dün gece aziz yıldırım' ın tahliyesinin gerçeklememesinin ardından fenerbahçeli taraftarların psikolojik analizi;
---
alıntı ---
dün mahkeme koridorunda, mehmet baransu’nun davasının bitip sıranın bana gelmesini beklerken, ağır ceza’nın kapısı açıldı, elleri kelepçeli temiz yüzlü genç bir adam beş jandarmanın arasında merdivenlere doğru yürüdü.
mahkeme kapısında bir kadın kalabalığı vardı, genç olanlarından biri çocuğun arkasından koşup ona seslendi.
genç adam önce önüne eğdiği başını kaldırmadı.
sonra başını kaldırıp, “avukat gelsin” dedi.
daha yaşlı olan kadınlar sessizce duruyorlardı.
delikanlının yakın akrabaları oldukları, yaşadıklarından şaşkınlığa düştükleri, hiç alışkın olmadıkları bir durumla karşılaştıkları anlaşılıyordu.
kadınlardan birine, “neden yargılanıyor” dedim.
“kapıcıyla kavga etmiş,” dedi, “kapıcı arabasının sileceklerini kırmış, kavga çıkmış.”
“kapıcıya ne oldu?”
“hiçbir şey olmadı” dedi kadıncağız.
kadının anlattıklarından genç adamla kapıcının önemsiz bir tartışma yaşadığı sonucu çıkıyordu.
en fazla karakolluk olunacak bir olaydı anlattığı.
ama çocuk ağır ceza’da yargılanıyordu, tutukluydu ve beş jandarmayla mahkemeye getiriliyordu.
olayın kadının anlattığı gibi olması imkânsızdı.
büyük bir ihtimalle öyle bir kavga yaşanmış, kapıcı o kavgada ya ölmüş ya da çok ağır yaralanmıştı, başka türlü o çocuk ağır ceza’da tutuklu olarak yargılanmazdı.
yaşadığı acıyla sarsılan kadın, kendisine “ne oldu” diye soran birine gerçeği söylemiyor, kendi anlattığı hikâyeyle “gerçeğin” değişebileceğini sanıyordu.
o anda yaptığının hiçbir mantıklı yanı yoktu ama karşılaştığı bu dramatik değişikliğe nasıl tepki vereceğini bilemiyor, gerçekleri saklamaya uğraşıyordu.
acılı kadını daha fazla rahatsız etmedim, “geçmiş olsun” deyip “bizim” mahkemeye doğru yürüdüm. mahkemeden sonra o kadını düşündüm. büyük şokların insanları nasıl mantık dışına ve inkarcılığa savurabileceğini o kısacık konuşmada görmüştüm. gerçegin bir kısmını söylüyordu ama asıl büyük gerçeği anlatamıyordu.
---
alıntı ---