"hızlı ve akıcı" olarak lanse edilen hücum futbolunun anahtar noktası rakip takımın atak başlangıcında, modern tabirle kendi hücum yönüne göre üçüncü bölgeden ikinci bölgeye geçişlerde, sinsi ve "nizami" dayaklarla kapılan toplar olan antrenör. formasyondan bağımsız olarak bir kaleci, rakibin nasıl karşılanacağını bilen 1 stoper, orta sahada düdük çaldırmadan rakibi döverek top kapabilecek iki orta saha oyuncusu, ortalama üzeri teknik yeteneğe sahip bir hücumcu(forvet ya da hücuma yönelik ortasaha farketmez) ve ortalama üstü koşabilen 6 sıradan insanla dahi o dillere destan futbolunu oynatabilir aslında.
1996'da başladığı kariyerinin zirvelerini 2002-04 arasında gençlerbirliği'ni, 2005-07 arasında manisaspor'u ve 2013-14 sezonunda fenerbahçe'yi çalıştırdığı dönemlerde yaşamıştır ki bu üç kadronun da ortak noktası kendimce bahsettiğim minimum sistem gereksinimlerinden çok daha fazlasını barındırmasıdır. onun dışındaki sezonlarında "hızlı oyun oynamaya çalışan, savunmayı sevmeyen" takım profilleriyle "eh işte" sezonlar geçirmiştir.
meşhur oyun planında savunma olarak sadece rakibi atağa çıkarken dövmek, eğer ki rakip orayı geçerse stoperinin birebirde rakibini alt edebilmesini beklemek yatar. nedendir bilinmez sevgili futbol medyamız tarafından "hücumu düşünüyor savunma yaptırmayı sevmiyor" diye yorumlanır bu durum, oyun planının savunma anlamındaki zayıflığı ve tamamen bireysel performansa dayalı olduğu gerçeği gözardı edilir.
peki hücum oynattığı, hücumu sevdiği söylenen ersun hocanın hücum planı nedir?
orta sahanın iki kenarında ve sahanın en ucunda bulunan adamlarını sürekli olarak, takımın arasını açıp dengesini bozmak pahasına üçüncü bölgenin ortasında bekletmek. rakip takım hücuma kalkarken "nizami" faullerle oyunu kesip topu alıp iki kenar adamından birinin önüne yuvarlamak. zaten orda bekleyen dinlenmiş haldeki kenar adamının bir de rakip oyuncu atak yönünden defansa dönene kadar kaybettiği zamanın avantajıyla öne fırlayıp topu ortaya çıkarması ve birilerinin topa vurmasını beklemek.
ersun hocam hücum üstadıdır güya ama takımları göbekten bir tane organize atak yapmaz. kenar adamları 15 metreden uzağa ortayı geçtim pas bile atmaz. öyle ahım şahım, presle falan dağılmayacak pas bağlantıları da kurmaz. çoğu zaman uzaktan şut bile atmaz. golden önceki 5-6 saniyeye bakıldığında rakip sahaya çok hızlı gelmiş gibi bir izlenim uyandırır, oysa 20-25 saniye geriye bakılsa takımın yarısının zaten orda olduğu, diğer yarısının da çaresizce kendi kalesinin orda kaderini beklediği görülür.
ama nedendir bilinmez ersun yanal'ın böyle bir etiketi vardır.
tabi ki yaptığı şeyi küçümsemenin alemi yoktur. böyle riskli bir taktiğe sırtını dayayıp tüm kariyerini planlamak bile başlı başına bir olaydır. ancak sisteminin açıkları olduğu, daha önemlisi pompalandığı kadar alt edilemez olmadığı aşikardır.
gençlerbirliği başardıkları önemliydi. çünkü yıllar yılı giden-gelen hocalara rağmen çok değişmeyen bir formasyonu vardı gençlerbirliği'nin. ortalama bir anadolu takımı kadrosuna bir ya da iki ilhan cavcav transferi ve galatasaray öncesi döneminde ümit karan'ı ekleyerek 11 kurardı. formasyonu ise 8-1-1 ya da 7-2-1 arasında gidip gelirdi. oyun planı ise ilhan cavcav transferlerine şişirilen toplarla 2 ya da 3 kişilik hücumlarla gol kovalayıp maçın kalanında gelen hücumları karşılayıp topu gevelemekten ibaretti, tıpkı diğer anadolu takımları(!) gibi...
işte ersun yanal'ı farklı yapan bu kısır döngüyü kırmasıydı. bu oyun planının dışına çıkmak çok ciddi bir atılımdı o yıllarda. hatta o yılları hatırlayanlar "haddini bilerek oynamak" tabirini de hatırlar. süper ligde galatasaray-fenerbahçe-beşiktaş-trabzonspor dışındaki 14 takımın teknik direktörüne reva görülen oyun planı 8-1-1'den ibaretti. yetmezmiş gibi bir de işte "haddini bilerek oynamak" gibi bir onay(!) ifadesiyle desteklenirdi bu döngünün dışına çıkmayan teknik direktörler...
sadece 4 maçın canlı yayınlandığı, diğer 5 maçın üçer dakikalık özetten ibaret olduğu yıllarda hemencecik fark yaptı onun bu oyunu ve ligdeki 13 takımın önünde buldu kendini bir anda. üç dakikalık özetlerde golden önceki 5-6 saniye göründüğü için de hücumu seven bir teknik direktör damgası vuruldu.
tabi sadece bundan mı ibaretti? tabi ki hayır...
"ilhan cavcav transferi" ekolü yılların birikimiyle gençlerbirliği takımının rakip yarı sahadaki kısmını belli bir standarda ulaştırmıştı. skoko, mbayo ve youla bu ekolün temsilcileriydi. üzerine mustafa özkan ve ali cansun gibi o dönemin istim üzerinde forvetleri, veysel cihan gibi 8-1-1'in en ucundaki 1 olarak yıllardır iş yapan bir oyuncuları vardı. gençlerbirliği kadrosunun ön tarafı zaten ortalamanın üzerinde bir kaliteye sahipti. buna ek olarak ersun yanal sistemi gereği rakip yarı sahada 4-5 kişiyle bekleme konusunda serbestlik de alınca daha da bir randıman vermişlerdi.
bunlara ek olarak takımın geride kalan kısmı da ayrı bir blok halinde maçı tamamlayabilecek kalitede idi. hemen hepsi kariyer zirvelerini yaşayan filip deams, ali tandoğan, baki mercimek, serkan balcı, deniz barış, bülent akın gibi isimler vardı... her ne kadar yeni nesil futbol anlamında elden ayaktan düşmüş halini hatırladığı için çoğunun bu isimler başta biraz makara konusu olsa da o zamanlar için herbiri katıldığı takımı rahatlatabilecek potansiyelde adamlardı...
bu iki kaliteli hattın biraz da birbirlerini idare etmesiyle ligde ve alışkın olunmadığı üzere avrupa'da iyi işler yapıldı. 2002-03 sezonunda lig üçüncülüğü geldi, ertesi sene uefa kupasında çeyrek finalin kapısından döndü takım, o yılların avrupa futbolunda istim üzerinde olan takımlarından valencia'yı ankara'da mağlup etmesine rağmen gol farkıyla elendi.
euro 2004 elemeleri sonrası yaşanan süreçte milli takımın başına geçti. hakan şükür'ü "sistemime uymuyor" diyerek kadro dışı bırakması, buna rağmen 10 yıldır topu hakan şükür'e şişirmeye alışmış milli takımın buna devam etmesi gibi bir dolu talihsiz olay sonucu tabiri caizse "teneke bağlanarak" gönderildi. bu sefer istikameti lige yeni çıkmış manisaspor oldu...
vestel'in sponsorluğuyla lige yeni çıkmıştı o sezon manisaspor. bir takımın isminin başına ekleyecek kadar büyük bir sponsorluk desteği alması o yıllar için yeni bir olaydı ligimiz için. bunun tadını da fazlasıyla çıkarıyordu o dönemlerde manisa ekibi. kalede bülent ataman gibi ege takımlarının kalesinde yıllarını geçirmiş bir efsanenin yanında samsunspor'dan göksel gencer vardı. defansta petr johana gibi bir liderleri vardı. onun önünde deli lakabıyla anılan yılların eskitemediği "topa ve rakibe sert orta saha"
yılmaz özlem ve ondan aşağı kalır yanı olmayan serkan dökme vardı. zelenka-holosko ve 2007 yazının sıcak bir akşamı saha içinde çırpınıp aklımızı başımızdan alacak olan meduna'dan oluşan dişe dokunur bir yabancı triosu vardı.
ersun yanal sistemi için aslında azami gereksinimler sağlanmıştı buna ek olarak vestel desteğinin de katkısıyla takım fm diliyle konuşursak (bkz:
hot prospect for future), barış manço ağzıyla konuşursak adam olacak çocuk deposuydu. selçuk inan, arda turan, caner erkin, hakan balta gibi türk futbolunun gelecek 15 yıldaki büyük yıldızlarının yanı sıra sinan kaloğlu ve uğur inceman gibi her üst seviyede kalıcı olamasa da her zaman bişeyler vaadeden futbolcular vardı.
elindeki bu kadroyla iki sezonu da 12. sırada, düşme hattının 3 ve 2 puan üzerinde tamamladı. özellikle ilk sezonunda 52 golle ligin en çok gol atan 5. takımı oldu. rekor puan 83'le şampiyon olan galatasaray 82, son hafta denizli'de ligi bırakan fenerbahçe ise tam 90 gol atmıştı. bu iki takımın ardından 59 golle kayserispor geliyordu ki bunların 25'i sezonun gol kralı gökhan ünal'dan gelmişti. o sezonki manisaspor işe beşiktaş ile birlikte 52'şer gol atarak ligin bu alandaki en iyi takımlarından biri olmuştu. ancak yedikleri 61 golle bu alanda da ligin üçüncüsüydüler. ligin son iki sırasındaki samsunpsor 62, diyarbakırspor 69 gol yemişti. ancak 3 puanla ligde kaldılar.
ersun yanal'ın bu sezonki favori tabiriyle anlatırsak belki de
15 nisan 2006 vestel manisaspor fenerbahçe maçındaki 3 puan onları kümede tuttu...
ertesi sezon ligi yine 12. sırada tamamladı. geçen sezonki gibi 11 galibiyet aldı, tek farkı 7 olan beraberlik sayısını 9'a yükseltmesi oldu. ligin en çok gol atan takımlarından olamamasına rağmen 45 golle yine ligin en çok gol yiyen 3. takımı olmuştu.
lige yeni çıkmış bir takımı iki sezon ligde tutması ve özellikle istanbul takımlarıyla oynadıkları, bir başka değişle canlı yayınlanan maçlarda alınan gollü sonuçlar etiketini sağlamlaştırdı. yine de elindeki oyuncu grubunun, özellikle yerli oyuncularn, kalitesi yıllar geçtikçe daha da bir anlaşıldı...
ve tabi ligin en erken ilan edilmiş şampiyonluğunu fenerbahçe ile bitime 3 hafta kala kazandığı 2013-2014 sezonu...
kalede volkan demirel, defansta egemen korkmaz ve bruno alves gibi iki fundamentalı yüksek kesici sahanın arka tarafını organize etmek için yeterliydi. orta sahada "topa sert" olup sinsi sinsi adam biçme konusunda türkiye'nin en iyi ikilisi olan emre belözoğlu-mehmet topal ikilisi vardı. ön tarafta dirk kuyt gibi dünya çapında bir oyuncu ile pierre webo-moussa sow-emmanuel emenike gibi ölümcül bir forvet hattı vardı.
tüm bu sistem gereksinimlerine ek olarak hem sağ hem de sol bekte ligin en iyi iki yerli oyuncusu olan caner ve gökhan vardı. ersun yanal sisteminde tek görevi rakip sahada bekleyip bir şekilde kapılan topa depar atıp içeri paslamak olan mevkilerde raul meireles, miroslav stoch, milos krasic, mehmet topuz gibi ortalama üstü adamlar oynuyordu.
hal böyle olunca 74 gol ve 74 puanla şampiyonluğa ulaştı. bir önceki sezondan tam 20 gol daha fazlasını atmıştı onun yönettiği fenerbahçe ve aykut kocaman'ın sıkıcı futbolunun üzerine bu istatistik de gelince "hücum üstadı" etiketi yine parlamış oldu. üzerine galatasaray-beşiktaş-trabzonspor 11'er kez berabere kalıp puanları sağa sola saçınca lig tarihinin en rahat olmasa bile en erken ilan edilen şampiyonluğu geldi. 6 mağlubiyetin tamamını ve 5 beraberliğin 2'sini deplasmanlarda alması ise bir diğer dikkat çeken ayrıntıydı...
"antreman saatini orospulara göre ayarlıyor" denerek aziz yıldırım tarafından aniden görevden alınması ve o tarihten sonraki 4 yılda futbolda 0(yazıyla sıfır) kupa alınması sonrası 2018-2019 sezonu ortasında apar topar fenerbahçe'ye geldi büyük kamuoyu arzusuyla. 16. sıradaki fenerbahçe'yi başka bir hüviyete büründürmesi bekleniyordu. ama pek öyle olmadı...
fenerbahçe'nin 2018-2019 sezonunda entry tarihi ile geride kalan 30 haftada sadece 7 galibiyeti var. daha şimdiden 10 mağlubiyete ulaştılar ve kümede kalmayı henüz matematiksel olarak garantileyemediler. 41 golle ligin en çok gol yiyen 5 takımından biri. deplasmanda sadece tek galibiyetleri var ama 13 gibi abartı sayıda maçı berabere bitirmiş olmaları onları tehlike sınırının 5 puan üzerinde tutuyor...
sırf 2013-2014 sezonunun hatırasıyla, üzerine yapıştırılan "hücum üstadı" etiketiyle, 2014 yazında aziz yıldırım'ın yaptığı keyfi işin hıncıyla takımın başına "umut " olarak pompalanarak getirildiyse de pek birşey değiştiremedi. hala daha kendisini savunan bir kamuoyu zayıf da olsa varlığını sürdürse de artık basının sorularını kabul etmeyecek kadar köşeye sıkışmış durumda.
çünkü kötü sonuçlardan öte, ilk defa ersun yanal sisteminin tüm defolarını ortaya çıkaracak bir kadroyla kendi oyun sistemini oynatmakta ısrar ediyor. hala takımını ikiye bölerek oynatmaya çalışıyor. takımı ne kendilerine, ne hocalarına ne de sistemine inanıyor. özellikle yenilen gollerden sonra ersun yanal sistemini bir kenara bırakıp bir takım halinde gidip gelmeye başlıyorlar. kondüsyonları da az olduğu için bu reaksiyon hep 20-25 dakika ile sınırlı kalıyor. klasik ersun yanal taktiğine göre düzen almış hatta yerine göre oyuncu değişikliği yapmış takımlar bu değişim karşısında afallayabiliyor. her ne kadar çoğu zaman valbuena'nın teknik yetenekleri başrolde olsa da o stres ve adrenalinle ekstra performansların da yardımıyla umulmadık şekillerde olsa da bazen gol ya da goller çıkarmayı başarıyorlar. ancak o reaksiyonu da vermedikleri çoğu maçta rakip takımın her atağı kalelerinde gol pozisyonu oluyor...
çünkü ne fenerbahçe'nin yeteneksiz atlet dolu orta sahası sete oturmuş oyunda top kapıp tehlike yaratabilecek kalibrededir, ne de her biri canlı el bombası olan defans hattı rakip 3-4 kişiyle bile gelse bilinçli bir atağı tek başına durdurabilecek niteliktedir. pres yapmayı deli tavuk gibi koşturup adam kovalamak zanneden, kaleye 25-30 metre mesafede beklemesine rağmen kaptığı toplarda sürat dışında bir aksiyon yapamayıp genelde fırsatları harcayan orta saha ve ilerdeki beceriksiz forvetleri elbette ki ersun yanal'ın "hücum üstadı" sıfatına helal getirecektir. doğru dürüst pozisyon bilgisi olmayan, boy farkıyla kafa vurmaktan başka rakibine üstünlük kuramayan defans hattı sayıca az yakalanmışken bir de organize gelişen her atakta tabi ki tehlike yaşayacaktır...
bugün fenerbahçe karşısına kendi yarı sahasında top gevelemeyen, atak yaparken 36 defa yan pas yapmayan, ileri ucunda az da olsa oyun zekasına sahip adamları olan her takım güle oynaya galip gelir. defansı kale çizgisine kadar çekmek, boş beleş pas yapıp dar alana sıkışmak, topu ileri değil yana oynamak fenerbahçe'ye yapılabilecek en büyük yardımdır.
ancak işte türkiye ligi'nde bunların hepsine birden sahip olan kaç takım var o da ayrı bir soru işareti...