bir fatih terim hikayesi;
sene 1996, rüya adam gheorge hagi’yi transfer etmiş, adrian knup, adrian ilie, iulian filipescu ile güçlenmiştik. terim’in adı duyulmamış türk futbolcu transferi konsepti ile bu sene tanışmıştık. gerçekten de; 96 avrupa kupasında bile kadroya aldığı vedat inceefe ve ümit davala son derece faydalı olmuştur.
fenerbahçe joachim low ile başladığı sezona iyi başlamış, bizde ise çatlak sesler çıkmaya başlamıştı. kadıköy’de fenerbahçe’den 3 ya da 4 gol yemiş, terim’in galatasaray kariyeri tartışılmaya başlamıştı bile; hoş o zamanlar medya şimdiki kadar yaygın değil ve bu kadar çok adam konuşmuyordu.
ne olduysa oldu takım her geçen hafta daha güzel oynamaya başladı.
o sezon hayrettin faciası olmasa belki de dönemin formda ve meşhur takımı paris saint germain’i eleyecek, avrupa’da daha fazla başarı elde etmiş olacaktık.
uefa kupasını alana kadar aralar kopuk bende, maçları hatırlar ama hangisinin hangi seneye denk geldiğini çıkartamam… ondan sonraki yıllarda her geçen hafta daha iyi olmaya başlıyor, saftig’in jokeri arif erdem ilie’nin gidişinden sonra hakan şükür’ün gerçek partneri oluyordu.
emre diye bir çocuk çıkıyor, beşiktaşı 10 dakikada bitiriyordu. galatasaray haftalar geçtikçe oldukça farklı galibiyetler almaya başlamış devamında şampiyonlar liginde efsanevi maçlarla ilerlemeye devam ediyorduk.
bu sıralarda hasan şaş doping’den 6 ay ceza bile almıştı. kendi anlatımıyla sadece ‘’aferin’’ içmişti. takıma geçtiğimiz yıllarda gelen taffarel ve popescu ondan sonraki dönemlerde galatasaray’ın hep yeni taffarel ve popescusunu aramasına neden olacaktı. yeni popescu görevini, lecce’ye gittikten sonra emre aşık doldurmuş olsa da devamında almaguer ile başlayan serüven çoğumuzun malumudur.
tugay artık yeni yeni avrupa yollarına düşmüş, ergün penbe az dakika alıyordu.
17 mayıs geldi, kupayı aldık, o kupayı alana kadar gerçekten inanmamıştım alacağımıza.. o kadar uzaktı ki, o kadar zordu ki… aldığımız zaman kendi sesimden rahatsız olmamla fark ettim kupayı aldığımızı.
sonra fatih terim gitti, bu sırada hakan şükür ile arası açıldı… ‘’hocam, nereye gidersen ben de gelirim’’ .. ‘’fiorentina’da sana ihtiyacım olmayacak’’…. daha sonra jip krileri .. vs çıktı
mircea lucesu muhteşem kadro ile şampiyon olamadığı sene takımda tutulmuş, kiralık futbolcularla şampiyon olduğu sezon takımdan gönderilmişti, hem de fatih terim’e yer açmak için…
ikinci terim dönemi benim için çok heyecanlı başlamıştı.. felipe ve pinto adında 2 brezilyalı alınıyor, özellikle felipe boş zamanlarında telefon klübesine çalım atıyordu. pinto’da her an patlayabilir, söylentilere göre brezilya’nın en yetenekli futbolcusuydu. hızlıydı, sert şutları vardı ama bizim pino’dan da fazlasını görmedim gerçekten.
o sezon avrupa kötü gitti, ligde beşiktaş öndeydi, sahi hatırladım o dönem 6 bile yedik fenerbahçeden…
olsun canları sağolsundu, o arif’in şutu direkten dönmese maç kaç kaç bitecekti acaba…
* berkant’ı almıştık o sezon başında, gazetelerde yazana baksan şimdinin mesut özil’i…
ikinci sezon sonlarına doğru fatih hoca bundan sonra galatasaray ceketimi bir daha almamak üzere bırakıyorum dedi.. biraz hüzünlendim, biraz zamanı gelmişti dedim önümüzdeki maçlara baktım.
geri dönüşlere inanmam, genellikle de pek faydasını göremedik… ancak dönem öyle bir dönem ki riske atacak değil 1 senemiz, 1 günümüz bile yok.
fatih terim galatasaray için en risksiz hoca alternatifidir.. başarılı olma ihtimali en fazla olandır..
edit:
jose uyardı, low dönemi diye bahsettiğim dönemde hoca lazaroniymiş.
**