bu ilk entrym, bir mesaj hazırlamıştım dün gece modlardan birine atmak için. evde internet kullanmıyorum ben ve sabah büroya gelir gelmez bu mesajı atacaktım. önce onu paylaşayım sona da galatasaray tanımımı yapayım;
''abi selam, şu sıralar yoğunsundur biliyorum, hayırlı olsun öncelikle şampiyonluğumuz. ben çaylağım, 20 entry yazdım ve bekliyorum. 5 yıldır sözlüklere yazıyorum, 3 farklı nickle uludağsözlükte yazdım, sonra ekşisözlük yazarlığım onaylanınca da uludağdaki son hesabımı kapattırıp sadece ekşide yazmaya başladım. nickim meursault samsa dilersen bakabilirsin entrylerime. tüm bunları şu yüzden anlattım; formatı biliyorum, kriterleri biliyorum ve ekşideki galatasaray entrylerime bakarsan da troll filan olmadığımı anlarsın. elbette belli kurallar var ve bu bekleme, entryletrin incelenme süresi de bu kurallardan biri o yüzden ben şahsıma yönelik bir torpil istemiyorum senden. gerekirse tüm çaylaklar için yapın bunu ama şu yazarlığımı lütfen onayla abi. hata yaparsam, sözlük kurallarına uymazsam silersin zaten hemen, zor bir iş değil bu sizin için. bu sözlüğe yazmayı uzun süredir istiyordum ama şimdiki hislerimi anlatamam sana, diğer yandan da en kolay sen anlarsın beni çünkü aynı duyguları yaşıyoruz şu an. ben, benimle aynı duyguları yaşayan yüzlerce insanın arasında olmak istiyorum özetle, o yüzden istiyorum şu an yazar olmayı yoksa elbette beklemem gerek ve beklerim ama ben bu şampiyonluğu benimle aynı duygulara sahip ayna paydada buluşmuş o insanlarla birlikte yaşamak istiyorum. rica ediyorum senden sadece bugünlük bile olsa tüm çaylakları yazar yapın omuz omuza olalım sözlükte de, hepimiz duygularımızı, mutluluğumuzu paylaşalım. dediğim gibi gerekirse silersin sonra. hislerimi çok iyi anladığından eminim, çünkü aslında sende şu an bir bensin ve ben de şu an bir senim. şampiyon galatasaray' ın şampiyon taraftarı, kutlu olsun!'' (atamadım mesajı. sabah geldim, sözlüğü açtım ve şükürler olsun ki yazar olduğumu gördüm)
galatasaray; 9 yaşına kadar renkleri sarı kırmızı olan ve sevmemem gereken bir şeydi sadece galatasaray. çünkü ben fenerbahçeliydim. benden 4 yaş büyük olan kuzenimin kitaplığındaki 4 5 adet fenerbahçe çıkartması sayesinde 6 yaşından itibaren fenerbahçeli olmuştum ben. sonra bir galatasaray-fenerbahçe derbisinde galatasaray' ın galip gelmesi sonucu 3. sınıftaki sınıf arkadaşlarım beni çok kızdırınca tamam lan fenerli değilim artık demiştim ve onların baskısıyla galatasaraylıyım demeye başladım ama zaten berbat da bir futbol oyuncusu olduğumdan futbolla da pek alakam yoktu. 12 yaşına kadar bu böyle devam etti, o yüzdendir ki o yaşa kadar gördüğüm şampiyonlukları da kendi adıma görülen şampiyonluklardan saymam ben. benim ilk şampiyonluğum 1998-1999 şampiyonluğudur. o zaman 7. sınıftaydım(dün telefondan sözlüğü okuyup yazarların gördüğü şampiyonluklara imrenerek bakarken hem güldüm hem kızdım bu duruma. benimle aynı yaştaki adamlardan/kadınlardan 2 hatta 1993 ve 1994 şampiyonluklarını da sayarsak 4 şampiyonluk eksik gördüm ben) ve artık futboldan anlamaya başlamıştım yavaş yavaş.
şimdi hikayenin bu noktasında bir açıklama gerek tabii, babanın takımına ilişkin. ben küçükken bursasporluydu o ama galatasaray' ı avrupa' daki başarılarından dolayı seviyordu. yine de geceleri takside çalıştığından, evde olduğu saatlerde de mecburen uyuduğundan öyle maç muhabbetimiz filan olmadı, olmazdı. galatasaray' ın üst üste gelen şampiyonlukları ve gruplardan çıkamasa da avrupa' daki zaferleri babamı da galatasaraylı olmaya itiyordu. evet başarıdan dolayı galatasaraylı olan adamlardanız biz babamla. ama sonunda varılan nokta galatasarayılıksa hangi yollardan geldiğinin bana göre çok da önemi yok aslında.
finale geliyorum, bugün hayatımın anlamı dediğim, biri bana, ''ben mi galatasaray mı'' diye soracak olsa ''sen önce galatasaray' ı cümlenin başına al!'' diye cevap vereceğim galatasaray' ın benim için nasıl bu kadar önemli olduğuna, her metin oktay dediğimde elimi peygamber adı söylermişçesine nasıl kalbime götürdüğüme...
galatasaray bologna ile oynuyor, babam o gece evde ve maç izlemeye giderken ben de geleyim baba diyorum. peki gel diyor. babamla ilk kez kahveye maç izlemeye gidiyorum. daha önce okula gitmezken bir türkiye maçı izlemiştik ama golün ne olduğunu bile bilmiyordum sanırım o zaman. maça gidiyoruz. 1998-1999 sezonundan itibaren hakimim galatasaray' a, kadroya, hagi' ye, kral' a, kaptan' a... 13 yaşındayım, bologna maçını izlemek için babamla kahveye gidiyorum, sigara dumanından gözlerim yanıyor, bir orta geliyor, kral sıçrıyor, önümdeki abiler ayağa kalktığından sonrasını göremiyorum... sonra tek bir şey görüyorum; babamın yüzünü. hayatım boyunca unutamayacağım, allah ömür versin ama eğer benden önce ölürse de rüyalarımda, hayallerimde hep hatırlayacağım o yüzü görüyorum. 13 yıldır ilk kez gördüğüm mimikleri görüyorum babamın yüzünde. kocaman adam kahvehane masasına vuruyor defalarca, gol diye bağırıyor ve öyle bir gülüyor ki ''lan babam böyle mi gülüyormuş'' diyorum, ''eskiden güldüğü şeyler neymiş o zaman'' diyorum. gözleri, yanakları, dudakları, burnu... yüzünün her yeri ben mutluyum diye bağırıyor adeta. işte o anda, o bir iki saniyelik anda diyorum ki oğlum galatasaray babanı böye mutlu ediyorsa bundan sonra sen galatasaraylısın. kahveye giderken de biri hangi takımlısın diye sorsa galatasaraylıyım derdim, kahveden çıktığımda da aynı soruya yine aynı cevabı verirdim ama ikisi aynı kelime değildi artık. 90 dakika önceki 'galatasaraylıyım' kelimesinin anlamı tamamen değişmişti artık o kahveden çıktığımızda. ben o gün galatasaraylı oldum.
galatasaray; tuttuğum takım değil, inancım. tıpkı
ışıl alben' in dediği gibi: ''
ben galatasaray'a inanıyorum''