4. fatih terim döneminin sona ermesinin ardından özlenip övülürken de istenmeyip yerilirken de yanlış donelerin kullanıldığı efsane ama eski teknik adamımız.
terim türkiye'nin yetiştirdiği en önemli taktisyen, bir galatasaray efsanesi ve kabul edilsin edilmesin kendisine has bir markadır. en azından buradaki 1. ve 2. önermeyi kimsenin inkar edemeyeceğini düşünüyorum. (ülkedeki alternatiflerinin birisinin şenol güneş, diğerinin ersun yanal, sonuncusunun da abdullah avcı olduğunu düşündüğümüzde özellikle)
ama bunların yanında ciddi bir ego sahibi. başarılarını düşündüğümüzde de kabul edilebilir bir ego bu aslında. ama maalesef bu egosu bazen doğruları görmesine ve/veya uygulamasına engel olabiliyor. özellikle de 4. döneminde bu da inkar edilemez bence.
yazının burasında, daha fazla ilerlemeden düşüncemi söyleyeyim: ben kendisinin istifasını isteyen taraftayım. ya da şöyle söyleyeyim, ya yanına daha yetkin teknik adamlar almalı ya da istifa etmeli diyen birisiyim. deli değilim elbette, durduk yere kendisinin istifasını isteyecek kadar. geldiğimiz noktadaki gözle görülür sorunlar, bu sorunlara çözümün doğru yerde aranması ancak yanlış uygulamalar ile çözülmeye çalışılması, istenilen taktiksel gelişim noktasında olmamamızdan kaynaklı istedim ben bunu.
şimdi, şunu bir bırakayım buraya: (bkz:
#3278009)
bu yazımı okumayan kalmadığını düşünüyorum. 2021 yılının en beğenilen entry'lerinde bile 26. sırada mesela o yüzden dedim okumayan kalmadığını düşünüyorum diye.
terim'in aklındaki oyun 4-3-3 gibi dizilip savunmada 4-1-2-3 gibi durup hücumda 2-3-5 gibi bir düzene evrilmekti. kolay değil bunu başarmak ama bunu guardiola da yapıyor. zaten hocanın etkilendiği yer de burası. terim'in "miras bırakmak istiyorum" dediği miras, bu oyun sistemini kurgulamış, bu sistemin dünyanın geleceğini domine edeceğini öngörmüş ve gelecek planını, miras bırakma planını bu sisteme oyuncu yetiştiren bir futbolcu fabrikasına galatasaray'ı evrimleştirmek üzerine kurgulamıştı. bunun aksini söyleyebilecek yok.
ama terim'in oyunu bu değil. bildiğimiz terim'in oyunu bundan çok çok daha farklı. bildiğimiz terim'in oyunu çoğunlukla çift forvet ile önde yoğun baskı içeren, daha çok pasla rakibi açmak yerine daha az pasla doğrudan kaleye gitmeye çalışan bir oyun.
ikisinin arasındaki fark benim kısıtlı futbol ve tarım
* bilgim ile anlatabileceğim kadar şu:
terim'in ana oyunu elma. sonuçta bir meyve, yersin ve vitamini alırsın.
terim'in geleceği üzerine inşa etmek istediği oyun ise kivi. sonuçta o da bir meyve, yersin ve vitamini alırsın.
elma yetiştirmek kolaydır, ağacını dikersin büyüyüp meyve vermeye başladığında toplar yersin. neredeyse her bölgede yetişir, dünya üzerinde bulunması en kolay meyvelerden birisidir.
kivi yetiştirmek ise zahmetlidir, özel bir bölge ister, farklı sıcaklıklar ister, asmadan çıkar, o asmaları özel desteklemek vs. gerekir. işi zordur yani, zahmetlidir.
terim'in bir elma bahçesi vardı. çalışanlara falan ihtiyacı olmayan, aile yardımı ile toplanıp devam edilebilecek bir bahçeydi bu ve o şekilde de işlerdi. çalışana falan gerek olmadan yapılırdı çünkü hem bahçenin sahibi bilirdi hem de gelip çalışan akrabalar da bilirdi. ama terim birden bire "ben bu elma bahçesini kivi bahçesine çevireyim" dedi. kivi zor, kivi zahmetli, kivinin özel çalışanlara falan ihtiyacı var. ama terim "aynı şekilde aile yardımı ile hallederim ben" dedi. olmadı.
benim terim'i son dönemde (özellikle de bu sezon) eleştirdiğim en ağır noktalardan birisi yanındaki antrenör ekibiydi. geçmiş yazılarım, maç yazılarım falan hep duruyor açıp okumak isterseniz hepsi mevcut. yani plan doğru, kivi bahçesinden daha büyük gelir elde edilir, daha uzun vadeli bir yatırıma dönüşebilir, bir kaç sene başında durduktan sonra sürekli işleyen bir sistem kurulabilir. bu yüzden 3 senelik plan da doğruydu, ama hem kivi bahçesinde olduğu gibi hem de gerçeğe döndüğümüzde uygulaması yanlıştı.
bugün bu sistemin işlemesindeki en önemli veri pas. pas varsa oyun işler. hem topu tutarsın (çünkü geride 2 oyuncu bırakıyorsun hücumda, 8 kişi ile saldırıyorsun rakibe, yanlış pas ciddi eksik yakalanmana sebep olur) hem de rakip senin pas trafiğini takip etmesi gerektiği için yorulur.
ama nasıl pas?
bazı maçlardan sonra buraya da eklemiştim hatta, biz çok pas yapıyorduk ancak doğru pas yapmıyorduk. misal, 21 aralık
2021 adana demirspor galatasaray maçında bu takım 470 civarı pas denemişti ancak bunun sadece 50'si geri pas 200'ü yan pastı. bunun yanında maç temposu da 15.6 çıkmıştı.
şimdi bu ne demek? biz sete oturduğumuz anda yatay bir pas çizgisi oluşturup, bu yatay pas çizgisi üzerinde çok da hızlı olmayan paslar yapıyoruz. bu paslar çoğunlukla yana oynanıyor ve topu dikine pasla taşımak yerine topla kat etme ile taşıyıp sonraki blokta yeniden yatay pas çizgisi oluşturuyoruz. yani oyun yatay pasa dayalı, tamam ama yatay pasın hızı yüksek olmadığı için hem rakibi boşluk verecek kadar dengesiz prese zorlamıyoruz, hem de rakibi yormuyoruz.
daha önce defalarca yazdım, bu ligde bize karşı rakibin savunma düzeni sete 5'li hatta bazen 6'lı oturup önündeki orta saha bloğunu da bu oturan 5'li savunmanın önüne atıyorum 4 kişi kapatıp 9'lu durarak ve ilerde süratli 1 oyuncu bırakarak kuruyor. bu blokları da birbirine yakınlaştırdığı zaman rakip ne sana false 9'ın oynayabileceği o aradaki blok boşluğunu bırakıyor, ne rakip birbirinin açığını 9 kişi ile (her halükarda) kapatabildiği için half space bırakıyor.
peki bu ne demek? alan yok.
peki burada nasıl alan açılır? çok hızlı pas yaparak rakibin takibini zorlaştırarak. rakip kolay takip edemeyeceği için standart çizgisini bırakıp prese gelecek, pres yönünün tersine hızlı oynayıp orada kalabalık olduğunda rakibi kıracaksın. bu pep guardiola'nın 21 kasım 2020 tottenham manchester city maçından sonra değiştirdiği bir denklem, o tarihten sonraki tüm manchester city maçlarını izlediğinizde city'nin kalabalık duran tüm rakipleri bu şekilde açtığını görürsünüz. yani pas futbolunun mükemmelleştirilmesi buydu.
terim bunu yapabilir miydi? gayet tabi.
yapabildi mi? maalesef hayır.
bunun sonucu da yolların ayrılması oldu.
bana kalırsa terim'in yanına domenec torrent gelmiş olsaydı, işin rengi bambaşka bir yere gidebilirdi. ama gelemezdi, çünkü o isim fatih terim. terim'in yanına istemediği birisini getirmek, imkansız. hocayı bu kadar hepimiz tanıyoruz. ha keza mesela guardiola ile görüşme konusu, başkan ayarlayıp da terim'e "guardiola ile görüşelim hocam, oyun onun oyunu bize yardımcı olsun" dese terim ne başkanı bırakmıştı ne başkasını bunu da biliyoruz. etmez yani. aslında işinde başarılı olan kimse de istemez. sorun şu: terim son döneminde başarılı değildi. özellikle bu son dönemde ligdeki durumda.
hakemlerin ve federasyonun etkisi var mı? elbette var kaybedilen puanlara ama biraz da takımın sorunlarının çözülememesi bana kalırsa puan kayıplarımızda ve türkiye kupasında elenmemizde etkili oldu.
şimdi, kimi hocayı övmek kimi hocayı yermek için xg verisini kullandı. çoğu da buna kızdı. ama ben size xg metriği üzerinden terim'in oyundaki sorunu nasıl çözemediğini anlatacağım puan kayıplarındaki maçlar üzerinden.
https://gss.gs/ZG0.png buradaki 2 tane kırmızı üzerine beyaz yazdığım xg verimiz var. 1. si sivasspor deplasmanı, takım olarak sadece 0.22 xg üretebilmişiz yani pozisyon üretmemişiz.
diğeri ise türkiye kupasındaki denizli maçı, 6.14 xg üretmemize rağmen 3 gol çıkarabilmişiz.
diğerlerinde kırmızı ile olanlar xg ile skorun denk gelmediği, yeşil olanlar denk veya yakın olanlar olarak değerlendirilebilir.
buradan ne çıkarıyoruz? takım ya pozisyon bulamıyor, ya da buluyor ancak bitiremiyor.
hep aynı şeyi söyledik, her zaman aynı şeyi konuştuk.
ilk başlarda sıkıntı pozisyon bulmada da vardı. misal trabzonspor maçı, alanya maçı, kayseri maçı. bu maçlarda pozisyon bulmadaki sıkıntımız görülmüş, bunun üzerine gidilmiş. buradan sonra bir tek sivas maçı var yeterince pozisyon bulamadığımız. haricindeki xg verileri pozisyon bulma sorununun çözüldüğünü ancak bitiricilik sorununun baki kaldığını çok ama çok net gösteriyor.
seversiniz sevmezsiniz xg metriğini, bir şey diyemem ama doğru okumak doğru sonuçlara ulaşmamızı kolaylaştırır. ben buradan okuduğumda takımın pozisyon bulma işinin üzerine gidip çözdüğünü, ancak bitiricilik sorunlarının çözülemediğini gösteriyor.
burada da işin içerisine çalışma giriyor. aynı yere dönüp geliyoruz.
kimse yanlış anlamasın, ben fatih hocayı severim. gerçekten severim. gözü dönmüş, kararmış, galatasaray'ı umursamadan yazan terimistler kadar değilim belki, ama hoca 96 yılından beridir hayatımızda, kazandırdığı başarılar yadsınamaz. ama bunların hepsi gönderilmemesi için yeter sebep değildir.
şöyle diyeyim, terim eğer ki başkan olsa ve futbol takımı bire bir aynı sonuçları olsa bugün giden teknik direktör büyük olasılıkla 4. ama ne olursa olsun 3. teknik direktör olurdu. sırasıyla kayseri maçında 1. hoca gitmişti, iç saha lokomotif maçında 2. hoca gitmişti, denizlispor maçında 3. hoca gitmişti ve giresun maçından sonra da 4. hoca gitmişti. belki denizli - giresun maçında 2 hoca değişikliği olmayabilirdi ama 3 garantiydi dediğim gibi.
neticesinde gitti hoca. ya da gönderildi işte, kelimeye takılmak anlamsız. halen burada doğru hamle olduğunu savunmaktan geri durmayacağım, zamanlaması tartışılabilir belki (onda da sezon sonuna olması değil, geç mi kalındı acaba düşüncesi ile) ama hamle doğruydu ne olursa olsun.
güle güle hoca, dinlenmenin vaktidir. çok şeyle uğraştın, bir şeylerle uğraşmayacak şekilde çekil evine dinlen rahatça.
seni gönülden seven, ama başarısızlığını kabul etmekten gocunmayacak kadar da galatasaray'ı seven bir taraftar olarak uğurluyorum seni.