124
orduspor – galatasaray : 0 – 2 yine mi, yok canım ! (u: başlık "yine mi güzeliz" olsaydı daha iyiydi be)
galatasaray, yine galip. 5 maç olmuş arka arkaya galibiyet. hala alışabilmiş değilim dikkat ederseniz. takım benden çabuk alıştı.
ordu, çok iyi değilse de kötü takım değil. ama lig böyle işte, kazanmayı sürdürmek lazım.
fatih terim sezon başında takımın başına geldiğinde “özgüven eksikliğinden” bahsetmişti. geçen sezon hep bunu yazdık, çözümün ne olduğunu da yazdık. hagi’nin devre arası transferlerinin de aslında özgüven sorununun çözümü için olduğunu anlattık. anlayan anladı, anlamayan zaten niyetli değildi.
neyse, fatih hoca kazanan takımı bozmadı yine, şaşırdık mı? takım iskeleti kurmak, omurgasını oluşturmak gibi gayet anatomik örnekleri çoğaltarak devam edebiliriz bu konuya ama gerek yok.
geçen senelerde deplasmanda galibiyet ne kadar önemli, taksimde kutlama yapılası bir şeydi galatasaray taraftarı için. şimdi galibiyet serisi 5 maç olmuş, deplasmanda 6-7 maçtır gol yenmiyor.
fatih terim’in takımı bu hale getireceğini biliyordum da bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim. ilk devre bu takım bizi biraz ağlatır diyordum ama iyisi oldu. ikinci devre çok daha iyisi olacak.
ordu maçın başında önde basmaya çalışarak başladı. zeminin bozuk olması ligin en çok pas yapan takımının işini zorlaştıracağını hesaplamış olmalılar. haklı da çıktılar, galatasaray sezonun en az pas yaptığı maçını oynadı. aklıma gelmişken, lig tv’de mustafa doğan “galatasaray’ın pas yapamamasını zemine bağlamamak lazım” dedi, kapattım. hem nereden biliyor ki mustafa. kendisi kazmanın önde gideni bir stoperdi, hayatında pas yapmadı ki. en başarılı maçı hagi’yi tekme tokat durdurduğu, hakemin göz yumduğu bir maçtı. pırıl pırıl galatasaraylılar var, bu takozların tv’lerde ne işi var.
neyse efendim, zemin falan filan. bu saatten sonra galatasaray herhangi bir şeyin arkasına sığınmaz, hakemin bile.
takımın çok iyi çalıştığı o kadar belli ki. orta saha presi, forvette baskı, savunmada alan-adam paylaşımı oldukça iyi seviyeye yükseldi. nitekim gollerde topu orta sahada kapıp hızlıca ileri çıkıp işi bitirdiler. hatta gole dönüşmeyen nice atak oldu böyle.
zemin falan filan ama, orduspor galatasaray kalesine fenerbahçe’den de, trabzonspor’dan da fazla atak yaptı.
galatasaray son yıllarda unuttuğumuz büyük takımı bize geri getirdi. artık sıradan maçlardan önce “bu maç çok zorlu geçecek, kritik maç” falan gibi ayaklara gerek yok. çıkıcaz, vurucaz, geçicez. hoca ve topçular böyle diyemez ama, seçtikleri kelimelerden taraftar gerekli tercümeyi yapar.
efendim takım kazanınca, böyle bir keyifle yazıyorum. biraz twittera bakıyorum, biraz tvye, biraz rakıdan yudum alıyorum falan. sakin sakin yazıyorum.
bir şey duydum, rıdvan dilmen bu sitenin sloganı “sakin ol, hayat senin”’i sakin olun, hayat sizin diye kullanmış. ayıp ayıp. anlaşılan bu siteyi okuyorsun da öğrene öğrene bir tek bunu mu öğrendin, ayıp.
aslında medyada çeşmelerin başını tutmuş olanlara cevap vermemek lazım, çünkü bunlar döv döv bitmez. hani arada sırada diyorlar ya, tırnaklarımla geldim buraya diye. bir kere o laf tırnaklarımla kazıya kazıya geldimdir, bu da kıyak olsun arkadaşlara. ama rıdvan benim lafımı kullanınca çakmak şart oldu.
rıdvan yine galatasaray için bir sürü laf etmiş. fatih terim’in başında olduğu takım için eleştiri yapar hale gelmesi enteresan, fatih’e biat edenlerdendi kendisi aslında. sanırım yakında köprüden atlayacak.
aslında maç dışında şeylerden bahsediyorum ya, tatsız olmaya başladı. önceden analiz yapıp akıl veriyordum hocalara, topçulara, yönetime falan. ihtiyaç da vardı, çünkü kazansak bile mutlu olamıyorduk.
ama bu sezon başka. bu sezon bildiğimiz galatasaray geri döndü. topçusuyla, hocasıyla, yönetimiyle. taraftarı hiç saymıyorum dikkat ederseniz. 14 sene stadları dolduran adamlara ne diyebilirim ki, ödevlerini hep yaptılar.
artık diyorum ki, rijkaard taraftarlarına, düşmanlarına, transfer taraftarına, etiket manyağı cadde gençliğine, sağcılara, solculara, liberallere, katalanlara, francoculara falan sarmayayım. bugüne kadar hepsine çok salladım nitekim. sadece sahadaki maçı yorumlayayım. valla en güzeli. zaten en iyi bildiğim şey bu yahu, yaklaşık senedir sahadayım, daha bırakmaya niyetim de yok.
sahaya bakacak zaman olmayınca, baros’un lincolnvari asistlerini, eboue’nin bindirmelerini, semih’in kesiciliğini, ujfalusi’nin yöneticiliğini, elmander’in emeğini, balta’nın kendine gelişini, kazım’ın med-cezirini, melo ve selçuk’un skora değil ama maça damga vuruşunu, çolak’ın çalışkanlığını görmezden gelmek zorunda kalıyorum. görmezden gelmek dedin de aklıma geldi muslera nerde lan?
geçen sezonu 12. bile bitirecekken, nasıl bir mucize olduysa 8. bitiren takımın bundan 4 gün sonra (cumartesiye girdik olum) ligin ilk yarısını lider bitirmesi, 2011’i kapatırken zaten ödül. erken bir teşekkür emeği geçenlere. ne var lan, yarın yılbaşı partisi verenler var, töbe yarabbim.
*
galatasaray, yine galip. 5 maç olmuş arka arkaya galibiyet. hala alışabilmiş değilim dikkat ederseniz. takım benden çabuk alıştı.
ordu, çok iyi değilse de kötü takım değil. ama lig böyle işte, kazanmayı sürdürmek lazım.
fatih terim sezon başında takımın başına geldiğinde “özgüven eksikliğinden” bahsetmişti. geçen sezon hep bunu yazdık, çözümün ne olduğunu da yazdık. hagi’nin devre arası transferlerinin de aslında özgüven sorununun çözümü için olduğunu anlattık. anlayan anladı, anlamayan zaten niyetli değildi.
neyse, fatih hoca kazanan takımı bozmadı yine, şaşırdık mı? takım iskeleti kurmak, omurgasını oluşturmak gibi gayet anatomik örnekleri çoğaltarak devam edebiliriz bu konuya ama gerek yok.
geçen senelerde deplasmanda galibiyet ne kadar önemli, taksimde kutlama yapılası bir şeydi galatasaray taraftarı için. şimdi galibiyet serisi 5 maç olmuş, deplasmanda 6-7 maçtır gol yenmiyor.
fatih terim’in takımı bu hale getireceğini biliyordum da bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim. ilk devre bu takım bizi biraz ağlatır diyordum ama iyisi oldu. ikinci devre çok daha iyisi olacak.
ordu maçın başında önde basmaya çalışarak başladı. zeminin bozuk olması ligin en çok pas yapan takımının işini zorlaştıracağını hesaplamış olmalılar. haklı da çıktılar, galatasaray sezonun en az pas yaptığı maçını oynadı. aklıma gelmişken, lig tv’de mustafa doğan “galatasaray’ın pas yapamamasını zemine bağlamamak lazım” dedi, kapattım. hem nereden biliyor ki mustafa. kendisi kazmanın önde gideni bir stoperdi, hayatında pas yapmadı ki. en başarılı maçı hagi’yi tekme tokat durdurduğu, hakemin göz yumduğu bir maçtı. pırıl pırıl galatasaraylılar var, bu takozların tv’lerde ne işi var.
neyse efendim, zemin falan filan. bu saatten sonra galatasaray herhangi bir şeyin arkasına sığınmaz, hakemin bile.
takımın çok iyi çalıştığı o kadar belli ki. orta saha presi, forvette baskı, savunmada alan-adam paylaşımı oldukça iyi seviyeye yükseldi. nitekim gollerde topu orta sahada kapıp hızlıca ileri çıkıp işi bitirdiler. hatta gole dönüşmeyen nice atak oldu böyle.
zemin falan filan ama, orduspor galatasaray kalesine fenerbahçe’den de, trabzonspor’dan da fazla atak yaptı.
galatasaray son yıllarda unuttuğumuz büyük takımı bize geri getirdi. artık sıradan maçlardan önce “bu maç çok zorlu geçecek, kritik maç” falan gibi ayaklara gerek yok. çıkıcaz, vurucaz, geçicez. hoca ve topçular böyle diyemez ama, seçtikleri kelimelerden taraftar gerekli tercümeyi yapar.
efendim takım kazanınca, böyle bir keyifle yazıyorum. biraz twittera bakıyorum, biraz tvye, biraz rakıdan yudum alıyorum falan. sakin sakin yazıyorum.
bir şey duydum, rıdvan dilmen bu sitenin sloganı “sakin ol, hayat senin”’i sakin olun, hayat sizin diye kullanmış. ayıp ayıp. anlaşılan bu siteyi okuyorsun da öğrene öğrene bir tek bunu mu öğrendin, ayıp.
aslında medyada çeşmelerin başını tutmuş olanlara cevap vermemek lazım, çünkü bunlar döv döv bitmez. hani arada sırada diyorlar ya, tırnaklarımla geldim buraya diye. bir kere o laf tırnaklarımla kazıya kazıya geldimdir, bu da kıyak olsun arkadaşlara. ama rıdvan benim lafımı kullanınca çakmak şart oldu.
rıdvan yine galatasaray için bir sürü laf etmiş. fatih terim’in başında olduğu takım için eleştiri yapar hale gelmesi enteresan, fatih’e biat edenlerdendi kendisi aslında. sanırım yakında köprüden atlayacak.
aslında maç dışında şeylerden bahsediyorum ya, tatsız olmaya başladı. önceden analiz yapıp akıl veriyordum hocalara, topçulara, yönetime falan. ihtiyaç da vardı, çünkü kazansak bile mutlu olamıyorduk.
ama bu sezon başka. bu sezon bildiğimiz galatasaray geri döndü. topçusuyla, hocasıyla, yönetimiyle. taraftarı hiç saymıyorum dikkat ederseniz. 14 sene stadları dolduran adamlara ne diyebilirim ki, ödevlerini hep yaptılar.
artık diyorum ki, rijkaard taraftarlarına, düşmanlarına, transfer taraftarına, etiket manyağı cadde gençliğine, sağcılara, solculara, liberallere, katalanlara, francoculara falan sarmayayım. bugüne kadar hepsine çok salladım nitekim. sadece sahadaki maçı yorumlayayım. valla en güzeli. zaten en iyi bildiğim şey bu yahu, yaklaşık senedir sahadayım, daha bırakmaya niyetim de yok.
sahaya bakacak zaman olmayınca, baros’un lincolnvari asistlerini, eboue’nin bindirmelerini, semih’in kesiciliğini, ujfalusi’nin yöneticiliğini, elmander’in emeğini, balta’nın kendine gelişini, kazım’ın med-cezirini, melo ve selçuk’un skora değil ama maça damga vuruşunu, çolak’ın çalışkanlığını görmezden gelmek zorunda kalıyorum. görmezden gelmek dedin de aklıma geldi muslera nerde lan?
geçen sezonu 12. bile bitirecekken, nasıl bir mucize olduysa 8. bitiren takımın bundan 4 gün sonra (cumartesiye girdik olum) ligin ilk yarısını lider bitirmesi, 2011’i kapatırken zaten ödül. erken bir teşekkür emeği geçenlere. ne var lan, yarın yılbaşı partisi verenler var, töbe yarabbim.
*