91
başkanım;
bir aşkta sevdayı tırmalayacak tek şey artık onun söylediklerine inanmamaktır. ben, başkanım, orada, sarı ve kırmızı tonları sevgililik makamından gören herkes gibi sizinde sevdiklerinize -sevdiğinizden ötürü sevdiklerinize- yalan söylemeyeceğinizi düşünüyorum. düşünmek sevmektir başkanım, başlamaktır, başladım, bitirmeyin.
o tonda bazı yalanlar söylendi diye diyorum, yoksa üstünüze almasanız da olur. yoksa benim üstümdeki sevda ne sizin yalanlarınızla ne de ne bileyim tırmık izleriyle geçecek bir sevda değildir.
ama sevdiğini kandırmak, sevene yalan söylemek her aşkta ayıptır, ayıp da üzerinize en son yakışacak tondur.
hakkını verin yeter. paylaşalım da yürekten olsun, bizim olsun yeter.
inan. çoğunda, azında değiliz.
samimiyetindeyiz.
başkanım,
bir de şu malum stadın ortak kullanılması hadisesi. biz devlete mecidiyeköy'ün göbek yerinden ve pahası biçilemeyecek kadar olduğundan terzi bile dokundurmayacak yerden 'stat' vermedik mi? sanki statsız çimlerimiz vardı da, lütfettiler, çimli stadımız oldu 'argümanını' anlayamadım. ali samiyen de misal özünde devletin (gsgm falan olması lazım) ama 49 yıllığına galatasaray'ın malı değil miydi? inönü'de şimdi ve restoresinden sonra yeniden aynı mantıkla beşiktaş'ın olmayacak mı? o zaman "buralar hep devletindir" demek konuyu sündürmek, sündürdüğü yerlerinden yeni sürüngen konular elde ederek bir yerden sonra konunun kendisini asıl konusundan uzaklaştırarak ve konuyu çarpıtarak ve konusuz yerlerde konuya alakasız başlıklarla konuşmak sportmenlik midir başkanım? başkanım, şöyle düşünüyorum, eğer bu tt arena'da beşiktaş'ın da oynama hakkı vardır, zaten stat devletindir, galatasaray'ın değildir deniliyorsa, biz de mecidiyeköy'de ali samiyenimizin üstüne ne yapılacaksa, kime satılacaksa, biz de ortak olalım, bizimdir diyelim. eğer kör bir noktadan tartışmaya göz açacaksak zaten göremeyiz, o vakit ben de körleştireyim, zira bazen hukuki ya da bürokrasi bilmez yurdumda her şey manipüle etmek üzerine kurulu. biz canım sami yen'i devlete verip, tt arena'ya geçmedik mi? 49 yılın kaçından feragat ettik mesela? bu ülkeye uefa ve süper kupa kazandırmanın 'iç güveyisinden hallice' bir tutumu olmaz mı? başarı, bıçaklanmak zorunda mıdır? başkanım, mesele şu; zorumuza giden de şu, sanki orasını bize hiçbir bedeli olmadan vermişler ve onursuzca ya da namussuzca üzerimize almışız ya da birileri bize peşkeş çekmiş gibi hissettiriyorlar ya, odur. işte onu, stadımızda kim oynasın oynamasın, prosedür ne der ne demez, hukuki anlaşması nedir ne değildir, hepsinden önce, başkanım, bunu kamuoyuna sağlıklı bir şekilde anlatmanız gerekmektedir. biliyorum, konuyu konusuz yerlere çekip esas tartıştığımız konuyu bile unutturarak konusuz bir yerde öyle salak bir konunun etrafında dönerek tartışmak her meselede bu ülke gazetelerinin, televizyonlarının ve tabi köşeyazarlarının dahi asli görevidir. ama başkanım sizin asli göreviniz galatasaray spor kulübü başkanlığıdır!
başkanım;
sözü beraber verelim. tutalım. bazen sözü verirsin olmadık şeyler gelir, hangimizin başına gelmez, malum transfer hadiselerinden bahsediyorum. bilirsiniz ki bunun da taraftarları vardır ve her köşede bolca bulunur. biz armayı kendimize transfer ettiğimizden beri bu işlerle pek uğraşmayız. bizim istediğimiz armanın hakkını vermektir. metin oktay'ın transferi mesela öyle büyük hadise değildir ama metin oktay tarihi bir armanın hakkını verme hadisesidir. şöyle başkanım, dedim ya, hayattır olur bazen söz verirsin hem de en sevdiklerine de olmaz, aksilik de bir hayat ideolojisidir, bazen aksilik insandan önce koşar ve senin bütün planlarını alt üst eder, savaşları ya da devrimleri ya da büyük değişimleri bir dakika evvel olur ya da olmaz eden şu garip 'aksilik ideolojisi' değil midir? olsun. mesele o değil. mesele, sevdiğini en üzmeyecek tonda, onunla ortak bir dil ve akıl geliştirerek birlikte yürümektir. yürüyelim başkanım. büyük cümleler ya da ünlemlerle konuşmaktan ziyade küçük ama anlaşılır işaretlerle gözümüzün içine bakarak konuşsak daha güzel olur. hakkını verelim. hakkını verdiğini bilelim.
demem şudur ki, döndük dolaştık bak ki, metin oktay tarihinden bir armanın hakkını verme cümlesine yaslandık ki, ne güzel, ne diyordu metin oktay "bizi sevenleri üzmeyelim baba"
üzmeyelim başkan. olmayabilir, insanlık hadisesidir, neden olmasına 'neden olmadı' diyelim ki.
ama yalan söylemeye ve yalana bir kere inanmaya ve bir 'söz söyleme biçimi' haline getirirsek, üzeriz sevenleri.
sevgiyle
bir aşkta sevdayı tırmalayacak tek şey artık onun söylediklerine inanmamaktır. ben, başkanım, orada, sarı ve kırmızı tonları sevgililik makamından gören herkes gibi sizinde sevdiklerinize -sevdiğinizden ötürü sevdiklerinize- yalan söylemeyeceğinizi düşünüyorum. düşünmek sevmektir başkanım, başlamaktır, başladım, bitirmeyin.
o tonda bazı yalanlar söylendi diye diyorum, yoksa üstünüze almasanız da olur. yoksa benim üstümdeki sevda ne sizin yalanlarınızla ne de ne bileyim tırmık izleriyle geçecek bir sevda değildir.
ama sevdiğini kandırmak, sevene yalan söylemek her aşkta ayıptır, ayıp da üzerinize en son yakışacak tondur.
hakkını verin yeter. paylaşalım da yürekten olsun, bizim olsun yeter.
inan. çoğunda, azında değiliz.
samimiyetindeyiz.
başkanım,
bir de şu malum stadın ortak kullanılması hadisesi. biz devlete mecidiyeköy'ün göbek yerinden ve pahası biçilemeyecek kadar olduğundan terzi bile dokundurmayacak yerden 'stat' vermedik mi? sanki statsız çimlerimiz vardı da, lütfettiler, çimli stadımız oldu 'argümanını' anlayamadım. ali samiyen de misal özünde devletin (gsgm falan olması lazım) ama 49 yıllığına galatasaray'ın malı değil miydi? inönü'de şimdi ve restoresinden sonra yeniden aynı mantıkla beşiktaş'ın olmayacak mı? o zaman "buralar hep devletindir" demek konuyu sündürmek, sündürdüğü yerlerinden yeni sürüngen konular elde ederek bir yerden sonra konunun kendisini asıl konusundan uzaklaştırarak ve konuyu çarpıtarak ve konusuz yerlerde konuya alakasız başlıklarla konuşmak sportmenlik midir başkanım? başkanım, şöyle düşünüyorum, eğer bu tt arena'da beşiktaş'ın da oynama hakkı vardır, zaten stat devletindir, galatasaray'ın değildir deniliyorsa, biz de mecidiyeköy'de ali samiyenimizin üstüne ne yapılacaksa, kime satılacaksa, biz de ortak olalım, bizimdir diyelim. eğer kör bir noktadan tartışmaya göz açacaksak zaten göremeyiz, o vakit ben de körleştireyim, zira bazen hukuki ya da bürokrasi bilmez yurdumda her şey manipüle etmek üzerine kurulu. biz canım sami yen'i devlete verip, tt arena'ya geçmedik mi? 49 yılın kaçından feragat ettik mesela? bu ülkeye uefa ve süper kupa kazandırmanın 'iç güveyisinden hallice' bir tutumu olmaz mı? başarı, bıçaklanmak zorunda mıdır? başkanım, mesele şu; zorumuza giden de şu, sanki orasını bize hiçbir bedeli olmadan vermişler ve onursuzca ya da namussuzca üzerimize almışız ya da birileri bize peşkeş çekmiş gibi hissettiriyorlar ya, odur. işte onu, stadımızda kim oynasın oynamasın, prosedür ne der ne demez, hukuki anlaşması nedir ne değildir, hepsinden önce, başkanım, bunu kamuoyuna sağlıklı bir şekilde anlatmanız gerekmektedir. biliyorum, konuyu konusuz yerlere çekip esas tartıştığımız konuyu bile unutturarak konusuz bir yerde öyle salak bir konunun etrafında dönerek tartışmak her meselede bu ülke gazetelerinin, televizyonlarının ve tabi köşeyazarlarının dahi asli görevidir. ama başkanım sizin asli göreviniz galatasaray spor kulübü başkanlığıdır!
başkanım;
sözü beraber verelim. tutalım. bazen sözü verirsin olmadık şeyler gelir, hangimizin başına gelmez, malum transfer hadiselerinden bahsediyorum. bilirsiniz ki bunun da taraftarları vardır ve her köşede bolca bulunur. biz armayı kendimize transfer ettiğimizden beri bu işlerle pek uğraşmayız. bizim istediğimiz armanın hakkını vermektir. metin oktay'ın transferi mesela öyle büyük hadise değildir ama metin oktay tarihi bir armanın hakkını verme hadisesidir. şöyle başkanım, dedim ya, hayattır olur bazen söz verirsin hem de en sevdiklerine de olmaz, aksilik de bir hayat ideolojisidir, bazen aksilik insandan önce koşar ve senin bütün planlarını alt üst eder, savaşları ya da devrimleri ya da büyük değişimleri bir dakika evvel olur ya da olmaz eden şu garip 'aksilik ideolojisi' değil midir? olsun. mesele o değil. mesele, sevdiğini en üzmeyecek tonda, onunla ortak bir dil ve akıl geliştirerek birlikte yürümektir. yürüyelim başkanım. büyük cümleler ya da ünlemlerle konuşmaktan ziyade küçük ama anlaşılır işaretlerle gözümüzün içine bakarak konuşsak daha güzel olur. hakkını verelim. hakkını verdiğini bilelim.
demem şudur ki, döndük dolaştık bak ki, metin oktay tarihinden bir armanın hakkını verme cümlesine yaslandık ki, ne güzel, ne diyordu metin oktay "bizi sevenleri üzmeyelim baba"
üzmeyelim başkan. olmayabilir, insanlık hadisesidir, neden olmasına 'neden olmadı' diyelim ki.
ama yalan söylemeye ve yalana bir kere inanmaya ve bir 'söz söyleme biçimi' haline getirirsek, üzeriz sevenleri.
sevgiyle