1
en basit dandik bir telefon uygulaması bile her ay kendini güncellerken, futbol maalesef avrupa'nın yıldırım demirören şubesi olan sepp blatter ve michel platini gibileri yüzünden çok ilkel kaldı. maalesef futbol çağın gerisinde ilkel bir spor. türkiyede ise oynanan ilkelin ilkeli. aklımda çözümlerden biri var, üçüncü paragrafta açıklayacağım.
2010 fiba dünya basketbol şampiyonası'da finale çıktığımızda abd ile yaptığımız maçta her şey çok açık belli olmuştu ki, bu adamlar basketbol oynuyorsa biz bugüne kadar ne oynadık. adamlar paslaşırken saniyeler öncesinden programlanmış bir robot gibi iken, bizimkiler ''nerdesin abi, burdayım abi'' gibi paslaşırken bir vergi memuruna onaylatmadıkları eksikti. kısacası maç resmen ağabeyler ve küçük çocuklar ile oynandı sanki.
profesyonel sistemde bir futbol maçı, 45 dakikadan iki devrede 90 dakika oynanmasına rağmen, topun oyunda kalma süresi avrupa'da 60 dakikadan fazla iken, türkiye'de ise ortalama 51 dakika oynanması tam bir dolandırıcılık, sahtekarlık. evdeki seyirci işi gücü bırakıp televizyon karşına geçtiğinde neredeyse 40 dakika futbol dışındaki olan biteni izliyor. en kötüsü de karda kışta soğukta takımı yalnız bırakmayan, stada gelen kulüp taraftarı yada futbol-sever seyirci kandırılıyor. sakat numarası yapıp yerden kalmayan mı dersin, autu, tacı, duran topu dakikalarca kullanmayan mı dersin, dakikalar süren tartışmalar ve kavgalar mı dersin, neler neler...işte maksimum 50 dakika top oynanıyor; o da sağa, sola, geriye al gülüm ver gülüm pas. başka bir cacık yok. çözüm çok açık ve net belli. süre yönetimi hakemin elinden alınıp basketboldaki gibi skorbord'a devredilmeli. maçlar 90 dakikadan 70 dakikaya düşürülüp maçlarda süreler salise salise tutulmalı. işte o gün türk futbolunun hızı %40 artar, avrupalı takımlarla yarışabilecek seviyeye gelinebilir. kısaca izleyen için de oynayan içinde futbol hakkını bulur.
2010 fiba dünya basketbol şampiyonası'da finale çıktığımızda abd ile yaptığımız maçta her şey çok açık belli olmuştu ki, bu adamlar basketbol oynuyorsa biz bugüne kadar ne oynadık. adamlar paslaşırken saniyeler öncesinden programlanmış bir robot gibi iken, bizimkiler ''nerdesin abi, burdayım abi'' gibi paslaşırken bir vergi memuruna onaylatmadıkları eksikti. kısacası maç resmen ağabeyler ve küçük çocuklar ile oynandı sanki.
profesyonel sistemde bir futbol maçı, 45 dakikadan iki devrede 90 dakika oynanmasına rağmen, topun oyunda kalma süresi avrupa'da 60 dakikadan fazla iken, türkiye'de ise ortalama 51 dakika oynanması tam bir dolandırıcılık, sahtekarlık. evdeki seyirci işi gücü bırakıp televizyon karşına geçtiğinde neredeyse 40 dakika futbol dışındaki olan biteni izliyor. en kötüsü de karda kışta soğukta takımı yalnız bırakmayan, stada gelen kulüp taraftarı yada futbol-sever seyirci kandırılıyor. sakat numarası yapıp yerden kalmayan mı dersin, autu, tacı, duran topu dakikalarca kullanmayan mı dersin, dakikalar süren tartışmalar ve kavgalar mı dersin, neler neler...işte maksimum 50 dakika top oynanıyor; o da sağa, sola, geriye al gülüm ver gülüm pas. başka bir cacık yok. çözüm çok açık ve net belli. süre yönetimi hakemin elinden alınıp basketboldaki gibi skorbord'a devredilmeli. maçlar 90 dakikadan 70 dakikaya düşürülüp maçlarda süreler salise salise tutulmalı. işte o gün türk futbolunun hızı %40 artar, avrupalı takımlarla yarışabilecek seviyeye gelinebilir. kısaca izleyen için de oynayan içinde futbol hakkını bulur.