• 3701
    insanlar ölür,efsaneler ölür,sporcular ölür,teknik adamlar ölür hatta taraftarlar ölür ama şaklabanlar ve düşmanlar ölmez.

    5 maç kayıp edebilirsin hatta farkta yiyebilirsin, önemli olan ne ? maç kazanmak mı, yoksa gelecek için çocuklara bir miras bırakmak mı,

    yarın 10 maç üst üste kazandığın zaman hiç kimse dönüp geriye bakmaz, vay biz bunları mı dedik demez.

    bazen her şey 2 pozisyona bağlı, bazen hakemin 2 dudağındaki düdüğe, herkes kendi kaderini kendisi çizer.

    bizde kendi kaderimizi kendimiz çizmeliyiz, boşuna dememişler ! öfke ile kalkan, zarar ile oturur.

    neden böyle bir düşünceye kapıldım, medya değil o büyük başlar galatasaray'ın dik duruşuna operasyon yaptı.

    ufak ama benim için değeri çok büyük olan örnekler;

    -twitter yasaklandı, biz sessiz kalmadık.

    -berkin elvan öldürüldü, biz sessiz kalmadık.

    -gezi direndi, biz sessiz kalmadık.

    birileri başımızı eğmeye çalıştıkca, biz hep dik durduk.

    arkadaşlar, dik durun, destek çıkın.

    dün fatih terim'i milli takıma davet edenler, bugün yeniden galatasaray'a yollamaya çalışıyor.

    galatasaray kimsenin ama kimsenin oyuncağı değildir. kaderimizi kendimiz çizeriz, çizmeliyiz. maç skoruna endeksli olmamalıyız.

    bu operasyon aslında tt arena açılışında başladı, 3 temmuz şike sürecinde külübümüzün duruşu ve dönemin başkanı aysal'ın söylemleri ile yaraya iyice tuz bastı.

    eğer en kötü gün bugünse, daha çok destek olmalıyız çünkü birlikten güç doğar, galatasaray'ın buna ihtiyaçı var.
  • 3702
    seçim öncesi hiçbir şey yazmak istemedim. zaten uzun süredir de bir şey yazmıyorum. hayal kırıklığı yaşamaya alıştık ne de olsa. 3 sene önce ünal aysal geldiğinde ne kadar da olumlu bakmıştım konuşmalarına. burada da yazdım, sermaye artırımını yazdım, sportif aş ile ilgili bir sürü şey karaladım. atılan her adımı konuyla ilgisi hiç olmayan insanlara bile anlatabilecek kadar basit yazmaya çalıştım her şeyi. atılan her adımda, oturup galatasaray'ın gelecek mali durumunu kafamda çıkardım. bugün geriye dönüp baktığımda benim kurduğum planladığım galatasaray mali yapısıyla alakalı hiçbir şeyin gerçekleşmediğini gördüm. bütün sağlanan gelirlerin, galatasaray'ın geleceğine değil cari harcamalara gittiğini görüyorum ve üzülüyorum. ve bunun karşılığında elimizde kalan kocaman bir hiç. son 1.5 sezondur yapılanları hiçbir akıl izan sahibi mantıkla açıklayamıyor.

    en basitinden 2 kere sermaye artırımı yapıldı. toplam giren fon sportif a.ş'ye 260 milyon tl. kulübün sporcu ve teknik kadro maliyeti 2012 sezonunda 137 milyonken 2014 sezon sonu itibarıyla bu rakam 246 milyon tl olmuş durumda. bakın sadece yıllık futbol takımının sporcu ve teknik kadro ücretlerinden bahsediyorum. geçen sene 246 milyon tl sadece maaş ödenmiş sporculara ve teknik kadroya. buna bir de hiç verim alınamayan, neden alındığı belli olmayan futbolculara ödenen bonservis bedellerini de ekleyin ve sermaye artırımından gelen fonun nereye harcandığını görün. şu anda galatasaray'da 41 futbolcu var. eboue hala bu takımdan maaş almaya devam ediyor mesela.

    ya rakamları euro olarak yazınca belli olmuyor belki etkisi, şöyle örnek vereyim; selçuk inan'ın bu sene kulüpten alacağı ücret 2.750 bin euro, maç başına 25 bin euro. 30 maç yaparsa 750 bin euro. toplamı 3.500 bin euro. bu selçuk inan'ın kazanacağı para. bunun bir de kulübe gelir vergisi yükümlülüğünü koyalım üstüne. 525 bin euro. toplam 4.025 bin euro. tl olarak bakalım buna 4.025 x 2,80 = 11.270 bin tl. sadece selçuk inan 11 milyon tl'ye malolacak bu sene kulübe. geçen sene aldığı da 9 milyon tl olsun hadi. abicim engin baytar en son ne zaman oynadı bu takımda? yiğit gökoğlan?

    son 2 haftalık süreçte, seçim de biraz baskın olduğu için, cumartesi pazar günleri elimde sürekli sportif a.ş'nin, kulübün, diğer şirketlerin ve gs kulübünün konsolide olarak mali tabloları var. artık geceleri bile rüyama giriyor rakamlar.* size o zaman üzülerek bir bilgi vereyim. önümüzdeki sene* avrupa'ya gidemeyeceğiz galatasaray olarak.* ha imkansız değil tabi ki. bu sezon galatasaray 71 milyon euro üzerinde kar ederse(u: gs store'un kulübe satışından gelen 88 milyon tl malesef dikkate alınmıyor hesaplamalarda. ) gidebiliriz ama ilk 3 aylık dönemde dahi 17 milyon euro zararı var galatasaray'ın.

    galatasaray'ın derdi gelir değil. şirket birleşmesinden sonra en büyük giderlerinden, havadan yapılan kar payı ödemelerinden de kurtuldu galatasaray. ama şu son 1.5 sezondur alınan topçular, ödenen bonservisler, menajerlik ücretleri, kadrodışı kalıp hala para alan topçular vs. vs. vs. sinirden kendimi kesicem artık. bir insan hepi topu 1.5 sezon, hepitopu 1 sene içerisinde nasıl bu kadar hatayı arka arkaya yapar ve yaptığı her hata milyonlarca euroluk zarara neden olur. akıl alır gibi değil gerçekten.

    cumartesi seçimi kazanan ekip de, seçimi kaybeden ekip de bu durumdan haberdardı. son mali tablolar iki tarafın da elindeydi. üzüntüm şu ki, avrupa'ya gidemediğimizde, kabak o günkü yönetimin başına patlayacak. ama bu seçime giren iki taraf da, mayıs 2015'te seçimi kazanacak olan ekip de asıl suçlunun kim olduğunu bilecek. bunu taraftara anlatabilecekler mi bilmiyorum.
  • 3705
    19.kez lig şampiyonu , 15 kez türkiye kupası sahibi , uefa ve super kupayı kazanan , 'türk olmayan takımları yenmek' amacıyla kurulmuş , sayısız branşta ülkemizi onurlandırmış gururlandırmış , ezeli rakiplerinin her zaman gıptayla baktığı ve hiç bir zaman galatasaray gibi olamayacaklarını bildiği , muhteşem kültüre sahip , her zaman kalbimizin baş köşesinde kombinesi olan , ilklerin ve enlerin takımı kısaca bizim takımdır.

    kalbimdeki genel tanım budur fakat galatasaray ismini duyduğumda aklıma hep bir anım gelir onu anlatacağım. çocuktuk, 13 yaşımda ilk maçıma gitmiştim, ali sami yen yeni açık. babam fazladan bilet almıştı abim için fakat abim pek futbolla ilgili değildi ve o gün arkadaşlarıyla takılacağından gelememişti. babam da amcamı aradı ve benim fenerli kuzenimin gelip gelemeyeceğini sordu. kuzenimi yolladı ve maça gittik. anadolu yakasında oturan bir aile olarak hayatımda ilk defa mecidiyeköy'e o gün gittim. akçaabat sebatspor maçıydı. mecidiyeköy'e girdiğimizde her yerde şapka satan dayılar amcalar vardı. ulan o zaman da klübe katkısı olur mu olmaz mı bilmiyorduk yolda sokakta ne görsem aldırmıştım babama. babam da ayrı bir saf git store'dan aldır. belki de onun da öyle işine geldi. klasik yeni açık kısmından girdi. çık kadar yere o kadar insanın nasıl sığdığını hala anlamış değildim. yukarı çıktık ve stad. 2004 yıllarını herkes bilir feneri 5 1 yenmemiz dışında olumlu bir şey yok. uefa kupasını almışsın, avrupa da çeyrek final oynamışsın ve nasıl ve ne şekilde böyle batıyorsun şu yaşıma geldim hala anlamadım. kuzenimle klasik ufak çocuk muhabbetleri, ''bizim takım sizinkinden iyi'', ''avrupa'da sıfırsınız'' gibi muhabbetlere yelken açtık. maça girdik ve çıktık koltukların bir kısmı vardı bir kısmı yoktu. ona çok şaşırmıştım. koskoca galatasaray takımının stadında koltuklar var ve yok arasında. tam emin olmamakla beraber yönetim istifa muhabbetinden söküp atılmış olabilirler. maç başlamıştı ve büyük üstünlükle maçı almıştık. ümit karan atmıştı bir golü de. bu anımdaki can alıcı noktaya geldik. o sıralar fatih akyel'in galatasaray'a dönme olayları dolaşıyordu. gazetelerde, tv programında hep muhabbetleri geçiyordu. maça ben babam kuzenim gittik ama orada yeni açığın kombineli biri olduğunu düşündüğüm bir abimiz de yanımızdaydı. tüm maç boyunca bize galatasaray'la ilgili şeyler anlattı. güzel güzel muhabbet döndü. tabi 1'inci dakikadan itibaren taraftarlar '' bu forma kutsaldır, bu formayı herkes giyemez. fatih akyeli istemiyoruz evlat evlat dinlemiyoruz !'' diye bağırıyorlardı. biz de bağırıyorduk kuzenle. tabi ben de o zamanın efsane kartları vardı. dört büyüklerin de olan aslan - kartal - serç- trabzonun ne olduğunu unuttum. rengarenk kartlar biriktirirdik ve oyuncuların fotoları olurdu ve karakterleri olurdu, canavarımsı şekilde. fatih akyeli de oradan biliyorum ayrıca uefa kadrosunda da olduğunu, süper kupada olduğunu. abi bana o gün söyledi fenerbahçe'de oynadığını ve ardından ''galatasaray'ı bir kere sattın mı dünya'yı kurtarsan o formayı bir daha giyemezsin'' dedi. bu söz ben ve kuzenimi çok etkilemişti. babamın ve benim zorumla içinde kalmış olan galatasaray'lılığı kuzenime uzun vadede sağladık. şuan çok iyi bir galatasaray'lı kuzene sahibim. aramızda olan en güzel makara da ''benim uefa kupam var senin yok'' muhabbetidir. kısaca o gün galatasaray'ı kalbimde tam olarak hissetmiştim ve o abinin sözlerinden en aklımda kalan cümle hep bu olmuştur. bu da böyle bir anımdır sözlük.
  • 3706
    hani şöyle bir tabir var ya: çocukluk aşkı diye, iste çocukluk aşkıdır galatasaray. hangi birimiz o forma için ölmeyiz ki? hangimizin ışıklarda beklerken sarıyla kırmızıyı görünce yüzümüze gülümseme gelmez ki? hangimiz onun için ağlamadı ki, hangimiz onun için sesi kısılana kadar bağırmadı ki? en kötü zamanlarında bile bile hangimiz ona küse bildik ki?
  • 3708
    kötü olduğu dönemlerde medyanın sürekli üzerine oynadığı kulüp. benzer dönemlerden fenerbahçe geçerken özellikle aziz yıldırım'ın etkisiyle daha kötü haberler çıkması engellenir, takıma ve taraftara moral verecek tarzda haberler yapılır. yine yeşil sahada da hakemler kötü dönemi rahat atlatsın diye fenerbahçe'ye kıyak geçerler.

    şimdi yine bu dönemlerden birini yaşıyoruz. takım iyi kötü liderken televizyonda spor haberlerini izleyesim bile gelmiyor.** her yerde eleştiri, her yerde kötü haberler var. prandelli ne zaman gidecek,* yerine kim gelmeli, sneijder gidiyor mu diye saatlerce tartışan medya, sağolsun ismail'e hiç dokunmuyor. hep bi zaman verilsin, iyi olacak, zaten fenerbahçe aslında o kadar da kötü bi takım değil muhabbetleri dönüyor.

    bu nedenle taraftarımıza çağrım; bu dönemde bunları ne izlesinler, ne de dinlesinler. galatasaray taraftarı neyin ne olduğunu zaten biliyor ve ona göre konumunu alıyor. ekstra gazlamalara ve dolduruşlara gelmenin manası yok.
  • 3710
    her galatasaraylı için takımının tanımı, hissettirdikleri farklıdır aslında. benim içinde öyle.

    dededen galatasaraylıyız biz. 91 li bir genç olarak şampiyonlar ligi maçları ayrı bir önemi vardı bizim için. ama alışkanlık olmuştu tabii, çok basit bir şey gibi geliyordu şampiyonlar ligi o zamanlar. çünkü kendimi bildim bileli * galatasaray şampiyonlar liginde oynuyordu.fakat yine de en heyecanlandıran maçlar oldu o maçlar bizleri. hiç unutmam, 98 galatasaray- juventus sami yendeki maç son saniyelerde gelen kafa golü. (bkz: suat kaya)
    o zamanlar 7 yaşında olan ben, o golle tv başında sinir boşalması yaşamakta ve göz yaşlarıma hakim olamamaktaydım. sonrasında babam tarafından getirilen maç izlememe yasağı. (u: tff gibi adammış helal olsun. ama o da fanatikliğine yenik düşüp yalvarmalarıma karşı koyamamıştı tabiki sonraki maçta )
    hagi'li, popescu'lu, hakan şükür'lü, capone'li sporcu kartlarında stickerları tamamlamakla geçti çocukluğumuz. galatasaray ı televizyondan, babamın anlatmasından, sporcu kartlarından ve bir kez götürüldüğüm bursa- galatasaray * maçından öğrenebildim sadece. bir nevi, doğru düzgün göremeden sevdik galatasarayı. olsun. 5 yıldır istanbulda ikaamet etmekteyim ve bu 5 yılda kaçırdığımız, özlemini çektiğimiz yılların acısını çıkardık galatasarayla.

    bazen düşünüyorum, hani insan düşünür en mutlu olduğu anı veya anları. farkettim ki benim en mutlu olduğum 5 anın en az 3 ünde galatasaray vardı bu zamana kadar. niceleri nasip olması dileğiyle.
  • 3711
    önündeki 5 maçın 4ünü deplasmanda ve evindeki tek maçı da trabzonspor ile oynayacak takımdır. başka galatasaray yok, zaman kenetlenme zamanı. dereyi geçerken eşek değiştirilmez.

    04/11/2014 borussia dortmund vs galatasaray
    08/11/2014 karabükspor vs galatasaray
    22/11/2014 galatasaray vs trabzonspor
    26/11/2014 anderlecht vs galatasaray
    29/11/2014 gaziantepspor vs galatasaray
  • 3712
    küçüklükten kalan ender anilarimdan biridir galatasaray.

    5-6 yaşlarinda falandim.büyük kuzenimden dolayı fenerbahçe yi tutuyorum o zamanlar. dayımla bir öğlen ya da akşam yemeğinde şöyle bir diyalog geçer:

    dayı: hangi takımı tutuyon yeğen sen?
    ben: fenerbahçe dayı?
    dayı: ne fenerbahçesi yeğen. bundan sonra galatasaraylısın.
    ben: peki.

    o günden bu zamana aşktır galatasaray.
    teşekkürler dayı. iyi ki varsın.
  • 3713
    bünyesinde her türlü ihtiras, entrika, dram, kin vs. her türlü senaryoyu bulabileceğiniz takımımız.

    (bkz: galatasaray'da hiçbir başarı cezasız kalmaz)

    ne zaman takım belini doğrulttu, ne zaman ayağa kalkıp tekrar dosta güven, düşmana korku salmaya başladık, hoop bir şekilde ayağımıza sıktılar. veya baktık bize kimse diş geçiremiyor kendi ayağımıza sıktık.

    şimdi bunu kişiler bazına indirgediğimizde de şu zamanlarda wesley sneijder'e karşı pis bir tezgah döndüğünü anlayabiliyoruz. bok çukuru içerisinde olan takımda ay parçası gibi parlıyor adeta tek başına. ancak bu durum tabi ki cezasız kalmamalıydı, nitekim kalmayacak gibi de.

    takımın yerlileri tarafından kendisine karşı oluşan algıyı anlamamak için 'salak' olmaz lazım. bazı taraftarlar* sneijder'in selçuk ve burak'la aralarında bir husumet olmadığını, hatta sneijder'in burak'a en çok pası veren oyuncu olduğu gibi tuhaf şeylerle geliyorlar. bu o kadar aptalca bir şey ki, yani bir de istatistiğe vururcasına söylüyorlar bunu. sneijder world class ayarda, şu anda real madrid, barcelona, bayern munich kadrosunda olsa sahaya ilk 11 çıkacak ve sistemin en kilit oyuncusu olacak şekilde görevlendirilecek bir oyuncu. abartmıyorum, gerçekten de öyle. sonuçta dünya kupası'nın en çok km yapan oyuncusundan* bahsediyoruz. elbette senin yerlilerin gibi olaya duygularını karıştırmayacak, forvetindeki tek adam olan burak'a oynamaya çalışacak. ulan sanki forvette bir de başka bir adam var da sneijder ona oynuyor!

    olaya sneijder üzerinden değil, sneijder'e doğru çevrilen oklar üzerinden bakalım lütfen.

    galatasaray'da ben kendimi bildim bileli yıllardır yerli-yabancı ayrışması oldu. haklı sebeplerle yapılanı da vardı, gerçekten çok çocukça yapılanı da. sneijder bu takımda çekilmiyor, kıskanılıyor. nasıl kıskanılmasın ki, adam yıldız, adam sorunsuz, adamın taraftarla arası mükemmel, hepsinin gözbebeği, hepsinin ciğerparesi. şu anda da kredisi sonsuz. takımın da en çok mücadele eden ve bu vasat oyuna isyan eden belki de tek karakteri* durumunda. bir de son fener maçında belki de derbi tarihinde sol yılların en dominant solo performansını ortaya koydu. bunun da üzerine elbette kıskanacaklar ve kuyusunu kazacaklardı. sonuçta yeniçeri kafası hiç bitmemiş ki!

    bütün bu olayların üzerine ek olarak da wesley hakkı olan parasını isteyip alınca iyice takımı gerdi. son kasımpaşa maçında selçuk, sabri ve burak'ın istekli görüntüsünü farketmediniz mi? hoş, yine eski bildiğimiz selçuk-burak performanslarının çok uzağındaydılar ya. hakeza yine sabri'nin de böyle hırslı ve kendini maça vermiş bir şekilde oynayacağından o kadar emindim ki. oynadığı oyun aslında her zaman yapması gereken şeyken, malesef o, bu oyuna içindeki öç alma hırsı ile hazırlandı.

    özet olarak sonuçta pas atmaktan çekindikleri bir sneijder yoktu ortada. takımdaki herkes aşağı yukarı kendi ayarındaydı*.

    peki neden yerliler bu şekilde kendilerinden olmayanı dışlama yetkisine sahip? çünkü onlar galatasaray'ın çocukları, onlar bizim evlatlarımız.

    olmaz olsun be öyle nankör evlat!

    evladımızsa hepsi evladımız, galatasaray'ın çocukları ise hepsi öyle. biz bir aileydik hani? aile içinde her bir kişi bizim evladımızdır, ayırmak olur mu?

    peki madem hepsi tek bir ailenin evladı, şunu sormak istiyorum. neden kardeşler ayrı gayrı yaparak diğer kardeşinin hakkını yiyor?
  • 3716
    bugünlerde futbol branşında özellikle avrupa'da iyice çuvallamış spor kulübüdür. öncelikle bu çuvallamanın sebeplerini düşünelim.

    evet suçlu kim?
    biraz sonra yazacaklarımın sırasına önem vermeyin çünkü inanın bu suçluluk sırasını bende bilmiyorum.

    *) yönetim: bok varmışcasına iyi işleyen bir çarka çomak soktular. yanlış zamanda, yanlış şekilde fatih terim'i gönderdiler. bakın yanlış zaman ve yanlış şekilde diyorum çünkü fatih terim ile yıldırım demirören'in millit akımının yolu kestiştiği an ayrılık vaktinin yaklaşacağını hepimiz biliyorduk, ancak kesinlikle o şekilde gönderilmemeli, gerekirse karşılıklı anlaşarak yalandan da olsa öpüşerek koklaşarak ayrılınmalıydı. neyse, ciddi bir hata yapıldı ancak o günden sonra yapılan her hata başka bir hatayla kapatılmaya çalışarak sonunda işler boka sardı. keza benim gözümde efsaneleşen ünal aysal bile ansızın gemiyi terketti gitti. arkasına bile bakmadı. aldığı enkazdan önce bir saray yarattı ardından da daha beter bir enkazı ardında bırakarak çekti gitti.

    *) prandelli: evet prandelli. yazacağım ama en son.

    *) futbol takımı: birlik beraberlik adına takımda en ufak bir belirti kalmadı. attığımız tek tük gole sevinmem gerektiği yerde her seferinde bizim oyuncular nasıl seviniyorlar, gülüyorlar mı birbirlerine sarılıyorlar mı ona bakar oldum. bu birlik denilen olgu aslında soyut bir kavram değil; birlik görülür, birlik hissedilir. evet ben artık takımıma baktıgımda bir bütün görmüyorum, parça parça insan grupları görüyorum. halı sahada kurulan bir takımın birbirini tanımayan oyuncularını görüyorum sahada. ali'nin performansı böyleydi, veli'nin performansı şöyleydi demeyeceğim bu yazımda çünkü artık öyle bir hal aldı ki bir maç önce yücelttiğimiz bir maç sonra tanınmayacak hal alabiliyor. en güvendiğimiz en sevdiğimiz isimler sorgulanıyor. bunun sebebi de takım içi bu kaos ortamı, huzursuzluk ve bir bütün olamamak. bu yüzden evet, futbolcular suçlular! galatasaray armasını taşıyor, o formayı terletiyorlarsa tek yumruk olmak durumundalar.

    *) bizler: ilk olarak her ne olursa olsun, bakın her ne olursa olsun takımı bu sene yalnız bırakmamalıydık. bıraktık. peydah edilen passolig muhabbeti yüzünden, ulaşım sorunları yüzünden sezon başından beri her içerideki maç takımımız bir eksik. bizler ki 4. yıldızı en çok isteyenler, bu zorlu yolda onları eksik bıraktık, bırakıyoruz. bıraktığımız yetmezmiş gibi, 3 sene öncesini unutmuş, bizi bugünlere getirenlere destek olmak yerine köstek oluyor, kendi oyuncumuzu ıslıklıyor yuhalıyoruz. dost meclislerinde ulan ne zorluklar çektik 1 senede derken onların yaşadıklarını hiç düşünmüyoruz. haksız değiller mi, suçlu değiller mi? her ikisi de evet, ama bizim onlara sırt çevirmemiz yerde yatanı kaldırmaya çalışmaktansa ona bir tekme daha atmaktan başka bir şey değil. bizim de değişmemiz, gelişmemiz şart.

    *) evet efendi, mister prandelli: daha önce yazdım çizdim seninle ilgili ama sıkılmadan usanmadan tekrar yazacagım. galatasaray takımı şu an kayıp ve bunun en büyük sorumlusu sensin. bir kere senin sıfatın takımın teknik sorumlusu. sen geldiğin günden beri bu takıma ne verdin? ne savunma yapabiliyoruz, ne hücum edebiliyoruz, ne keyif veriyoruz, ne de keyif alıyoruz. dün gece yaşadığımız ızdıraptan başlayarak yazmaya başlayayım: evet 4 kasım 2014 borussia dortmund galatasaray maçı. galatasaray bu maça açık açık kesilmeyi bekleyen koyun misali çıkmıştır. 4411 taktiği evet kulağa ne kadar da hoş geliyor, tıpkı 352, 442, 4312 gibi. biz dün ne oynadık, sahada nasıl bir on birle vardık. hemen açıklayayım galatasaray dün sahaya 4 savunmacısı, 4 merkez orta sahası, 1 oyun kurucusu, 1 de ileride çabalayanıyla çıktı. galatasaray taktiğiyle olmasa da sahaya sürdüğü isimlerle "ben hücumu düşünmüyorum, gol yemeyi bekliyorum" diyordu. düşünmedi, düşünümezdi de. senin tek taktiğin dünkü maçta umut'a yallah top şişirmek, orta sahada wesley'i topla buluşturmak, ve hani belki merkez orta sahalarından yalnızca biri kanada inerse ki o da hamit orta yapmasını beklemekti. savunmayı ve orta sahayı veli toplantısı misali kalabalık tutarak gol yemeyeceğini düşünmüş olacak ki bizimkisi böyle saçma sapan ne oynadığı belli olmayan bir şekilde sahaya sürdü takımı. he tabii kendisi yaptıysa bu kadroyu.
    neyse bu maç defterini kapatıyorum ve dediğim gibi daha önce de yazdığım hususlara geliyorum. hocam senden istediğimiz, beklediğimiz ilk şey adalet. biz senelerdir bağırıyoruz adaletin olduğu yerde varız diye, sen bilmezsin. sahada da hakedenin formayı sırtına geçirmesini bekliyoruz. geldiğin gün rüzgarınla sabri'yi kadro dışına ittin, 3 ay kenarda köşede beklettin yönetim değişmesiyle affettin, affettiğin yetmezmiş gibi can simidi misali dönüşünün üçüncü gününde sahaya sürdün. takımın sezonun başından beri tek ayakta kalan ismi wesley'i kestin, bizim ikiliye tahammül ettin. gelecekten tek umudumuz olan bruma'nın ismini unutturdun, yaz ayında yaptığımız en iyi transferi bir şekilde sebepli ya da sebepsiz takıma, futbola küstürdün. daha doğrusu şimdilik küstüremedin de o da yakında küsecektir. tüm bunlar yetmezmiş gibi transferin son gününde 2 adam getirdin; birini gören cennetlik, diğeri ise yerli alternatiflerinden beri acınası halde. he bunları getirdiğin yetmezmiş gibi, dünkü maça kadar avrupa'da bu adamlara sarıldın bunlardan medet umdun. uzun lafın kısası geldiğin günden beri hiç bir doğru yapmadın. bizler son 3 ayda futbol adına yalnızca 2 şuta heyecanlanıp, 2 şutta ayağa fırladıysak bunun en büyük sorumlusu sensin hocam.
    hiç bir zaman galatasaray, "zaten burası bizim hedefimiz" değildi demedi, aksinenerede kupa varsa galatasaray talipti.
    bundan sonra senden hiç mi hiç umudum yok, bir şekilde takımı tepeye oynat, tepede tut. vakti geldiğinde de çek git buralardan.

    işte geçen bir kaç ayın, bizlerin özeti.
  • 3717
    günaydin gözümün nuru galatasaray'ım. mağlup olduğumuz bir sabaha uyandım yine. yine dört yedik. şampiyonlar ligi'nde tur işi de hayal oldu. aslında kötü top oynamadık bence ama yenildik işte bireysel hatalar felan filan. lig desen kazanıyoruz ama çok kötü top oynuyoruz. umarım düzelir herşey. düzelsin ki maç sonrasi semih'e beddua edecek kadar gözleri dönmesin bundan sonra insanların çünkü onun nasıl canını dişine takıp savaştığını görüyorum. ama düzelmezse de canın sağolsun be cimbom'um. şampiyonluk kimin umrunda, ne iki kupa ne de avrupa?
    hepsi gelip geçici heves bizim aşkımız cimbom bom'a!
  • 3719
    yaşama sebebi. gerçekten. şöyle ki : çok sevdiğiniz sevdiceğinizden ayrılırsınız. bir galatasaray maçı teselli olur. ailenizle sıkıntınızda gelir, sınavlardan, işlerden güçlerden bunaldığınızda, hayattan sıkıldığınızda galatasaray yaşama sevincini verir insana. heyecanınızı kaybettiğiniz dönemlerde, gidersiniz eski açığa, pegasus alta çılgınlar gibi zıplar bağarır silkelenirsiniz. sağlam arkadaşlıklar kurdurur size galatasaray. babanızla samimiyetinizi arttırır, sizi güldürür sevindirir galatasaray. her duygu vardır galatasaray'da. sevgi, sevinç, gurur, hırs, sinir, mutluluk, gözyaşı, kahkaha, birlik beraberlik ve daha bir çok şey. galatasaray yaşama sebebidir, galatasaray hayattaki bir çok olguyu içinde bulundurur. galatasaray sendir, bendir, bizdir. ne olur galatasaray'ı sevelim, sayalım, sahip çıkalım. o bizi asla terketmeyecek tek aşkımız.
  • 3720
    şu anki durumu en iyi şöyle özetleyebilirim: "cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir."

    felaket tellalı gibi görülebilirim belki ama kulüp atatürk'ün gençliğe hitabesi'nden alıntıladığım kısımdan daha beter durumda. şu an elini taşın altına koymasını beklediğimiz için orada olduğunu düşündüğümüz insanlar da onun için orada değiller, 1-2 kişi hariç. onlar da bu kara düzenin karşısında çaresiz kalacak ve bir süre sonra gidecekler.

    şahit olduğun şeyleri dile getirememek, yazamamak kadar boktan bir şey yok. şimdi ortada dönen, dönmüş bu kadar pislik var ama yazamıyorum demek de saçma ama bu nefretimi bir yere dökmem gerekiyor.

    kendi çıkarlarına ve kirli oyunlarına galatasaray'ı alet eden herkesin amına koyayım.
  • 3722
    şu anki vaziyeti ile alakalı ben de birkaç şey söylemek istiyorum. çoğu arkadaşımızın yazdığı gibi suçlular bir değil iki değil, herkesin büyük payı var.

    bir numaralı suçlu galatasaray taraftarı benim gözümde. bir kere şunu kabul etmek lazım, türkiyede büyük takım taraftarları içerisinde "iyi gün taraftarı" diye tanımlayabileceğimiz bir grup var. ancak benim özellikle son yıllarda gördüğüm bu "iyi gün taraftarı" yoğunluğu galatasaray'da diğer büyük takımlara göre hissedilir seviyede fazla. üst üste yanlışlar yapan aysal yönetimine doğru tepkileri vermek yerine, gaza gelip çilek milek diye uyutuldular. demirören'e başkan bize robinho'u getir diyen tayfa vardı beşiktaş içerisinde hatırlarsınız, bu zihniyeti çabuk kabullendiler. başarının yolu bu olsaydı zaten önündeki mevcut örnek başarılı olurdu.

    aslında en büyük suç yönetimde ama taraftar olarak görme sebebim yönetimin hatalarına zemin hazırlaması ve yapılan hatalara çanak tutmasıdır. yönetimsel hatalar malum: saçma sapan transferler, yanlış teknik direktör seçimi, yanlış planlamalar. bir de üstüne birazcık sesler yükseldiğinde bırakıp giden ünal aysal bey eklenince, sonuç kaçınılmaz oldu.

    sportif olarak değerlendirmek gerekirse, prandelli'nin uygun olmadığı açık, ancak gönderilemeyeceği de açık. benim dünkü maçtan sonra karar verdiğim konu da, galatasaray'ın şu anda şampiyonlar ligi seviyesinde olmadığıdır. çok açık biçimde ilk 11'de oynayan oyunculardan muslera, chedjou, sneijder ve melo haricinde bu seviyenin oyuncusu değil hiçbiri. şampiyonlar liginde başarılı olduğumuz zamanlara baktığımızda lucescunun mucizevi takımı hariç her zaman üst düzey bir oyuncu grubu vardı. ki o takımda bile uefa kadrosundan gelen capone, bence seviye olarak yeterli bülent korkmaz, ümit karan, hakan ünsal, sergen, hasan, arif gibi oyuncular vardı. iki yıl önceki çeyrek final takımımıza bakalım, yabancıların tamamı kaliteleri ortada, yerliler de o kalitede veya kaliteli olmasa bile o seviyede oynayan futbolculardı. o seviyede oynatmak hocanın becerisidir onu da unutmayalım.

    bu kadar başarısız bir transfer politikası ve ekonomik tablo olmasaydı, transfer yapılması lazım diyip işin içinden çıkardım, transfer yapamıyoruz hocayı gönderip uygun birini bulalım eldeki kadrodan maksimum fayda sağlayalım da derdim ama ünal denen işadamının yediği naneler bizi bugünkü şartlara mecbur bırakıyor.

    kendileri burayı okur mu bilmiyorum da gücenmesinler ama salih dursun, veysel sarı, tarık çamdal, yasin öztekin vb. futbolcular galatasaray seviyesinin futbolcuları değildir. yabancı sınırı muhabbetine takıp da federasyona bok atmaya da gerek yok, fenerbahçe de beşiktaş da 5 yabancıyla çıkıyor ama bir şekilde çıkıyor işte sahaya. hayır yabancı diye gidip pandev'le dzemaili'yi almışsın, insanda utanma olur. dzemaili beğendiğim bir futbolcudur da ihtiyaç yoktur. e pandev'in halini görüyoruz. yabancı sınırı olmasaydı james veya suarez'i biz getirmeyecektik. o yüzden insanların her başarısızlıkta ortaya sürdüğü sabit bahaneleri yemesin artık galatasaray taraftarı.

    sözlerimi bitirirken son bir parantez albayrak ve prandelli'ye açmak isterim. geçen hafta kasımpaşa maçına sabri'nin ilk 11 başlaması kadar büyük bir rezalet olamaz. adam kaç aydır ortada yok, a takımla kaç idmana çıkmış, ilk 11 başlıyor. prandelli sportif sebepler bir yana sırf bu olay yüzünden istifa etmeliydi. ortada dev bir tutarsızlık var. yönetim kadro dışı bıraktı diyorsa yalan söylüyor. kendisi kadro dışı bıraktıysa ve şu an albayrak gelip sabri'yi ilk 11 oynatabiliyorsa sen orda ne diye teknik direktör sıfatıyla oturuyorsun. hiçbir futbolcunun gözünde ağırlığın olamaz.

    sözün özü, çok yanlış var galatasaray'da. düzeltmesi çok zor değil. en azından sahada bir iki değişiklikle lig kurtarılabilir. zaten en kötü hali ikinci olur galatasaray'ın. ama bu kaosun devam etmesi halinde, birçok insanın özlemle andığı o 90'ların sonundaki galatasaray'a ulaşmak imkansız görünüyor.
  • 3724
    --- alıntı ---

    işten çıkarttıklarından biri de benim. bana göre galatasaray, çalışanına değer vermeyen bir kurumdur. kurumsallaşma bahanesiyle kulüp kaynaklarının her geçen gün daha fazla oranda tanıdıklara ve birinin adamı olanlara peşkeş çekilmiş olduğunu düşünüyorum. bence kulüp bakkal dükkanından hallice yönetiliyor. çalışanlardan biri olarak yaşadıklarımı ve gördüklerimi anlatsam palavra attığımı düşüneceğiniz kadar berbat şeyler oluyor içeride. şu anda da aldığım duyumlara göre idari çalışanlar arasında isyan varmış ve kalem oynamıyormuş.

    türkiye'de şebinkarahisar gücü kulübünün kurumsallaşması ihtimali var ama galatasaray'da böyle bir ihtimal yok bence. liselilerin ahbap çavuş ilişkisi nedeniyle işini iyi yapan insanlar asla hak ettikleri yerlere gelemeyecekler, nerede bir baltaya sap olamamış bir gs liseli, onun karısı, çocuğu, kardeşi, kuzeni varsa donanım(sızlık)larına bakılmadan, tepeden, pozisyonların üzerine çökecek bana göre. böyle gelmiş ve böyle gidecek, değiştirmenin hiçbir yolu yok... "bu harcama gereksiz, bu şirket bize vermediği hizmetin faturasını kesiyor!" diye kıçımı yırttığım durumlarda, aldığım cevap aşağı yukarı hep şöyle oldu: "ya o şirketin sahibi benim liseden devrem, maddi zorluk yaşıyor, biz de ona destek olacağız."

    bu kulüpte çalışmaya başlamadan önce tutkulu bir galatasaray taraftarıydım. hayatını beşiktaş'a göre belirleyen ruh hastası babama rağmen galatasaraylıydım üstelik. 12-13 yaşında, yaşıtları hey girl okurken fotomaç alıp transferleri takip eden, odasının duvarları maçlardan karelerle kaplı, okan'ın bacağı kırıldığında hüngür hüngür ağlayan, prekazi'nin monaco'ya attığı golden sonra çığlık çığlığa tek başına evden sokağa fırlayan bir çocuktum. şurada çalışmaya başladıktan galatasaray'a dair ne varsa tiksindim. en çok dokunan şeylerden biri de bu; çocukluk hayallerimi öldürdüler resmen.

    tasarruf tedbirlerinden bahsedilmiş... şahsi kanaatimce bırakın sneijder'ı, sevgili yöneticiler yedikleri yemekleri ayda 1 hafta kulübe fatura etmeseler hepimizin maaşı fazlasıyla çıkar, üstüne bir de zam alırız. bunu yazarken bile kahkaha attım, zira biz bileğinin hakkıyla çalışanlar, siz taraftarlar, şişko adamların göbeğini daha da büyütmek için oraya buraya koşuşturup duran böcekleriz sadece. insan değiliz. geçindirmemiz gereken evlerimiz, ailelerimiz, çocuklarımız yok.

    şu iki yıldır bu kulüpte yaşadıklarımdan sonra artık insan gibi hissetmiyorum. elimden de hiçbir şey gelmiyor, öyle boktan bir çaresizlik hissi yaşatılan şey... bana bunları yaşatanların, benim yaşadıklarımı yaşamadan ölmemelerini diliyorum ama bu düşünceye de gülüyorum. kötüye bir şey olmayacağını burada öğrendim ben. yine de çocuklarımın hakkının kursaklarında kalmasını temenni ediyorum. yediğiniz haklarımız size haram olsun.
    --- alıntı ---

    ekşi sözlükte romica adlı yazarın yazdığı bu yazı şayet doğruysa(ki doğru olduğu gözüküyor ) bizim emeklerimizle, paramızla kendilerine rant sağlayan herkesin allah bin türlü belasını versin. bizim böylesine gönülden bağlı olduğumuz bir şeye böylesine aşağılık biçimde davranan kimler varsa yedikleri her lokma kursaklarında kalsın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın