296
her şart altında teknik direktörü mutlaka kariyerli bir yabancı olmak zorundadır.
yine geldik yumurtanın çıktığı yere.
başka bir entryde bahsedicem ama burada kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim bir husus var. taraftar kardeşlerimizin temel yanılgılarından birisi bizde futbol yönetimine gelen iş adamlarının kişisel iş hayatlarında başarılı olmalarından bahisle futbol yöneticiliğinde de başarılı olmamasının imkansız olduğunu düşünmeleri. yani, kişisel işlerinde çok başarılı adamların bu tür yöneticilikleri esnasında iş başarıları baz alınarak eleştirilmeye korkuluyor.
bu bakış açısı çok yanlış.
nedeni şu; bu tür yöneticilik faaliyetleri sosyal alanların angajmanları. insanlar bu alanlara statüleri ölçeğinde sosyalleşmek için giriyorlar. işlerinde çok başarılı olabilirler ama başarıları bu alanlarda da başarılı olabileceklerinin garantisi değildir. nitekim başarılı olamayıp sürekli çuvallıyorlar ve yönetiminde bulundukları kulüplerin iflasına neden oluyorlar. en yakın örneği galatasarıyımızdır.
bu tür alanların iş hayatından farkı;
1-iç rakip var
2-harcanan para, kendi yatırım finansmanın veya yatırım finansmanına dönüşecek artı değer fazlası değil.
şöyle izah edeyim;
1-iş hayatında sürekli dış rakiplerin var ve ticari ilişkilerini bunlara göre konumlandırıp ya üret/sat ya da al/sat yaparsın. sıkıştığın yerde imdadına profesyoneller yetişir ve gerekli düzenlemeleri yapar. evet, piyasanın nefesi sürekli ensendedir ama şirket hisselerine hakim olduğun müddetçe iç düşmanın oluşamaz ve maliyet+kar penceresinden bakarak dış rakiplerini gözlemlemek ve bunlara göre pozisyon almak kolaydır.
futbol yönetiminde ise rakibin en yakınında duran adam. işte işin sırrı burada. düşmanlarınla her dakika kucak kucağasın ve geldiğin noktada sosyaliteni sürdürebilmen için anlık veya kısa vadeli başarılara ihtiyaç duymaya başlıyorsun. kısa vadeli başarıyı elde edemezsen zemin ayaklarının altından kayıp gidiyor.
2. madde ise bu birinci maddede ki zorunluluklardan dolayı eldeki mali olanakları çar çur etmeni hatta gerekirse elinde bulundurduğun yönetim aracı ile mali iflasa neden olmanı açıklamakla geçer.
(amma kısa oldu ha. yuh)
hiddink te işte bu geri zekalılığı yaşadık. geçen gün captano türk futbol devrimi başlığına bir alıntı yapmıştı. sağolsun borges yazmış. o alt yapı planlaması ile gelseydi bugün farklı bir durumda olurduk. köylü tüccar mantığı ile gelince (köylüden tüccar olmaz) patladı. bu mantıkla her gelen patlayacak. mantık bu olduktan sonra yerli yabancı fark etmez hepsi patlar.
gelelim her şart altında yabancı olmalıdır tezime.
diyelim ki bu alt yapı planlaması yapılmadan yine bir hocaya gereksenim duyuldu ve yeni hoca getirmeye kalktılar. kariyerli yabancı talebimizden vazgeçmemeliyiz. biz fazlaca içine kapalı bir toplumuz ve ne yazık ki yaşamın gerçeklerini kavramak ve buna uygun vaziyet almak konusunda çok ayak diriyoruz. öğrenme biçimimiz çok şekilci ve ezbere dayalı. birbirimize bile derdimizi anlatamamızın nedeni kafamızın içindeki ezber kuyuları. yoksa siktirici ucuz iş gücü ihtiyacı nedeni ile otuz senede ellibin kişi ölür mü lan bir ülkede. üçüncü cihan harbi gibi. neyse. yabancı hoca her şart altında dış dünya ile bağımız ve değişim ihtiyacımızın tetikleyicisi olarak gerçek hayat ile aramızda köprü görevi görecek ve biz istesek te istemesek te, ağır aksak bile olsa gelişmelerin pek uzağında kalmamamız için bizi zorluyacaktır.
-a)gelecek tepkileri tahmin ediyorum. kötü tepkilere kızmıycam, cevaplamıycam.
-b)lig takımları için yerli hoca-yabancı hoca ayrımım yok. sadece doğru düzgün planlama istiyorum.
-c)bu planlamanın içine yabancı sayısının kısıtlanması ve gelecek yabancılarda en az 3 defa milli olma şartı olmasını istiyorum.
-d)özellikle milli takımda yabancı hoca ısrarımın yanı sıra en az 3 tane de kaliteli devşirme oyuncu istiyorum.
özür dilerim editi:
-e)en üst lig hariç (yani bizdeki süper lig) diğer hiç bir ligde teknik direktör, futbolcu, masör hatta top toplayıcı olarak bile yabancı görmek istemiyorum.
yine geldik yumurtanın çıktığı yere.
başka bir entryde bahsedicem ama burada kısaca bahsetmeden geçemeyeceğim bir husus var. taraftar kardeşlerimizin temel yanılgılarından birisi bizde futbol yönetimine gelen iş adamlarının kişisel iş hayatlarında başarılı olmalarından bahisle futbol yöneticiliğinde de başarılı olmamasının imkansız olduğunu düşünmeleri. yani, kişisel işlerinde çok başarılı adamların bu tür yöneticilikleri esnasında iş başarıları baz alınarak eleştirilmeye korkuluyor.
bu bakış açısı çok yanlış.
nedeni şu; bu tür yöneticilik faaliyetleri sosyal alanların angajmanları. insanlar bu alanlara statüleri ölçeğinde sosyalleşmek için giriyorlar. işlerinde çok başarılı olabilirler ama başarıları bu alanlarda da başarılı olabileceklerinin garantisi değildir. nitekim başarılı olamayıp sürekli çuvallıyorlar ve yönetiminde bulundukları kulüplerin iflasına neden oluyorlar. en yakın örneği galatasarıyımızdır.
bu tür alanların iş hayatından farkı;
1-iç rakip var
2-harcanan para, kendi yatırım finansmanın veya yatırım finansmanına dönüşecek artı değer fazlası değil.
şöyle izah edeyim;
1-iş hayatında sürekli dış rakiplerin var ve ticari ilişkilerini bunlara göre konumlandırıp ya üret/sat ya da al/sat yaparsın. sıkıştığın yerde imdadına profesyoneller yetişir ve gerekli düzenlemeleri yapar. evet, piyasanın nefesi sürekli ensendedir ama şirket hisselerine hakim olduğun müddetçe iç düşmanın oluşamaz ve maliyet+kar penceresinden bakarak dış rakiplerini gözlemlemek ve bunlara göre pozisyon almak kolaydır.
futbol yönetiminde ise rakibin en yakınında duran adam. işte işin sırrı burada. düşmanlarınla her dakika kucak kucağasın ve geldiğin noktada sosyaliteni sürdürebilmen için anlık veya kısa vadeli başarılara ihtiyaç duymaya başlıyorsun. kısa vadeli başarıyı elde edemezsen zemin ayaklarının altından kayıp gidiyor.
2. madde ise bu birinci maddede ki zorunluluklardan dolayı eldeki mali olanakları çar çur etmeni hatta gerekirse elinde bulundurduğun yönetim aracı ile mali iflasa neden olmanı açıklamakla geçer.
(amma kısa oldu ha. yuh)
hiddink te işte bu geri zekalılığı yaşadık. geçen gün captano türk futbol devrimi başlığına bir alıntı yapmıştı. sağolsun borges yazmış. o alt yapı planlaması ile gelseydi bugün farklı bir durumda olurduk. köylü tüccar mantığı ile gelince (köylüden tüccar olmaz) patladı. bu mantıkla her gelen patlayacak. mantık bu olduktan sonra yerli yabancı fark etmez hepsi patlar.
gelelim her şart altında yabancı olmalıdır tezime.
diyelim ki bu alt yapı planlaması yapılmadan yine bir hocaya gereksenim duyuldu ve yeni hoca getirmeye kalktılar. kariyerli yabancı talebimizden vazgeçmemeliyiz. biz fazlaca içine kapalı bir toplumuz ve ne yazık ki yaşamın gerçeklerini kavramak ve buna uygun vaziyet almak konusunda çok ayak diriyoruz. öğrenme biçimimiz çok şekilci ve ezbere dayalı. birbirimize bile derdimizi anlatamamızın nedeni kafamızın içindeki ezber kuyuları. yoksa siktirici ucuz iş gücü ihtiyacı nedeni ile otuz senede ellibin kişi ölür mü lan bir ülkede. üçüncü cihan harbi gibi. neyse. yabancı hoca her şart altında dış dünya ile bağımız ve değişim ihtiyacımızın tetikleyicisi olarak gerçek hayat ile aramızda köprü görevi görecek ve biz istesek te istemesek te, ağır aksak bile olsa gelişmelerin pek uzağında kalmamamız için bizi zorluyacaktır.
-a)gelecek tepkileri tahmin ediyorum. kötü tepkilere kızmıycam, cevaplamıycam.
-b)lig takımları için yerli hoca-yabancı hoca ayrımım yok. sadece doğru düzgün planlama istiyorum.
-c)bu planlamanın içine yabancı sayısının kısıtlanması ve gelecek yabancılarda en az 3 defa milli olma şartı olmasını istiyorum.
-d)özellikle milli takımda yabancı hoca ısrarımın yanı sıra en az 3 tane de kaliteli devşirme oyuncu istiyorum.
özür dilerim editi:
-e)en üst lig hariç (yani bizdeki süper lig) diğer hiç bir ligde teknik direktör, futbolcu, masör hatta top toplayıcı olarak bile yabancı görmek istemiyorum.