1996-2000 arasında, medyanın yüzde sekseninin, taraftarın da yarısından fazlasının gelen başarılarda adını
fatih terim'den önce ilk sıraya yazmaları son 10 senede yaşadığımız en büyük paradoksların başlangıcı olmuştur.
o dönemi yakından izleyenler çok iyi hatırlar. medyada hep,
galatasaray'ın iki teknik direktörü olduğundan bahsedilirdi. saha dışında
terim, içinde
gica. hatta, anti galatasaray medyası
hagi olmasa
terim'in takımın başında 1 sene bile dayanamayacağını sık sık gündeme getirirlerdi. nitekim tribünde bizler de bu ikilemdeydik. neredeyse hepimiz başarının bütün takıma ait olduğunu düşünüyorduk ancak içten içe bazılarımız
terimci bazılarımız da
gicacıydık.
gelgelelim
terim bu duruma içten içe hep çok bozuldu. ona göre başarıdaki aslan payı tabii ki kendisinindi.
terim'in medyaya karşı savaşı ve devamında bütün başarayı sahiplenme dürtüsü bu şekilde başlamıştır. şimdi bahsedilen büyük egonun temelleri ozaman atılmıştır işte. yoksa ondan önceki futbolculuk ve teknik adamlık kariyeri boyunca agresif fakat ılımlı bir profil çizmiştir.
herneyse, o dönem
hagi'nin yarattığı paradokslar daha yeni başlamıştır. birinci
terim devrinden sonra takımın başına dünyaca ünlü isimleri getirmekten bahseden yöneticilerimiz, kimileri için süpriz bir kararla takımı
lucescu'ya emanet ettiler. 4 sene boyunca başarılı olmuş rumen ekolünü devam ettirmek adına verilmiş isabetli bir karardı tabii ki. ancak
gica için durum farklıydı. o, takımın başında rumen bir hoca istemiyordu. hatta rumenden öte
lucescu gibi disiplini ve katı futbol anlayışını ön plana çıkaran bir teknik direktörle, ilerlemiş yaşından dolayı başarısız olacağını düşünüyordu. nitekim aralarındaki gerilim o dönem medyaya sıkça yansıdı.
hagi'nin o sezon sonu futbolu bırakması bahsettiği gibi antrenman yapmaktan sıkılması değil, ondan önceki 4 senede üzerine binen bütün fiziksel yükün lucescu tarafından kendisine bir sezonda bindirilmesindendir.
öyle ki, futbolu bıraktıktan tam 2 sene sonra, samiyendeki yüzüncu yıl kutlamalarımızda oynanan dostluk maçında sahaya koyduğu performansı görenler, hep bir ağızdan, senin ne işin var teknik direktörlükle, çıkıp sahada yarım saat oynasan ortalığı kasıp kavururuz demişlerdir.
neyse konudan sapmayalım.
hagi'nin başlattığı rumen ekolünü kaldığı yerden devam ettrien
lucescu bir sezon sonra efsane kadro yerle bir olmasına rağmen şampiyon olmuştur. devamında ise özhan başkanın, avrupada işsiz kalan imparatoru takımın başına getimesi,
lucescu başta olmak üzere emeği geçmiş bütün rumenlerin ahını almasına sebep olmuş ve başarısız geçen dönemlerin başlangıcı olmuştur. hatta bir ara imparator bu durumun farkına varıp bana kaliteli rumen oyuncu alın demiştir ama malesef bu sefer ilk dönemindeki gibi şansı yaver gitmemiştir.
başarısızlığa daha fazla dayanamayan
terim istifa etti(rildi)kten sonra yerine ne tesadüf ki
hagi gelmiştir.
* fakat yazımın başında bahsettiğim sebeplerden ötürü bu seferde
terim'in teknik direktörlük konusunda
hagi'ye olan öfkesi ve ahı, onun da başarısız olmasına sebep olmuştur.
arada geçen 6 sezonda "eskiye rağbet olsa anlayışı" da sırf bu yüzden başlatılmıştır. ne yazık ki eski efsanelerimiz de bu anlayışın kurbanı olmuş ve floryaya girişleri bile yasaklanmıştır. araya sıkıştırılan 2 şampiyonluğa rağmen
polat'ın teknik direktör katliamları bizi tekrar
hagi'nin yarattığı paradokslara geri götürmüştür ve
gica yine takımın başına geçmiştir.
nihayet bu sezon
* başında ise imparator, oyuncusu olarak değil belki ama tekrar
hagi'nin üzerine teknik direktör olarak gelmiş ve taşlar artık yerine oturmuşur.
terim mutludur, çünkü
hagi'nin başarısız bir teknik direktör olduğu artık tescillenmiştir.
gica mutludur, çünkü
galatasaray'daki misyonu, hep en zor anlarda sahneye çıkmak olmuştur ve bu noktada sorumluluk almaktan hiç kaçmamıştır. sonuç olarak artık her ikiside mutlu olduğuna göre, bu yaşanan kaotik paradoksların sonu gelmiştir diye umuyorum.
peki biz mutlumuyuz? şu son 10 senede yapılan saçma sapan işleri hatırladıkça insan üzülmeden edemiyor. birazcık doğru yönetilsek müzemizde bir iki tane daha avrupa kupası olabilecekken, düştüğümüz şu durum içler acısı. neyse ki, mutlu olmak için bize her sevdadan geriye kalan bir
galatasarayımız, hala var.