vardır; suçluluğu ispatlanana kadar herkes masumdur.

    bu iki ilkeye inandığın zaman dava sonuçlanmasını beklemek gerekiyor. usul üzerine konuşabiliriz.

    mesela mustafa balbay'ın iki yıldır tutuklu kalmasına hep itiraz ediyorum. ama davayla ilgili tek kelime yazmıyorum. çünkü o devam eden bir dava... ben, "tutuklu olmadan da bu davayı sürdürebilirsiniz" diyorum. ben, mustafa balbay'ın tutukluluk yüzünden, meclise gönderilmemesine itiraz ediyorum. davanın özüne bir şey dediğim yok.

    bu konuda da birçok şey tartışılabilir. 'pazar günü mü yapılmalıydı, başka zaman olabilir miydi?' diye tartışılmakta... burada önemli olan konu şu; anladığım kadarıyla bu soruşturma 6 ay önce başlamış ve işin başında özel görevli bir savcı... ergenekon olduğu iddia edilen davası savcısı gibi ve de bu savcının direktifleriyle hareket eden istanbul valisi ve emniyet müdürlüğü... bu şu demektir; olaydan en az 20 kişi haberdar...

    oysa pazar sabahına kadar, hiç kimse, hiçbir şeyden haberdar olmadı, şüphelenmedi. böyle bir operasyonun, bu kadar gizli yönetilmesi, her şeyin delik deşik olduğu türkiye'de çok önemli... polisin ve savcılığın en gizli raporlarının fotokopilerini görüyorsun internette... en gizli kayıtları dinliyorsun internette... gizli kalmamış, delik deşik olmuş, eleğe dönmüş bir devlette bu operasyonun 6 ay gibi bir süre içinde hiçbir ses çıkarmadan sürdürülmesi bence bir adli başarı...

    pazar sabahı olması normal... çünkü pazar sabahı herkes evinde ise evinde, tatilde ise tatilde olur. bir iş günü hele de istanbul'un trafiğinde sabah 7'sinde pek çok insanın nerede olduğunu bilmene imkan yok. eğer uzaydan gprs ile izlemiyorsan... ondan ötesini bekleyeceğiz...

    şu anda olayların ne olduğu henüz bilinmiyor. tutuklanan 49 kişinin kimler olduğu tam olarak bilinmiyor henüz... hiçbir şey bilinmezken, ortada hiçbir kanıt yokken, 'o olursa, bu olursa, öteki olursa' diye yorum yapmak yanlış olur.

    operasyon ilginç bir döneme denk geldi. geçen hafta yıldırım'ın, "denizlispor maçında şike var. araştırılsın" dediği ileri sürülmüştü ve kısa bir süre sonra yıldırım gözaltına alındı. bu rastlantı için neler söyleyeceksiniz?

    aziz yıldırım'ın o konuşması bir dost sohbetinde... "şike var, açıklanmalı" falan demiyor. dost sohbetinde, "denizlispor-fenerbahçe maçında şike var. bende de bunu kanıtlayacak kanıtlar var" demiş. bunu vatan gazetesi yazdı. aziz yıldırım bunu tekzip etti. "böyle bir konuşma olmadı, yalandır" diye... ama o masada oturan bir başka gazeteci hasan cemal, "yalan söyleyen aziz yıldırım'dır. aziz bey bunları söyledi" dedi. onun üzerine de denizlispor'un o zamanki başkanı ali ipek de "aziz yıldırım, elindeki delilleri göstermez ve iddia ettiği şikeyi kanıtlamazsa müfteridir" dedi. o olay öyle bitti.
    şimdi tabii müfteri olmanın ötesinde bir durum var.

    yıldırım, 'örgüt lideri' olmakla suçlanmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? olay bu kadar büyük mü?

    suçlamalarla ilgili konuşmam.

    karabük'ten fenerbahçe'ye transfer olan emenike ve sezer de yine gözaltında olan isimler...

    suçlamalarla ilgili konuşmam.

    aslında sezon boyunca bunları bir şekilde konuştuk.

    ben bunları yazdım da... emenike'nin fenerbahçe'ye karşı oynamamasını en azından fair-play'e aykırı olduğunu da yazdım. emenike'nin böyle bir dedikodudan sonra fenerbahçe'ye transfer edilmesinin de fair-play'e uygun olmadığını yazdım.

    olayı bir futbol dünyasının anlayışı içinde, fair-play olarak düşünmek başka… şimdi ortada bir adli soruşturma var. bu adli soruşturma "efendim gel ifade ver, git" falan değil. 5 seneden 12 seneye kadar hapis cezası var. eğer kulüp başkanı ve yöneticisiysen yüzde 50 de arttırarak 8 seneden 18 seneye kadar hapis cezası var ve bu dava başına. şimdi 20 tane maç var, bu 20 maçtan kaç tanesinde fenerbahçe var, kaç tanesinde aziz yıldırım var. bunları düşündüğün zaman o hapis süresi nerelere varır. böyle bir mahkeme ortamında, ortada herhangi bir kanıt yokken konuşmak bana göre yanlış. konuşana da bir şey demem ama ben konuşmam.

    bütün sezon boyunca herkes o maçlarla ilgili çok ciddi yorumlar yaptılar.

    türkiye'de konuşulmayan sezon yok. sen bana "hıncal abi şu sene falanca takım şampiyon oldu ve öbür kulüpler 'bunlar hakkıyla şampiyon oldular, kutlarız' dedi." diyebileceğin bir sene bana göster. bunlar her zaman konuşulur, bazen ciddiye alınır, bazen alınmaz gülünür geçilir. ama bu defa iş değişik.

    evet bu defa soruşturmaya vardı iş.

    işte o zaman da susulur.

    sporda şiddet yasası'nın çıkmasının bu soruşturmadaki etkisi ne kadardır?

    soruşturma başladığında sporda şiddet yasası değişmemişti. yeni yasanın eskiden farkı ceza-i hükümlerde hapis cezasını getirmesidir.

    bu olay için türk futbolu'nda bir milattır denebilir mi?

    usul olarak konuşursak eğer… şimdi diyelim ki herkes temize çıktı, beraat etti ve bu dosya açıldığı gibi kapandı. olabilecek en olumlu sonuç bu değil mi? bu sonuca rağmen siz bir kulüp yöneticisi olsanız bundan sonra herhangi bir şike ya da teşvik primi olayına teşebbüs edebilir misiniz?

    6 aylık böyle bir izlemenin yapılması bile geleceğin türkiye'deki kulüp yöneticilerine, futbolcularına, menajerlerine yani futbol piyasasındaki herkese "arkadaş kendine gel, artık meydan boş değil. temiz olmazsa ben sendeyim" demiştir.

    "daha öncekilerden bir sonuç çıkmadı, bundan da bir sonuç çıkmaz" gibi bir algı da var. bu konuda ne düşünüyorsunuz?

    daha evvelkileri mahkemeler, savcılar ve polisler yapmadı. bir federasyon'daki hepsi kulüplerden gelmiş bir takım adamları etkilemek başka şey, yargıyı etkilemek başka bir şey.

    başka gözaltıları bekliyor musunuz? hakem camiası biraz bunun dışında kalmış gibi.

    gelen haberlere bakılırsa dün sabri ugan dedi ki televizyonda "çok emin bir kaynaktan aldım, 3 federasyoncu var. bunların 3'ü de hakem atamalarında görev alan kişiler." herkesi açıklayan polis, federasyon'dan içeri aldıklarını niye açıklamıyor. onları açıklarsa acaba daha dallanıp budaklanacak mı iş, onun için şimdilik gizli tutmayı mı düşünüyor? onun için bir şeyi bilmeden konuştuğun her şey spekülasyon. ben isterdim ki sabri kardeşim "emin kaynaktan aldım" diyorsa eğer o isimleri de açıklasın, emin kaynağı da açıklasın. emin kaynak kimdir? savcı, istanbul valisi, istanbul emniyet müdürü… başka emin kaynak kim? olayı bu 3'ünden başka fiilen bilen yok. öbürleri parçalar biliyorlar sadece. yani aziz yıldırım'ı almaya giden aziz yıldırım'ı aldığını biliyor. ilhan ekşioğlu'nu almaya giden ilhan ekşioğlu'nu aldığını biliyor, ötekileri bilmiyor. totali bilen 3 kişi var. savcı, vali, emniyet müdürü. emin kaynak hangisi o zaman? bunlardan biri. ama işte böyle konuştuğun zaman çek çekebildiğin kadar. onun için böyle zamanlarda insanların çok dikkatli konuşmaları lazım.

    mahmut özgener'in böyle bir olaydan kısa bir süre önce görevi bırakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? sizce böyle bir olayın gerçekleşebileceğini düşünerek görevi bırakmış olabilir mi?

    dilin kemiği de yok, düşüncenin kemiği de yok. herkes her şeyi söyleyecektir ama mahmut'un yakın bir arkadaşı olarak onun birinci sebebinin ailevi olduğunu ben biliyorum. bırakmış olması da onun en büyük talihlerinden bir tanesi. mehmet ali aydınlar bombayı kucağında buldu birdenbire. bu bomba mahmut'un kucağında olacaktı.

    sayın başbakan "umarım bir sıkıntı olmaz" dedi. öteki taraftan italya'daki örnekler var, juventus'un küme düşürülmesi var. acaba italya örneği olur mu diyenler var?

    bunların hepsi şarta bağlı konuşmalar. evvela bir ne olup bittiğini anlayalım. yargı kararını versin ondan sonra konuşulur bunlar. senin söylediğin bu kararlar yargının kararları değil, bunlar federasyon'un alacağı kararlar. yargı tutuklarından bir kısmını mahkum edebilir ve orada biter yargının işi. bu mahkumiyetlere paralel futbola yönelik kararlar almak; küme düşürmek, puan cezası, şunu bunu yapmak futbol federasyonu'nun işi. futbol federasyonu'nun böyle bir dava varken o davayı beklemeden karar alması söz konusu olamaz. evvela bu dava bitecek, ondan sonra federasyon'un ne karar almasını tartışacağız. ya beraatla biterse federasyon ne karar alabilir.

    bu noktadan sonra federasyon nasıl bir yapılanma içinde olması gerekiyor?

    federasyon'da bir komisyon kurmuşlar ama ne yaparlarsa yapsınlar o komisyon bu davaya paralel çalışacak.

    kaynak sabah
  • 968
    kendisinden defne olayından önce de hazzetmezdim sonrasında nefret etmeye başladım. yine de mahalle takımının deyimiyle nonbertarafus maa'ya ayar vermiş:

    ""aydınlar pek "aydın" gibi davranmıyor. kusura bakmasın "şaşkın" gibi davranıyor. rüzgâr nereden eserse oraya... fenerbahçe şampiyon olmadan bir hafta evvel fenerbahçe başkanı'nı ve alex'i kabul eden, 10 numaralı forma ile poz veren ve resimleri bütün gazetelerde, televizyonlarda yayınlanan başbakan, "ben fenerbahçeliyim ama bu olayda tarafsızım" derken mehmet ali aydınlar ne diyor? üstelik yargı makamının başı mehmet ali aydınlar, "fenerbahçe benim kulübüm, aziz yıldırım da benim başkanım"

    olayla hiçbir türlü ilişkisi olmayan başbakan'ın sözüne bak, bir de olayda sportif yargı makamı, türkiye futbol federasyonu başkanı mehmet ali aydınlar'ın lafına bak!.. fenerbahçe taraftarı tepki gösterdikçe, fenerbahçeli medya diş gösterdikçe aydınlar ortalığı yumuşatmaya uğraşıyor sanki... önce ünal aysal'a saldırdı "seni ceza heyetine veririm haa" diye. sonra adamın bütün dediklerini yaptı! ünal ne dediyse madde madde... şimdi, aziz yıldırım, metris'te yatarken "ben fenerbahçeliyim. o benim başkanım" diyor. öte yandan galatasaray'a diyor ki "senin kupanı alırım!" alamazsın.""
  • 970
    atletico madrid'e 'birakin avrupa'yi ispanya'da esamesi okunmaz' diyen gazeteci. bahsettigi takimin 2010 yilinda hem avrupa liginde hem de uefa super kupasinda sampiyon oldugunu biliyor mu acaba? öte yandan bir diger cümlesi de 'atletico madrid defans futbolu oynuyor yeaaa' olmustur ki bu bile futbolu ne kadar bilmediginin cok acik göstergesidir. sonra da futbolla ilgili yorumlarina katilanlar olur falan. hayat bi garip.
  • 974
    hincal uluç'tan, ahmet çakar'a osmanli tokadi!..
    "ben ahmet çakar'in ne maçlarda ne paralar aldiğini biliyorum"

    hıncal uluç gündemdeki konuları değerlendirirken yine çok konuşulacak açıklamalar yaptı ve ahmet çakar ile ilgili şok iddiada bulundu.. uluç medyaya da yüklenerek nihat özdemir nerede bilen varmi diyerek böyle gamsiz ve sorumusuz bir medya görmedim dedi. uluç. "f.bahçe'yi bu duruma aziz yildirim getirdi... g.saray davranmasi gerektiği gibi davaranan tek kulüp... bir gün tv kurarsam ilk alacağim adam erman'dir.. yabanci siniri, play off, ilhan cavcav, demirören, bunlarin dinleri imanlari para.. hiddink bitmiş bir adam, bundan türkiye'ye hayir gelmez.. " işte uluç'un açıklamaları..

    uluç;

    uefa, federasyona geldi ve "fenerbahçe'ye söyleyin, avrupa'dan çekilsin. fenerbahçe çekilmezse, siz çekin fenerbahçe'yi... siz de çekmezseniz, biz çekeriz. hem fenerbahçe'ye ağır ceza veririz hem de türkiye'ye ceza veririz."

    fenerbahçe'nin küme düşmesi, eksi puana düşürülmesi, tamamen federasyonun iç kararı. 'o iç kararını adliyeye bağlayıp, kendini kurtarmayı' düşündü federasyon. ama diğer tarafta çaresi yok. uefa'dan ceza almakla karşı karşıya... yunanistan'a olduğu gibi, isviçre'ye olduğu gibi...
    şimdi 'bunun çelişkili olduğunu' iddia ediyor bir takım kalemler, bir takım gazeteler... gün gibi açık, her şey ortadayken... ortalığı bulandıracaklar!..

    şike soruşturması, fenerbahçe'nin şampiyonlar ligi'nden men edilmesi ile farklı bir noktaya geldi. ardından fenerbahçe, cas'a başvurdu. bu süreç içinde yaşananlarla ilgili neler söyleyeceksiniz?

    ortada bir ayıp var. bu ayıp aziz yıldırım'a ait... aziz yıldırım, 'fenerbahçe' demek, 'ben' demek kafasında bir başkan!.. bunu defalarca konuştuk. aziz yıldırım'ı eleştiriyorsun, yorum 'fenerbahçe'ye hakaret ediyorlar' oluyor. "beni eleştirmek fenerbahçe'ye hakarettir' demek adamın kafasında kendini nereye koyduğunu gösteriyor.

    tutuklandığı zaman ki ben tutuklanmasına karşıyım. aziz yıldırım'ın tutuklanmasını isteyen savcıya, onun tutuklanmasına karar veren hakimlere hala soruyorum. 1- aziz yıldırım'ın hangi delilleri karartma tehlikesi var. 2- aziz yıldırım'ın kaçma tehlikesi var mı? o zaman niye tutuklu? tutuklamanın üçüncü şartı yok.

    sarhoş araç kullanan ve adam ezip öldürenler serbest geziyor, türkiye'de... aziz yıldırım tutuklu... ama sen madem ki böyle bir ağır ithamla tutuklanmışsın, 'ben aklanana kadar artık fenerbahçe kulübü başkanlığında oturmam' diyeceksin ve kenara çekileceksin. aziz yıldırım tam tersine fenerbahçe'yi içerden yönetmeye devam ediyor. yönetimi yönetiyor, divanı yönetiyor, herkesi yönetiyor ve fenerbahçe'nin başına ne geliyorsa, bundan geliyor.

    nihat özdemir'in istifasını kimse araştırmadı, türkiye'de... bu medyanın ayıbı... nihat özdemir, birinci gün; "bir daha fenerbahçe kulübü'nün önünden geçmem" diyerek istifa etti. ikinci gün; fenerbahçe yönetimi toplandı, istifayı kabul etmediğini açıkladı. üçüncü gün; türkiye cumhuriyeti'den bir tane gazeteci nihat özdemir'i bulup, "nihat bey, 'yönetim sizin istifanızı kabul etmedi' ne diyorsunuz" diye sordu mu?

    nihat özdemir, fenerbahçe'de ne; bilen var mı türkiye'de!.. yönetimde mi; değil mi? kimse merak etmiyor. böyle gazetecilik olur mu? o günden bu yana fenerbahçe yönetimi kaç defa toplandı. nihat özdemir girdi mi yönetim kurulu toplantılarına!.. yönetim kurulu toplantılarına belli sayıda katılmayan kişinin, yöneticiliği düşer; istifaya gerek yok. peki "istifayı kabul etmedik" diyen yönetime soruyor musunuz? 'kabul etmediniz ama adam toplantılara gelmiyor!'

    ben böyle gamsız, böyle sorumsuz bir medya da görmedim. medya tatile girer mi, gazeteler çıkıyor her gün!.. herkesin cep telefonu var. bir telefon edeceksin!.. 'nihat bey, ali bey...'

    fenerbahçe tarafında tek sorumlu aziz yıldırım ve aziz yıldırım'ın dümen suyundaki başta ali koç olmak üzere fenerbahçe yönetim kurulu'dur.

    her şey biliniyordu. fenerbahçeli yöneticilere izah edildi. en yetkili kişiler kapalı kapılar ardında izah ettiler. 'şampiyonlar ligi'nden çekilin. uefa'yı ya da federasyonu karar almak zorunda bırakmayın. sizin kararınız olsun.' aziz yıldırım, hapishanede izin vermedi!.. aziz yıldırım izin vermediği için fener'in başına bu felaketler geldi. 'biz çekiliyoruz' deselerdi; mesele yoktu. bu işin fenerbahçe yanı...

    daha ayıp yanı kulüpler birliği... başta ilhan cavcav, şu ana kadar ki tutumlarıyla, futbolla da seyirciyle de ilgilerinin olmadığını ortaya koydu. dinleri imanları para... türkiye'deki futbol kulüplerini paragözler yönetiyor!.. o zaman da futbolun bırak marka değerini, ticari değeri de kalmıyor. ligler 9 eylül'de başlayacak. türkiye ligini konuşmuyor, paraları konuşuyor. o lig benim ilgimi çeker mi artık!.. 9 eylül gecesi, ekran başında olup olmayacağımı dahi bilmiyorum.

    ceza vermek veya vermemek için savcının iddianamesini bekleme kararı alan federasyonun, fenerbahçe'yi şampiyonlar ligi'nden men etmesi bir çelişki mi?

    federasyonun ilk kararı hukukiydi ama yürekli değildi. ama iki kararı arasında bir çelişki yok. bu bizim geri zekalı medyamızın, şaşkınlıklar içinde yaratmaya çalıştığı bir durum... hukuk bilmiyor benim medyam!.. ya da işine öyle geliyor!.. çünkü keseri hep fenerbahçe'ye göre yontmaya uğraşıyor.
    adliyenin hukuku ayrıdır, federasyonun hukuku ayrıdır. bunu anlattım. "adliyenin hukukunda şüphe sanık lehinedir, federasyonun hukukunda şüphe, sanığın aleyhinedir. adliye kesin kanıtla karar verir. federasyon kanaatle karar verir. federasyon ile adliye tamamen birbirinden ayrı iki olay... bu yüzden federasyon cesur karar veremedi" dedim.

    uefa, federasyona geldi ve "fenerbahçe'ye söyleyin, avrupa'dan çekilsin. fenerbahçe çekilmezse, siz çekin fenerbahçe'yi... siz de çekmezseniz, biz çekeriz. hem fenerbahçe'ye ağır ceza veririz hem de türkiye'ye ceza veririz."

    fenerbahçe'nin küme düşmesi, eksi puana düşürülmesi, tamamen federasyonun iç kararı. 'o iç kararını adliyeye bağlayıp, kendini kurtarmayı' düşündü federasyon. ama diğer tarafta çaresi yok. uefa'dan ceza almakla karşı karşıya... yunanistan'a olduğu gibi, isviçre'ye olduğu gibi...
    şimdi 'bunun çelişkili olduğunu' iddia ediyor bir takım kalemler, bir takım gazeteler... gün gibi açık, her şey ortadayken... ortalığı bulandıracaklar!..

    sporda şiddet yasası daha yürürlüğe gireli birkaç ay oldu ama tartışılmaya başlandı. kulüpler birliği, yasanın değiştirilmesi yönünde adımlar atıyor. hapis ve küme düşme cezalarının kaldırılması isteniyor. yasa değişmeli mi?

    sprint koşularında 'fodepar (erken çıkış) yapanın ilk hatada diskalifiye edilmesi kararı kaç yıl evvel çıktı? o günden bugüne tartışıldı mı? ne zaman ki usain bolt diskalifiye oldu; 'vay, bu karar yanlış. biz usain bolt'u seyretmekten mahrum kalmayalım.'

    yani yasalar, küçüklere, isimsizlere uygulandığı sürece iyi... ne zaman ki aziz yıldırımlara, fenerbahçelere uygulanmaya geliyor sıra 'hop böyle yasa olmaz.' bu türkiye'ye mahsus bir şey değil. usain bolt örneğini onun için verdim. adı sanı belli olmamış ülkelerin, kimsenin bilmediği yüzlerce atlet bugüne kadar şampiyonalarda elendi, kimsenin umurunda değil. ne zaman bolt elendi 'vay efendim bu yasayı bir gözden geçirelim. bunda bir yanlış var.' işte aynı...

    tam tersine hele bu ortamda bu yasa katiyen değişmemeli. değişmemeli ki ben bir türk vatandaşı olarak herkesin eşit olduğunu bileyim. 'kanunlar, çatladıkkapıspor'a uygulansın, fener'e, galatasaray'a uygulanmasın' diye çıkmaz. 'kanunlar herkese uygulansın' diye çıkar. o kanun bir günde akşam meclise verilip sabah çıkmadı ki!.. bugün kıyameti koparanlar, niye tartışmadılar? niye konuşmadılar?
    ne zamanki aziz içeri alındı fenerbahçe'nin küme düşmesi söz konusu; 'bu karar yanlış.' öyle yok...

    galatasaray bu konuda da şerh koydu ve 'uluslararası kuralların uygulanmasını' istedi. galatasaray'ın bu konudaki tutumunu nasıl buluyorsunuz?

    galatasaray davranılması gereken gibi davranan tek kulüp...

    öte yandan galatasaray çevresinde de bir takım iddialar gündeme gelmeye devam ediyor. son olarak da ahmet çakar sosyal paylaşım sitesinden galatasaray ile ilgili çarpıcı iddialarda bulundu. galatasaray'ın 3 kasım 1993'te manchester united'la 3-3'ün rövanşında 0-0 berabere kalarak şampiyonlar ligi'ne katılmaya hak kazandığı maçta adnan polat'ın hakem kurt röthlisberger'e rüşvet verdiğini ileri sürdü.

    ahmet çakar bunu yeni mi öğrenmiş? niye susmuş bugüne kadar?
    batıdaki evlenme törenlerinde evlenmeyi ilan edecek adam der ki "bu evliliğe itirazı olan varsa şimdi konuşsun. yoksa ebediyen sussun." bir şeye itirazın varsa zamanında yapacaksın, maçan sıkıyorsa! bir elinde kanıt varsa... aradan 18 sene geçtikten sonra...
    "ben de ahmet çakar'ın ne maçlarda, ne paralar aldığını biliyorum."
    ahmet çakar, kurt röthlisberger'le ilgili iddiasını ispatladığı gün ben de ahmet çakar'ı ispatlayacağım.

    erman toroğlu, şike operasyonunun geldiği noktayı anlatmak için ilginç bir yöntem ortaya koydu ve telegol'de ruh çağırdı. eleştiriler üzerine de "kara mizah yaptığını" söyledi. siz nasıl yorumluyorsunuz?

    efendim, erman şovmen. ben bir gün bir televizyon kursam ilk alacağım adamdır. adam televizyon yıldızı, oldum olası. en olmadık zamanlarda kendinden ve televizyonundan bahsetmeyi başarıyor. bitti...

    bu olaylar devam ederken artık ligin başına da geldik.

    zerre kadar umurumda değil. hakikaten, samimi söylüyorum.

    federasyon yabancı sınırlamasını kaldırdı.

    canları cehenneme. çünkü o sonsuz yabancının altında da para var. cavcavlar ve demirörenler kafası ortaya koydu ki bunların dini, imanı para...

    ligde bu sezon play-off sistemi uygulanacak. türkiye şartlarını düşündüğünüzde bu yeni uygulama nasıl sonuç verir?

    o da para... her şey para... kimsenin futbolu düşündüğü yok.

    a milli takım, arda'nın attığı son dakika golüyle kazakistan'ı 2-1 yenmeyi başardı. verilmeyen bir gol ve kaçırılan bir penaltı var. futbolcuların performanslarını nasıl buldunuz, niye bu kadar zorlandık?

    şimdi, verilen, verilmeyen golü, arda'nın son dakikada attığı golü bunların hepsini geç. ben hiçbir milli maçta türk milli takımı'nı bireysel olarak, bu kadar ruhsuz, bu kadar alakasız, bu kadar maçtan kopuk görmedim.

    maçın 20. dakikası falan "ya kazım nerede?" dedim kendi kendime. sonra dedim ki "kazım'ı neden soruyorsun; öbürleri nerede?" yani kalecin dahi ortada yok. öyle bir gol yenir mi ya!..
    fatih terim'e rastladım. "bir takım kötü oynayabilir ama bireysel olarak hiç kimsenin sahada olmamasını neye yorumluyorsun" dedim. "kimseyi sahaya getirmedik ki... ligi erteledik 9 eylül'e... 'sıcakta oynanmaz' diye. ama bizim her sene eylülde çok önemli milli maçlarımız var. her sene ağustos'ta, eylül'de kulüplerimizin avrupa maçları var. lig oynamadan milli takımı ya da kulüp takımlarını avrupa'ya salarsan işte böyle olur. biz madrid'de gece 12'de oynadık maçı, sıcaktan kaçmak için... ciddi doğru dürüst bir tane hazırlık maçın yok; futbolcular havaya girip oynamazsa böyle olur" dedi fatih terim.
    ama bana yetmedi. garip!.. nedir garipliğin sebebi? garipliğin sebebi; hiddink. hiddink, türkiye'den kopmuş. şimdi buradan çıkın, yayıncı kuruluşa gidin. türkiye'nin son milli maçındaki, hiddink görüntülerinden bir klip yapın. bir de kazakistan maçındaki hiddink görüntülerinden bir klip yapın. bir maç evvel yerinde duramayan, ayakta duramayan, çizgilere koşan bir dakika oturmayan, zıp zıp zıplayan, öfkeli, heyecanlı, mutlu her türlü ruh halini belirten hiddink burada alakasız.

    belçika, azerbaycan ile berabere kalmış. senin gol atman gecikiyor. burak'ın attığı gol altın gol. o goldeki hiddink'in haline bak. oğuz fırladı baktı ki hiddink heykel gibi duruyor oğuz da geri çekildi. burak'ın golü öyle bir gol ki o golü biz yesek ben yine alkışlarım o kadar güzel. selçuk'un pası muhteşem üzerine çıkan biri kaleci iki kişinin arasından burak'ın yan vaziyette aşırtması olağanüstü güzel. yani o golü atanın adı messi olsaydı birinci sayfalardan resimlenirdi destanlar yazılırdı. bu golü alkışlamadı, bu gole sevinmedi hiddink. maç boyu bütün görüntüleri öyle. sahanın kenarında afyon yutmuş gibi bir adam. boş bakıyor sahaya.

    oğuz hep bir şeyler söylüyor bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

    bu iki klibi bir televizyon yapsın ve desin ki bir evvel ki maçta hiddink ve kazak maçındaki hiddink. bitmiş. o adamdan türkiye'ye hayır gelmez.

    avusturya maçı var o da zor geçecek gibi gözüküyor.

    yani kazak maçı bu kadar zor olduktan sonra avusturya maçı..

    *
  • 975
    --- alıntı ---

    ben de her zamanki gibi sorumu sormaya devam ediyorum; "o zaman galatasaray'ın kalesinde bekleye bekleye ziyan edilen, kaleciliği unutturulan türk kalecilerin günahı ne? ufuk'un günahı ne; aykut'un günahı ne?"
    yani şöyle bir gol yemesine razı olacaksan!..
    çocuklara senelerden beri güvenilseydi, bunların ikisi de milli takım kalecisi olurdu.

    --- alıntı ---

    e be hıncal amca ! sen değilmisin geçen senelerde "aykut ve ufuk bu takımın kalesini koruyamaz" diyen. tamam anladık senin işin muhalefet, bugün kalede ufuk yada aykut olsa idi sen eminim ki şöyle bir yorum yapacaktın;

    - ben bu fatih terim' i çözemiyorum. yeni yönetim yeni vizyon diyorsun kalende hala yıllardır kendilerine verilen şansı iyi kullanmamış ufuk ve aykut' un oynamasına izin veriyorsun, inanılır gibi değil * gözünün önünde copa amerika' da yıldızlaşmış arjantin karşısında penaltı kurtarıp takımının şampiyon olmasını sağlamış, daha gencecik bir kaleci muslera dururken, üstelik senin oyuncuna talip olmuş takasa dünden razı bir kulüp dururken, haaalaa ufuk ve aykut'dan medet umuyorsun. *
App Store'dan indirin Google Play'den alın