resim
Franklin Edmundo Rijkaard
Görev:Teknik Direktör
Takım:Kariyer Sonu
Yaş:63
Uyruk:Hollanda
  • 16
    hakkinda xavi'nin yaptigi yorumlari okuyunca http://ntvspor.net/...-kazanan-rijkaarddir galatasaray'a ve dahi turkiye'ye asla gelmemesi gerektigini bir kez daha anlamis bulunuyorum. bizim futbolcu gerektiginde teknik direktoru tarafindan itilip kakilmayi sever ve medyamiz da bunu ' babacanlik' olarak yorumlarken, bugun dunyanin en profesyonel futbolcularina sahip takimlardan biri olan barcelona'nin kaptani tarafindan bile ' rijkaard oyuncularla arasina cizgi cekse daha iyi olur' diye elestiriliyorsa, gelmesi gereken en son yere gelmis frank rijkaard demek ki. saygimiz sonsuz hatta kisisel olarak cocukluk kahramanimdir ama biz boyle bir ulkeyiz iste. ne rijkaard suclu ne biz diyebiliriz aslinda bu durumda. ne ingiliz soguk kanliligina ne de alman prensiplerine hayranligim vardir acikcasi. alaturka bir kisi de degilim ama her ulkenin kendine has degerleri ve bu degerlerle basa cikabilecek liderleri olur. despot olmasi gerekmiyordu rijkaard'in ama yuzde yuz guler yuz; birak turkiye'yi, ispanya'nin barcelona'sinda bile suistimal ediliyor iste. umarim bir gun kendisinin insanligina karsi mesafesini koruyabilecek sporcularla calisir, mutlu olur, gokten elmalar duser kafasina falan.
  • 17
    gitmiş olmasıyla yeterince sarsılan duygularım, "creep" şarkısı eşliğinde sunulan havaalanı görüntüleriyle daha da bir altüst oldu, olmaya da devam ediyor. galiba günlerdir aynı videoyu tekrar tekrar izliyorum. neyse bu tekrarlar iyi oldu, gitmiş olduğunu algılamama yardımcı oldu en azından! fakat bu haberle ilgili bir sıkıntım var:

    ey haberci arkadaş! niye o şarkıyı seçersin? niye beni bunalımlara sürüklersin? bu kadar hassas olduğum bir konuda haber yaparken, niye benim için çok özel olan bir şarkıyı seçersin? telefon melodilerimden biri olan ve her dinlediğimde beni ruhsal bunalımlara sokan bu şarkının frank rijkaard görüntüsünün üzerinde ne işi var?

    tabii bu şarkının, rijkaard'ın ağzından söylenmesi muhtemel bir cümleyi barındırması da ilginç olmuştur:
    "what the hell am i doing here? i don't belong here..."

    http://www.dailymotion.com/...ca-24-uyurladi_sport
  • 18
    en iyi savunma saldırıdır düsturu ile savaşan taraftarlara sahip teknik direktör.
    yemezler. daha önce başkalarına söktü bu numara. millete alçakça saldırarak sözlükten bir sürü yazarın uçurulmasına neden oldu bu güruh. o çocuklar genç ve cahildiler. bu alçakça saldırılara hak ettiği cevabı verdikleri için uçuruldu bu sözlükten. bana karşı da gerek cevap entryleri gerekse özel mesaj yolu ile denendi. tutmadı. tutmazda.

    bana yapılan saldırı tarihi olan 1 eylül 2010 tarihinde entryimi yazıp sözlüğü kapattım.
    bu arada rijkaard kovuldu, hagi geldi, sözlüğe girmedim. 25 ekim 2010 tarihine kadar 55 gün yazmadım. 5 kasım 2010 gününe kadar 65 gün frank rijkaard başlığının altına da yazmadım.

    bunun iki nedeni vardı;
    birincisi : ligde olacakları ve bazı terbiyesizlerin mars olmanın verdiği ruh hali ile sözlükte sağa sola aldıracaklarını biliyordum,
    ikincisi; o süreçte burada olsaydım uçurulmam kaçınılmazdı. çünkü gerek yapılan alçakça saldırılar, gerekse yorumlara vereceğim tepki benim sözlükteki sonum olacaktı.

    25 ekim 2010 tarihli fenerbahçe maçı sonrasında sözlüğü açıp yazmaya başladım. ilk entrim maçla ilgili idi. ikinci entryimde yapılan saldırı ile ilgili olacaktı. entryi yazarken muhatabının sözlükten uçmuş olduğunu fark ettim. o nedenle yazmaktan vazgeçtim. ama madem ki şimdi sözlükte vekil çük’ü var, bize o da uyar. kaşımıyım diyorum ama zorla kaşınıyorsunuz bilader.

    öncelikle bana yapılan saldırıda dikkat çekici nokta; halamın oğlundan duydum, teyzemin kızı söyledi gibi argümanların kabul edilmeyeceği idi. ama bana bunu söyleyen vatandaş blogculardan örnek vermekten imtina etmiyordu. verdiği link ben kesington adlı bir blogger’e ait.

    http://footballfraternity.wordpress.com/...o-rebuilt-barcelona/

    blogger’imizin rijkaard’ın ağzından yazdığı söz şu;
    “i have no intention of leaving. it would be different if the players were saying it is time for me to go but that is not the case.”

    istenirse uzun uzun izah ederim ama sonuçta bu bloger’in yaptığı çeviri eklemeli mesela. konunun özü ile ilgili olmadığı için bunu geçiyorum. sadece vatandaşın çelişkisini sergilemek için anlattım. kimse merak etmesin, bloger bile kaynak göstermiyeceğim.

    gelelim konunun özüne;
    la porta’nın geçenlerde goal com’da yer alan bir açıklaması türk basınına da yansımış. bunun tercümesine filan gerek yok.
    linki şurda;
    http://www.milliyet.com.tr/...mp;ArticleID=1136527

    ne diyor la porta;
    "rijkaard, soyunma odasında otoritesini kaybetmişti"

    soyunma odası gibi yerlerde yaşananlar genellikle çok uzun yıllar sonra açıklanır ama la porta’nın yaptığı bu açıklaması yaşananlar konusunda önemli bir ipucu vermekte. la porta diyor ki; “rijkaard’ı soyunma odasında sallamıyorlardı. 2 ispanya süper kupası, 2 la liga, 1 şampiyonlar ligi şampiyonluğu kazanan rijkaard futbolcularının adam yerine koymadığı birisiydi” diyor.

    gelelim sürece;

    rijkaard, barcelona’nın başında 2004-2005 sezonunda ispanya süper kupası ve la liga şampiyonluğu kazandı, 2005-2006 sezonunda ise ispanya süper kupası-la liga şampiyonluğu-şampiyonlar ligi şampiyonluğu kazandı.

    2006-2007 sezonunda, şampiyonlar ligi çeyrek final öncesi oynanan elemede kendi sahasında 1-1 berabere kalarak liverpool’a elendi. averaj ile şampiyonluğu real madrid’e kaybetti. barcelona lig ikincisi olarak şampiyonlar ligine kaldı. kral kupası yarı finalinde getafe’ye 4-0 yenilerek elendi. (o zaman getafe’nin başında bernd shuster vardı)

    2007 2008 sezonunda ise şampiyonlar ligine manchester’e kendi evinde 0-0 berabere kalıp deplasmanda 1-0 mağlup olarak veda etti. birkaç hafta sonra kendi sahasında real madrid’e 4-1 mağlup olup şampiyonluğu ve şampiyonlar ligine katılma şansını tamamı ile kaybetmişti (bkz: 7 mayıs 2008 barcelona real madrid maçı) ama uefa’yı kesin olarak garantilemişti.

    ligin bitmesine 2 maç ve 11 gün kalmıştı. ligin bitmesine iki maç ve 11 gün kalmış olmasına ve uefa’yı garantilemiş olmalarına rağmen la porta ligin bitmesini beklemeden daha bir yıllık sözleşmesi olan rijkaard ile ilgili açıklamayı yaptı. frank rijkaard’ın yerine b takımı hocası guardiola’yı getirdiklerini söyledi.

    açıklamanın linki bu;
    http://www.fcbarcelona.cat/...5/n080508104104.html

    ne diyor la porta;
    “es una prueba de que no se han podido corregir los errores que se detectaron la temporada pasada”
    (mealen) “geçen sezon saptanan hataların düzeltilmesi mümkün olmamıştır”
    “-geçen sezon biz sana bir sürü şeyin yanlış olduğunu söyledik ama bizi dinlemedin, bir haltta beceremedin-”

    ne diyor la porta;
    “creemos en guardiola para que lidere el nuevo proyecto deportivo. garantiza la continuidad renovada del ideario futbolístico que nos ha llevado a los éxitos”
    (mealen) “biz guardiola ile başlattığımız projemize inanıyoruz. futbol da yenilik başarı getirir”
    –rijkaard için- sen de bizim projemizin parçasıydın. senin zamanın geçti, şimdi b takımı hocası gelip gereğini yapacak. biz “projemize” güveniyoruz. diyor.

    ne diyor la porta;

    "los jugadores no han respondido a las expectativas que teníamos todos, ni tampoco al entrenador", ya que "habíamos planificado una de las mejores plantillas del mundo."
    (mealen) “bizim dünyanın en iyi kadrosunu yapmamıza rağmen ne oyuncular ne de koç bizim beklentilerimizi karşılayabildi.”
    “biz dünyanın en iyi kadrosunu kurduk ama eleman sıçtı batırdı”

    -kimse bana “ama futbolcular bik bik bik” demesin. rijkaard’ın kovulmasının ardından en büyük sorunu yaşadığı eto’o takımda kalmış olmasına rağmen sezon sonunda gönderilen futbolcuları yazıyorum. zambrotta, ronaldinho, (28 yaşındaydı ve sakatlık geçirmişti. la liga da toplam 12 maçta forma giyebildi onlarında bi kısmını tamamlayamadı), thuram (futbolu bıraktı), edmilson(32 yaşındaydı ve sakatlık geçirmişti), deco(31 yaşındaydı), ezquerro(öyle ahım şahım bir futbolcu değildi).

    zaten la porta yukarıda yaptığı açıklama ile “rijkaard soyunma odasında otoritesini kaybetmişti” diyerek asıl sorumlunun kim olduğunu yıllar sonra beyan ediyor.
    ha diyorsan ki e adam ana avrat sövmemiş ki kardeşim, kusura bakma onlar senin gibi adamlar değil. açıktan ana avrat sövmezler ince skerler adamı.

    ardından eto’nun tepkisi;
    http://www.elpais.com/...70213elpepudep_4/Tes

    sayfanın sağında basına verdiği demecin ve söylediği bu sözün videosu’da var. ne diyor eto’o rijkaard için;
    (bkz: mala persona)

    hiçbir şey bilmiyorsan google translate var ispanyolca “mal”(a-çekim eki) yaz ingilizce ne anlamlar taşıdığını gözünle gör.

    gerçi eto’nun
    “mal(a) persona”ı hakaretin ağa babasıdır.

    ha bunlardamı kesmedi seni;
    al bir link daha;
    buna ilişkin http://www.telegraph.co.uk/...d-for-Guardiola.html linkinde ingiliz telgraph’tan charlie caroe yaptığı kısa incelemede şöyle demiş;

    “the news will please many in spain. following barcelona's 4-1 loss to real madrid last night the spanish newspapers said:
    "(bkz: you dishonour the barca shirt)”

    you dishonour the barca shirt’ün ne anlamına geldiğini çakıyormusun. ingilizce bilmeyenlere google translate tavsiye ederim.

    ne oldu; kimmiş yalancı, kimmiş şerefsiz.
    uzun zamandan beri bu sözlükte yazarlara yapılmadık pislik kalmadı. ben bir yazar arkadaşın diğer yazarlardan birine “orospu çocuğu” dediğine bile şahit oldum. bu tür küfürleri kullananlar hep aynı ekibin elemanları. ilk gün söylemiştim ya bu küfür kafir ve alçakça saldırılardan vazgeçip adam olacaksınız, ya da sonsuza kadar bir yerlere sokulup çıkarılmaya muhatap kalacaksınız. çocukların acısı var diye tam 65 gün sesimi çıkarmadım. 65 gün sonra bile bu tavırları hortlatırsanız daha çok sıkıntıya girersiniz, uyarayım. bu süreç galatasaray da yaşanmış bir süreç. eğrisi ve doğrusu ile zaman zaman analinizini yapmaya çalışacağız. herhangi bir fikre karşı olan düşüncenizi böyle pis bir şekilde şahsileştirdiğiniz müddetçe benden hakkettiğiniz tavrı ve cevabı alacaksınız, haberiniz olsun. zaten şurada bir avuç adamsınız, sizde kuyruğunuzu kıstırıp efendi efendi yazın. aklıma gelmişken bir daha söyliyeyim; böyle pis numaralara başvurmayın, bana kurnazlık sökmez.

    hadi kalın sağlıcakla.
  • 19
    ben bu adamı çok sevmiştim lan. başarılı olacağına da inanmıştım yürekten. gidişi pek hüzünlü olmuş, içime dokundu, arkaya da radiohead'ten creep'i koymuşlar. fena da durmamış hani, dokundu...

    http://www.dailymotion.com/...ca-24-uyurladi_sport

    yani öyle ağlanacak bir durum değil çok çok üzülmedim ama moralim bozuldu yani ne bileyim böyle olacaksa niye geldi ki? benim gözümde galatasaray'ın 1.5 senesi çöpe atılmıştır. bu güzel futbol adamı da bir güzel meze olmuştur bu başarısızlığa ve plansızlığa...

    kısa vadede başarısız oldu, kalsa başarılı olur muydu bilemiyorum ama ben inanmıştım, kendimce de bu ortamda elimden geldiğince yorum ve analiz yapmaya çalıştım. neyse işte sonuç olarak gönderildi. kendisini ben şahsen hiç unutmayacağım, gittiğim her yerde de takımımızdan bahis açılınca adını gheorghe hagi, gheorghe popescu, hakan şükür, claudio taffarel, harry kewell ve milan baros ile beraber anacağım... bence beğensek de beğenmesek de kulübümüz açısından unutulmaz bir karakter oldu, benim yorumum böyle açıkçası...

    bir de önceden adını bildiğim ve hakkında kabaca fikir sahibi olduğum total futbolu bu adam benim önüme tekrardan getirdi ve hakkında daha fazla şey öğrenme isteği doğurdu. sayesinde barcelona ve ispanya milli futbol takımı sempatizanı oldum. yani zincirleme gelişti olaylar tabi ki frank rijkaard ile doğrudan ilgisi yok bu olayların. ideal örnekler olarak bu takımlar o dönem yolunda gitmeye çalıştığımız sistem açısından hafızamda bolca yer etti.

    o gittiğinden beri ne total futbol, ne barcelona, ne ispanya, ne de 4-3-3 umrumda bile değil... kafama silah dayasan önceden tonla yaptığım analizin birini bile yapamam artık şu dakikadan sonra. artık benim için hiçbir şey ifade etmiyorlar... hatta özüme, çocukken sempatizanı olduğum real madrid'e geri döndüm bile diyebilirim, bu aralar oynadıkları oyunu beğeniyorum açıkçası. chelsea da bu aralar iyi geliyor gözüme mesela arsenal'i severdim oysa eskiden... falan filan konu dağıldı işte... devir değişti artık gündeme ayak uydurmak lazım. beğensek de beğenmesek de geçmişte kaldı yaşananlar. şimdi gheorghe hagi önderliğindeki yeni futbol anlayışımızı ve bunun dışındaki diğer felsefeleri anlamaya çalışıyorum.

    iki sonuç;

    ilki; frank rijkaard bir karakter olarak, galatasaray futbol takımı başında bulunduğu dönem beni oldukça etkiledi ve birçok konuda okumamı, araştırma yapmamı sağladı, bunla bağlı olarak genel beğeni çevrelerimi derinden etkiledi. kendisine beni fazla fikir sahibi olmadığım bir alanda olumlu şekilde yönlendirdiği için teşekkür ederim. ayrıca görev aldığı süre zarfında başarılı olamasa da takımımıza verdiği emekler için de kendisine sonsuz teşekkürler...

    ikincisi ise; galatasaray dışındaki, özellikle de yabancı takımların hiçbirine ne gönül bağım, ne de hatrım vardır, dönem dönem kulüp veya milli takım bazında kimine ilgi duyarım, takip ederim, alacağımı aldığım zaman, veya beni germeye başladıkları vakit korum tekmeyi*.

    not: merak eden falan olur diye küçücük bir ekleme, çocukluk yıllarımda dünyanın en iyi takımları olan real madrid'e ve brezilya milli futbol takımı'na*, 2000'lerin başında ufaktan italyan futboluna ve ac milan'a*, sonrasında bilimum yugoslav ekolüne*, daha sonrasında bayern münih'e ve alman futboluna* ilgi duymuştum, bunlardan yegane baki kalan alman futboludur diyebilirim. hala severim almanları.

    edit: ya bi de kendisini onore etmek için kocaman bir entry* girdim, akabinde yolladılar adamı, bu da ayrıca dokundu...
  • 20
    bildiğim kadarıyla hollanda milli takımı'ndan da kovulmustu. ama istifa etti.
    barcelona'dan da kovuldu. ama istifa etti.
    bildiğim kadarıyla galatasaray'dan da kovuldu ama istifa etti.
    arada sparta rotterdam'ı unutmamak gerekiyor. ikinci lige düştükten sonra istifa etmiş olabilir.
    bu adamda var bir şeyler. bu kötü gidişata bi son verilmeli.

    son gülen iyi güler sözü tersine dönerse bu adam yüzündendir.

    http://www.youtube.com/...&feature=related
  • 21
    öncelikle belirteyim ki, gidişinin ardından ilk entry'imdir;

    rijkaard, orospu çocuğu bir italyan hakem yüzünden şuan bizden uzaklarda olan umudumuzdur.

    pozisyonun ardından geçirdiği/geçirdiğimiz sinir harbini görünce, iki kelam etmekten alıkoyamadım kendimi. 2:17'
    öncelikle pozisyon: http://www.youtube.com/watch?v=A44IkHrdJW4

    bir kitapta, kader bir ağaca benzetiliyordu. kökten başlayan bir ağaç, tek gövde, devamında iki büyük dala ayrılıyor. büyük dalların her birinin küçük dal uzantıları, her bir küçük dalın daha da küçük uzantıları. gövdeden başlarsın deniyordu kaderi anlatırken, karşında iki büyük dal vardır; birini seçersin. o dalda karşına onlarca daha küçük dal çıkar; onların arasından da bir tane seçersin. daha küçük dallar, daha küçük dallar; ilerlersin ağacın üzerinde. somutlaştırıyorum; şuan burada zaman geçirebilir ya da uyuyabilirim. burada zaman geçirmeyi seçersem bundan sonraki hayatımdan burada geçirdiğim zaman kadarki ihtimali geride bırakırım. yarın yarım saat geç uyanırım ve yarım saat erken uyansaydım karşıma çıkması muhtemel durumlardan seçme olasılığım olan ihtimaller bütün hayatım değişir falan. neyse; son dala gelene kadar seçersin diyor kitap, son dalın ucu kaderdir; dalın ucunda yaprak mı var, elma mı, armut mu; ya da hiçbir şey mi? ağaç bir elma ağacı ise ve sen elma yemek istiyorsan; oraya kadar seçenekler sunulur sana, doğru yolda gidersen yersin; armut yemek istiyorsan, kader... bazen, dışardan gelen müdahaleler; elma yemek isteyen seni, doğru dalın üzerinde olmana rağmen; ucunda hiçbir şey olmayan dala savurur; bir karıncasın ağacın üzerinde, sert bir rüzgar, ansız bir yağmur.

    işte rijkaard'ı ucunda hiçbir şey olmayan dala savuran orospu çocuğu bu gianluca rocchi isimli italyan dölüdür. atletico madrid'i forvetsiz geçebileceğini düşünmüştü rijkaard; geçiyordu da 6 tane orospu çocuğun görmediği ama milyonlarca kişinin gördüğü o penaltı verilse; hemen akabinde sakatlar dönecek, o olumlu atmosferde yapılacak doğru işlerle hem ligde hem de avrupa'da sonuna kadar gidilecekti. olmadı; avrupa'ya veda edildi.

    lige dönelim dedik, yorgun argın kasımpaşayı dörtledik. bir sonraki hafta, yine bir orospu çocuğu, eskişehirspor'lu sezgin'in el yordamıyla 2 gol birden atmasına izin verdi. iyice kırılgan hale gelmiş takım, trabzon deplasmanındaki olağanüstü emre güngör performansı ile son darbeyi yemiş bulundu. sonrasında leo franco'nun lensleri, mehmet yıldız'ın 90+'daki komik golü; yine hüsran. bu arada, bu kadar kötü sonuçlar alan galatasaray'ın bahsi geçen tüm maçlarda rakibinden çok daha üstün oynadığı notu düşülmelidir.

    lig bitti. kendisi geldiğinde 5 yıl başarısız olunsa bile kendisine sabır göstereceği konusunda kararlı olan galatasaray taraftarı, "ilk senenin günahı olmaz." deyip "avrupa'da kupa, türkiye'de kupalar." beklentisi ile açtı yeni sezonu. rijkaard onlarca, alternatifli listesini yönetime veriyor, yeni yılın hesaplarını yapıyordu. haziran, temmuz, ağustos; onlarca eksiği olan takıma sadece 2 adam katılıyor; "zaten sorulu" olan keita katar'a gönderiliyordu. transfer sezonu cana, pino, insua ve aykırı misimovic ile bir kaç 3. sınıf türk futbolcu ile kapatılmış; servet'li; bam'lı; alternatifsiz ve daraltılmış bir kadroya teslim edilmişti rijkaard'ın türkiye'ye galatasaray için özgün olarak modellediği ekollü futbol hayalleri.

    sonrası dün gibi, yeniçeriler, boş kafalılar, vizyonsuz adamlar, yavşak medya; el birliği ile.

    şimdi ne olacak? konu sapıyor ama;
    hacciiiiii. büyük efsane. bülent korkmaz gibi; yine bir sistem adamının, güzel yüzlü adamın; skibbe'nin ardından gelen. hagi galatasaraylı'nın ilahıdır; önüne süper de fırsat sunduk bak, başarısız olursa bizi bir müddet götürür, başarılı olursa ne âlâ. hagi yapıyorsa doğrudur, hagi bu takımı küme düşürsün "niye yaptın?" demem. ben de demem; ben de kızamam hagi'ye niye küme düştük diye. ama niye geldin diye kızarım. neden geldin hagi? neden izin verdin galatasaray'ı canından çok seven ve asla şerefsiz olmayan adnan polat'ın seni kullanmasına? biliyoruz, galatasaray'ı en az bizden; belki bizden daha çok seviyorsun lâkin; keşke gelmeseydin be giga. neden onların göt gibi ortada kalmasına izin vermedin? neden bizi yeniden umutlandırıyorsun?

    neyse, şu güzel adamın altını, adnan polat nefretim ile kirletmeyeyim de, çok özledim be frank.

    * **
  • 23
    bazen bir baba gibiydi. http://bit.ly/gOfu1E

    frank rijkaard ile yollar ayrıldıktan ertesi günü, bir yorumcu ligtv radyoda bu ayrılış hakkında konuşuyordu. "florya'nın dışında oyuncularını gördüğünde selam vermeyen bir adam ile başarı zaten gelmeyecekti" yorumunu yaptı. bazen o kadar üzülüyorum ki türk insanına, onlar için üzüntü duygusunu acı ile bastırıyorum. konuşmak, eleştirmek, yorum yapmak işin en kolay tarafı. bilgisiz eleştiriden her zaman nefret ettim. eğer o adam günün birinde uğrarsa buralara, yukarıdaki resime iyi baksın. o resmi ellerimle çektim, daha bu yıl içerdeki antep maçından. o an tribünde arkadaşıma şöyle dedim: bro rijkaard'a bak! kewell'ı almış kollarının altına, küçük bir çocuk gibi seviyor. ah be abicim, şu karede tek eksik the godfather müziğinin çalmaması. frank rijkaard işte bu yüzden bir baba gibiydi...

    http://bit.ly/h6wWOE
    http://bit.ly/eMSmLt
    http://i44.tinypic.com/i4dzye.jpg

    düzeltme: son resimde sabri'nin düğününde harika bir fotoğraf vardı, kaybettim. o yüzden bunu ekledim. dışarıda gördüğünde oyuncularına selam vermiyor ya, o bakımdan.
  • 25
    tek ihtimalli ülkede üç ihtimalli bir oyun

    john maynard keynes’in en meshur sozudur: “uzun vadede hepimiz oluyuz” modern ekonominin mihenk tasi olan bu soz, sadece ulkelerin ekonomik politikalarini degil, hepimizin algisini da degistirmistir. uzun donemli dusunmek yerine hepimiz, gunluk yasamaya, planlarimizi kisa vadeli yapmaya alistirmistir. bu yazi da bu anlayisin futbol uzerindeki etkilerine kritik bir bakis acisidir.

    daha once ki yazilar da bahsettigim gibi, halk olarak yenilmeyi ve yenilgiden olumlu dersler cikartmayi bilmiyoruz. surekli maglubiyetin faturalarini birilerine kesiyoruz. kimse cikip, arkadas futbolun icinde yenmek kadar yenilmek de var, biz planlarimiz dogrultusunda ilerliyoruz demiyor, tak bakiyorsun ki teknik direktor kovulmus, ya da takima ceza kesilmis vb vb

    elimizdeki ilk guncel ornek; 5-2 biten kocaelispor macindan sonra gorevine son verilen skibbe. 2008-2009 sezonunda basa geldigi zaman, sifati leverkusen ile bize 5 tane atan teknik direktordu. benim asil ilgimi ceken avrupa’da bilinen lakabiydi. bundesliga’nin en genc teknik direktoru. 1965 dogumlu skibbe, dortmund’un basina gectigi zaman sadece 32 yasindaydi.

    bu arada klubun basindayken surekli tecrubesiz deniliyordu hakkinda; skibbe futbola basladiktan sonraki 2 senede 3 kere capraz baglarini koparttigi icin futbolu birakti. schalke alt yapisinda koc olarak ise basladigi zaman yasi sadece 22ydi. “tecrubesiz” skibbe daha sonra sirasiyla, dortmund’da once teknik direktor yardimciligi sonra da teknik direktorluk yapti, alman milli takimindan teklif geldigi zaman bu gorevi birakip, 2000 yilinda alman milli takiminin basina gecti, ama o zaman da takimda kararlarin cogunu rudi voller aliyordu, ve almanya 2004 avrupa sampiyonasinda ilk turda elendikten sonra ikisi de istifa etti. toparlayalim, tecrubesiz falan degildi, bugun mustafa denizli ve fatih terim’i saymazsak, bu kadar parlak cvli bir teknik direktor ligde yok.

    neyse konumuza donelim; skibbe geldigi sene takim lige super kupa sampiyonu olarak basladi. sampiyonlar liginden bugun hala utanmadan kalede duran aykut’un malligi yuzunden elendik, ali sami yen’de yeni acikta maci izledim. hala bazen aykut adini duydugum zaman yaptigi hatalar gozumun onune gelir, yuregim burkulur. buna ragmen takim, avrupa ligi’nde cok iyi isler yapiyordu. ama nedense bizim fenerbahce odakli taraftara yaranamadi, daha ekim ayinda “gitsin bir sikim bilmiyor” bu diye yazmaya basladi futbolun ulemalari.

    sonra kocaelispor maci geldi, 3-2 giden macta, baskili oynayan galatasaraydi. baros 80. dakikada penalti kacirdi, ben daha kendime gelemeden mac 5-2 oldu. aklima gelen ilk sey yarraa yedik, skibbe’yi kovacaklar oldu, ve yonetim beni sasirtmayarak, 23 subatta skibbe’nin gorevine son verdi. skibbe gitti; yerine “buyuk kaptan” ama “kucuk teknik direktor” bulent korkmaz getirildi. ve ben 2002den beri ilk 3-2 biten hamburg macindan sonra agladim.

    bugun o “skib birakti” skibbe frankfurt’a altin gunlerine yasatiyor. ileride goreceksiniz, bugunun low’u gibi olacak. biz lig ve futbol anlayisi olarak, yerimizde sayiyorken, kendisi buyuk basarilara imza atacak. biz de anca arkasindan zamaninda kovduk bunu ha nereden nereye heheheheh diyecegiz.

    bu sadece galatasaray’a ozgu bir olgu degil, yazinin basinda da soyledim; halk olarak yenilmeyi bilmiyoruz. baska bir ornek de kadikoy’den verelim. evet yanlis tahmin etmediniz daum.

    adam takimi iki kere son haftaya kadar sampiyonluk potasinda goturdu. ulan futbol bu, bazen bu soktugumun topu girmedigi zaman girmiyor. denizli macinda appiah’in sutu gol olsa, omuzlarda tasinacak adam, top 10 cm farkla auta gitti diye tasla sopayla kovalandi.

    daum olayina daha genis bir perspektifle baktigin zaman, gordugun manzara biraz daha farkli aslinda. iki defa, son haftaya sampiyonluk sansiyla girmis, ve futbol ilahlari yuzunden kaybedilmis sampiyonluk. ortada bana sorarsaniz, bir teknik direktor hatasi yok, o iki macta da. neden kimse oyunculara kizmiyor? neden kimse oyunculari gondermiyor da fatura daum’a kesiliyor?

    nedeni basit; yenilmeyi bilmiyoruz, her hezimette kelle istiyoruz, ve 2 yillik secilen yonetimler, takimin uzun vadede kalici basarisi icin degil, kisa vadede kendi cikarlari ve bir donem daha secilmek icin hamle yapiyorlar. bu yazida 2 tane antrenorden bahsedilmesinin tek sebebi, guncel olmasidir. yoksa burada low’den, yenikoy kasabi del bosque’ye, tigana’dan, aragones’e kadar onlarca isim sayabiliriz ve hepsinde hikaye ayni. buyuk umutlarla baslanan lig, ellerindeki kadro icin ligin en iyisi sifatiyla sisirilmis beklentiler, ilk maglubiyette yasli, kasap, tecrubesiz gibi hakaretler ve sene sonunu goremeden kovulan teknik direktor.

    aaaa buraya kadar hikaye ne kadar rijkaard’in hikayesine benziyor degil mi? icinde baris’in, ayhan’in, sarp’in, servet’in bulundugu son yillarin en iyi kadrosu, kesin kupalar bizim blablabla seklinde baslanan sezon ve gene ilk maglubiyette baslayan elestiriler hakaretler….

    neyse herkesin bildigi hikayeyi tekrar anlatmaya gerek yok. gelmek istedigim noktaya geleyim, gene bu aralar gene rijkaard neden kalmalidiydi? soruyorum soruyorum cevap alamiyorum diyorlar. ben kendimce onu cevaplamak istiyorum; buraya kadar girisi yazmamin sebebi de bu soru zaten.

    daha once kac kere cevapladik, kac kere derdimizi anlatmaya calistik, ama siz sormaktan sikilmadikca ben de cevaplamaya calismaktan sikilmayacagim. rijkaard bu takimin basinda, yukarida bahsettigim duzenin degismesi icin kalmaliydi. bize yeni bir perspektif, yeni bir futbol anlayisi yerlestirecegi icin kalmaliydi. bizi temellerimizden degistirecegi icin kalmaliydi. ama dogru, bu sistem degisse, sizin ne ulemaliginiz kalir, ne de size takan. bu sistemin cocuklari oldugunuz icin sistemi bu kadar destekliyorsunuz. biz “hedef avrupa’da kupa”, “futbolcuya yoneticiye dayali sistem degil, sisteme dayali futbolcu” dedikce, “fener’e koyalim yeter hafiz bana fener macinda ne yapmis onunla geleceksin” diye cikisiyorsunuz. frank rijkaard aslinda sadece bize futbolun 3 ihtimalli bir oyun oldugunu, yenmek kadar yenilmenin de oldugunu ama onemli olanin uzun vadede kazandiginin oldugunu anlatmak istedigi icin kalmaliydi.

    al gore’un dedigi gibi “kaybetmek ne kadar zor da olsa; yenilgi en az zafer kadar ruhu sekillendirir ve basariyi getirir”

    http://www.soroscuaslanlar.com/...imalli-bir-oyun.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın