139
maçkoskop
kadro:
ufuk 7
ebu 5
semih 5
ufo 5
hakan balta 5
selçuk 5
engin 6
aydın 7.5
riera -3
baros 1
neco -4
zurnanin zirt dediği an:
ikinci yarıya aydın- sabri değişikliğiyle başlamak. 2-yıl önce biri aydın çıkıp, sabri oyuna girerse takımın vitesinin küçüleceğini, dengenin bozulacağını, oyun ve pozisyon üstünlüğünün kaptırılacağını söyleseler hassiktir çekerdim. sabri bundan sonraki galatasaray kariyerini amigo olarak geçirirse çok makbule geçer.
varil:
neco; aslında maçın varili banko riera ama, yazmaktan bıktık, yerine bu maç neco’yu koyduk. neco benim jokerim, takım kötü sonuç aldığında muhtemelen çok kötü oynamıştır. sevmediğim bir futbolcu olduğundan işim kolay, cezayı kendisine keserim olur biter. birkaç maç oynadı, bir kaç gol attı, yeter çok bile. beklenti ne kadar az ise, saldırı da o kadar az oluyor. benim için normal oyunu oynadı, kendisinden büyük beklentim yok.
gladyatör:
aydın yılmaz; bu adamın oynadığı futbola benim pek muhalefet şerhi koyduğum yoktur. içimizden yetişen, maliyeti olmayan futbolculara toleransım çok fazladır. üstelik kendisinden hiç umut kesmedim. oynaya oynaya futbolcu olacağına inananlardanım. evlendikten, çocuğu olduktan sonra da sempatim fazlalaştı. neden çıktı anlamadım?
-
borozanci:
?; hakem kim hatırlamıyorum? bekçi murtazayı aratmayan bir performans gösterdi. çok düdük çaldı, en ufak dokunuşlara faul verdi. son dakikadaki penaltıyı görmemezlikten gelerek ziraat bankası’nın ve atv’nin ocağına incir ağacı dikti. bu sezonun majör takımını turnuva dışına attı. millet galatasaray’ı seyretmeye üşenirken, sivas naçını kime satacaksın?
-
bir soru – bir cevap:
elenmek, takımın konsantresini bozar da, bir sıkıntıya yol açar mı?
açmaz, elenmemiz sabaha unutulur gider. daha sonra yangın yerine dönecek pley of maçları sırasında angarya maçları oynamak takımı kötü yönde etkilerdi.
-
imparator:
maçı grande çok ciddiye almış. savunmayı aynen korumuş, 76 numaraya işkenceye devam etmiş. takımın bütün dişlileri beraber çalıştığı zaman randıman veriyor. bir rulmanı değiştirip, paslı çarkı koyduğunda somut olarak oyun farkı ortaya çıktı. maçı bitiren takım, bundan sonraki maçları oynasa 9 puan da fark yer, şampiyonluğu teslim ederiz.
-
ordakiler:
florya’da takımı uğurlayan, karşılayan taraftar yorgunluğunu üstünden atamamış. maçın önemiyle orantılartsak fazla bile seyirci vardı. taraftar istese bu turu geçerdi, sessiz sedasız, kazasız belasız turnuvadan çekilmek işlerine bile geldi. zaten tur atlasa bile takımı artık seyredemeyecekti. bundan sonraki maçlar tarafsız sahada oynanacaktı.
-
analiz:
kupa maçlarını oldum olası sevmem. benim için tek motivasyonu fener’in kupayı almaması üzerinedir. fener elenmiş olsa, paf takımıyla oynayalım elenelim derim. ya da fener kupayı bir kere alsa ben de angarya maçları önemseme derdinden kurtulsam. maça gitmedim, kadro korkum vardı. şu kadroyla çıkacaklarını bilsem maça gider, ikinci yarıdaki kadroyu gördüğümde de maçtan kaçardım.
maçla ilgili pek bir şey yazmayacağım, en ufak bir üzüntü ve heyecan duymadım. bir iki adam için bir iki kelam edip yatacağım.
ufuk, kaleci olacak izlenimini verdi bana. top kurtardı diye değil, topu oyuna verimli soktuğu için en çok. heybeti zaten var, uçuş tekniği de fena değil, kaleyi kaplıyor. iş doğru hamleler yapmaktı. bu maçta fazlasıyla rahatsız edildi, varsa hünerini göstermesi açısından iyi bir fırsattı. yediği golde hatası yoktu, muso’nun yanında geçireceği yıllardan sonra takımın kalecisi olma yolunda ilerliyor.
ikinci yarıya sabri ile başladık. en çok etkilenen ebu oldu. sabri’yi geride bırakıp gitmesi, savunmada dinamiti bırakıp gitmek gibi bir şey. nitekim bomba patladı sabri titreme nöbeti geçirirken ufuk topu kaleden çıkarıyordu. ebu kendisi kalıp, sabri’yi öne yollasa, serseri ortalar, yanlış pas tercihler, taraftar homurdanmaları, görüntü ve gürültü kirliliğiyle baş başa kalacak arena stadı. golden sonraki çok daha zor pozisyonda ebu topa müdahele edebildi, muhtemel 2. gol önlendi. biz yıllarca ne kadar kötü bekle oynamışız da haberimiz olmamış.
bu maç lig maçı olsaydı rıza maçı kesin kaybederdi. çünkü gol attığında yatacak, beraberliğe razı bir oyun ortaya koyacak, intihara kalkışacaktı. maç kupa maçı olduğundan, berabere kalması işine gelmedi, küçülen galatasaray’ın üstüne giderek, turu perçinleme yolunu tercih etti.
grande’yi son zamanlarda çok babacan gördüğümde çok şaşırmıştım. kafasına para yediğinde bile sinirlenmemesini ermişliğine bağlamıştım. yanılmışım, meğer hoca bizim bildiğimiz gaddar fatih terimmiş. sen kalk 5 dakika kala tur gidiyor diye yenik takıma sercan’ı al, kendisinden turu geri getirmesini iste. hocam ne sadistmişin de haberimiz yokmuş. sercan kardeşin huzurunu kaçırıyorsun. ne güzel tribünde çekirdek çitliyordu. seneler geçtikçe daha da kötü olan bu futbolcudan, 5 dakikada iki gol atıp seni kurtarmasını bekliyorsun. sercan böyle bir futbolcu olsa relam madrid türk kaynıyor, gider orda oynar. ben sercan’ın yerinde olsam, hoca beni oyuna sokarken içimden küfür ederdim. bak yiğit gökoğlan’a. koskoca galatasaray’ı tribünden seyrediyor, hocaya duacı. yiğit’in futbolculuğu şu. fabrikaya işçi olarak giriyorsun, çalışan işçileri seyrediyorsun, kendin çalışmıyorsun. çalışan işçiler uzaktaysa seyretmeye bile gitmiyorsun, maaşın bankaya yatıyo. hoca unutmuş kendisini yoksa ona da kötülük yapar oynatırdı. sercan’ın futbolculuğu da şu. askerde bölğk takımları vardır, futbolu seven fakat oynamayı bilmeyen yüzbaşı, astsubay çıkar gelir oynar. sen takımın en iyi oyuncusu nefer olarak ne yapacaksın. katlanacaksın, fırça dayak yememek için.
riera’ ya da bulaşıp kapatacağım. bu kadar kolay maçı oynayamayan futbolcumuz. hızı sabitlenmiş araba gibi. yokuşta, virajda inişte hep aynı hızda. ivme diye bir şey yok kendisinde. maçın her hangi bir anında gözünü kapat, kaleyi tarif edemez. topla oynuyor, rotası, istikameti yok. ruhsuz, itici bir tipi var. bu heriften bize fayda yok. aldığı parada hakkım olan zerre kadar olan liramı şimdiden haram ediyorum.
maçı seyrettim, limitteydim. eğer gökhan veya 76 numaradan bir oynasaydı kesin seyretmezdim. sonra da maçtan kaçamadım. ilk yarı iyi oynayan takımı, kötü oynadığı ikinci yarıda seyretmişsem emre çolak’tan gözümü ayıramadığım içindi. eğer o da kötü oynasaydı televizyonu kapatırdım, şimdi yazıyı kapatıyorum.
kupa asıydık, kupa papazlığına doğru gidiyoruz sene be sene.
kadro:
ufuk 7
ebu 5
semih 5
ufo 5
hakan balta 5
selçuk 5
engin 6
aydın 7.5
riera -3
baros 1
neco -4
zurnanin zirt dediği an:
ikinci yarıya aydın- sabri değişikliğiyle başlamak. 2-yıl önce biri aydın çıkıp, sabri oyuna girerse takımın vitesinin küçüleceğini, dengenin bozulacağını, oyun ve pozisyon üstünlüğünün kaptırılacağını söyleseler hassiktir çekerdim. sabri bundan sonraki galatasaray kariyerini amigo olarak geçirirse çok makbule geçer.
varil:
neco; aslında maçın varili banko riera ama, yazmaktan bıktık, yerine bu maç neco’yu koyduk. neco benim jokerim, takım kötü sonuç aldığında muhtemelen çok kötü oynamıştır. sevmediğim bir futbolcu olduğundan işim kolay, cezayı kendisine keserim olur biter. birkaç maç oynadı, bir kaç gol attı, yeter çok bile. beklenti ne kadar az ise, saldırı da o kadar az oluyor. benim için normal oyunu oynadı, kendisinden büyük beklentim yok.
gladyatör:
aydın yılmaz; bu adamın oynadığı futbola benim pek muhalefet şerhi koyduğum yoktur. içimizden yetişen, maliyeti olmayan futbolculara toleransım çok fazladır. üstelik kendisinden hiç umut kesmedim. oynaya oynaya futbolcu olacağına inananlardanım. evlendikten, çocuğu olduktan sonra da sempatim fazlalaştı. neden çıktı anlamadım?
-
borozanci:
?; hakem kim hatırlamıyorum? bekçi murtazayı aratmayan bir performans gösterdi. çok düdük çaldı, en ufak dokunuşlara faul verdi. son dakikadaki penaltıyı görmemezlikten gelerek ziraat bankası’nın ve atv’nin ocağına incir ağacı dikti. bu sezonun majör takımını turnuva dışına attı. millet galatasaray’ı seyretmeye üşenirken, sivas naçını kime satacaksın?
-
bir soru – bir cevap:
elenmek, takımın konsantresini bozar da, bir sıkıntıya yol açar mı?
açmaz, elenmemiz sabaha unutulur gider. daha sonra yangın yerine dönecek pley of maçları sırasında angarya maçları oynamak takımı kötü yönde etkilerdi.
-
imparator:
maçı grande çok ciddiye almış. savunmayı aynen korumuş, 76 numaraya işkenceye devam etmiş. takımın bütün dişlileri beraber çalıştığı zaman randıman veriyor. bir rulmanı değiştirip, paslı çarkı koyduğunda somut olarak oyun farkı ortaya çıktı. maçı bitiren takım, bundan sonraki maçları oynasa 9 puan da fark yer, şampiyonluğu teslim ederiz.
-
ordakiler:
florya’da takımı uğurlayan, karşılayan taraftar yorgunluğunu üstünden atamamış. maçın önemiyle orantılartsak fazla bile seyirci vardı. taraftar istese bu turu geçerdi, sessiz sedasız, kazasız belasız turnuvadan çekilmek işlerine bile geldi. zaten tur atlasa bile takımı artık seyredemeyecekti. bundan sonraki maçlar tarafsız sahada oynanacaktı.
-
analiz:
kupa maçlarını oldum olası sevmem. benim için tek motivasyonu fener’in kupayı almaması üzerinedir. fener elenmiş olsa, paf takımıyla oynayalım elenelim derim. ya da fener kupayı bir kere alsa ben de angarya maçları önemseme derdinden kurtulsam. maça gitmedim, kadro korkum vardı. şu kadroyla çıkacaklarını bilsem maça gider, ikinci yarıdaki kadroyu gördüğümde de maçtan kaçardım.
maçla ilgili pek bir şey yazmayacağım, en ufak bir üzüntü ve heyecan duymadım. bir iki adam için bir iki kelam edip yatacağım.
ufuk, kaleci olacak izlenimini verdi bana. top kurtardı diye değil, topu oyuna verimli soktuğu için en çok. heybeti zaten var, uçuş tekniği de fena değil, kaleyi kaplıyor. iş doğru hamleler yapmaktı. bu maçta fazlasıyla rahatsız edildi, varsa hünerini göstermesi açısından iyi bir fırsattı. yediği golde hatası yoktu, muso’nun yanında geçireceği yıllardan sonra takımın kalecisi olma yolunda ilerliyor.
ikinci yarıya sabri ile başladık. en çok etkilenen ebu oldu. sabri’yi geride bırakıp gitmesi, savunmada dinamiti bırakıp gitmek gibi bir şey. nitekim bomba patladı sabri titreme nöbeti geçirirken ufuk topu kaleden çıkarıyordu. ebu kendisi kalıp, sabri’yi öne yollasa, serseri ortalar, yanlış pas tercihler, taraftar homurdanmaları, görüntü ve gürültü kirliliğiyle baş başa kalacak arena stadı. golden sonraki çok daha zor pozisyonda ebu topa müdahele edebildi, muhtemel 2. gol önlendi. biz yıllarca ne kadar kötü bekle oynamışız da haberimiz olmamış.
bu maç lig maçı olsaydı rıza maçı kesin kaybederdi. çünkü gol attığında yatacak, beraberliğe razı bir oyun ortaya koyacak, intihara kalkışacaktı. maç kupa maçı olduğundan, berabere kalması işine gelmedi, küçülen galatasaray’ın üstüne giderek, turu perçinleme yolunu tercih etti.
grande’yi son zamanlarda çok babacan gördüğümde çok şaşırmıştım. kafasına para yediğinde bile sinirlenmemesini ermişliğine bağlamıştım. yanılmışım, meğer hoca bizim bildiğimiz gaddar fatih terimmiş. sen kalk 5 dakika kala tur gidiyor diye yenik takıma sercan’ı al, kendisinden turu geri getirmesini iste. hocam ne sadistmişin de haberimiz yokmuş. sercan kardeşin huzurunu kaçırıyorsun. ne güzel tribünde çekirdek çitliyordu. seneler geçtikçe daha da kötü olan bu futbolcudan, 5 dakikada iki gol atıp seni kurtarmasını bekliyorsun. sercan böyle bir futbolcu olsa relam madrid türk kaynıyor, gider orda oynar. ben sercan’ın yerinde olsam, hoca beni oyuna sokarken içimden küfür ederdim. bak yiğit gökoğlan’a. koskoca galatasaray’ı tribünden seyrediyor, hocaya duacı. yiğit’in futbolculuğu şu. fabrikaya işçi olarak giriyorsun, çalışan işçileri seyrediyorsun, kendin çalışmıyorsun. çalışan işçiler uzaktaysa seyretmeye bile gitmiyorsun, maaşın bankaya yatıyo. hoca unutmuş kendisini yoksa ona da kötülük yapar oynatırdı. sercan’ın futbolculuğu da şu. askerde bölğk takımları vardır, futbolu seven fakat oynamayı bilmeyen yüzbaşı, astsubay çıkar gelir oynar. sen takımın en iyi oyuncusu nefer olarak ne yapacaksın. katlanacaksın, fırça dayak yememek için.
riera’ ya da bulaşıp kapatacağım. bu kadar kolay maçı oynayamayan futbolcumuz. hızı sabitlenmiş araba gibi. yokuşta, virajda inişte hep aynı hızda. ivme diye bir şey yok kendisinde. maçın her hangi bir anında gözünü kapat, kaleyi tarif edemez. topla oynuyor, rotası, istikameti yok. ruhsuz, itici bir tipi var. bu heriften bize fayda yok. aldığı parada hakkım olan zerre kadar olan liramı şimdiden haram ediyorum.
maçı seyrettim, limitteydim. eğer gökhan veya 76 numaradan bir oynasaydı kesin seyretmezdim. sonra da maçtan kaçamadım. ilk yarı iyi oynayan takımı, kötü oynadığı ikinci yarıda seyretmişsem emre çolak’tan gözümü ayıramadığım içindi. eğer o da kötü oynasaydı televizyonu kapatırdım, şimdi yazıyı kapatıyorum.
kupa asıydık, kupa papazlığına doğru gidiyoruz sene be sene.