tek başına yürüyen galatasaray diyebileceğim başka bir oyuncu hatırlamıyorum.
metin oktay'ı izlemeye yaşım elvermedi. bir de fatih terim var bu kadar mücadele eden. ama hoca'nın galatasaray temsiliyeti bambaşka bir seviyede.
neyse konumuz melo..
hagi hepimiz için bambaşka bir seviyede. ama hagi'yi hep yetenekleri ve saha içinde yaptıklarıyla hatırlıyoruz. yani hagiyle ilişkimiz biraz daha profesyonel gibi. tıpkı icardi'de olduğu gibi. o sahada bizi kurtarıyor biz de onu sınırsız seviyorduk.
melo bu açıdan çok başkaydı. ülkedeki futbolun tepesine çöreklenmiş, feneri kurtarmak için oraya gelmiş demirören'e rest çekip elini sıkmamak başka kimsenin yapabileceği bir şey değildi. bitti mi hayır.
hikaye zaten götüyle top tutup galatasarayla dalga geçen kaleciye ilk golü ile başlamıştı.
* hepimizin bundan bir şey olmaz dediğimiz dönemde riera ile girdiği kavga vardı. bu kavgada bile kavga yüksek para alıp çaba göstermeyen bir futbolcu ile melo arasında gibiydi. riera 2011-2012 sezonu için hepimiz açısından büyük bir kazık gibi görnüyor, hatta arda turan'a bu sebepten herkes çok kızıyordu. çünkü zamansız gidişiyle eksik apar topar riera ile doldurulmaya çalışılmıştı. riera'nın solbek olması bir sonraki sezon 2012-2013 sezonuna tekabül ediyor.
2014-2015 şampiyonluğuna giderken hangi maçtı hatırlamıyorum. ama maç tıkanmış, şampiyonluk yarışı kıyasıya kızışmışken, üstelik puan kaybına da tahammülün olmadığı bir haftada takım rehavet içindeydi. rakip aşırı konsantreydi. ve sorun bizim takımın yeterince reaksiyon vermemesiyken, saha ortasında sabriyle kavgaya tutuşmuş ve takımı ateşlemişti. o kavgadan sonra takım melo korkusuyla da olsa reaksiyon göstermiş ve maçı almayı bilmişti.
öyle sırf galatasaray başkanı diye kimseye yalakalık yapmazdı. başkanım beni al demek yerine başkan çocukluk yapıyor diyebilmişti. ünal aysal'ı başarılı yapan şeyde fatih terimle çalışması falan çok konuşuldu, ilk yönetimi güçlü kadro, gibi şeyler defalarca yazılıp çizildi. ama sorarım melo transferi olmasaydı ünal aysal ne kadar başarılı olabilirdi?
küçük enişteyle yaşananları herkes yazmış zaten. ama orada bütün galatasaray taraftarının şahsi nefretinden de öte zokora ve ırkçılık meselesi gündemdeydi. ve ırkçı bir futbolcuya saha içinde ceza kesmişti.
2014 türkiye süper kupa finalinde volkan'ın kendisine saldırması da suyun diğer tarafında galatasaray eşittir melo kavramını özümsemeleriyle oluşmuştu.
galatasaray'dan ayrılmadan önce meşhur twit olayı var bir de. o gün evinin önünde toplanan kalabalığa "içimden geçenleri söylesem bana burada futbol oynatmazlar." demiş biriydi. türkiyedeki çürümeyi çekinmeden dile getirebilmiş bir figürdü.
galatasaray'dan ayrılırken buradaki misyonumu tamamladım demişti ya, kibarlığından dediğini çok sonra anlamıştık. realmadrit'e ayıp olmasın diye yenilen teknikdirektörden, nepotizmden hepimiz çekmedik mi ilk dursun aydın özbek döneminde. melo ben bu oyunun figuranı olmam deyip gitmişti. o gidiş bize bu gün icardi'yi izletiyor belki de.
alex telles'in melonun icardi'ye galatasaraydaki günleri anlattığına dair demeci var inter zamanlarından.
2017-2018'de her şey kötüye giderken. belki de önceki sezondu. bir videosunu hatırlıyorum melo'nun "abdulrahim, fatih terim galatasaray'a geri dönün" dediği.
melo başka bir seviye. kendisinden sonra oluşan çaykurrize gerilimini dahi bizim kadar takip edecek kadar bizden.
sen sahadaki biz biz tirübündeki sen kavramını dolduran hatırladığım yegane oynacuydu.
drogba, sneijder iyi güzel de o kadronun yegane hakimi meloydu. sneijder'in takımı kendi istekleri doğrultusunda yönlendirdiği yıllarda çok şey kaybettik.
çaykurrize gerilimini onun kadar takip etmeden pozisyonunu konumlandırmayan galatasaray efsaneleri oldu.
ve tarih her adımda meloyu haklı çıkardı.
işte böyle bir futbolcuydu melo.
fikri hür, vicdanı hüür, irfanı hür bir futbolcuydu.
kimler geldi kimler geçti diyor ya şarkı. hani şair diyor ya afrika hariç değil diye.
kimler geldi, ve hatta kimler gelip geçmekteyken demek gerek. icardi hariç değil.